üniversite cepte hafizlik hedefte

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513
ÜNIVERSITE CEPTE HAFIZLIK HEDEFTE


Screenshot_20180528-002114.jpg


Biz onları liseye başladıkları yıllardan tanıdık. Gözlerindeki ışıltıyı çok sevdik. Dedik ki bunlar alır ellerine dünyayı tespih gibi oynarlar. Yanıltmadılar bizi. Çok başarılı bir lise hayatından sonra üniversiteye yerleştiler, güzel bölümler kazandılar. Ama dedik ya durmaz bu civanlar. Şimdi hafızlık yapmaya başladılar. Aşkla, şevkle, gayretle... O mu bu mu diyenlere hem o hem bu dercesine. Ya da şöyle: “Dünyayı da kazanırız, esas hayatı da olması gereken yere koyarız. Klişelerin değil gönlümüzün götürdüğü yere gideriz. Üniversite cepteyse hedefe hafızlığı dikeriz.” Hani hep deriz ya üçüncü yolu bulmalı insan. İşte size üç güzel kardeşimizin örnek alınası üçüncü yolu, buyrun.

Çağrı Akalın, Enes Koşar ve İbrahim Ceylan.

Üçü de 18 yaşında. Üçü de zeki, başarılı ve ebedî gençlik yolunda “dert” dolu. Üçü de “geçici” gündemlerden ziyade “seçici” gündemlerin peşinde; üçü de şen şatır, hayat dolu ve idealist.

Lise yıllarında Üsküdar’daki Fatihan Yurdu’nda kalıyorlardı, ayda bir kez gerçekleşen konferanslar vesilesiyle ile görüşüyorduk kendileri ile.

Yurtta kaldıkları süre boyunca örgün eğitimin yanında farklı sosyal alanlardan da güzel eğitimler aldılar, manevi müktesebatlarını geliştirme anlamında ciddi bir çaba içinde oldular. Birbirlerini hayır adına birçok konuda desteklediler ve sonunda içinde bulundukları güzel atmosferlerin, güzel insanların etkisiyle “üniversiteye başlamadan hâfız olmalıyız” şeklinde bir niyet, hedef düştü kalplerine.

Bu niyetle üniversite sınavına girdiler önce ve oldukça başarılı neticeler elde ettiler. Biri Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü, diğeri Şehir Üniversitesi Hukuk bölümünü, bir diğeri de Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandı.

Üniversiteye kayıtlarını yaptırdılar ve ardından da hedeflerine ulaşabilmek için bir seneliğine okullarını dondurdular.

Üçü de şu an özel bir kursta hâfızlık eğitimi alıyorlar, sıkı bir disiplin eşliğinde gönüllerindeki murada doğru yol alıyorlar.

Geçtiğimiz ay kendileriyle ile bir araya geldik, hikayelerini uzun uzun dinledim. Hâllerine gıpta ettim, yapmış oldukları bu özel tercihten dolayı kendilerini tebrik ettim.

Hâfızlıklarını tamamlayıp üniversiteye dönmeyi, eğitimlerini en güzel şekilde devam ettirmenin yanı sıra uluslararası projelerde yer almayı, GENÇ vesilesi ile özellikle Afrika’ya gitmeyi, sivil toplum çalışmalarında aktif olarak yer almayı planladıklarını söylediler...

Allah bahtlarını açık etsin.

İnsan bazı şeyleri başaramaz ya da iradesinin hakkını vermediği için tembelliğe düşer, sonrasında elinde kalan seçenekler içinde mecburen kendisince bir yol tutar, bu genellikle karşılaştığımız bir durumdur. Fakat bir şeyleri başardığınız hâlde idealleriniz için farklı yollar tutmak her zaman kolay olmuyor. Bu anlamda bu üç GENÇ kardeşimizin üniversiteyi kazanıp (cebe koyup) hafızlığa uzanan hedefleriyle ilgili güzel hikayelerini sizlerle de paylaşmak isteriz. Buyrun birlikte okuyalım...

Screenshot_20180528-002426.jpg


Babam “Oğlum Dönüp Arkana Bakma” Dedi!

Enes Koşar


Biz hafızlığa birilerinin vesilesiyle başladık. İnşallah birileri de bizim vesilemizle başlar hafızlığa. İnşallah üniversiteli hafızların, birilerinin zorlamasıyla değil de kendi isteğiyle sadece Allah rızası için hafızlık yapan genç yüreklerin sayısı artar.

Seni tanıyabilir miyiz Enes?

19 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Malatya’da doğdum. İlk ve ortaokulu Malatya’da okudum. Sade ve sıradan bir çocukluk geçirdim. Hayatıma canlılık ve heyecan katan fikirlerimi, dünyaya bakışımı değiştiren İstanbul’a ilk gelişim 8. sınıfta katıldığım bir öğrenci kampı vesilesiyle oldu. Kampta tanıştığım Abdulkerim Koçdoğan abi, istersem liseyi İstanbul’da okuyabileceğimi ve yeni yeni oluşan Fatihan Projesi’ne dahil olabileceğimi söyledi. Kamp bitmeden sınav sonuçları açıklandı. Puanım Malatya Fen Lisesi’ne ucundan yetiyordu. Tabii ben de o aralar kararsızım. İstanbul’da ailemden arkadaşlarımdan uzakta mı okusam yoksa memleketim Malatya’da mı? Birileri babama “oğlun Malatya’da Fen Lisesi okuyabilecekken niye gitsin de elin İstanbul’unda okusun? Fen Lisesi iyidir” demiş. Bize de mantıklı geldi. Yazdık ilk sıraya. Neyse tercihler açıklandı. Tutturamamışım. Öyle olunca ikinci sıradaki Malatya Anadolu Lisesi’ne gittim. Lise 1’i zorla da olsa orada okudum. Okulu sevemedim, arkadaş ortamı da kötüydü, derslerim de pek iç açıcı değildi. Yani bir de tam ergenlik çağımız... Ben de iyice kendimi bırakmıştım. Öyle sokak serserisi felan olmadım da hani dışarıda telefonla sesli müzik dinlemişliğim veya çakma Rayban gözlüklerle arkamda saçma bir manzara değişik bir oturuş tarzıyla çekilmiş birkaç fotoğrafım vardı ne yazık ki. Babam da bu durumu farkedince aldı beni karşısına “Oğlum sen burada adam olamayacaksın. Seni İstanbul’a gönderelim mi? Orada okumak ister misin?” dedi. Ben de dünden hazırdım zaten. Hemen kabul ettim geldim İstanbul’a. Yani aslında ben İstanbul’a “ADAM” olabilmek için geldim.

İstanbul’da Fatihan Çamlıca yurdu’nda kaldım. Lise 2’yi Ümraniye Anadolu Lisesi’nde sayısal sınıfta okuduktan sonra Çağrı Bey Anadolu Lisesi’ne geçtim ve lise 3 ve 4’ü orada TM (eşit ağırlık) sınıfında okudum. Derken sınava girdik. Böylece sınav dönemi de bitmiş oldu. Elhamdülillah istediğim Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünü kazandım.

Yurt hayatı nasıldı?

Yurt demek; samimiyet demek, arkadaşlık demek, paylaşmak demek... Öncelikle bizim kaldığımız Fatihan Yurdu’nda öğrenci sayısı az olduğu için çok sıcak ve samimi bir ortam vardı. Mesela bizim dönem 8 kişiydi. Sayı böyle olunca aradaki ilişkiler de daha sağlam oluyordu. Hep birlikte bir seyler yapabilmemiz dostluğumuzu pekiştirdi. Tüm öğrenciler belli bir başarı sağlamış olarak ve mülakatı geçerek yani “seçilerek” alınmıştı. Bunun bilincinde olan belletmenler de öğrencilerle daha yakından ve daha samimi bir şekilde ilgilenirdi. Bizlerin, kendimizi geliştirebilmemiz için konferanslarla sohbetlerle ve daha farklı faliyetlerle dolu bir programımız vardı. Mesela çoğu hafta sonu ya sohbet olur ya da bir konuşmacı gelir konuşurdu. Herkesin elinde küçük not defterleri... Kur’an’ı Kerim dersleri, kitap okuma kulübü, yabancı dil dersleri, Osmanlıca dersi, ney dersi, ebru dersi, halısaha turnuvası... Yani maddi manevi bereketli bir yurt hayatı geçirdik elhamdülillah.

Hafızlık süreci ne zaman başladı? Ne zaman konuştunuz?

Benim hafız olma niyetim çok küçük yaşlardan beri vardı. Babamın hafız olması, geceleri beni Kur’ân okuyarak uyutması, annemin her hafızlık lafı geçtiğinde gözlerinin içi parlayarak “oğlum, inşallah senin de hafızlığını görmem nasip olur” tarzındaki konuşmaları şüphesiz bu isteğin oluşmasında etkili oldu. Hafız olmayı çok istiyordum ama okuldan dolayı 1-2 senelik bir boşluk bulamıyordum. Bu yüzden ümidim kırılmaya başlamıştı. Derken yıllar geçti İstanbul’a geldim. Yurtta Kur’an’la daha çok içiçe olmaya ve Kur’an’ı daha çok okumaya ve dinlemeye başladım. Arkadaşlarla “Şu abi de ne güzel okudu be! Biz de okuyabilir miyiz? İlerde biz de hafız olabilir miyiz acaba?” gibi konuşmalar, bize yaptırılan ezberler hafızlık niyetimi tazeledi. Bir de aynı bizim gibi üniversiteyi dondurup hafızlık yapan bir abi olduğunu öğrenince “biz de yaparız o zaman” dedik ve lise 4’ün sonlarına doğru dört kişi kesin kararımızı verdik. Üniversiteyi kazanacağız ve okulu dondurup hafızlık yapacağız. Üniversite sonuçları açıklandığı gün hemen arkadaşları aradım. “Beyler sözümüzden dönmek yok. Başlıyoruz değil mi hafızlığa?” dedim. Bir arkadaş bazı nedenlerle bize katılamadı. Üç kişi o anki yurt müdürü Akif abiyle görüştük. Zaten niyetimizi önceden biliyordu. Etkileyici bir konuşmanın ardından bizi tebrik etti. Bizim için bir kurs ayarladı ve kısa zaman sonra başladık hafızlığa.

Tercihlerinizi yaparken hangi duygular vardı içinizde?

Biraz korku. Ya yapamazsam ya bitiremezsem. Hem sene kaybım olurdu hem de bir işi becerememenin ezikliği. Bu vesveseleri ailemin yardımıyla atlattım. Bu zor zamanlarda annem ve babam “oğlum sakın dönüp de arkana bakma. Sen doğru bir şey yaptın. Hafızlığa başlamana Boğaziçi’ni kazanmandan daha çok sevindik. Allah muvaffak eder inşallah. Asıl kazanç ahiret kazancıdır. Sen bu yolda devam et.” gibi vesveseleri ortadan kaldıran konuşmalarla içimi ferahlattılar.

Bir de kafamı karıştıran tam olarak cevaplayamadığım sorular vardı. Hani hafızlığa başlıyoruz ama bu iş nasıl işler? Sistem nasıl? Ne kadar sürecek? Bir senede bitirebilecek miyiz? Çok zorlanacak mıyız? Hiç bir şey bilmiyoruz. Ama işin içine girdikçe her soru yavaş yavaş cevabını bulmaya başladı. Artık ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı daha iyi farkeder olduk.

Üç kişi olmamızın da çok faydası oldu. Birbirimizi destekleyerek beraber yol aldık. Mesela birimiz hafızlıkla ilgili güzel bir söz veya hadis okursa hemen diğerlerine de bunu okur. Böyle olması da bizim gayretimizi artırıyor tabi ki.

***8203;Memnun musun süreçten? Nasıl gidiyor?

Şu an yeni bir tura başladık. 6 ile gidiyoruz. “Yeni tur? 6 ile gitmek?” bilmemek ayıp değil canım. Hemen kısaca açıklayayım. Mesela 1 ile gitmek demek her cüzün son sayfasını ezberlemek demek. 30 cüzün tamamının son sayfalarını ezberlediğinizde bir turu bitirmiş oluyorsunuz. Eski bir Osmanlı klasiği.

Allah’a şükür şu an çok büyük bir sıkıntı yok. İlk haftalara göre daha çok zorlanıyoruz ama ezberlediğimiz sayfalar arttıkça memnuniyetimiz ve gayretimiz de artıyor.

Kolay mı zor mu? Yapamama ihtimalin var mı?

Süre sıkıntısı olmasa yani mesela iki yılda bitirecek olsanız çok zorlanmazsınız. Bizim sadece bir yılımız olduğu için ister istemez zorlanıyoruz ama bu sürekli devam eden bir zorluk değil. Bazen çok kolay ezberlerken bazen de saatler geçiyor yarım sayfa ezberleyemiyorum. O anki psikolojiye ve sayfanın zorluğuna göre değişiyor. Bence mesele sabır ve devamlılık. Zor da olsa kolay da olsa ipin ucunu bırakmadan devam etmek gerekiyor.

Yapamama ihtimaline gelince elbette ki öyle bir ihtimal var. Çünkü daha işin başında sayılırız. İlerde ne olacak? Pes mi edeceğim? Çok fazla zorlanıp bırakacak mıyım? Allah bilir. Şu an için bana düşen elimden geleni yapmak, az veya çok ezberlemeye devam etmek.

Başarısız olursan kendini suçlar mısın?

Neden başarısız olduğuma bağlı. Mesela çok uğraştığım gayret gösterdiğim halde yapamıyorsam benim kapasitem bu kadarmış, yapacak bir şey yok derim. Ama keyfimden, sıkıldığımdan başarısız olmuşsam o zaman kendimi suçlarım.

Böyle bir tercihi diğer arkadaşlara da tavsiye eder misin?

Tabii ki hafızlık güzel. Mükafatı bol. Maddi manevi bereket vesilesi ama bunların yanında gerçekçi olmak gerekirse zor ve uğraştırıcı. Eğer bu işe gerçekten gönül vermeden ve sağlam bir niyetle başlanılmazsa bu zorluk karşısında pes edilebilir. O yüzden hafızlık yapmayı düşünen arkadaşların özellikle kısa bir zaman diliminde bitirmeyi düşünüyorlarsa kendilerini ağır bir tempoya hazırlamaları gerekir. Mesela ilk zamanlarda değil de biraz daha sayfa sayısı arttıkça günde 10-12 saat çalışacaklar. Kimi zaman ezber yapamayacaklar. Benden olmaz diyecekler. İşte bu gibi durumlarda kendilerine çalışma gayreti veren niyetleri olacak. Zaten hafızlık kolay olsaydı herkes hafız olurdu.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Biz hafızlığa birilerinin vesilesiyle başladık. İnşallah birileri de bizim vesilemizle başlar hafızlığa. İnşallah üniversiteli hafızların, birilerinin zorlamasıyla değil de kendi isteğiyle sadece Allah rızası için hafızlık yapan genç yüreklerin sayısı artar.
 

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513
Screenshot_20180528-002710.jpg



Çağrı Akalın

Biz onları liseye başladıkları yıllardan tanıdık. Gözlerindeki ışıltıyı çok sevdik. Dedik ki bunlar alır ellerine dünyayı tespih gibi oynarlar. Yanıltmadılar bizi. Çok başarılı bir lise hayatından sonra üniversiteye yerleştiler, güzel bölümler kazandılar. Ama dedik ya durmaz bu civanlar. Şimdi hafızlık yapmaya başladılar. Aşkla, şevkle, gayretle... O mu bu mu diyenlere hem o hem bu dercesine. Ya da şöyle: “Dünyayı da kazanırız, esas hayatı da olması gereken yere koyarız. Klişelerin değil gönlümüzün götürdüğü yere gideriz. Üniversite cepteyse hedefe hafızlığı dikeriz.” Hani hep deriz ya üçüncü yolu bulmalı insan. İşte size üç güzel kardeşimizin örnek alınası üçüncü yolu, buyrun.

Çağrı Akalın, Enes Koşar ve İbrahim Ceylan.

Üçü de 18 yaşında. Üçü de zeki, başarılı ve ebedî gençlik yolunda “dert” dolu. Üçü de “geçici” gündemlerden ziyade “seçici” gündemlerin peşinde; üçü de şen şatır, hayat dolu ve idealist.

Lise yıllarında Üsküdar’daki Fatihan Yurdu’nda kalıyorlardı, ayda bir kez gerçekleşen konferanslar vesilesiyle ile görüşüyorduk kendileri ile.

Yurtta kaldıkları süre boyunca örgün eğitimin yanında farklı sosyal alanlardan da güzel eğitimler aldılar, manevi müktesebatlarını geliştirme anlamında ciddi bir çaba içinde oldular. Birbirlerini hayır adına birçok konuda desteklediler ve sonunda içinde bulundukları güzel atmosferlerin, güzel insanların etkisiyle “üniversiteye başlamadan hâfız olmalıyız” şeklinde bir niyet, hedef düştü kalplerine.

Bu niyetle üniversite sınavına girdiler önce ve oldukça başarılı neticeler elde ettiler. Biri Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü, diğeri Şehir Üniversitesi Hukuk bölümünü, bir diğeri de Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandı.

Üniversiteye kayıtlarını yaptırdılar ve ardından da hedeflerine ulaşabilmek için bir seneliğine okullarını dondurdular.

Üçü de şu an özel bir kursta hâfızlık eğitimi alıyorlar, sıkı bir disiplin eşliğinde gönüllerindeki murada doğru yol alıyorlar.

Geçtiğimiz ay kendileriyle ile bir araya geldik, hikayelerini uzun uzun dinledim. Hâllerine gıpta ettim, yapmış oldukları bu özel tercihten dolayı kendilerini tebrik ettim.

Hâfızlıklarını tamamlayıp üniversiteye dönmeyi, eğitimlerini en güzel şekilde devam ettirmenin yanı sıra uluslararası projelerde yer almayı, GENÇ vesilesi ile özellikle Afrika’ya gitmeyi, sivil toplum çalışmalarında aktif olarak yer almayı planladıklarını söylediler...

Allah bahtlarını açık etsin.

İnsan bazı şeyleri başaramaz ya da iradesinin hakkını vermediği için tembelliğe düşer, sonrasında elinde kalan seçenekler içinde mecburen kendisince bir yol tutar, bu genellikle karşılaştığımız bir durumdur. Fakat bir şeyleri başardığınız hâlde idealleriniz için farklı yollar tutmak her zaman kolay olmuyor. Bu anlamda bu üç GENÇ kardeşimizin üniversiteyi kazanıp (cebe koyup) hafızlığa uzanan hedefleriyle ilgili güzel hikayelerini sizlerle de paylaşmak isteriz. Buyrun birlikte okuyalım...

Babam “Oğlum Dönüp Arkana Bakma” Dedi!

Enes Koşar

Biz hafızlığa birilerinin vesilesiyle başladık. İnşallah birileri de bizim vesilemizle başlar hafızlığa. İnşallah üniversiteli hafızların, birilerinin zorlamasıyla değil de kendi isteğiyle sadece Allah rızası için hafızlık yapan genç yüreklerin sayısı artar.

Seni tanıyabilir miyiz Enes?

19 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Malatya’da doğdum. İlk ve ortaokulu Malatya’da okudum. Sade ve sıradan bir çocukluk geçirdim. Hayatıma canlılık ve heyecan katan fikirlerimi, dünyaya bakışımı değiştiren İstanbul’a ilk gelişim 8. sınıfta katıldığım bir öğrenci kampı vesilesiyle oldu. Kampta tanıştığım Abdulkerim Koçdoğan abi, istersem liseyi İstanbul’da okuyabileceğimi ve yeni yeni oluşan Fatihan Projesi’ne dahil olabileceğimi söyledi. Kamp bitmeden sınav sonuçları açıklandı. Puanım Malatya Fen Lisesi’ne ucundan yetiyordu. Tabii ben de o aralar kararsızım. İstanbul’da ailemden arkadaşlarımdan uzakta mı okusam yoksa memleketim Malatya’da mı? Birileri babama “oğlun Malatya’da Fen Lisesi okuyabilecekken niye gitsin de elin İstanbul’unda okusun? Fen Lisesi iyidir” demiş. Bize de mantıklı geldi. Yazdık ilk sıraya. Neyse tercihler açıklandı. Tutturamamışım. Öyle olunca ikinci sıradaki Malatya Anadolu Lisesi’ne gittim. Lise 1’i zorla da olsa orada okudum. Okulu sevemedim, arkadaş ortamı da kötüydü, derslerim de pek iç açıcı değildi. Yani bir de tam ergenlik çağımız... Ben de iyice kendimi bırakmıştım. Öyle sokak serserisi felan olmadım da hani dışarıda telefonla sesli müzik dinlemişliğim veya çakma Rayban gözlüklerle arkamda saçma bir manzara değişik bir oturuş tarzıyla çekilmiş birkaç fotoğrafım vardı ne yazık ki. Babam da bu durumu farkedince aldı beni karşısına “Oğlum sen burada adam olamayacaksın. Seni İstanbul’a gönderelim mi? Orada okumak ister misin?” dedi. Ben de dünden hazırdım zaten. Hemen kabul ettim geldim İstanbul’a. Yani aslında ben İstanbul’a “ADAM” olabilmek için geldim.

İstanbul’da Fatihan Çamlıca yurdu’nda kaldım. Lise 2’yi Ümraniye Anadolu Lisesi’nde sayısal sınıfta okuduktan sonra Çağrı Bey Anadolu Lisesi’ne geçtim ve lise 3 ve 4’ü orada TM (eşit ağırlık) sınıfında okudum. Derken sınava girdik. Böylece sınav dönemi de bitmiş oldu. Elhamdülillah istediğim Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünü kazandım.

Yurt hayatı nasıldı?

Yurt demek; samimiyet demek, arkadaşlık demek, paylaşmak demek... Öncelikle bizim kaldığımız Fatihan Yurdu’nda öğrenci sayısı az olduğu için çok sıcak ve samimi bir ortam vardı. Mesela bizim dönem 8 kişiydi. Sayı böyle olunca aradaki ilişkiler de daha sağlam oluyordu. Hep birlikte bir seyler yapabilmemiz dostluğumuzu pekiştirdi. Tüm öğrenciler belli bir başarı sağlamış olarak ve mülakatı geçerek yani “seçilerek” alınmıştı. Bunun bilincinde olan belletmenler de öğrencilerle daha yakından ve daha samimi bir şekilde ilgilenirdi. Bizlerin, kendimizi geliştirebilmemiz için konferanslarla sohbetlerle ve daha farklı faliyetlerle dolu bir programımız vardı. Mesela çoğu hafta sonu ya sohbet olur ya da bir konuşmacı gelir konuşurdu. Herkesin elinde küçük not defterleri... Kur’an’ı Kerim dersleri, kitap okuma kulübü, yabancı dil dersleri, Osmanlıca dersi, ney dersi, ebru dersi, halısaha turnuvası... Yani maddi manevi bereketli bir yurt hayatı geçirdik elhamdülillah.

Hafızlık süreci ne zaman başladı? Ne zaman konuştunuz?

Benim hafız olma niyetim çok küçük yaşlardan beri vardı. Babamın hafız olması, geceleri beni Kur’ân okuyarak uyutması, annemin her hafızlık lafı geçtiğinde gözlerinin içi parlayarak “oğlum, inşallah senin de hafızlığını görmem nasip olur” tarzındaki konuşmaları şüphesiz bu isteğin oluşmasında etkili oldu. Hafız olmayı çok istiyordum ama okuldan dolayı 1-2 senelik bir boşluk bulamıyordum. Bu yüzden ümidim kırılmaya başlamıştı. Derken yıllar geçti İstanbul’a geldim. Yurtta Kur’an’la daha çok içiçe olmaya ve Kur’an’ı daha çok okumaya ve dinlemeye başladım. Arkadaşlarla “Şu abi de ne güzel okudu be! Biz de okuyabilir miyiz? İlerde biz de hafız olabilir miyiz acaba?” gibi konuşmalar, bize yaptırılan ezberler hafızlık niyetimi tazeledi. Bir de aynı bizim gibi üniversiteyi dondurup hafızlık yapan bir abi olduğunu öğrenince “biz de yaparız o zaman” dedik ve lise 4’ün sonlarına doğru dört kişi kesin kararımızı verdik. Üniversiteyi kazanacağız ve okulu dondurup hafızlık yapacağız. Üniversite sonuçları açıklandığı gün hemen arkadaşları aradım. “Beyler sözümüzden dönmek yok. Başlıyoruz değil mi hafızlığa?” dedim. Bir arkadaş bazı nedenlerle bize katılamadı. Üç kişi o anki yurt müdürü Akif abiyle görüştük. Zaten niyetimizi önceden biliyordu. Etkileyici bir konuşmanın ardından bizi tebrik etti. Bizim için bir kurs ayarladı ve kısa zaman sonra başladık hafızlığa.

Tercihlerinizi yaparken hangi duygular vardı içinizde?

Biraz korku. Ya yapamazsam ya bitiremezsem. Hem sene kaybım olurdu hem de bir işi becerememenin ezikliği. Bu vesveseleri ailemin yardımıyla atlattım. Bu zor zamanlarda annem ve babam “oğlum sakın dönüp de arkana bakma. Sen doğru bir şey yaptın. Hafızlığa başlamana Boğaziçi’ni kazanmandan daha çok sevindik. Allah muvaffak eder inşallah. Asıl kazanç ahiret kazancıdır. Sen bu yolda devam et.” gibi vesveseleri ortadan kaldıran konuşmalarla içimi ferahlattılar.

Bir de kafamı karıştıran tam olarak cevaplayamadığım sorular vardı. Hani hafızlığa başlıyoruz ama bu iş nasıl işler? Sistem nasıl? Ne kadar sürecek? Bir senede bitirebilecek miyiz? Çok zorlanacak mıyız? Hiç bir şey bilmiyoruz. Ama işin içine girdikçe her soru yavaş yavaş cevabını bulmaya başladı. Artık ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı daha iyi farkeder olduk.

Üç kişi olmamızın da çok faydası oldu. Birbirimizi destekleyerek beraber yol aldık. Mesela birimiz hafızlıkla ilgili güzel bir söz veya hadis okursa hemen diğerlerine de bunu okur. Böyle olması da bizim gayretimizi artırıyor tabi ki.

***8203;Memnun musun süreçten? Nasıl gidiyor?

Şu an yeni bir tura başladık. 6 ile gidiyoruz. “Yeni tur? 6 ile gitmek?” bilmemek ayıp değil canım. Hemen kısaca açıklayayım. Mesela 1 ile gitmek demek her cüzün son sayfasını ezberlemek demek. 30 cüzün tamamının son sayfalarını ezberlediğinizde bir turu bitirmiş oluyorsunuz. Eski bir Osmanlı klasiği.

Allah’a şükür şu an çok büyük bir sıkıntı yok. İlk haftalara göre daha çok zorlanıyoruz ama ezberlediğimiz sayfalar arttıkça memnuniyetimiz ve gayretimiz de artıyor.

Kolay mı zor mu? Yapamama ihtimalin var mı?

Süre sıkıntısı olmasa yani mesela iki yılda bitirecek olsanız çok zorlanmazsınız. Bizim sadece bir yılımız olduğu için ister istemez zorlanıyoruz ama bu sürekli devam eden bir zorluk değil. Bazen çok kolay ezberlerken bazen de saatler geçiyor yarım sayfa ezberleyemiyorum. O anki psikolojiye ve sayfanın zorluğuna göre değişiyor. Bence mesele sabır ve devamlılık. Zor da olsa kolay da olsa ipin ucunu bırakmadan devam etmek gerekiyor.

Yapamama ihtimaline gelince elbette ki öyle bir ihtimal var. Çünkü daha işin başında sayılırız. İlerde ne olacak? Pes mi edeceğim? Çok fazla zorlanıp bırakacak mıyım? Allah bilir. Şu an için bana düşen elimden geleni yapmak, az veya çok ezberlemeye devam etmek.

Başarısız olursan kendini suçlar mısın?

Neden başarısız olduğuma bağlı. Mesela çok uğraştığım gayret gösterdiğim halde yapamıyorsam benim kapasitem bu kadarmış, yapacak bir şey yok derim. Ama keyfimden, sıkıldığımdan başarısız olmuşsam o zaman kendimi suçlarım.

Böyle bir tercihi diğer arkadaşlara da tavsiye eder misin?

Tabii ki hafızlık güzel. Mükafatı bol. Maddi manevi bereket vesilesi ama bunların yanında gerçekçi olmak gerekirse zor ve uğraştırıcı. Eğer bu işe gerçekten gönül vermeden ve sağlam bir niyetle başlanılmazsa bu zorluk karşısında pes edilebilir. O yüzden hafızlık yapmayı düşünen arkadaşların özellikle kısa bir zaman diliminde bitirmeyi düşünüyorlarsa kendilerini ağır bir tempoya hazırlamaları gerekir. Mesela ilk zamanlarda değil de biraz daha sayfa sayısı arttıkça günde 10-12 saat çalışacaklar. Kimi zaman ezber yapamayacaklar. Benden olmaz diyecekler. İşte bu gibi durumlarda kendilerine çalışma gayreti veren niyetleri olacak. Zaten hafızlık kolay olsaydı herkes hafız olurdu.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Biz hafızlığa birilerinin vesilesiyle başladık. İnşallah birileri de bizim vesilemizle başlar hafızlığa. İnşallah üniversiteli hafızların, birilerinin zorlamasıyla değil de kendi isteğiyle sadece Allah rızası için hafızlık yapan genç yüreklerin sayısı artar.

Allah Bizimledir!

Çağrı Akalın

“Bu ümmet 1400 senedir milyonlarca hafız çıkartmış ki hepsi de zeka patlaması yaşayan şahıslar değildi. O zaman ben de ümmetin en şereflileri olmaya aday olabilecek insanlardanım, ben de bu kadroya dahil olacağım.”

Seni tanıyabilir miyiz Çağrı?

Ağustos 97’de İstanbul’un en güzide semtlerinden birinde, medeniyetler beşiği, adeta Anadolu’nun minyatürü niteliği taşıyan Sultanbeyli’de hayat serüvenim başladı. İlk ve ortaöğrenimimi buradaki bir devlet okulunda birincilikle tamamladım. Aslına bakarsanız dilden dile dolaşan komşunun çalışkan çocuğu bu mahallede bendim. Bu yüzden sürekli tüm nazarları üstüme çeker, başım da beladan kurtulmazdı.

Ortaokulda, o yaştaki bir çocuğa göre oldukça ağır bir sınav maratonu geçirdik. Allah’a şükür istediğimiz sonuç geldi ve İstanbul’un en iyi okullarından biri olan Üsküdar-Bulgurlu’daki Çağrıbey Anadolu Lisesi’ni kazandım. Ev ile okul arası oldukça uzaktı. Bu yüzden de daha okul başlamadan kara kara düşünüyordum o yollar nasıl bitecek diye. Allah bir kapı açacak ya: Okulun ilk günü sınıfa girdiğimde karşılaştığım arkadaş, iki sene önce ilkokuldaki din kültürü hocam Şemsettin Taçar’ın vesilesiyle katıldığım bir aylık yaz kampındandı. Öyle hasretle sohbet ederken, hatırladığım kadarıyla ailesinin Antalya’da oturduğunu, şimdi ise kendisinin nerede kaldığını sordum. Hüdayi Vakfı’nın öğrenci evlerinde kaldığını söyledi. Ben de o vakıf neyin nesi, hiç duymadım filan deyince, bizim o bir aylık kampı da Hüdayi Vakfı’nın yurtlarında yaptığımızı söyledi. Valla şaşırmadım değil. Ama doğaldır, o yaşta bir çocuğun ilgisini cemaat tarikat değil de ne yedik ne içtik nereleri gezdik, bunlar çeker. Demek ki benim aklımda kalanlar sadece bunlar olmuş.

Peki bundan sonra ne oldu? Öğrenci evi hayatın heralde burada başladı?

Aynen öyle. İlk gün karşılaştığım arkadaşım ki adı Burak, bölgedeki öğrenci evleriyle ilgilenen Abdülkerim Koçdoğan adında birisinin olduğunu, önce onunla görüşeceğimi sonra da onun gözüne girip mülakatı geçersem evlerde kalmaya başlayacağımı söyledi. Bir an endişelenmiştim tabi. Nasıl bir adam acaba, çok merak etmiştim. Ertesi gün ona, görüşmek istediğimi söylediğimde okuluma kadar gelip, beni okulumdan alacak kadar alçak gönüllü birisi olduğunu görünce bir nebze rahatlamıştım. O gün görüşüp konuştuk, iki hafta sonra da evlerde kalmaya başladım. Daha sonra da yurda geçtik zaten.

Öğrenci evinin ve özellikle yurt hayatının sana etkileri nasıl oldu?

Bu tarz yerler dostluğun, samimiyetin, bir olabilmenin, ortak karar alabilmenin çok iyi derecede pekiştiği yerlerdir. Hele bizim yurda baktığımda, aramızda bunların çok ötesinde bir bağlılığın olduğunu görüyorum. Bambaşka bir dert anlayışıyla perçinlenmiş olarak tabii ki. Yurtta herkesin yattığı sıralarda biz birkaç arkadaş kendi aramızda kaç devlet kurup yıkmışızdır, Allah bilir. Gün olurdu ümmetin derdi diye yakınırdık, gün olur bir arkadaşımızın sorununu çözmeye uğraşırdık. Maalesef netice yine benim çorabımı kim aldıya döner, çaktırmadan dağılırdık.

Bu dört yıl içerisinde aklımda en çok kalanı belki de yaptığımız seyahatler oldu. Edirne’den Urfa’ya, Trabzon’dan Muğla’ya Anadolu’da tarih dolu, kültür dolu, irfan dolu zamanlar geçirdik.

Üniversite sınavın nasıl geçti, nereyi kazandın?

Malum iki aşamalı bir sınav sistemi var şu an. YGS ve LYS olmak üzere. İlk sınav olan YGS’de 45 bin gibi bir sıralama beni gerçekten inanılmaz derecede hayal kırıklığına uğrattı. Ama bu diğer sınava olan çalışma azmimi düşürmeyip aksine daha da fazla körükledi. Kalan üç ayda sınırları sonuna kadar zorladığıma eminim. Sınav geldi çattı tabi. Girdiğim her sınavdan mutlu ayrılmayı başarmıştım. Bu yüzden sonuçların açıklanmasını dört gözle bekliyordum. Açıklandığında ise gerçekten, bir elhamdülillah çekip koltuğa şöyle bir yaslanmıştım. Sıralamamı 45 binden 2800’lere kadar çekmiştim ki bu, hedeflediğim üniversitelerden birisi hariç hepsinin kapısını bana açıyordu. Şimdi İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuyorum. Aslında sadece kayıt yaptırmakla yetindim desem yalan söylemiş olmam. Malumunuz ki okulumuzu bir seneliğine dondurup Kur’an hafızı olma yolunda önemli bir adım attık.

Hafızlık yapma fikri hangi süreçte gelişti? Sizi en çok etkileyen unsurlar neler oldu?

Tabii ki bu kararın alınmasında birtakım hususlar var. Elbette ki gönlümde en fazla iz bırakanı yaklaşık iki senedir Nasser Al Qatami, Yasser Al Dossari, Maher Al Mueaqly, Mishary Rashed Alafasy gibi Arap hafızlardan dinlediğim Kur’an-ı Kerim tilavetleri oldu. Hz. Peygamber’in çağlar öncesinde bizlere verdiği müjdeler dolan gönlümü taşma noktasına getirdi. Ve artık arkadaşlarımız arasında bu konuyu nadiren de olsa gündeme taşımaya başladık.. Tabii her ne kadar üniversite sınavı telaşesinin yanında arka planda kalsa dahi.*

Artık sınavlara girdiniz, üniversiteleri kazandınız. Sıra bu işe gelince neler hissettiniz?

Üniversiteyi kazandık filan derken iş ciddiye binmeye başladı. Artık meselenin duygusal tarafını bırakıp daha realist düşünüyorduk. Acaba yapabilir miyiz? Zor mudur ki? 600 sayfa bir senede nasıl ezberlenir? Üstüne üstlük durumdan haberi olan bazı kimseler hafızlık bir senede bitecek iş değil, diye bizleri iyice ümitsizliğe sevk ettiler.

Ancak bir telefon ile kendimizi bir anda Kur’an kursunda bulup ve ne olup bittiğini anlamadan hafızlık öncesi eğitimi olan yüzüne okumaya başladık. Yaklaşık 5 haftalık bir yüzüne okuma süreci geçirdik. Bu süre zarfında hem tecvid ve mahreç alanlarında iyi bir eğitim aldık hem de okuma hızımızı arttırmaya çalıştık. Elhamdülillah yavaş yavaş da olsa sonunda iyi bir seviyeye getirmeyi başardık.

Sistematik olarak ezber yapmaya hemen başlayabildiniz mi? Ezberlerinizi hangi usule göre yapıyorsunuz?

Hafızlığı bir sene içerisinde bitirmemiz gerektiğinin farkında olan hocamız bizi kısa zamanda ezbere başlattı. Ezber sistemimiz Osmanlı’dan bu yana süregelen muhteşem bir usul üzerine kurulu. Osmanlı Usulü hafızlık sistemine göre Kur’ân-ı Kerîm ezberlemeye, her cüz’ün son sayfasından başlanıyor. Son sayfalar bitince birinci tur bitmiş oluyor. İkinci turda sondan ikinci sayfa, üçüncü turda sondan üçüncü sayfalar ezberleniyor. Her bir turda daha önce yapılan ezberler sürekli tekrar ediliyor. Böylelikle önceki ezberler kuvvetlendiriliyor. Yirmi turu tamamlamaya muvaffak olanlar da hafız olabilme şerefine nail oluyorlar.

Zorlanıyor musunuz? Hafız olamama ihtimaliniz var mı?

Tabii ki ezber yapmaya ilk başladığımızda kimi zorluklarla karşılaştık, maalesef biraz da hayal kırıklığına uğramıştık. Bazen bunaldık, yorulduk ama beraberce bu sıkıntıların üstesinden gelmeyi de bildik.

Şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım, yaptığımız sonuna kadar sabır isteyen bir uğraş. Sabrın tükendiği yerde bu iş de biter. Biz sonuna kadar devam etmekte kararlıyız.

Son olarak neler eklemek istersin?

Bu yola baş koymak isteyen başka genç kardeşlerimiz varsa onlara şunu demek isterim. Daha şafak sökmeden başlayan yoğun çalışma temposu kimi zaman gece geç saatlere kadar devam ediyor. Bu zor tempoya ayak uydurabilmek gerçekten çok önemli. Sakın ha daha hiç başlamadan kendi içinizde bu işi bitirmeyin. Hatta şöyle düşünerek kendinizi motive edin: “Bu ümmet 1400 senedir milyonlarca hafız çıkartmış ki hepsi de zeka patlaması yaşayan şahıslar değildi. O zaman ben de ümmetin en şereflileri olmaya aday olabilecek insanlardanım, ben de bu kadroya dahil olacağım” deyin ve sevap katsayılarının inanılmaz derecede yüksek olduğu şu gençlik çağınızda gelin bir daha hiç pişman olmayacağınız bir karar verin. Emin olun ki Allah sizinledir...
 

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513
Screenshot_20180528-003100.jpg


Ibrahim Ceylan

Şayet hafızlığa başlarken amacınız meclislerde aşır okuyup pohpohlanmak, ihtimam gösterilen biri olmak veya Ramazan’da mukabele okuyup insanlardan para toplamak değil de sadece Allah rızası ise o zaman durmayın, Allah sizinle beraberdir.

Seni tanıyabilir miyiz İbrahim?

Doğma büyüme Eskişehirliyim. 1. sınıfa başlayana kadar ne kreşe ne ana okuluna gittim. “Anne okulu”nda (evde) aldık terbiyemizi. Babamın işi sebebiyle 4, 5, 6 yaşlarımda Lüleburgaz’daydık. 1. sınıfı da orada okudum. Hep sessiz duran ve geri plandaki öğrencilerden oldum. 2. sınıfa geçerken Eskişehir’e geldik. Ama sessiz, uslu ve çekingen öğrenci profilini uzun yıllar korudum. ***8203;

Bulunduğumuz muhit bir kenar mahalleydi ve okuduğum okulun eğitim kalitesi de o oranda düşüktü. Bu yüzden 6. sınıfa geçerken babam kaydımı, Eskişehir’in en iyi üç devlet okulundan biri olan Melahat Ünügür İ.Ö.O’na aldırdı.

***8203;6. sınıfım epey sancılı geçti. Eski okulumdaki arkadaşlarla tam kaynaştık, tam düzeni tutturdum derken çat kapı gelen bu ani değişiklik beni sarstı. Çok şükür; dört senedir beraber olduğumuz Ali de benimle gelmişti ve birbirimizin dayanağı olmuştuk.

***8203;Öte yandan derslerim de dibe vurmuş, eski okulumda 1. iken burada sonlara yaklaşmıştım. Elhamdülillah derslerimi de iki senede toparladım ve sınıf birinciliği yarışında Ali ile yerlerimizi aldık. 6, 7 ve 8. sınıflarda girdiğim SBS sınavlarının ağırlıklı ortalaması 476 idi. Tercih dönemi geldi. Ardından içine girdiğim kararsızlık durumunu şöyle anlatayım:

***8203;7. sınıftan beri babamın bahsettiği ama benim geçiştirdiğim ve pek de işime gelmeyen İstanbul’daki lise evleri projesi bir yandan; annemin de babamın bu fikrine karşı açtığı savaş öbür yandan beni kıskaca almıştı. Anne yüreği tabi ne yapsın, ayrılığa pek dayanamaz. Beni bu kıskacın arasından çekip çıkaran İstanbul’daki yaz kampı oldu. Zaten verdiğim kararda da bu kampın büyük etkisi vardır. ***8203;

Neredeyse her gün geziye gidiyorduk, sürekli halı saha yapıyorduk, havuza gidiyorduk vs. çok eğlenceli bir kamptı. E böyle olunca öğrenci durur mu? İlk üç tercihim İstanbul’dan oldu. Annem, ablam, kardeşim ağladı. Babamla ben ağlamadım. Bendeki bu taş kalpliliğin kaynağını o zaman çözdüm. :) Neyse işte, uzun lafın kısası; aldık çantayı geldik İstanbul’a. Ve inanın hayatımda bir dönüm noktası varsa o da İstanbul’a gelişimdir.

Ya sonrası?

***8203;Sonra İstanbul’da bir buçuk sene öğrenci evlerinde kaldık. Elimiz bulaşıktan kurtulmadı. :) Şaka bir yana önce ev sonra da yurt bizi olgunlaştırdı. Eskişehir’de hamdım, evde piştim, yurtta yandım desem çok mu iddialı olur bilmiyorum. İktisatlı olmayı, düzen ve tertibi, beraber yaşama kültürünü biz bu dört senede öğrendik. (Ailede temelini almış olmak kaydıyla tabii.) Siyer-i Nebi’yi, Kur’an’ı mahreciyle okumayı -kısmen de olsa- yine bu süre zarfında öğrendik elhamdülillah. Bize verilen bu kadar eğitimin meyveleri de verenler ve vesile olanlar (abi ve hocalarımız) için birer sadaka-i cariye olur inşallah. Allah hepsinden razı olsun. ***8203;

Bizim devremizde 8 kişiydik. Bu sene üçümüz burdayız, diğerleri hep farklı farklı yerlerdeler. Kimiyle her hafta, kimiyle on beş günde bir, kimiyle ayda bir görüşürüz ama mutlaka hepsiyle görüşürüz. Bizi birbirimize bağlayan şey hedeflerimizdi. İleride insanlığa, İslam’a ve Müslümanlara Allah rızası için hizmet etmek... Evet, bu kolon bizim dostluk binamızı ayakta tutuyordu. Biz aramızdaki bu dostluk ve samimiyeti bazen de yurttaki halılara bağlarız. Öyle gerçekten de. Bir yere girerken ayakkabı çıkarılıyorsa orada güreş yapılır ve orada samimiyet de olur kardeşlik de. Belki de namazı çıplak ayakla kılmamızın bir hikmeti de budur.

***8203;Üniversite sınavın nasıldı, nereyi kazandın? ***8203;

Son sene çok iyi çalıştık. Geceleri matematik sorularını sayıklayacak noktaya gelmiştik. Neyse elhamdülillah sınavım orta halli geçti ama sonuç beklediğimden çok daha güzeldi. Yerleştirme puanım 498 iken sıralamam 252 idi. İstanbul Şehir Üniversitesi’ni Hukuk bölümünü tam burslu olarak kazanmış oldum.

***8203;Hafızlık fikri nasıl hangi süreçte gelişti? ***8203;

Dediğim gibi yurtta mahrec eğitimi aldık ve bunun yanında 1. ve 2. sınıflar için belirlenen ezberler vardı. 1. sınıfta Duha suresi ve aşağısı, 2. sınıfta da Yasin, Tebareke ve Amme sureleriydi. Bu ezberleri erken bitirdim ve devam ettim: Fetih, Rahman, Vakıa... Okuyuş güzelliği olarak en çok hangi sure hoşuma giderse başlıyordum o sureyi ezberlemeye. 3. sınıftaydı galiba; bu gidişat bende bir hafızlık fikrinin hasıl olmasına vesile oldu.

***8203;Bu tercihi hangi duygularla yaptınız? Sizi ne etkiledi?

***8203;Ezber yapmak beni çok zorlamıyordu ve hoşuma da gidiyordu nitekim 3 ve 4. sınıflarda ezber zorunluluğu olmasa da ben ezber yapmayı hiç bırakmadım. Dedim ki kendime “Madem Allah sana ezber kabiliyeti lutfetmiş, o zaman kardeşim; insanlar nasıl Allah’ın kendilerine bahşettiği malın zekatını veriyorlarsa sen de yine Allah’ın lütfu olan bu zekanın zekatını hafızlık yaparak vereceksin.” Heralde baya sert çıkmışım ki karşı koyamadı. :) Baktık ki üniversitede hafızlığa engel teşkil edecek bir şey yok. Yurttaki Akif abimiz de çok destek verdi. Allah razı olsun. Böylelikle karar vermiş olduk.

Şu an memnun musun? Ne yapıyorsun?

İlk başta belli bir süre yüzüne okuma eğitimi aldık. Hafızlığa başladıktan yaklaşık 1.5 ay sonrasına kadar her cüzün 3’er sayfasını ezberledik. O zamana kadar rahattık. Ondan sonra 3 yeni sayfa aldık. Bir de eski 3 sayfa vardı. Günde toplam 6 sayfa vermeye başladık. Ama işin asıl yoğun kısmı yeni başlıyormuş, onu anladık. Şu anda 6 sayfalık programın içindeyiz.

Zor mu peki, çaktırmadan kenara çekebilir misin?

“En fazla ne kadar zor olabilir ki?” diyordum. Bu kadar yoğun bir program beklemiyordum. İlk 1.5 ayda fikirlerim çok değişmedi. Ama şu an içinde bulunduğumuz hatim (6 sayfa) bizi ciddi manada zorladı. Önceden 7-8 ayda bitirmenin hayallerini kurarken şimdi okul başlayana kadar bitirmenin derdine düştük. Ama –Allah bozmasın- asla yarıda bırakmayı düşünmüyorum.

Hafız olamazsan üzülür müsün?

Hafızlık üzerine bina ettiğim farklı planlarım var. Hafızlığın bitmemesi tabii ki bir değişikliğe yol açar. Üzülürüm fakat kendimi kınamam. Ne de olsa vaki olanda hayır vardır.

Bu konuda istekli olan insanlara tavsiye eder misin?

Çok net bir şekilde “tavsiye ediyorum” demek isterdim ama demiyorum. Çünkü bu yol çok dikenli, uzun, çetrefilli bir yol. Bu yolda kişiyi götürecek bir bineği olur ki o binek kişinin “niyet”idir. İnanın çok kez ezber yapmaktan bunaldım ve bu durumda kafam neredeyse ezbere kapalı hale geliyor. Elim kolum bağlanıyor. Çünkü başka bir şeyle uğraşma şansım yok, sadece Kur’an var. Üniversiteye hazırlanırken bir dersten sııkılınca diğerine geçiyor kafa dağıtıyordum. Hafızlıkta bu durumdayken sizi kurtaracak “niyet”inizdir. Eğer bu yola Allah rızası için başladıysanız, bu sıkıntıların size Allah tarafından gönderildiğini ve o dakikaların sizin için bir imtihan olduğunu hatırlarsınız. Bu sizi kamçılar ve motive eder.

Şayet hafızlığa başlarken amacınız meclislerde aşır okuyup pohpohlanmak, ihtimam gösterilen biri olmak veya Ramazan’da mukabele okuyup insanlardan para toplamak değil de sadece Allah rızası ise o zaman durmayın, Allah sizinle beraberdir.
 

Son mesajlar