Ya Ebu Ubeyde, HEPİMİZİ değiştiren dünya, SENİ asla değiştiremedi!
Vermek, Allah ahlakıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, soluduğumuz havadan yediğimiz gıdalara kadar kullarına pek çok nimetler vermiş ve karşılıksız olarak vermeye de devam etmektedir. Allah ahlakıyla ahlaklanmak ise her zaman ve her yerde, ayağın daima sağlam zemine basması demektir
İnsanın, devamlı verici olması ve ihtiyacı olsa bile mümin kardeşini kendi nefsine tercih ederek ona vermesi, toplum içinde saygınlığının artmasına vesiledir. Allaha yaklaşmanın bir vesilesi de sayılan böyle bir hareketle mümin, kendisi farkında olmasa bile Rabbi katındaki yerinin ağırlığını adeta kullar arasında hissettirmektedir. İşte size yaşanmış bir misal:
YAKINLIK DERSi VERDi
Hz. Ömer (r.a.) dönemidir ve ganimetler, devlet hazinesine adeta Nil ve Fırat gibi akmak-tadır. Hz. Ömerin, Hz. Ebû Ubeyde, Hz. Muaz İbn Cebel ve Hz. Huzeyfe gibi sahabi efendilerimize yakınlık gösterdiği bilinmektedir. Bu yakınlığı anlayamayıp Niçin Ebu Ubeydeye Ömer, kardeşim diyor? Niçin gidip altında incecik bir hasır bulunan bu insanlarla daha çok konuşuyor? Niçin çiçeği burnunda bir delikanlı Muaz İbn Cebel, Ensar ve Muhacirin önde gelenleri arasında yer alıyor? Huzeyfe niye mümtaz ve müstesnadır diyenlere karşı Hz. Ömer (ra), işin gerçek mahiyetini anlatacak bir ders hazırlamıştı.
HZ. ÖMER HAKLI ÇIKTI
Her birine içinde altın olan keselerle bir elçi gönderdi. Daha gelen elçiler ayrılmadan, gönderilen altınların oracıkta dağıtılıverdiğine şahit oldular. Adeta birbirleriyle anlaşmışlar gibi üçü de aynı hareketi yapıyor ve Hz. Ömerin kendilerine olan teveccühlerinde ne kadar haklı olduğunu gösteriyorlardı.
KARDEŞiM EBU UBEYDE
Hâlbuki kendileri fakr u zaruret içinde yaşıyorlardı. Mesela Suriye önlerinde Hirakliusa karşı savaşan Hz. Ebu Ubeyde, ancak iki günlük ihtiyaçlarını giderecek bir mala sahip olabiliyordu.
Şam önlerine gelen Hz. Ömer, komutanlarına, Kardeşim EBU UBEYDE nerede diye sorar. Şimdi gelir derler. Biraz sonra, iplerle bağlı bir devenin üzerinde Ebu Ubeyde gelir, selam verir ve etrafıyla ilgilenmeden doğruca evine gider.
BUNLAR BiZE YETiYOR
Üzerinde sadece kılıç, kalkan ve bir de azığı vardır. Onun bu halini gören Hz. Ömer, gördükleri karşısında gözyaşlarını tutamaz, peşinden gider ve,
Ne olurdu biraz da kendine baksaydın, belli bir mala sahip olsaydın der.
Aldığı cevap, Hz. Ömeri gördüklerinden daha çok hayrette bırakacaktır;
Ey müminlerin emiri! Durum gayet açık. İşte bunlar, bize yetiyor da artıyor!
VEREN EL OLMAYA ÇALIŞ!
O*nun bu is*tiğ*na do*lu ha*ya*tı kar*şı*sın*da ko*ca ÖMER, şu ta*ri*hi hük*mü*nü ve*re*cek ve in*san*lık ta*ri*hi*nin ku*lak*la*rı*na kü*pe di*ye asa*cak*tır:
He*pi*mi*zi de*ğiş*ti*ren şu dün*ya, se*ni as*la de*ğiş*ti*re*me*di.
(İbn Esîr, Üs*dü'l-Gâ*be, 5/206)
Vermek, Allah ahlakıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, soluduğumuz havadan yediğimiz gıdalara kadar kullarına pek çok nimetler vermiş ve karşılıksız olarak vermeye de devam etmektedir. Allah ahlakıyla ahlaklanmak ise her zaman ve her yerde, ayağın daima sağlam zemine basması demektir
İnsanın, devamlı verici olması ve ihtiyacı olsa bile mümin kardeşini kendi nefsine tercih ederek ona vermesi, toplum içinde saygınlığının artmasına vesiledir. Allaha yaklaşmanın bir vesilesi de sayılan böyle bir hareketle mümin, kendisi farkında olmasa bile Rabbi katındaki yerinin ağırlığını adeta kullar arasında hissettirmektedir. İşte size yaşanmış bir misal:
YAKINLIK DERSi VERDi
Hz. Ömer (r.a.) dönemidir ve ganimetler, devlet hazinesine adeta Nil ve Fırat gibi akmak-tadır. Hz. Ömerin, Hz. Ebû Ubeyde, Hz. Muaz İbn Cebel ve Hz. Huzeyfe gibi sahabi efendilerimize yakınlık gösterdiği bilinmektedir. Bu yakınlığı anlayamayıp Niçin Ebu Ubeydeye Ömer, kardeşim diyor? Niçin gidip altında incecik bir hasır bulunan bu insanlarla daha çok konuşuyor? Niçin çiçeği burnunda bir delikanlı Muaz İbn Cebel, Ensar ve Muhacirin önde gelenleri arasında yer alıyor? Huzeyfe niye mümtaz ve müstesnadır diyenlere karşı Hz. Ömer (ra), işin gerçek mahiyetini anlatacak bir ders hazırlamıştı.
HZ. ÖMER HAKLI ÇIKTI
Her birine içinde altın olan keselerle bir elçi gönderdi. Daha gelen elçiler ayrılmadan, gönderilen altınların oracıkta dağıtılıverdiğine şahit oldular. Adeta birbirleriyle anlaşmışlar gibi üçü de aynı hareketi yapıyor ve Hz. Ömerin kendilerine olan teveccühlerinde ne kadar haklı olduğunu gösteriyorlardı.
KARDEŞiM EBU UBEYDE
Hâlbuki kendileri fakr u zaruret içinde yaşıyorlardı. Mesela Suriye önlerinde Hirakliusa karşı savaşan Hz. Ebu Ubeyde, ancak iki günlük ihtiyaçlarını giderecek bir mala sahip olabiliyordu.
Şam önlerine gelen Hz. Ömer, komutanlarına, Kardeşim EBU UBEYDE nerede diye sorar. Şimdi gelir derler. Biraz sonra, iplerle bağlı bir devenin üzerinde Ebu Ubeyde gelir, selam verir ve etrafıyla ilgilenmeden doğruca evine gider.
BUNLAR BiZE YETiYOR
Üzerinde sadece kılıç, kalkan ve bir de azığı vardır. Onun bu halini gören Hz. Ömer, gördükleri karşısında gözyaşlarını tutamaz, peşinden gider ve,
Ne olurdu biraz da kendine baksaydın, belli bir mala sahip olsaydın der.
Aldığı cevap, Hz. Ömeri gördüklerinden daha çok hayrette bırakacaktır;
Ey müminlerin emiri! Durum gayet açık. İşte bunlar, bize yetiyor da artıyor!
VEREN EL OLMAYA ÇALIŞ!
O*nun bu is*tiğ*na do*lu ha*ya*tı kar*şı*sın*da ko*ca ÖMER, şu ta*ri*hi hük*mü*nü ve*re*cek ve in*san*lık ta*ri*hi*nin ku*lak*la*rı*na kü*pe di*ye asa*cak*tır:
He*pi*mi*zi de*ğiş*ti*ren şu dün*ya, se*ni as*la de*ğiş*ti*re*me*di.
(İbn Esîr, Üs*dü'l-Gâ*be, 5/206)