MEHMED ZÂHİD KOTKU KİMDİR?
Adı Mehmed Zahid, soyadı Kotku idi. Kendisinin naklettiğine göre babası ona: Oğlum Mehemmed! diye hitap edermiş. Milâdî 1897 yılında, Bursa kale içinde bulunan Türkmenzâde çıkmazındaki baba evinde dünyaya gelmiştir.
Baba ve annesi Kafkasyadan hicrî 1297de göç eden müslümanlardandır. Dedeleri Kafkasyada Şirvana bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuhadandır. Nuha, ahalisi müslüman olan hâlen Azerî Türkçesi konuşulan bir yerdir.
Babası İbrahim Efendi, Bursaya 16 yaşlarında gelmiş, Hamzabey Medresesinde tahsil görmüş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, 1929 yılında, 76 yaşında Bursa ovasındaki İzvat köyünde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehl-i tarîk bir kimsedir.
Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zahid Efendi üç yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı kabristanına gömülmüştür.
Ağabeyi Ahmed Şakir (1308-1335) subaylık yapmış, Kudüste Çanakkalede bulunmuş, siperlerde hastalanmış ve 28 yaşında vefat edip Söğütlüçeşmeye defnolunmuştur. Aynı anneden bir küçük kardeşi daha olmuşsa da çok yaşamamış birkaç aylık iken vefat etmiştir.
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanımla olmuştur. Ondan doğma üç kız kardeşi vardır. Bunlardan Pakize Hanımın efendisi de, Bursa Ulu Camii imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmed Efendi kuddise sırruhdur.
TAHSİLİ VE ASKERLİĞİ
Mehmed Zahid Efendi rahmetullâhi aleyh ilk mektebi Oruç Bey İbtidâîsinde okudu. Maksemdeki idâdîye devam etti. Sonra Bursa Sanat Mektebine girdi. Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu. 14 Nisan 1332de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, çok tehlikeli günler geçirdi, hastalıklar atlattı. Ordunun Suriyeden çekilmesinden sonra, binbir güçlükle İstanbula döndü.
TASAVVUF EĞİTİMİ VE DİNÎ HİZMETLERİ
İstanbulda bulunduğu esnada çeşitli dinî toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti. BilhassaSeydişehirli Abdullah Feyzi Efendiyi çok sevdiği anlaşılıyor. Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma günü, namazı Ayasofya Camiinde kıldıktan sonra Vilayet önünde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gümüşhâneli Tekkesine giderek Şeyh Ömer Ziyâeddin Efendiye intisap eyledi. Günden güne ahvalini terakki ettirdi.
Bu zât-ı şerîfin, 18 Kasım 1337 Cuma günü vefatından sonra postnişîn-i irşâd olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin yanında tahsîl-i kemâlâta devam etmiş, müteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilâfetnâmeyi aldıktan sonra ondan Râmuzül-ehâdîs, Hizb-i Azam ve Delâilül-hayrât icâzetnâmelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır. Bu aralarda hocasının işareti üzere muhtelif kasaba ve köylerde dinî hizmet îfâ etmiştir.
BURSAYA DÖNÜŞ
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursaya dönmüş, evlenmiş, 1929da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat Köyünde 15-16 sene kadar imamlık ettikten sonra Üftade Cami-i Şerîfinin imam-hatipliğine tayin edilerek şehirde hisar içindeki baba evine yerleşti. Burada 1945-46dan 1952ye kadar hizmet eyledi.
GÜMÜŞHÂNELİ DERGÂHINA POSTNİŞİN OLDU
1952 Aralığında Gümüşhaneli Dergâhı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Bekkinenin vefatı üzerine, İstanbula naklolarak Fatihte bulvara nazır Ümmügülsüm Mescidinde vazife gördü.
İSKERDERPAŞA CAMİİNDE VAZİFE ALDI
1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Cami-i şerîfine nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.
Mehmed Zahid Efendi rahmetullâhi aleyh, ömrünün son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen şiddetli ağrılarından muzdaripti.
HİCAZDAN AĞIR HASTA OLARAK DÖNDÜ
1979 yazında uzun zaman kalmak üzere gittiği Hicazdan, ağır hasta olarak 1980 Şubatında dönmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980de ameliyata girdi ve midesinin üçte ikisi alındı.
Ameliyattan sonra tedricen düzeldi, hatta 1980 Ramazanında hiç aksatmadan oruç tuttu. Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıcaya, Çanakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları için götürüldü, hac mevsimi gelince de Hicaza gitti. Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nüksetmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı.
VEFÂTI
Haccı güçlükle îfâdan sonra, 6 Kasım 1980de çok ağır hasta olarak İstanbula döndü. Tam bir hafta sonra 5 Muharrem 1401 / 13 Kasım 1980de, Perşembe günü öğleye yakın, dualar, Yâsînler, tesbih ve gözyaşları ile uyur gibi bir halde iken âhirete irtihal eyledi.
MEHMED ZÂHİD KOTKU HAZRETLERİNİN KABRİ
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma günü İstanbul Süleymaniye Camiinde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafîr tarafından kılınarak, mübarek vücudu, Kânûnî Süleyman Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstatlarının yanındaki istirahatgâhına defnolundu.
Bu esnada Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve çevrelerinde trafik durmuş, Süleymaniyenin içi ve avlusu kâmilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastanesinin yanına kadar uzanmıştı. Vefatını duyanlar içinde Anadolunun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupadan gelenler de vardı. Uzakta bulunan muhiblerinden çoğu da vaktinde haber alamama yüzünden cenazesine yetişememişlerdi.
Vefatı İslâm âleminde de büyük üzüntüye yol açmış, Suudi Arabistanda, Kâbede, Kuveytte ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı.
SÂMİ EFENDİ HAZRETLERİ KENDİLERİNİ ZİYARET ETMİŞ
Tam bir tevazu ehli olan Sâmi Efendi Hazretleri, bayramlarda meşâyıhtan, ulemâdan, dervişandan kendisini beklemeyen insanlara bile ziyarete giderdi. Mehmed Zâhid Kotku Efendi, Sami Efendinin Mûsâ Efendi***700;yle beraber ziyaret ettikleri Allah dostları arasındaydı.
AHLÂK VE ŞEMÂİLİ
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gül yüzlü, sevimli, alımlı bir kimse idi. Gençken zayıf olduğunu, öksüzlükte yemek yerine yumurta içivererek böyle iri vücutlu olduğunu gülerek anlatırdı. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı. Tanıdığına tanımadığına selam verir, güleryüz gösterir, gönül alırdı. İlk nazarda koyu kestane renkli görünen, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarlı ve derin mânalı gözleri vardı. Gözü içinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar iri bir ben mevcuttu.
Hafızası çok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyâne idi. Çok kere halk telaffuzu kullanır, karşısındakine söz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, mânalı ve nükteli cevap verirdi. Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalâde celâlli olurdu. Hutbe esnasında sesini yükseltir, ordu önündeki bir komutan gibi celâdetle ve irticâlen konuşurdu.
Özel hayatında ev halkına karşı müşfik ve latifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile söyler, anlaşılmazsa sabrederdi.
Fevkalâde mütevazi idi. Kerâmetleri zahir ve şöhreti âlemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvanı arasında lâlettayin bir fert gibi görür, makamını ve kemalini büyük bir maharetle gizlerdi.
Kendi üstatlarına fevkalâde saygılı ve bağlı idi. Tekke arkadaşları olan yaşlılar, üstadının meclisine gittiğinde diz üstü oturup, baş eğip hiç ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar.
Çok uzun ve derin düşünürdü, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mümkün olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin üzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu.
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar büyük bir sabırla çalışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına müsamaha ederdi. Yıllarca çalışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı.
Dostlarına vefası emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı. Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her türlü yardımı esirgemezdi.
Çok açık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretçilere güleryüz gösterir, kapısını her zaman açık tutmaya çalışırdı.
GECE İBÂDETLERİNE ÇOK RİAYET EDERDİ
Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi. İnsanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en ücra, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı. Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddî ve mânevî hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere düşerler, parmaklarını ısırırlardı.
Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretleri derecâtını ulyâ eyleyip, biz âciz ü nâçizleri de füyûzât ve şefaatından feyzyâb u nasibdâr buyursun.
MEHMED ZÂHİD KOTKU KİMDİR? | İslam ve İhsan