Facebook Ortamındaki Yazılar

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513
Akşam akşam nereden aklıma geldi bilmem, kafama bir düşünce takıldı. Sonra kendimce bir cevap buldum.
Gerek kendi facebook hesabım gerekse başkalarının hesapları üzerinde yaptığım gözlemler sonucunda şöyle bir tespitim oldu:
Facebook ortamındaki yazıları, arkadaş ve takipçilerin çok düşük bir yüzdesi okuyor. Acı ama gerçek. Sadece benim için değil genel bir kural bu. Hatta sadece facebook değil diğer sosyal medya ortamları da böyle.
Mesela yüz binlerce takipçisi olan birinin bir paylaşımı neredeyse takipçi sayısının zekâtını bile (kırkta biri) bulmuyor. Bu durum benim için de farklı değil. 30 bin civarında arkadaş ve takipçim var. Haydi diyelim ki bu 30 binin belki 5 bini artık aktif değildir, zamanında facebook hesabı açmış olmakla birlikte hesabını askıya almış veya aktif olarak kullanmayan takipçiler. Geriye kalıyor 25 bin. Yazdığım yazıları ortalama olarak 500-600 kişi beğeniyor. Bu da yukarıdaki hesaba tam uyuyor. Yani arkadaş ve takipçi sayısının zekâtı kadar.
İtiraf edeyim uzun (hem de bazı yazıları çok uzun) yazıyorum. Dolayısıyla yazıyı gördüğünde gözü korkup okumadan geçen binlerce kişi vardır.
İkinci bir husus: Hemen her gün yazıyorum. Her yazdığım beğenilmek zorunda değil. Neticede herkesin kendine göre bir düşüncesi var.
Bir de belki okuduğunda beğendiği halde "beğen" butonuna basmak istemeyenler vardır. Neticede hiç kimse benim noterim değil. Her yazdığımı beğenip paylaşmak yorum yapmak zorunda değil.
Bütün bunları niye yazma gereği duydum?
Hani bir atasözü var: "Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değecek". Yani bir iş yapacaksan yaptığına değmeli.
Peki facebook'ta takipçi sayının zekâtı kadar insanla muhatap olmaya değiyor mu? 50 kişiden 49'u yazdığını okumuyor, görmüyor, ilgilenmiyor. O "1" kişi için yazmaya değer mi?
ELBETTE DEĞER!
Aklıma takılan düşünceye şöyle bir cevap buldum:
Şimdi düşünün... Allah Resûlü (s.a.v.) Mekke'nin ileri gelen kodamanlarıyla toplantı halinde. Onlara İslam'ı anlatıyor, "belki iman ederler" diye bir umudu var. Sonra gözleri görmeyen Abdullah bin Ümmi Mektum çıkıp geliyor. Allah Resûlü'nün sözlerini işitince bulunduğu meclise oturuyor. Tabi ki çevresinde kimlerin olduğundan habersiz. "Bana da anlat ey Allah'ın Resûlü" diyor. Küfrün ele başları kibir içinde "bu adamın olduğu yerde biz durmayız" diyerek kalkıp gidiyorlar. Allah Resûlü, İslam'ı tebliğ etme fırsatını kaybettiği için üzülüyor, yüzünü ekşitiyor. Ve yüzünü öbür tarafa çeviriyor.
Peki sonunda ne oluyor?
Rabbimiz elçisini uyarıyor:
"(Peygamber), âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü. (Oysa o, senden dinledikleriyle) belki [kötülüklerden] temizlenecek yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun, Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Fakat koşarak sana gelen, ve (Allah'tan) korkarak gelenle ilgilenmiyorsun." (Abese, 1-10)
Evet... Mekke'nin bütün ileri gelen ele başları yerine gözleri görmeyen Abdullah'a yönelmedi diye Allah, elçisini uyarıyor.
Yanlış anlaşılmasın bu örneği kendim ya da takipçilerimle ilgili vermedim. Ama bu olaydan hepimizin mesajlar çıkarması gerekir. Ben bu olaydan, kendi kafama takılan mesele ile ilgili şöyle bir mesaj çıkardım:
"Eğer tek bir kimse bile sizden dinleyecekleriyle hayatına çeki düzen verecekse onunla ilgilenmemezlik edemezsiniz."
Evet ey okuyucu, işte sen benim için o kişisin. Ve ben, bu yazıyı görmeyecek, görse de okumayacak olan 49 kişi için değil, senin için yazmak zorundayım.
Rabbimiz yaptığımız işleri rızasına uygun, ihlas ile yapmayı, amellerin tartıldığı terazide görmeyi cümlemize nasip eylesin.
(Soner Duman/12.Safer.1441/11.Ekim.2019/Cuma)
 

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513
BİNLERCE TEŞEKKÜR…
Dün sizinle hasbihal etmiştim. Yazdıklarımla ilgili sizlerden rekor sayıda yorum aldım.
Ne demiştim?
Dünkü yazımda, sosyal medyada yazılan yazıların büyük oranda takipçiler tarafından okunmadığından söz etmiş, kendi adıma tek bir kişi için bile olsa bu yazıları sürdüreceğimi belirtmiştim. Aslında konuyu kendi özelimde ele almamış, genel bir durumdan söz etmiştim. Ancak sizlerin yaptığı yorumlarda dile getirdiğiniz dualar, talepler, iyi niyet temennileri, cesaretlendirici sözler yürekten ve binlerce teşekkürü hak ediyor…
Aslında bana gelen bireysel mesaj ve yorumlardan yazılarımın sadece bu ortamla sınırlı kalmadığı, whatsapp başta olmak üzere diğer iletişim araçlarıyla çok farklı kesimlere yayıldığını hep duyuyor, biliyordum. (Kendi yazdığım yazılarımın bir zaman sonra üye olduğum Whatsapp gruplarından bana ulaştığına çok defa şahit oldum). Dahası ülkemizin çeşitli yerlerine konferans vesilesiyle gittiğimde (Mesela Diyarbakır, Mardin, Bingöl, Malatya, İzmir) ve hatta yurt dışına gittiğimde (Almanya’nın çeşitli şehirleri) hiç tanımadığım insanların yazılarımı takip ettiğini duymak bana bir yandan hamd ve şükür vazifesi, diğer yandan da büyük bir sorumluluk yüklüyordu.
Nasıl öyle olmasın ki?
Takipçilerim arasında bulunan binlerce öğretmen arkadaş var! Yorumlarda da okuduğunuz üzere bu yazıları sınıf ortamında öğrencilerle okuyup mütalaa ettiğini, üzerinde tartıştığınızı belirtiyorsunuz.
Yüzlerce imam ve vaiz bu yazılardan vaazlar hazırlayıp cemaatlerine aktardıklarını belirtiyor.
Ev hanımları komşularıyla muhabbette bu yazıları gündeme getiriyorlar.
Kimi zaman arkadaş sohbetlerinde gündem oluyor, kimi zaman whatsapp gruplarındaki tartışmalarda.
Bütün bunları kibir ve gurur olsun diye söylemiyorum, sırtımda ne kadar büyük bir yükün olduğunu ifade etmek üzere söylüyorum. Zira İslam dini ile ilgili yanlış kuracağım bir cümle belki de on binlere, yüz binlere yanlış ulaşacak.
Müslümanlar arası birlik ve beraberliğe gölge düşürecek en ufak bir îma belki de insanların birbirine küsmesine, cephe almasına, aralarındaki bağın zedelenmesine sebep olacak. Takipçilerim arasında her görüşten insan var.
Onun için yazılarımda hiçbir grup, cemaat, tarikat, günümüzde yaşayan kanaat önderinin adını vermemeye çalışıyorum, böylelikle Müslümanlar arası bir kavga ve fitneye sebep olmak istemiyorum.
Değerli dostlar,
Ben bir “mezhep imamı”, “cemaat lideri”, “tarikat şeyhi” değilim. Sizler de benim cemaatim, müritlerim değilsiniz. Ben bir akademisyenim. “Çağımızın en büyük iletişim aracı olan sosyal medyayı dinimin doğrularını yaymada nasıl kullanabilirim?” diye düşünerek yazılar paylaşıyorum. İstiyorum ki insanlar şu üç günlük dünya hayatında olaylara, insanlara, kendi yaşadıklarına Rabbimizin bakmamızı istediği pencereden baksınlar. İstiyorum ki insanlar Allah Resûlü’nün yaşam tarzına uygun bir hayat sürsünler. İstiyorum ki Müslümanlar arasında dostluk ve kardeşlik köprüleri kurulsun.
Şunları bilmenizi isterim:
Yazdığınız her bir yorumu noktası virgülüne okuyorum. Hiçbir yorumu (yanlışlıkla göremediklerim olursa onu bilemem) es geçmiyorum. Benim düşüncelerimi eleştirenlere saygı duyuyorum, eğer bu eleştiriye karşılık söyleyecek bir şeyim varsa söylüyorum. Eğer eleştirilerden alacağım, öğreneceğim şeyler varsa (ki bu zamana kadar çok defa oldu) alıyorum, öğreniyorum. Hiç kimseye “benim düşüncelerimi olduğu gibi kabul edin” diye bir telkinim olmadı, olmaz da. Zira ben Kur’an dışında hatasız kitap, Allah Resûlü (s.a.v.) dışında hatasız bir Müslüman olmayacağına inanıyorum. Bugüne kadar binlerce kişiyle muhatap oldum, içlerinde engellediğim kişilerin sayısı bir elin parmağını geçmez. O da ya bana ya da başka bir takipçime edilen küfür, ya da hakaret sebebiyle engellenmiştir.
Şunu da bilmenizi isterim:
Bütün yazılarımın ilk muhatabı benim. Ne zaman kendi eksiğimi görsem aynı durumda başkaları da bulunabilir diye onu ifşa eden bir yazı yazıyorum. Namazda tembellik gösterdiğimi görünce hemen "bundan nasıl kurtulabilirim acaba" diye düşünüp araştırma yapıyor, bulduklarımı sizinle de paylaşıyorum. Ne zaman çoluk-çocuğu ihmal ettiğimi görsem "çocuklarla nasıl ilgilenmeliyiz" diye bir yazı yazarak kendime nasihat ediyorum. Onun için bu yazılarımda anlatılan "üst perdeden dindarlık" benim sahip olduğum değil özlemini çektiğim dindarlıktır.
Aziz dostlar,
Ben, dinimin bana yüklediği “iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama” düşüncesinden hareketle Rabbimin izin ve müsaadesi olduğu sürece yazmaya devam edeceğim. Sizlerin sadece dualarına değil, görüş, düşünce ve eleştirilerinize de talip olacağım.
(Yine uzun oldu, kusura bakılmasın.)
Rabbimiz bütün işlerimizi rızasına uygun eylesin. Sözümüzü ve özümüzü bir eylesin. Bizleri amelsiz imandan, ihlassız amelden muhafaza eylesin.
(Soner Duman/13.Safer.1441/12.Ekim.2019/Cumartesi)
 

Son mesajlar