Yasin'in Kalbi

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Peygamber Efendimiz; "Kur'ân'ın kalbi Yasin'dir"(1) buyurmuş. Bu sûrenin Kur'ân içindeki makâmını insan bedeninde hayatî önemi olan bir uzva, kalbe benzetmiş. Bu söz, Ümmet-i Muhammed'in gönlündeki Kur'ân sevgisini tutuşturan bir kıvılcım vazifesi görmüş: Ondört asırdan bu güne kadar nice mü'minler Kur'ân sevdalısı, Yasin âşığı olmuşlar.

Bir Kur'ân meclisinde konuşulanlar üzerine, Sûre-i Yâsin'den söz etmenin uygun olacağını düşündüm:

Bu sûrenin tilâvetine ihlasla devam edenlerin hem dünya hem ahiret nimetlerine nail olacakları ve her iki alemde mihnetlerden korunacakları hadis-i şerifte müjdelenmiş. Sahibinden fenalıkların giderilmesine ve hayırlı isteklerine nailiyetine sebep olması cihetiyle Yâsin'in bir adı da; "müdâfi***145;a-i kazâyâ"dır denilmiştir.

Sûre-i Celîle, adını aldığı iki mukâta***145;a harfinden sonra; "hikmetli Kur'ân'a and olsun" ayeti ile başlıyor. Ve sonrasında ibretli kıssalarla, gönüllere inşirah veren âyetlerle devam ediyor.

Bu sûrenin ilk dokuz ayetini Rasûlullah Efendimiz, hicret gecesinde hane-i saadetini kuşatan müşriklerin üzerlerine okuyup, yüzlerine toprak serpmiştir.(2) O anda bu ayetler müşriklerin gözlerine kalın bir perde, İki Cihan Güneşi ile aralarına çelikten bir duvar gibi set olmuştur.

"Va'drib lehüm meselen eshâbe'l-karyeti"

İkinci sayfada "ashab-ı karye"nin kıssası var. O ibretli kıssa: Kendilerine gönderilen hak davetçisine hakaret edip, taşa tutmakla tehdit eden ve sonrasında bu dediklerini yapan zavallı insanların hikayesi.

Allah uğrunda öldürüldüğü sırada karşısında cennet bahçelerini gören o aziz davetçinin; "keşke milletim, benim gördüklerimi görseydi. Rabbimin beni bağışladığını bilselerdi keşke... keşke, keşke.." diye can verirken iç geçirmesini.

"Ve'ş-şemsü tecrî li-müstekarrin lehâ..."

Gecede, gündüzde, ayda ve güneşte... Bunların seyr ü seferinde ve birbirini takibindeki ibretler. Allah'ın gözle görülen muazzam ayetleri. Hiç kimsenin inkar edemeyeceği, apaçık alametler... Bütün bunlar Yasin Sûresinde ne güzel, ne hoş anlatılıyor. "Zalike takdîrü'l-azîzi'l-alîm" ayetini okuyan mü'minlerin kulağına, kainatın sırları fısıldanıyor: Cuma akşamlarının, camilerin, kandillerin, sohbet meclislerinin baş konuğunda. Mü'min gönüllerin cilâsında, zaman aşımına uğramayan ebedi hakikatler dile geliyor.

"Ve nüfiha fi's-sûri fe-iza hüm mine'l-ecdâsi..."

Sûra üflendiği gün insanların dirilişi. Vah bizim halimize diye dövünenlerin içler acısı durumu. "O gün hiç kimseye haksızlık edilmez ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz." denilecek kendilerine.

"İnne eshâbe'l-cenneti'l-yevme fî şuğulin fakihûn. Hüm ve ezvâcühüm..."

Cennet ehlinin zevceleri ile birlikteki safâsı. Tahtlar üzerine kurulmaları. Ebedi saadet için gayreti teşvik eden cennet manzaraları. Bunlar, ne güzel özendiriliyor Yasin-i Şerif'te, ne hoş terğîb ediliyor.

Ve, Sûre-i Celîle'nin son sayfasında yeniden diriltilmeyi bir masal zanneden kendini bilmezlere, Allah'ın sonsuz kudretinden habersiz bulunan gâfillere uyarılar var. Ve bu ikazlar şu benzersiz ifade ile nihayete eriyor: "Bir şeyi dilediği zaman O'nun buyruğu sadece, "ol" demektir. Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döndürüleceğiniz Allah münezzehtir."

İmam Gazâlî; Sûre-i Yâsin'de haşrin belâğatla anlatıldığına işaret ediyor. Haşir, imanın kalbi mesâbesindedir. Bu sûrenin Kur'ân'ın kalbi addolunmasının sebebi budur, diyor.

Evet, Kur'ân'ın kalbi Yâsin. Bunu Peygamberimiz haber vermiş, Yâsin'in kalbi neresi ola ki, diye bir arayışa çıkmağa ne dersiniz?

Kur'ân'ın kalbine gönüllerimizi arz etmeğe. Hangi ayetleri okurken içimizde bir şeylerin kıpırdadığına dair not düşmeğe.

Kur'ân'a ünsiyetin konuşulduğu bir ortamda bir arkadaşım samîmî duygularını şöyle anlatmıştı: Azîzim ne zaman Sûre-i Yâsin'i okumağa başlasam, Efendimiz'in hicret yolculuğuna çıktığı sahneleri düşünürdüm. İlk sayfayı tekrar tekrar okumaktan kendimi alamazdım. Bu, bir süre bende böyle devam etti. Belki aylarca bu hissiyâtı yaşadım.

Şu günlerde ise ikinci sayfayı okurken benzer bir duygu yoğunluğu yaşamaktayım. Hakk'a davet edenlere kulak asmayan zümrenin asırlarca hiç değişmediğini düşünüp; Kur'ân'da verilen tarihî misallerle günümüz şartları arasında benzerlikler kuruyorum. İslâm'ın güzel yüzünü görmemekte direnenlere acıyorum, ıslah olmaları için dualar ediyorum.

Orada bulunanlardan bir başkası, en çok duygulandığı âyetlerin beşinci sayfada bulunduğunu söyledi:

"E-lem a***145;hed ileyküm yâ benî Âdeme en-lâ ta***145;büdü'ş-şeytân."

"Ey Âdem oğulları! Ben size and vermedim mi? Şeytan'a tapmayın diye! O sizin apaçık düşmanınızdır. Bana kulluk edin; doğru yol budur, diye!"

Şimdi, tam bir huzur ve huşu içinde Sûre-i Yâsin'i tilavet eden bir güzel insan düşünelim: Okuduğundan ibretler almak niyetinde. Oradaki uyarıları, hatırlatmaları pür dikkat takip ediyor: Allah'ın, "Ey Âdem oğulları" nidâsını, "Ey "Adem oğlu fülan" diye kendi üzerine alıyor.

"O gün (onların) ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur. Ayakları da yaptıklarına şahitlik eder." Ayetini okurken Allah'a hesap vereceği günü düşünüyor.

"And olsun ki (şeytan), sizden nice nesilleri saptırmıştı" ayetini okurken beyninde şimşekler çakıyor.

Peygamber Efendimiz'in veda hutbesindeki müjde ve ihtarını hatırlıyor: "Ey insanlar! Bu günden sonra şeytan, sizin yurdunuzda yeniden nüfûz ve saltanat kurma kudretini artık ebediyyen kaybetmiştir. Fakat siz küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, onu sevindirmiş olursunuz. Dininizi korumak için bundan sakınınız." sözlerini düşünüyor.

Vakıa, Kur'ân-ı Kerîm'de onlarca ayet-i kerimede Allah bizi şeytanın adımlarına uymaktan ve onun tuzaklarına düşmekten sakındırıyor. Husûsen âşinâsı olduğumuz Yasin Sûresi içinde, yukarıda mealini arz ettiğimiz ayetlerde bezm-i elestdeki ahdimizi hatırlatıyor.

Kur'ân-ı Kerim kendisinin okunmasını, okunup tedebbür edilmesini isteyen bir kitap. Ancak onun okunması, sadece tilavet edilmesinden ibaret değil. Makbul olan okuyuş tarzı, olabildiğince huzur ve huşû hali içinde, ibadet kasdıyla, bütün benliğini vererek; okuduğunu anlama ve gereğince amel etme, ibretler alma maksadıyla yapılan tilavettir. Huzur ve huşûdan uzak olan namaz, makbul olmadığı gibi, Kur'an'ı gereğince okumanın da âdâbı, incelikleri vardır.

Eğer Sûre-i Yâsin'i günün belirli saatlerinde ya da haftanın muayyen günlerinde okumayı alışkanlık haline getirebilmişsek, ne mutlu bize. Şu dünyada bundan büyük saadet olabilir mi? Böyle bir alışkanlığı evlatlarımıza, torunlarımıza da kazandırabilirsek bu, nûrun alâ nûr olacaktır.

Yıllar var ki müslümanlarla, gönüllerine cila olacak âyetler arasına manialar girdi. Onun tilâvetine âdâbınca vakit ayıramaz, gereğince okuyamaz, okuduğunu anlayamaz nice yitirilmiş insanımız var.

Gönül bahçemize yabancı gölgeler düştü."Kur'ân'ın Kalbi"ndeki İlâhî mesajların tınısını duyacak nezahati kaybettik. Bu acı kaybın telafisine bir yerlerden başlamanın, belki de en çok aşinası olduğumuz sureleri yeni bir şevkle okuyarak bismillah demenin elzem olduğuna inanıyorum.

Bu vesîleyle burada, Kur'ân'ı her vakit Allah katından gelen bir mübârek mektup gibi bağrına basan sevdalıları anmak isterim. Bazı sureleri sık sık okumayı kendilerine vird edinen aziz insanları. Kur'ân okudukça, âyetlere olan iştiyakı artan âbidleri tebcîl etmek isterim: Mesela Yasin'i, mesela Duhan'ı, mesela Mülk suresini... Rahman suresini, Vâkı***145;a sûresini ve daha nicelerini okumayı âdet edinen güzel insanları...

O surelerin Kur'ân'daki yerlerini çocuklarının isimlerinden, belki kendi adlarından daha iyi bilen, çabucak buluveren elleri öpülesi insanları.

Belki de bu insanlar adedince Yâsin'deki kalbî buluşmanın adresi; farklı âyetlerde, farklı kelimelerde ve hatta başka başka harflerde tecellî etmektedir: Kim bilir?

Bakalım bizim kalbimiz hangi âyetlerde atıyor? Buyurunuz; gönlümüzü "Kur'an'ın Kalbi"ne arz edelim.
Cafer Durmuş


Dipnot:1;Tirmizî-2; Bk.A. Hanbel Müsned 3241 nolu Hadis
 
  • Beğen
Tepkiler: Birindarfatma

Son mesajlar