En Üstün İyilik

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Hz. Ebû Hüreyre'nin şöyle dediği nakledilmiştir:


Nebî sallALLAHu aleyhi ve Sellem'in huzuruna biri geldi ve:


- Ya RasûlALLAH, hangi sadaka ecir ve sevap yönünden daha büyüktür, dedi. Hz.Peygamber şöyle buyurdu:

- Sadakanın en üstünü, güçlü kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakadır. (Bu işi) can boğaza gelip de falana şu kadar, filana bu kadar demeye bırakma. Zaten o mal varislerden şunun veya bunun olmuştur" (1)


SADAKA NEDİR?



SEVAPTAN başka herhangi bir karşılık beklemeden sırf iyilik niyetiyle yapılan ve peşin faydasını fertlerin ya da toplumların gördüğü iyilik çeşitlerinin dinimizdeki ortak adı sadaka'dır. Sadaka denilince ilk anda akla kıyıda-köşede dilenenlere verilen beş-on liralık küçük maddî yardımlar gelmektedir. Hiç şüphesiz bu tür yardımlar, sadakanın çok özel ve yaygın çeşididir. Ancak bilinen bir gerçektir ki, iyilik olsun diye ALLAH'ın hoşnudluğunu kazanmak maksadıyla yapılan her şey sadaka niteliğindedir. Güler yüz, tatlı sözden tutunuz da sevgili peygamberimizin beyanına göre, aile mutluluğuna katkıda bulunmak düşüncesiyle erkeğin sofrada eşinin ağzına uzatacağı bir kaşık çorba bile sadakadır. Çünkü adet ile ibadeti birbirinden ayıran ya da adeti ibadet haline getiren niyet'tir. İyi bir niyet, adet olarak yaptığımız günlük işleri bir nevi ibadetleştirir. Çünkü İslam'da din ve dünya ayrılığı değil aynılığı, içiçeliği esastır.


DUYGULAR


Hadisimizde din ve dünyanın beraberliği de sadaka noktasından işlenmektedir. İyiliğe tesir eden beşerî duygular ve düşünceler, sosyal ve iktisadi beklentiler, endişeler ve umudlar dipdiri ve canlı iken yapılan iyiliğin "en üstün" olduğunu bize öğreten hadisimiz, işi ölüm anına ya da "vasiyyet'e bırakmanın doğru olmadığına dikkatimizi çekmekte, iyilikte zamanlama fikrinin ferd açısından önemine işaret etmektedir. Sadakaya mani olma gücü gerçekten çok yüksek olan ve hadisimizde sayılan kişisel duygulara rağmen iyilik yapabilen ferdler, birer iyiliksever ya da iyilik kahramanları olarak yakın çevreleri ve mensup oldukları toplum için sosyal güvenlik unsurudurlar. Şartların ve duyguların aleyhte yoğunlaşma oranına göre yapılacak iş kıymet kazanır. Bu sebeple böylesi bir ortamda verilecek sadakalar da hiç şüphesiz "en üstün sadaka" olacaktır.


ÖLÜMLE, yüz yüze gelindiği zaman iyilik yapmaya kalkışmak, tasarruf gücünün ve hakkının ortadan kalkmak üzere olduğu böyle bir zamanda bir şeyler tavsiye etmek, kişisel açıdan iyilik ideali ve uygulaması bakımından asla uygun olmayan gecikmiş ve hatta zamansız bir girişimdir. Vasiyet bazı ihmallerin geç de olsa, telafisine imkan verse bile "üstün" bir iş yapmış olma imkanım vermez. Çünkü mükellefiyetler şahsidir. Üstün nitelikli amellerde bizzat yükümlüsü tarafından yerine getirilenlerdir. Başkalarının takdir ve merhametine havale edilecek iyilik istekleri "üstün" nitelikli bir iş olamamaktadır. Bu yüzden kim ne iyilik yapacaksa, hayatında, zamanında, tam bir niyet ve irade ile yapmalıdır.


MÜSLÜMAN, ferdler açısından böylesine nazik bir noktayı dile getiren hadisimiz, konuya ait yegane hadis değildir. Sadaka'nın "üstünlük" kazanabileceği bir takım zamanların bulunduğuna işaret eden hadislerde bulunmaktadır. Mesela; "Ramazanda verilen sadaka en üstün sadakadır" (2). Hz. Peygamberin bayramlarda iyilik yapılması ve sadaka verilmesi ile ilgili tavsiyelerde bulunduğuna dair hadisler de umumî sevinç günleri olan bayramları sadaka için en uygun zaman olarak tesbit ve tayin etmektedir.(3) Ayrıca ihtiyaç anında iyilik ve sadaka vermeye ümmetini teşvik eden Hz.Peygamber, bu davranışı ile yardım kampanyaları açılabileceğini de göstermiş bulunmaktadır.


SADAKA, bir iyilik olduğuna göre, iyilik yapanı, iyilik yapılmaya muhtaç hale getirmemelidir. Bunun için de bir hadis-i şerifte "sadakanın en üstünü servetten verilendir" (4) buyurulmuştur. Ayrıca fakirin vereceği sadakanın da "en üstün" olduğuna işaret eden hadis (5) de bize dinimizdeki iyilik ideali ve uygulamasının ne kadar önemli bulunduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca sadaka"nın miktarının mutlak anlamda "üstünlük" ölçüsü olmadığını da belgelemektedir. Halkımızın "az veren candan, çok veren maldan" diye ifadelendirdiği gibi önemli olan iyilik yapma niyeti ve eldeki imkanlara göre iyilik yapmaktır. Bazan bir lira yüzbin liradan daha üstün nitelik kazanabilir (6). Önemli olan o iyiliği yapan kişinin durumudur. Bir askeri harekat sırasında, köyüne dönmek için vasıta parası olarak ayırdığı beş lirayı, duyduğu yardım kampanyası anonsu üzerine, "ben yürüyerek de giderim" diyerek veren köylü vatandaşın bu iyiliği, o gün yüzbinler kazanmış bir kişinin vereceği bir-kaç bin liradan elbette çok daha üstündür. O yüzden sadakayı miktarı ile değerlendirmemek, temelinde yatan düşünce ve karşıdakinin ihtiyacının çeşidi ve miktarı ile değerlendirmek daha doğru olacaktır.


AYNÎ yardım yapılması gereken bir yerde nakdî yardımda bulunmak uygun ve "üstün" nitelikli bir davranış değildir. Mesela şimdi Afrikadaki açlara, milyonlarca lira gönderilse onların ne işine yarayacaktır? Onlar o parayı nasıl değerlendirecek ve ihtiyaç duydukları gıda maddelerini nereden ve nasıl temin edineceklerdir. Bu yüzden onlara yapılacak en iyi şey aynî yardımdır. Doğrudan ihtiyaçları olan maddeleri kendilerine ulaştırmaktır. Bu sebeple, Hadislerde sağmal inek ve kullanılacak binek vermenin de üstün nitelikli sadaka olduğu bildirilmiştir (7). Bir başka hadiste de "Sadakanın en üstünü, müslümanın öğrendiği ilmi, müslüman kardeşine öğretmesidir" (8). buyurulmuştur. Hiç şüphesiz, ilimden maldan çok daha büyük çapta faydalanmak mümkündür. Çünkü mal biter, ilim tükenmez.


O halde iyilikte "süreklilik" de bir "üstünlük" vesilesidir. Bu sebeple de "sadaka-i cariye" yani devam eden, yaşayan sadakanın, sahibi için devamlı hayr kaynağı olduğu bildirilmiş, amel defterinin açık kalmasına vesile olacağı duyurulmuştur (9). Vakıf müesseseside iyiliği devamlı kılmak düşüncesinden kaynaklanmış en yaygın ve köklü "sadaka-i cariye" türüdür.


İYİLİK ve iyilikte süreklilik her müslümanın ideali olmalıdır. Geçmişten günümüze intikal etmiş hayr müesseseleri ve çok çeşitli vakıflar bu konuda o günkü varlıklı müslümanlar arasında bir iyilik yarışının bulunduğunu, iyilik idealinin fertlere hakim olduğunu göstermektedirler.


SEVGİLİ Peygamberimiz iyilikte takip edilmesi uygun olan sırayı "geçimini üstlendiklerinden başla.."(10) buyurarak göstermiştir. Yakın çevrede, kendi sorumluluğu altında yardıma muhtaç olanlar varken, onları başkalarının himmetine terkederek, uzaktakilere, daha uzaktakilere yardım yapmaya kalkışmak, asla üstün nitelikli bir davranış ve teşebbüs olmamaktadır.


Yakınlara ve akrabaya yapılacak iyilikte biri iyilik ötekisi akrabaya gösterilen ilgi olmak üzere iki ayrı iyilik bulunmaktadır. Bu iki iyiliğin birden ortadan kalkmasına vesile olacak akrabalar arası kırgınlıkları giderecek iyilikler de üstün niteliklidirler. Nitekim Ebû Eyyüb el-Ensarî -razıye anhu'l bari- hazretlerinin rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz : "İyiliğin en iyisi, dargın akrabaya yapılandır" (11) buyurmuştur.


Aynı değerleri paylaşan insanlar gibi aynı imanı paylaşan milletleri de akraba sayacak olur-sak, biribirlerine küstürülmüş müşterek değerlere sahip aile ve milletlerin biribirlerine gösterecekleri anlayış ve yapacakları yardım ve iyilikler, hiç şüphesiz "en isabetli davranış" ve "en üstün iyilik" olacaktır.


Yapılması gerekli iyiliklere yapmacık ve geçici kırgınlıkları mani saymadan iyilik süngerini büyük bir yüreklilik ve içtenlikle dargınlıklar üzerine çekmek gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, iyilik eninde sonunda mutlaka iyilik getirecektir. İyilikle elde edilemeyecek hiç bir üstünlük ve fazilete başka hiç bir şekilde erişmek mümkün değildir.


İçine girdiğimiz kara kış şartları üstün vasıflı iyilik yapma fırsatıdır. Böyle bir fırsatı değerlendirecek dikkat ve duyarlılık herkesten çok müslümanlara yakışır.



Dipnotlar : 1.Buharî, zekat 11, vesâyâ 7; Müslim, zekat 92 / 2. Buharî, vesaya 3; Tirmizî, zekat 28; cihad 5; Nesaî, zekat 49, 60 / 3. Buharî, meğazi 36; Müslim ilim 15 / 4. Buharî, zekat 18; nefekat 2; Müslim, zekat 95; Ebû Davud, zekat 39; Nesaî, zekat 53, 60; Darimî, zekat 21, 22 / 5. bk. Münavî, Feyzu'l-kadîr, II, 36 / 6. Nesaî, zekat 49 / 7. bk. Munar, Feyzu'l-kadîr, II, 40; Ahmed b. Hanbel II, 350 / 8. İbn Mace, mukaddime 20 / 9. bk. Müslim, vasiyyet 14; Ebû Davud, vesaya 14; Tir-mizi, ahkam 36; / 10. 4 nolu dipnottaki kaynaklara bk. / 11. Ahmed b. Hanbel, V. 416



ALLAH'ın RAHMETİ

"Faslü'l-Hıtab" da Hasan -radıyALLAHu anh- Resûlullah'ın şöyle söylediğini rivayet eder:"


Şüphe yok ki Ümmetimin "Büdelâ"sı (EBDALİ) cennete, ne oruçlarının ve ne de namazlarının çokluğu ile girmezler. Lakin oraya ALLAH'ın rahmeti, kalblerinin temizliği, gönüllerinin cömertliği, ve bütün müslümanlara acımaları sayesinde girerler."



Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan
 

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
60K