Eğer ibâdet bir kuş olsaydı, şüphesiz onun kanatları oruç ile namaz olurdu. (Yahyâ bin Muâz)
İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı. İbâdetin özü de; kalbin her zaman Allahü teâlâdan gâfil olmamasıdır, unutmamasıdır. (Ubeydullah-ı Ahrâr)
İbâdet etmek bakımından dünyânın bir sâati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir. Zîrâ bu bir sâatte; sâlih, faydalı amel işlenebilir. Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde bir şey yapılamaz. O hâlde, ey mü'min kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme! Zamânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl ki, kıyâmet günü pişman olmayasın!Çok büyük sevâba kavuşasın!(Cüneyd-i Bağdâdî)
Namaz, ibâdet-i bedeniyye olduğundan başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendisi kılması lâzımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, namaz yerine fakire fidye (bedel, belli miktarda mal veya para) veremez. Hâlbuki, oruc yerine fidye vermesi lâzımdır. (İbn-i Âbidîn)
İslâmiyet'in haram ve yasak kıldığı şeyleri helâl ve mübâh sayan bozuk bir fırka. Bâtiniyye, İsmâiliyye. Karâmita da denir.
İbâhiyye, haramlara helâl deyip, yetmiş-seksen sene hacıları soydular. Müslümanları öldürdüler. Hükûmet kurdular. Hükûmetleri 983 (H. 372) senesinde yıkılınca dağıldıkları yerlerde gizlendiler. Bunlardan Hasan Sabbâh'ın kurduğu İsmâiliyye devleti de 1256 (H. 654)'de yıkıldı. (M. Sıddîk bin Saîd)
Eshâb-ı kirâmın hepsini severiz deyip de onların yolunda bulunmayan, kendi bozuk düşüncelerine Eshâbın yoludur diyen, Ehl-i sünnet âlimlerini ve tasavvuf büyüklerini beğenmeyip kötüleyen kimseler kendileri gibi olmıyanlara müşrik (şirk koşan) diyorlar. Bunların malı, canı kendilerine helâldir diyorlar. Böylece İbâhiyyeden oluyorlar. Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden kendi görüşleriyle çıkardıkları bozuk mânâları müslümanlık sanıyorlar. Edille-i şer'iyyeyi (dînî delilleri) ve hadîs-i şerîflerin çoğunu inkâr ediyorlar. (Dâvûd bin Süleymân)
Ezân-ı Muhammedî okunduğu zaman, her işi terk edip, cemâatle namaz kılmağa gitmek.
Namazın kemâl mertebesinde (en güzel ve tam şekliyle) kabûl olmasının şartları; haramlardan sakınmak, huşû (Allahü teâlâdan korkmak), takvâ (Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmak), mâlâyânîyi (dünyâ ve âhirete faydası olmayan şeyleri) terk etmek ve namazı usûlüne, şartlarına uygun olarak kılmak husûsunda, üşenmekliği, gevşekliği terketmek ve bir de ibdâddır. (Kutbüddîn İznikî)
Kalbi halden hâle değişen velî. Tasavvuf yolunda ilerlerken halleri değişen, her zaman başka türlü olan, bâzan şuurlu, bâzan şuursuz (kendilerinden geçen, kendilerini unutan) kimseler. Bunlara erbâb-ı kulûb da denir. (Bkz. Erbâb-ı Kulûb)
İbrâhim sûresinin 28 ve 29. âyetleri Medîne'de, diğerleri Mekke'de nâzil oldu (indi). Elli iki âyet-i kerîmedir. Otuz beşten kırk bire kadar olan âyetler İbrâhim aleyhisselâmın duâsını ihtivâ ettiği için İbrâhim sûresi denilmiştir. Sûrede; Allahü teâlâya, peygamberlerine ve âhiret hayâtına îmân konuları ve İbrâhim aleyhisselâmın duâsı bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Taberî)
Allah'a îmân etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar. (Âyet: 18)
İbrâhim sûresini baştan sona kadar okuyana, sayısız çok sevâb verilir. (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-Tenzîl)
Gerçekten onların (peygamberlerin) kıssalarında, akıl sâhibleri için birer ibret vardır. (Bu Kur'ân) uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden evvel (inen kitabların) tastîki ve (dîne âit) her şeyin tafsîlidir (beyânıdır). O, îmân edecek bir kavim için, bir hidâyet ve bir rahmettir. (Yûsuf sûresi: 111)
Davarlarda (deve, sığır, koyun, keçide) da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarında bulunan sütten size içiririz. Sizin için onlarda daha birçok faydalar vardır. Hem onları (etlerini) da yersiniz. (Mü'minûn sûresi: 21)
Allahü teâlâ, gece ile gündüzü değiştiriyor (biri gidiyor, yerine öbürü geliyor; birini uzatıyor, öbürünü kısaltıyor; hâllerinde karanlık, aydınlık, sıcaklık, soğukluk gibi değişiklikler yaratıyor). Bütün bunlarda, basîret sâhibleri (görür gözlere mâlik olanlar) için elbette birer ibret vardır. (Nûr sûresi: 44)
Cenâb-ı Hak, kullarını küfürden (îmânsızlıktan), suçtan korumak için, herkesin anlayamayacağı fen bilgilerini, kitaplarında açıklayıp, bunlara işâret buyurmuş; yer küresini, güneşi, gökleri göründükleri gibi anlatarak bunlardan ibret alınmasını; varlığının, büyüklüğünün anlaşılmasını emir buyurmuştur. (Abdülhakîm Arvâsî)
Allahü teâlânın adı bulunmayan söz, kıymetsizdir. Allahü teâlâyı hatırlamadan susmak, boşuna vakit geçirmektir. İbret almadan bakmak, faydasızdır. (Ebü'l-Hüseyin bin Sem'ûn)
İbret almak istersen, hatâ sâhiblerinin ve günahkârların âkıbetlerine (sonlarının nasıl olduklarına) bak da kalbini topla. (İmâm-ı Şâfiî)
Her kim gördüğünden ibret almazsa, onun görmemezliği görmesinden üstündür. (Cüneyd-i Bağdâdî)