Sonsuzluğa Çevrilen İsteğimiz

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
"Hemen tamâmıyle mechûlümüz olan bir dünyâda yaşıyoruz. Bizim için tamâmen yabancı olan varlıklarla kuşatılmış bulunuyoruz. (Bu sebeble) hayâtı ancak Allah izâh edebilir"1Allah'ın (c.c.) açıklamalarına dikkât etmekten başka çâremiz yoktur. Allah (c.c.) insanı ve hayâtı bilir. Bilmeseydi yaratamazdı. O, bilgisini kendisine saklayan, insanların cehâlet içerisinde perişan olmasından haz duyan bir zât değildir.İnsanın bütün varlığına fizikî, aklî, kâlbî, ruhsal tüm duygularına birden ve gereği kadar hitap edilecekse, bu ancak Kur'ân'ın rehberliğinde ve Allah (c.c.) ilhâm ve yardımıyla olacaktır. Fıtrat dengeleri, bir bütün olarak, ancak böyle muhâfaza edilebilecektir.Yalnız, bu tanıma ve uygulama işini kim veyâ hangi kuruluş yapacaktır? Bu kişi veya kuruluş hem İslâm'ı kendi bütünlüğü içinde çok iyi kavramış olacak, hem de insanı. İlmin mevcût verileriyle ilmin yetmediği yerlerde Kur'ân'ın kılavuzluğuyla insanı ve içinde yaşadığı âlemi mümkün mertebe tanıyacaktır. Ayrıca Cenâb-ı Hakk'ın ilhâmına mazhar olacak kadar ciddî, samîmî ve gayretli olacaktır. Birbirine paralel düşen Kur'ânî ve ilmî kurallar, işte bu kişi ve kuruluş aracılığıyla insanca bir ayar ve denge içinde arzedilecektir. İnsanın dünya ve âhiret saâdeti ancak böyle mümkün olacaktır.Bu, nazariden pratiğe gitmektir. Bir de pratikten nazariye, hayattan kurala gitmek vardır. Şöyle ki; gerçekten insan, yüksek ve mes'ûd bir hayat yaşayan kişi, alınır, onu yücelten ve mes'ûd eden, bu kadar güzel hayat yaşatan prensipler ortaya çıkarılır. Sonra bu prensibler diğer insanlara kazandırılmaya çalışılır. Bu usûlde "insanın gâyesi bizzat kendisinden okunur. Makina incelendiğinde niçin varolduğu anlaşılır"2 Sonra hayat, bu gâyeye paralel bir şekilde ayarlanır ve yönlendirilir. Yâni bir bakıma Peygamber'den Kur'ân'a gelmiş olursunuz. Peygamber (s.a.) canlı bir Kur'an'sa, Kur'ân da nazarî bir Peygamberdir.

Bu kurallar, zamânın olumlu ve olumsuz bütün gelişmeleri göz önüne alınarak uygulanacaktır. "Bizi ancak hakîkat mes'ud edebilir, hakîkat kurtarabilir."3Hayâtın ayarı, insanın sââdeti kişilerin keyfine, keyfe göre oluşturulmuş sistemlere bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur. İyi niyetli olsalar bile, ilmi yetersiz olanlar, insanı ve hayâtı tanımayanlar insana nasıl yol gösterir? Hayatı nasıl îzah edebilir, nasıl ayarlayabilir? Kur'ân ve ilmin rehberliğini nazar-ı itibâra almayanların yapabileceği tek şey insanı perişân etmektir. Fıtrat dengelerine, yaratılış gâyesine, hayat ve âlem içindeki konumuna sâdık kalamamanın meydâna getirdiği bir mahv-u perişân etme olayı. Kaldıki insan, za'flarından kurtularak nasıl hep iyi niyetle hareket edecektir? "Modern insan için kendi keyfinden başka bir davranış kâidesi yoktur" İnsanların "doğru" diye topluma arzettikleri, doğru olmayabiliyor. "Adam Smith menfaat peşinde koşmayı göklere çıkarmış, onu hayâtın en esaslı kânunları kadar asil bir şey olarak göstermiştir. Hâlbuki, hayâtın hedefi ruhtur. Yâni kendi içimizde ve yeryüzünde aklın ve aşkın yükselmesi."4Bu kısa açıklamayla biz samîmî, yüksek ve saâdet dolu bir hayâtın ilkelerini icmâlen (topluca) arzetmiş olduk. Şimdi gelelim kuralların arzedilişine:

A) İman:
,
"İnsan mâverayla göbek bağını kesmemeli," gayb âlemini gözardı etmemeli. "Metafizikten kopmuş bir insan ya intihâr eder ya isyan." Her ikisi de çözümsüzlüktür. Allah'tan (c.c.) gelen ruh bir şekilde Allah'la (c.c.) bağlantısını kuracaktır. O toprakla, topraktan gelenle, geçici olanla avunamayacaktır. "İntiharların gerçek sebebi ibâdet eksikliğidir." Varlığın Allah'a (c.c.) bakan yönü görülmediği takdirde, "uyuyan şuûr, hayâtı birdenbire can sıkıcı ve mide bulandırıcı olarak gösterebilir." Allah (c.c.) rûha bir tesellî, iman yürek yangınlarına bir serin su, "ibâdet sonsuzluğa çevrilen isteğimizdir."B) Hayâtın Mânâsını Doğru Kavramak:

Hayâtın mânâsının ne olduğunu, bu hayatta bizim vazîfe ve misyonumuzun mâhiyetini çok iyi kavramamız gerekir. Temel tercihlerde yapılan hata hayâtın yanlış anlaşılmasını, o da fıtrata riâyetsizliği getireceğinden, dengeler alt-üst, saâdet hayâl olacaktır. "İnsan fıtratı içinde hayvana dönüşerek" saâdet ne mümkün. Bu, aldanış ve insanlıktan istifâdır.Nûrettin Topçu'nun dediği gibi; hayâtın mânâsı üç yerde hakkıyla anlaşılır: Aşk ile birleşen ümitte, vecd ile yapılan ibâdette, yeri yurdu unutturan seyâhâtte.C) Ölüm Düşüncesi:

Sayılı günlerin bir gün sona ereceğini, değişik ve bambaşka bir hayâtın başlayacağını düşünmek, hissetmek bir taraftan yok olup gitme problemini çözümlerken öbür taraftan da acıların, kaygıların şiddetini azaltıyor. "Dünyada sevinç ve saâdetlerden çok baskın olarak yaşanan kaygı ve acıların" bir gün yok olacağını düşünmek saâdet sebebidir.Ölüm düşüncesi sâyesinde insan zararlı tutkuları bertaraf edip dengeye, dolayısıyla huzura kavuşur. Adâletsizlikleri görmekten doğan sinir gerginlikleri bir dereceye kadar yumuşar.Yapay ve iğreti duygular rûhumuzu bir parazit gibi saramaz olur. "Ölmek üzere olan bir kimse için refah, servet, şeref, itibar mânâsız kelimelerdir." Ölüm duygusu bunları bitirir. Ve insan saf ve samîmî bir kâlple Allah'a yönelir. Bu da saâdet demektir.

D) Eksilerin Farkında Ol, Lâkin Artılara Dikkât Kesil.

Hayatta olumlu-olumsuz nice tezâhürler (dışa vurumlar) görülür, yaşanır. Ölümlü dünya Cennet değil ki sâdece güzel ve hoş şeylerle, mes'ût edici hâllerle dolu olsun. Burası hayatla ölümün, sıhhâtle hastalığın, melekle şeytanın, iyiyle kötünün, Muhammed ile (s.a.) Ebu Cehilin, mâsumla cânînin, sevinçle acının, saâdetle felâketin karma katma olduğu bir yerdir. Eksi ve eksikliklere dikkât kesilirsek sinirlerimiz hep gergin durur. Mes'uttur o insan ki, "dikenler içinde gül, kara topraklar içinde sümbül yaratan Rabbim'e hamdolsun" der. Bardağın dolu tarafına bakar ve her üzüntü verici olayın bir güzel tarafını görmeye çalışır. Her şeye rağmen hayret ve hayranlığını canlı tutar. Olağanüstülüğün farkındadır hep."Felâkete din gözüyle bakıyorum, seâdet oluyor. Buluta şiir gözüyle bakıyorum, kanatlı melek oluyor. Zayıfa ahlâk gözüyle bakıyorum, kavî (kuvvetli) oluyor. Mağluba felsefe gözüyle bakıyorum, galip oluyor. İşte ben hep böyle hayata çocuk gözüyle bakıyorum. Onun için yüzümde ihtiyarların ekşi suratı görülmüyor. Ağzımdan ümitsizlerin me'yus sözleri işitilmiyor."5

E) Hareketlilik:

Hayat, beyin, bilek ve yürek enerjisi sarfederek hareketli hâle getirilir. Bu enerjiler birbirinden tamâmen bağımsız değillerdir. Lâkin biz burada fizîki hareketliliği söz konusu ediyoruz."Herşey hareket hâlindeyken insanın hareketsiz kalması sünnetullâh'a, Allah'ın (c.c.) varlıklar dünyâsındaki kânununa zıttır." Kıpır kıpır bir dünyâda, insanın donuk hâli, ölümü demektir. Sürekli yaratan Allah'ın sürekli üreten kulları olur. Çalışkanlıkta hayat vardır. Tembellik ölümün küçük kardeşi, sefâlet hayâtın büyük düşmanıdır. Hareket, bereket ve saâdet demektir."Hayatın sırrını mı arıyorsun? Onu ancak didinip çabalamakta bulursun. Irmağın suyuna denizde dinleniş ayıptır. Âşıklara sürekli yanış verdiğin, arayış derdine derman yaratmadığın için sevinçliyim.""Feryâdınla gülistanda mahşer kargaşası kopar. Nefesin tükeninceye kadar hay-u hûyu bırakma"6"Biz durmaya hiç uymuyoruz, o kadar!Biz tepeden tırnağa uçuş zevkindeyiz, o kadar!"7"Hakiki adamın gerçek bayramı fâliyettir. Korkuyu ve derdi ürkütüp kaçıran yalnız faâliyettir. Beni canlı tutan yalnızca içe ve dışa yönelik faaliyetlerdir. Faâliyet mutluluktur. İnsan hep faâl olmak ister."8İhtirâsa dayalı olmayan sürekli bir çaba saâdetin temel taşlarındandır.F) İşini Sevmek

İşini severek, bir ibâdet heyecânıyla ifâ etmekte saâdetin esaslı unsurlarındandır. Nice fedâkârlıklar, nice çözümler seven kâlbin sâhibine nasîb olur. "En kolay iş severek yapılan iştir." İnsanın en büyük talihsizliği, sevmediği bir işte çalışmak zorunda kalışıdır.G) Parayı Kâlbe Koyma

Para kazanmak, kazandığını kasaya ve keseye koymak, aslâ kâlbine almamak esaslı bir saâdet şartıdır. Yaşamasını bilmek fakat menfaât düşkünü olmamak, çocuksu sâfiyeti muhâfaza etmek, peygamberâne duygularla dolu olmak saâdetin besleyici damarlarındandır. Servet içinde yüzersek rahat ederiz. Serveti kâlbimize alırsak batarız. Geminin su alması gibi yâni. Mühim ve zor olan tacı, tahtı terketmeden derviş ruhlu olabilmektir.H) Boş Zaman Bırakmamak

Dolu zaman saâdet, boş zaman bunalım doğurur. Hobi, boş zaman bırakmamaya yönelik çok güzel bir buluştur. İnsan bedenî, aklî, hissî meşgûliyetlerle mutlaka zamânını doldurmalıdır. "Zaman bir kılıçtır, sen onu kullanmazsan o seni keser. Boş durana şeytan iş bulur. Nefsin seni meşgûl etmeden sen nefsini meşgûl et."Belki de şimdi siz diyeceksiniz ki; dünya üzerinde insanı kahreden bunca olay yaşanıp-dururken sen bize saâdetin formüllerinden mi bahsediyorsun?Evet, ben size saâdetin formüllerinden bahsediyorum. Çünkü kendi problemini aşamayan bir kimse, başka bunalımların aşılmasında yardımcı olamaz.Çözüm üretenlere ve çözümü yaşayanlara, çözümü arayanlara selâm.


İdris POLAT



Dipnotlar:1. Aleksi Karel, Yarınlara Doğru, s. 20 - 21. Terec: Refik Özdek, Bedir Yayınevi, 1969. 2. Aleksi Karel, İnsanlar Uyanın, s. 158, Terc: Leyla Yazıcıoğlu, 4. Baskı, İst , 1965. 3. a. g. e., s. 158. 4. a. g. e., s. 158. 5. Ziya Gökâlp'ten naklen, Prof. Mehmet Kaplan, Türk Edebiyâtı Üzerine Araştırmalar, c. 1, s. 51, III. Baskı, Ekim - 1995.6. 75, Muhammed İkbal'den naklen, Ali Şeriatî, İnsanın Dört Zindanı, S. 75. Dipnot 54, İstanbul, 1990. 7. Muhammed İkbâl'den naklen, Annemarie Schimmel, Peygamberâne Bir Şâir - Muhammet İkbâl, Kültür Bakanlığı Yay. 1990, s. 153 8. Prof. Gürsel Aytaç, Goethe Der ki, s. 338, 339. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara - 1992.
 

Son mesajlar