Üc Talak Meselesi

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
ÜC TALAK MESELESİ

Bismillah ve Billahi´t-Tevfik!.

1-Evvela bir lafz ile verilen üc talakin bir talak sayilacagina dair Kur´anda bir ayet mevcud degildir. İbn Kayyim´in; <kitab> dan kasdi, Bakara suresinin 229. ayeti olan: <<
</kitab>

“O talak iki defadir.>>nazm-i celilidir. Halbuki mezkur ayet-i kerime, bu maksadi : bir lafz ileverilen üc talakin bir sayilacagini ispat hususunda bir nass degildir. Bu ayet-i celile ; ric´i yoluyla yapilan talakin iki defa oldugunu, ondan sonra ise ; zevceyi, ya maruf vechile nikah altinda tutmak veya onu güzellikle salivermek lazim geldigini beyan etmektedir. Kaldiki, başta Imam Buhari olmak üzere bir cok muhaddisler ve bir hayli mufessirler ayni ayetle istidlal ederek üc talakin vaki olacagina hükmetmişlerdir. Ayrica üc talakin vukuuna kaail olan cumhur ulema ; müddealarini,Talak suresinin 1. (birinci) ayetinin son firkasi ile ispat eylemişlerdir. Nitekim yukarida takrir etmiştik.

2-İbn-i Teymiyyecilerin, bu batil iddialarini isbata elverişli Sunnetten de bir delil mevcud degildir. Ebu Rukane hadisinin zaif ve munker oldugunu ; İmam Şafii, Ebu Davud, Darekutni, Hakim ve İbn-i Hibban gibi huffazin rivayet ettigi en subutlu rivayete muhalif bulundugunu ve binaenaleyh, ihticaca layik olmadigini, sahih olan rivayetin ise ;-- ki Rukane Hadisidir-- üc talakin vaki olacagina delalet ettiginide evvelce görmüştük.


En kuvvetli deliller olan İbn-i Abbas Hadisinin mahiyetini, zahiri metruk oldugunu, hatta ma´lul ve munker bulundugunu da, mufassal bicimde inceleyerek ortaya koymuştuk.

3-İbn-i Kayyim´in; <<bu olmadigi.="" hasil="" sonradan="" da="" icmain="" bir="" edecek="" ibtal="" vebunu="" icma´bulundugu="" kadim="" hususta=""> yolundaki garib iddiasi ise ; ilmi hic bir delile mustenid degildir. İbn-i Abbas´in, kendisinin dahi amel etmedigi, Ebu´s-Sahba´nin ondan rivayet ettigi mezkur Hadis-i <<İcma´>>delili olmaktan cok uzaktir.

</bu>
<h <<elKavlu´l-Camiu="" iddiasini,="" bu="" Kayyim´in="" İbn-i="" Mutii,="" Buhayt-i=""><h iddiasini,="" bu="" Kayyim´in="" İbn-i="" Mutii,="" Buhayt-i="" <strong="">Merhum Allame Şeyh Buhayt-i Mutii, İbn-i Kayyim´in bu iddiasini, el-Kavlu´l-Camiu adli risalesinde şöyle reddetmiştir:
</h>
</h>

<<İbn-i Kayyim´in ; <<buhususta olmadigi.="" hasil="" da="" icma´bulundugu="" kadim="" icma´iummet="" hilafina="" bunun="" bilahare="" ve=""> yolundaki iddiasina gelince; bu acaib, garib (hayreti mucib) bir davadir. İbn-i Kayyim icin, böyle bir davaya dayanmak ve onun huccet kabul etmek nasil caiz oldu bilemiyorum. Halbuki icmain munakid olmasi icin, onun iddia ettigine (üc talakin bir sayildigina) dair verilen fetvanin şöhret buldugu, bu fetvanin herkese balig oldugu ve bunu işiten herkesin ikrar edip ona karşi sukut ettigi sahihan sabit olmalidir. Halbuki ; bunlardan hic biri sabit olmamiştir. İbn-i Kayyim bunu (kadim icma´iddiasini) İbn-i Abbas Hadisinin siyakindan almiştir.Onda ne oldugunu (hakkinda neler söylendigini) de sen cok iyi biliyorsun! Bununla beraber bu (üc talakin bir sayilmasi hususu)nun hakkinda, Hz. Ömer (r.a.)´in meclis akdedip üc talaki imza ve ilan etmesinden önce meydana gelmiş kadim bir icma´oldugu haberi sihhatli olsaydi, Ömer (r.a.)´in, sirf kendi reyi ile Sunnet-i Sahihaye ve keza icmaa muhalefet etmiş olmasi lazim gelirdi. Yine böyle Hz. Ömer´in devrinde bulunup da istişare meclisi akdettigi vakit orada mevcud olan ve onun imza eyledigi şey (üc talaki infaz) karşisinda kendisine muvafakat edenlerin hepsinin Sunnete, keza İcmaa muhalefette bulunmuş olmalari gerekirdi. Böylece ummet(Ashab) ; evvela icma´(an hükm)ettikleri şeyin hilafina olarak ikinci bir netice hasil olurdu : Ummet, hata üzere icma´ve ittifak) etmiştir ; ya birincide veya ikincide!. Halbuki bunlarin hepsi batildir (cünkü ummet-i Muhammed´in : ulemanin hata ve delalet üzerinde ittifak edip birleşmeleri kabul degildir)!. Zirabu mevzuda Hz. Ömer´e muvafakat edenler, asrindaki Sahabe ve Tabiun muctehidlerinin tamamidir. Bunlarin hic birinden, Ömer Faruk´a muhalefet ettigi nakl-u rivayet olunmamiştir (binaenaleyh bu suretlebu mesele hakkinda devr-i Faruki´de – iki kere degil, yanliz-- bir defa sukuti icma´ munakid olmuştur).
</buhususta>

İbn-i Kayyim´in; <<Şu kadar ki Emiru´l-Mu´minin, halkin talak işini hafife aldiklarini ve üc talaki birden vermenin onlardan cok vaki oldugunu görmüş ve bunu bir ukubet olmak üzere aleyhlerine imza etmiştir... İlh>> sözü de batildir. Cünkü Sunnete ve icmaa muhalefet etmek ve bu iki aslin hilafina olarak yeni bir hüküm inşa eylemekle ukubet (ceza vermek) kat´iyyen caiz olmaz. Hz. Ömer (gibi, Sunnete hakkiyla sarilan adil bir halife), Sunnet ve icma´hilafina bir hüküm ihdas etsin ve bu bid´ata dayanarak halki cezalandirmayi maslahatau ygun görsün, öyle mi? Haşa O´nu tenzih eyleriz. Halbuki buiddia sahih olsaydi O´nun; sunnete ve icmaa muhalif olarak hüküm ihdas etmesinin cürmü nasin yaptiklarindan daha büyük olur (binaenaleyh Hz. Faruk kendisi, halktan daha fazla ukubete, daha şiddetli cezaya müstehak bulunur)du>>.(Merhum Şeyh Buhayt´in cevabi burada sona erdi (El-Ta´kibu´l-Mufid. S:72)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Siz, ahkam-i şer´iyyede keyfi tasarrufun ne azim cinayet oldugunu ve bir şer´i hükmü tagir ve tarif etmenin ne büyük cezayi müstelzim bulundugunu bilmez misiniz? Hic Hz. Ömer gibi bir zat-i muhterem, buna tevessül eder mi? Bilfarz, O buna tevessül etmiş olmasaydi bile, Sahabe-i Kiram hazarati, bir hükm-i şer´inin tagyiri karşisinda hic sukutu tercih eder de, seyirci kalirlar miydi?.

Demek ki; bir agizdan verilen üc talakin evvelce bir sayildigina delalet eden; kitab, ve sunnetten bir delil olmadigi gibi, bu babda hasil olmuş kadim bir icma´da mevcud degildir. Bu iddialar, İbn-i Kayyim´in; --hakki izhar icin degil-- şeyhi Harrani´yi müdafaa icin ileri sürüp serdettigi, indi mutalaalar ve mesnedsiz mükabere (delilsiz iddia) ve mugalatalardir.

Hz. Ömer, kendi devri icin bunu uygun gördü de fetvayi böyle verdi, bir defada; Seni ücten dokuza boşadim diyenleri –üc talaki gecerli saymakla-- cezalandirdi. Zira O´nun devrinde halk, talaki kücümser oldular´bunun bir anda olup bitmesini isteyenler cogaldi, zaman gectikce takva azaldi...gibi sözler de batildir, ilmi hic bir kiymeti olmayan indi mutalaada ibarettir.

Bir husus ki; Kitab ve Sunnetle sabitolsun, hakkinda Peygamber (s.a.s.)´in kat´i hükmü ve Ashabin da icmai bulunsun. Hz. Ömer (r.a.)´da kalkip ilahi kesin hükümlerde keyfine göre tasarruf ve tahrifatta bulunmuş ve aslinda bir olan talaki, üc sayarak nice kari kocalari birbirinden cayir cayir ayiran ve nice aile yuvalarini yikan, ocaklar söndüren bir zalim ve hain vaziyetine düşmüş olsun(!) Öyle mi? Bunu, hic akil mantik Kabul eder mi ve zerre kadar insafi, iz´ani olan buna´Evet´der mi?.

İbn-i Kayyim buna; ´Zamanlarin, mekanlarin ve ahval-u niyyetlerin degişmesi ile fetva da degişir. Bu da, zamanin degişmesi ile fetvasi da degişen cümledendir´demekle cevab vermege calişmiştir. Ancak bu cevabi, ilmi olmaktan cok uzak olmakla beraber –daha evvel takrir ettigimiz vechile-- dinimizde büyük yaralar meydana getiren indi bir görüş olmuştur.

Şöyle ki :´Fikhimiz da : Zamanlarin degişmesi ile hükümlerin degişmesi inkar olunamaz´diye bir kaide mevcuttur. Ancak bu kaide; mutlak degil, mukayyeddir; “Nass ile sabit olmayan ve ahkam-i külliyyeden bulunmayan, örfe mebni olarak ictihadla vaz, olunan bir kisim cüz´i hükümler, zamanin degişmesi ile degişebilir” diye takyid edilmektedir. Yoksa kat´i nasslar ile sabit olan ve ahkam-i umumiyyeden bulunan hükümlerde degişiklik yapmak kat´iyyen caiz degildir. Zamanin ve mekanin degişmesi ile bu kabil hükümler asla etkilenmez. İşte bu üc talak mevzu da; böyle tagyiri mümkün olmayan, asli ve umumi olan kesin hükümlerdendir. Başta dört mezheb imamlari olmak üzere, cumhurun kavli budur ve bu hüküm, Sahabenin icmai ile de müeyyeddir. Bundan dolayi mufessir Hamdi Yazir (Elmali´li); bu mesele hakkinda

´Nitekim Bid´i talakin dahi vaki´olacagi hakkinda Fukaha; icma ummet bulundugunu söylemektedir. Buna karşi İbn-i Teymiyye ve İbn-i Kayyim Cevziyye; talak-i bid´iden olan üc talak birden tatlikin haram olmasi hasebiyle bunda birden ziyadesinin vaki´olmamasi cihetini ictihad mevridi gibi göstererek tervic etmek ve bu süretle pek ehemmiyetli bir noktaya parmak basmak istemişlerse de, bütün mezheblerin ittifak ve icma´etmiş bulundugu bir meselede usulen ictihada mesag olmiyacagi cihetle iltifata şayan görülmemişlerdir´demiştir.(Hak Dini Ct. 6, Sf. 5050 birinci baski).

O halde bu mesele, mevrid-i ictihad olmadigi ve ta Sahabe-i Kiram ve Muctehid imamlar devrinde kesinlik kazandigi icin zamanin degişmesi ile etkilenmeye kat´iyyen musaid degildir. Dört mezhebe mensub bütün ulema ve fukaha gibi, bu görüşe, büyük mufessirimiz Elmali´li hocamiz da iltifat etmemiş; ´Mevrid-i nassda ictihada mesag yoktur´esasina binaen reddetmiştir.

Fakat buna mukabil Sayin Süleyman Ateş bey; ´Cagdaş Tefsiri´(nin c. 1, 258-263. sahifeleri)nde´, bütün hak mezheblerin ittifak ve icma´larini hicde nazari itibara almiyarak İbn-i Kayyim´in ve dolayisiyle İbn-i Teymiyyenin re´y-i redilerini tamamen benimseyerek ´adeta İbn-i Kayyim´in Zadu´l-Mead´da dermiyan etttigi mutalaasinin bir kopyasini cekmiş ve bu arada (özetle) şöyle demiştir :

´Hz. Ömer devrinin ileri yillarinda İslam toplumu genişleyip, toplumda sosyal problemlerin yogunluk kazanmasi sonucu, insanlar boşama işinin biran önce bitmesini istediler. Üc ay beklemege dayananamayan insanlarin sayisi artti... Hz. Ömer´e başvurdular. Fazla taleb veya toplumsal baski yüzünden, o devir ve şartlar icin bir zaruret haline gelen bu boşama tarzi kabul edilmiş ve Hz. Ömer kabul ettigi icin de artik ondan sonra teşekkül eden dört mezhebce de ittifakan kabul edilmiştir. Fakat İbn-i Abbas gibi bazan muctehidler itiraz ettigine göre bu meselede Ashabin icmai yoktur, hatta ulemanin da icmai yoktur. Aksine bir agizda söylenen üc talakin bir talak oldugu hakkinda Hz. Ömer devrinin ilk yillarina kadar Ashab arasinda kadim bir icma´olmuştur.(a.g.e. 260)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Demek ki adaletin müstesna timsali olan Ömer Faruk (r.a.); bu meselede kabalik ve katilik yapmiş; . İcmaa ve Sunnete muhalefet ederek müslümanlari karilarindan –haksiz yere-- cayir cayir ayirmiş, aile yuvalarini yikmiş, öyle mi?. Bu adamlar, bu türlü indi görüşler serdetmekle, Hz. Faruku A´zami ve bu arada Sahabe-i Kiram hazaratini medhu sena mi ediyorlar, yoksa zemm-u takbihte mi bulunuyorlar, ögrenmek isteriz?.

İbn-i Kayyim´in söylediklerinin bir türkcesi demek olan bu iddialara daha evvelce mufassal cevablar verdik; bunlarin, dört mezhebde yeri olmayan ve mezhebsizlik cereyaninin tam ifadesi demek olan sakat görüşler oldugunu kat´i deliller ile sabit eyledik.

Ancak burada bazi noktalari aydinlatma isterim.
Evvela; sayin Süleyman Ateş beyin, burada; ´...Boşama işinin bir an önce bitmesini istediler, üc ay beklemeye dayanamayanlarin sayisi artti...´gibi ileri sürdügü gerekcelerin, bir nakli delili olmadigi gibi, aklen ve ilmen de gecerli hic bir yani yoktur. Zira eger erkegin kasdi karisindan ayrilmaksa bu maksad bir talakla da hasil oldugundan, erkekler üc ay beklemeye ve bu işin bir an evvel bitmesini taleb etmeye asla muhtac degildir. Binaenaleyh herhangi bir zaruret mevzu-u bahs degildir. Bekleme (iddet), kadinlara mahsus bir hükümdür!...

Saniyen; Dört mezheb; bunu (üc talaki), Hz. Ömer kabul ettigi icin degil, O´nun devrinde icmain mun´akid olmasi ile dinin kat´i bir hükmü olduguicin kabul etmişlerdir. Her halde sayin Süleyman bey, dört mezhebe ait Fikih, Tefsir ve Hadis kitablarina (Mesela; Alusi Tefsiri, İbn-i Hümam´in Fethu´l-Kadir-i, Buhari ve Muslim ve bunlarin şerhleri gibi kaynak kitablara bakmaya ihtiyac duymayip, sadece İbn-i Teymiyyecilerin kitablari ile yetindigi icin olmalidir ki, bu meselede hakka isabet edemeyip, batili tervice gayret sarfetmiştir.

Bundan dolayidir ki 264. sahifede :´Allah´in sikica bagladigi aile bagini, bir iki zayif rivayete dayanarak gevşetmek dogru olmaz´,demiş ve bu ifadesinin zimminda, Sahabe-i Kiramin ve dört mezheb imamlarinin ve fukahasinin re´ylerini tezyif etmek ve kendilerini hakarete hedef ittihaz etmek istemiştir. Cünkü bu takdirde yanliş fetvalari ile, aile ocaklarini söndürmüş olduklarina hükmedilecektir!..

Şurasi muhakkaktir ki ; Dört mezhebin re´y-ü ictihadi ; Kitab, Sunnet ve icmai ummet gibi masum delillere dayanmaktadir. Ummet-i Muhammed´in hata ve dalalet üzerinde ictimalari (birleşmeleri) düşünülemez. Bundan dolayi ittifaklari bir huccet-i katia olmuştur!..

Biz, dört mezheb imamlarinin delillerini, evvelce mufassal olarak beyan ve takrir ettik, pek cok Sahabiden –üc talakin vaki´ olacagina dair 20 kadar sahih ve hey´eti mecmuasi ile tevatur derecesinde-- Hadis-iŞerif, kaynaklari ile birlikte kaydeyledik.

Büyük fakih ve muhaddis Ebu Cafer Tahavi, ´Şerh-u Meani´l-Asar´inda ; Abdullah İbn-i Abbas´in: bir agizdan söylenen üc talakin, üc talak vaki´ olacagina dair fetva verdigini ayri ayri sekiz ve Ebu Davud da Sunen´inde dokuz tarikden tahric etmiştir. İbn-i Abbas´in yolda fetva verdigi tevaturen sabittir.

Onun icindir ki İbn-i Kayyim Cevziyye´nin de itiraf ettigi vechile (İ´lamu´l-Muvakkin :3/46) Ahmed İbn-i Hanbel hazretlerine ; İbn-i Abbas´in :´Resulullah ile Ebu Bekr´in devrinde ve Ömer´in hiilafetinin ilk yillarinda üc talak bir idi´ hadisi hangi şeye dayanarak reddediyorsun? diye sorulmus, İmam Ahmed (r.a.) : ´Nasin İbn-i Abbas´tan, bir cok cihetlerden hilafina fetva verdigini rivayet etmesi ile´, cevabini vermiş ve sonra İbn-i Abbas´in ; üc talak olduguna hükmettigini bildiren muteaddit Hadisler zikretmiştir. Zira bir ravinin ; rivayet ettigi Hadisin hilafina fetva verip amel etmesi, rivayet ettigi Hadisin mensuh olduguna delildir.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Binaenaleyh Süleyman Ateş beyin : ´Aile bagini, bir iki zayif rivayete dayanarak gevşetmek dogru olmaz´, sözü ; yine böyle mensuh ve belki de merdud oldugu aşikar olan İbn-i Abbas Hadisini kasd ederek (262. sahifede) : ´O halde ummete, bu hadisin hükmünü almak, buna aykiri düşen bütün rivayetleri terk etmek gerekir´ ifadeleri ve keza az önce kaydettigimiz satirlarinda yer alan : ´Fakat İbn-i Abbas gibi bazi muctehidler itiraz ettigine göre bu meselede Ashabin icma´i yoktur...´tarzindaki iddialari, ilmi hic bir mesnede mustenid olmayan teşehhilerden ibaret kelimelerdir. Asil zayif, munker ve metruk Hadisler, İbn-i Teymiyyecilerin tutundugu rivayetlerdir ki, biz onlarin durumu, ulema-i kiramin onlar hakkinda neler söyledigine dair cok geniş bilgiler vermiştik.

O halde agzina, diline sahib olmayan bir kişinin, ´Seni üc talak boşadim´gibi, sarf ettigi bir sözle kestigi aile bagini ve yiktigi yuvayi, senin ;öyle sözle bir iki zayif ve munker rivayetle ekleyip islah etmen ve tamir eylemen mümkün olmaz. Bu mukaddes aile yuvalarini, Ehl-i Sunnete göre fetva veren hoca efendi degil ; ailenin kiymetini, bu hayatin kudsiyetini bilmeyen ve meşru bir sebeb olmaksizin karisini boşamaya yemin eden ahmaklar yikmiş oluyor. Ehl-i bid´at da ; islaha calisiyoruz diye ifsad ediyor. Malum ; kilic yarasi –belki--onulur, ama dil yarasi onulmaz. Bütün hayr-u bereket, sapmakta degil, Hakk´in emrine hakikaten uymaktadir. Allah Teala bu hususta şöyle buyurmaktadir.

“Eger –kari koca talakla hin-i hacette-- birbirinden ayrilirsa, Allah kudreti ve bol nimeti ile her birini gani (zengin ; digerine muhtac olmaktan müstagni) kilar. Allah nimet ve rahmeti bol olan ve bütün ef´al ve ahkaminda yüce hikmet bulunnandir´(Nisa suresi ayet: 130)

Allah Teala bu ayetiyle, birbirinden ayrilan eşleri tesliye etmekte ve onlarin ihtiyaclarini giderecegini va´d eylemektedir. Yeter ki O´na tam bir teslimiyetle güvenilsin. Bunun icindir ki ; Talak suresinde aile hukukunu beyan eden ayetin devaminda da:

“Her kim Allah´a ittika eder (azabindan korkar, isyandan sakinir, emirlerini tutar)sa Allah onun icin –icine düştügü darliktan ve bilhassa ailevi sikintilardan kurtulup cikacagi bir yol-- bir mahrec halk eder de, onu hatirina gelmez cihetten mezruk eyler. Ve kim Allah´a tevekkül eder (başina gelen her hangi bir şeye karşi O´nun kudretine güvenip yapacagi işte O´nun emrine teslim olup hükmünce gider)se O, ona yeter, mühimmine kafi gelir.”buyurulmaktadir...

Binaenaleyh boşayan da, boşanan da, ayrilan da ayrilmayan da takva ile hareket edip hakkiyla tevekkül ettigi takdirde gam yemesin. Cünkü Allah,her birine bir care halk eder ve ummadigi yerlerden onun da nasibini verir...

Oh alde ailelerin perişan olmamasi, aile baglarinin gevşetilmemesi ve bu mubarek kurumun huzurla, saadetle ayakta durmasi icin, Allah´tank orkan, karşilikli kari koca haklarinda saygili olan salih er ve saliha hatunlar; lafda degil, gercek manada dindar insanlar yetiştirmeye şiddetle ihtiyac vardir. Yanliş yola gitmek, hakki birakip da batila boyun egmekle buna care bulunamaz, fesada ugrayan müessenin bu vechile islahi kaabil olmaz. Mahkemelerde boşanma davalari ile alakali dosyalarin ne derece kabarik oldugunu görüyorsunuz, neden?..

Burada İbn-i Teymiyyecilerin; ´Hz. Ömer devrinde ahlak bozuldu, Allah´tan korkmaz oldular, kitabullah ile oynadilar ve Allah´in ve Resulunun verdigi ruhsati cigneyerek gayri meşru surette boşamaya başladilar...´gibi mesnedsiz sözlerine de bir kac kelimelik cevab vermek isterim. Şöyle ki :

Hz. Ömer´in devrindeki müslümanlar, Ashab ve Tabiun´dan müteşekkilidi. Onlar en hayirli asrin en hayirli ve mubarek insanlari idi. Salah-i hal, müstesna fazilet sahibleri; kitaba, sunnete sadakatla bagli ve dini hükümlere son derece saygili idi. Allah´in ve Resulunun medh-u senasina mazhar olmuş; hicret ve nusratta ileri gecmiş, Hudeybiye´de biat-i ridvanda bulunmuş, Muhacirin ve Ensardan ibaret olan Ashab-i kiram ile, bunlara ihsan ile ittiba´etmiş bulunan Tabiin hazarati idi. Allah onlardan razi olmuş onlar da Mevladan razi kalmişlardi!..

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Bu muhterem balaterin, eger karisindan ayrilmaya ihtiyac duyarsa bu maksadin yanliz bir talakla hasil olacagini cok iyi biliyor; ´Boşama işinin bir an önce bitmesini istemege´kat´iyyen lüzum his etmiyorlardi. Binaenaleyh hükm-i şer´iyi tagyir etmesi icin Hz. Ömer´e başvurmamişlar; hakkin ve hükm-ü şer´inin meydana cikmasi icin bir istişare meclisi akd edip toplanmişlar ve bir lafz ile verilen üc talakin üc olduguna icmaen, ittifakla kaail olup, mesned-i şer´isine binaen hükme baglamişlardi. Hükmü şer´inin, hem tagyirini gerektirecek halleri yoktu, hem de buna imkanlari yoktu!..Munferid hadislerin ta´mim ve teşmil edilmesi ise kat´iyyen dogru olmaz...

O halde iş bu mesnedsiz cirkin lakirdilar, Sahabe ve tabiin hazaratina karşi agir bir iftira ve galiz bir ittihamdir. Bunun vebalini iyi düşünmek lazim!..

Hem sonra –bilfarz-- İbn-i Teymiyyecilerin bu iddialari kabul edilse de; zamanin ve şartlarin degişmesi ile bu hüküm hakinda verilecek olan fetvanin degişecegi –farz-i muhal-- teslim olunsa ve o devirde; ahlaklarinin bozulmuş, Allah korkusunu terk etmiş, kitabullah ile oynamiş olsalar, boşama işini gayri meşru surette ika´ etmeleri de, bunun gerekcesini teşkil eylese; pekala İbn-i Teymiyyenin ve İbn-i Teymiyyecilerin zamanlarinda yaşiyan insanlar, Ashab ve Tabiin´den daha mi faziletli de bunlari onlara tercih ediyor; bir gerekce olarak ´Zira halkimiz dindardir´! Diyor ve (Cagdaş Tefsiri s. 262 de) : ´Şimdi meydana gelen mefsedetleri önlemek icin, bu konudaki fetvayi yine eski haline, Resulullah ve Ebu Bekr devrindeki durumuna döndürmek lazimdir´gibi, kaziyyeyi kalb ederek batil bir neticeye varmak istiyorsunuz? Zira; bu asrin insanlarinin halleri; onlardan (Selef-i Salihinden) daha (!) aşagi, cok bedter olduguna, fisk-u fucura daldiklarina, takva vetaati terk ederek Allah´a isyanda ve kitabullaha karşi laubalidavranmakta, Ashab ve Tabiin-i –haşa-- fersah fersah geride biraktiklarina ve fesadin icine yuvarlandiklarina göre; bunlarin da,o ukubetin (bir talakin üc sayilmasi gibi bir cezanin) ayniyla,hatta daha şiddetli ile cezalandirmalari lazim gelmez mi?. İnsaf ve adalet hissi bunu gerektirmez mi? Bu göz, nasil bir göz ve bu öz, nasil bir öz ki; en hayirli asrin mubarek insanlarini, suclu görüp en agir bicimde cezalandirirken, en kötü zamanin şer ve fasik insanlarini sucsuz görüp beraat ettiriyor!.. Bunlarin cezalarini hafifleten amil nedir acaba?..

İşte İbn-i Teymiyyecilerin insaf ölcüsü budur ve vicdan terazileri böyle tartar!..

Fakat şunu kat´i bilmelidir ki; bu batil yolla o mefsedetleri önlemek asla mümkünolmiyacak; zira bir agizla üc talak ika´ edecek kadar şuursuz olan gafiller, behemehal ayri ayri zamanlarda –belki de-- üc yüz kere hayasizlik ederek zevcesini boşamiş olacaktir!..

Pekala buna da care bulabilecek misiniz?.. Belki de bulacaklardir (!..) Cünkü onlar, ahkam-i şer´iyye´yi tagyire bile cür´et edebilen büyük muctehidler(!...)



 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Muhterem okuyucularim!

Bildigimiz vechile buraya kadar Talak´i Selase mevzuu üzerinde israrla durduk, bu mesele hakkinda Elh-i Sunnet ulemasinin ve Dört Mezheb fukahasinin beyan ve takrirlerini bir bir mufassal bicimde kaydetmiş; muhalefetlerinin hic bir kiymet-i şer´iyyesi bulunmiyan bid´atcilara da lazim gelen cevabi vermiş olduk. Cünkü üc talaki bir saymak, fahiş bir hata ve manevi bakimdan pek büyük zararlar tevlid edecek olan cok yanliş bir fetvadir. Cünkü gayri meşru bir aile hayatinin teşekkülüne ve devamina vesile olmaktadir. Bu ise, dünyavi bir hayli musibet ve mefsedetleri celbe vesile olduktan başka, uhrevi bakimdan pek büyük mesuliyet de icab ettirecektir. Binaenaleyh zararli her türlü cereyanlardan oldugu gibi; mezheb, meşreb diye bir şey tanimayan, Ehl-i Sunneti tekfir eden; ibret almak, intibaha gelmek icin kabir ziyaretine gidenleri “Kuburiyye: Kabre tapanlar” diye ittiham eden ve Hanefileri, Maliki ve Şafii mezhebine mensub olanlari her vesiyle ile hem agir bicimde hakarete hedef ittihaz eyleyen iş bu telfikci İbn-i Teymiyyecilerin, eski ve yeni muctehidlerinin (!) indi hüküm ve isabetsiz fetvalarinin şerr-u fitnesinden Ummet-i Muhammed´i kurtarmaya calişmak gerekiyordu. Bu babda üzerine düşeni yaptigimi hakka talib olanlari ikna´edecek ve iş bu, Halik Teala´yi mahluklara kiyas ve teşbih eden mucessimeyi ilzam ve iskata yetecek decerede cevablar yazdigimi saniyorum. Şimdilik bu kadarla iktifa ede(yetine)cegiz. El altindan, sinsice tervicine calişilan ve hakikatte zararli cereyanlardan biri olan iş bu İbn-i Teymiyyeciligin özelliklerinden ve İbn-i Teymiyyecilerin : Vehhabilerin yalan, yanliş fetvalarindan ve saldirgan tutumlarindan bir iki örnek daha vererek “TALAK”hakkindaki yazimizi –biiznillah-- sona erdirecegiz.

İbnu´l-Kayyim ;İ´lamu´l-Muvakkin (3/46) de, şöyle bir iddiada bulunmaktadir:

“İmam Malik´in ashabindan bazilari, Hanefilerden bazilari ile İmam Ahmed´in ashabinin bir kismi bununla (bir lafzile verilen üc talakin bir sayilmasi ile) fetva vermişlerdir.” demiş ; “Her asirda bununla fetva verilegelmiştir” demek istemiştir.

Ezher ulemasindan Emin Mahmud Hattab bunu şöyle reddetmiştir :

“İbn-i Kayyim´in bu iddiasi, musellem (ve makbul) degildir. Zira Hz. Ömer (r.a.), meclis-i istişarede varilan karar neticesi) üc talakin vaki´olacagini halka ilan edip, bütün halk da bu hükmü nesh eden delili ögrendikten sonra, hic bir kimseden, Ömer (r.a.)´in ilan ettigi hakikatin hilafina fetva verdigi henüz nakl olunmamiştir. Eger bu hükmü nesh eden bir delil mevcud olmasaydi ve Hz. Ömer(r.a.)´in, üc talakin imza (ve infaz) olunacagini ilan etmesi caiz olurdu ; ne de Onun devrinde bulunan Sahabe ve Tabiun hazaratindan bu hususta Ona muvafakat etmeleri (itiraz etmemeleri) caiz olurdu...”(Sunen-i Ebu Davud şerhi El-Menhel tekmilesi, c. 4, s. 137)



 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
İbn-i Kayyim´in bu iddiasini şöyle tevcih etmek mümkündür (!) :

Malum fitnesi afaka sicrayan İbn-i Teymiyye´nin zuhurundan sonra her asirda ve her yerde onun rey-i redilerini cilginca müdafaaya calişan halis kollari ve kullari az veya cok bulunmuştur. Nitekim zamanimizda dahi bunlarin emsali mevcuttur. Şu kadar ki bunlar, sikiştiginda Hanefi veya Şafii oldugunu söylerler. Gercekte ise İbn-i Teymiyye´nin, mezhebsizlik mezhebinden başka bir şey tanimazlar. Bu Selefiyye taifesi, kalblerinde olmayani dilleri ile söylerler. Onun ; “Hanefi, Maliki ve Şafiilerden bazilari...”ile kasdi böyleler olmali!.

Bakiniz : Resmi Makamdan Sudur Eden Celişkili Bir Fetva Örnegi!.

“İslami hükümlere göre bir kimsenin evli bulundugu eşi ile aralarinda ücnikah bagi vardir. Her bir boşama ile bu baglardan biri kopar. Ücü de koptugu, yani bir kimse evli bulundugu eşini üc defa boşadigi zaman, yeniden nikahlanmalari ve evlilik hayatini devam ettirmeleridinen caiz olmaz.

Dört mezheb imamlarinin da dahil oldugu İslam fakih ve muctehidlerinin cogunluguna göre, bir mecliste tek sözle veya arka arkaya söylenen sözlerle yapilan üc talak, “Üc” olarak muteber olur. Bu görüşteki muctehid ve fakihlere göre, dilekcenizde ifade olundugu üzere, eşine ; “Bu evin kapisindan cikarsan, ücten dokuza şart olsun, boş ol, boş ol, boş ol” diyen bir kimsenin eşi, şayetevden dişari cikarsa, kocasindan beynunet-i kubra ile (yani yeniden nikahlanamayacak şekilde) boşanmiş sayilir. Cikmazsa, boşan mameydana gelmez.

(Görüldügü üzere, fetvanin buraya kadar olan kismi gercegin ifadesidir. Fakat bundan sonra fetvaya, bakiniz nasil devam ediliyor:

Sahabeden İbn Abbas, Zubeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Hz. Ali, İbn Mesud ile Tabiundan İkrime, Tavus gibi bilginlerle daha sonra gelen alimlerden Muhammed b. İshak, Amr b. Dinar, Muhammed b. Abdusselam,İbn Teymiyye, İbn Kayyim, Şevkani, Ahmed Muhammed Şakir, Şeltut, M. Ebu Zehra, M. Ahmed Zerka...” gibi alim ve fakihler bir mecliste veya kadinin bir temizlik devresi icinde yapilan birden fazla boşamayi bir ric´i talak saymişlardir. Bu görüşteki fakih ve alimlere göre yukaridaki sözleri söyleyen kimse, karisini bir ric´i talakla (yani iddet süresi icinde yeniden nikahlanmaya gerek olmadan; iddet süresi dolduktan sonra ise yeniden nikahlanmak suretiyle, evliliklerini devam ettirebilecek şekilde) boşamiş sayilir.

Günümüzde Misir, Suriye, S. Arabistan gibi İslam ülkelerinde bu ikinci görüş uygulanmaktadir.. İlh.”

İmza Adi Soyadi ve mevkii]


 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Tahlil

rülüyorki ; batil bir fikrin ve sapik bir zihniyetin takdim ve tervicine calişmaktan başka -Ehl-i Sunnet ulemasi nazarinda- ilmi hic bir kiymeti olmayan, fetvanin iş bu ikinci şikki, bir takimi hatalar,celişkiler, tarifler ve sun´i tercih ve tezyinlerle doludur. Şöyle ki :

Sahabe,Tabiun hazaratinin cumhurunun ve onlardan sonra, ta İbn-i Teymiyye´nin zuhuruna kadar gelen ulemanin ittifakan hepsinin ; “Üc talak vaki olur” dedikleri bir meselede, İbn-i Teymiyye´nin,cumhura muhalefet ederek ve hatta Hz. Ömer (r.a.) devrinde mun´akid olan icmai hark ederek; “Hayir bir talak-i ric´i vaki olur” tarzindaki muhalif görüşütervic ve tercih ediliyor ve ; Sahabe veTabiun´dan... şunlar, şunlar da bu görüştedir denilerek iş bu batil re´y takviye edilmek isteniyor.

Şunu kat´i bilmelidir ki ; Hz. Ömer devrinde hasil olan icma´dan sonra Sahabeden, ne de Tabiun´dan -İkrime ile Tavus dişinda- bir kişi bile bu üc talak´in bir talak sayilacagi yolunda fetva vermemiştir, verdigi nakl edilmemiştir.

İbn-i Abbas hazretleri ; (muhaliflerin yegane mesnedi olan ve) Muslim´de kendisinden rivayet edilen hadisle amel etmemiş, bilakis üc talakin vaki olacagi yolunda verdigi fetva, -daha evvel kaynaklarini tesbit ettigimiz vechile- Sunen-i Ebu Davud´da dokuz, Meani´l-Asar´da sekiz tarikden, İmam Malik´in Muvatta´inda (Talak Kitabi, 1-4 rakamli hadislere bkn.) ve İmam Ahmed´in Musned´inde muteaddit tariklerden -adeta- tevaturen nakl-u rivayet edilmiştir. Ahmed b.Hanbel hazretleri, bundan dolayi İbn-i Abbas hadisini reddettigini bildirmiştir. Ancak yanliz Sunen Ebu Davud (2197 rakam) da , İbn-i Abbas´in bu yolda (üc talakin bir sayilacagi yolunda) fetva verdigine dair tek bir rivayet varsa da, hemen altindaki rivayette ravi İsmail b. İbrahim, bu sözün İbn-i Abbas´a ait (mevkuf hadis) olmadigini, İkrime´nin sözü oldugunu bildirmiştir. (El-Menhel Tekmilesi : c. 4, s. 130-131 e bkn.)

Bu fetvayi veren hoca efendi de, -tibki İbn-i Kayyim gibi- tevatur derecesindeki sahih rivayetlere gözlerini kapatmiş da, bu munker rivayeti görebilmiştir!..
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Zubeyr b. Avvam ile Abdurrahman b. Avf (r.a.)´nin bu yolda fetva verdiklerine dair sahih bir nakil mevcud degildir. İbn-i Vaddah´in bunu onlardan hikaye etmesi sahih bir senede mustenid degildir. Hz. Ali, Hz. Osman ve İbn-i Mesud (r. anhum) de, üc talak´in vaki olacagina dair fetvalar vermişlerdir. Kendilerinden sabit olan ancak budur. Bu hususlari daha evvel tesbit etmiştik. (bakiniz : Fethu´l-Kadir (İbn-i Hümam) : 3/469-470, Meani´l-Asar : 3/58, Alusi Tefsiri :cuz : 28, s. 115), Muvatta´i İmam Malik, c. 2, s. 552.)

Adi gecen zevatin bu görüşte olduklari (üc talaki bir saydiklari) na dair nakiller, ancak muteassib İbn-i Teymiyyecilerin eserlerinde görülebilir!..Dört mezhebe mensub ulemanin kitablarinda ise asla...

Mufti efendinin ;“Tabiinden İkrime ve Tavus gibi bilginler...” ifadesi de bir şişirmedir. Bu tabirdeki “Gibi” lafzi fazladir. Cünkü Tabiun ricali arasinda ikisinden başka bu görüşte olan bir kimse yoktur.

“Daha sonra gelen alimlerden... İbn-i Teymiyye, İbn-i Kayyim, Şevkani, A. M.Şakir, Şeltut, M. Ebu Zehra, M. Ahmed Zerka gibi alim ve fakihler...” diyerek 10 tane isim zikreden ve daha başkalari bulunduguna da işaret eden hoca efendi, bu görüşü iltizam ettigini ve bununla amel edilmesi gerektigini ima etmek ve tercih eylemek istemiştir. Daha sonra : “Günümüzde Misir, Suriye ve S. Arabistan gibi İslam (!) ülkelerinde bu ikinci görüş uygulanmaktadir” demekle de agzindan baklayi cikarip tercihini acikca belirtmiştir!..

Aslinda bunlar, cumhura muhalefet eden ekall-i kalil (azin daha da azi) dirler. Hatta şer´an caiz olmadigi halde icmai hark eden sapiklardir. Cumhura muhalefet ise hatanin ta kendisidir. Bu yoldaki fetvanin, şer´an hic bir kiymeti olmadigi evvelce tesbit edilmiştir. Hal böyle iken bu yolda fetva vermenin, mezhebsizlik cereyanina kapilmiş olmali, demekten baska bir kelime ile izahi kabil degildir. Bu görüşü desteklemek icin, bir kismi yalan ve yanliş olan, bazilari da yalanci olan bir kac zevatin ismi serdedilmiş; “Evet bunlar işte bu kadar coktur” denilmek istenmiştir. Sahabe-i Kiram devrinden günümüze kadar gelip gecen ve üc talakin vaki olacagi yolunda fetva veren ulemanin sayisi, öyle 10 – 15 kişiden ibaret olmayip,10,000-20,000 de olmayip sayilari milyonlara balig olmaktadir. Demek ki bunlarin cümlesi hatali, sadece İbn-i Teymiyye ve onun yolunda olan ekall-i kalil hakli öyle mi?..

Misir, Suriye ve S. Arabistan´da bu görüşü, amatör, reformcu muctehidlerin (!) izisira giden, mezhebsizlik cereyaninin şiddetli savunucusu Vehhabiler uygulamaktadir. Onlarin bu sapikligi ehl-i sunnete mensub olanlari baglamaz. Yani ; siz, -mufti efendi- Ehl-i sunnet olanmüslümanlari Vehhabi olmaya mi cagiriyorsunuz? Sizin bu yaptiginiz, kula kolaylik bulmak mi, yoksa (bir kimseye, dokuza kadar karisini boşamaya imkan vermekle) Kitabullah ile oynamak midir?.. (Bu mevzu hakkinda, Allah garik-i rahmet eylesin Ahmed Davudoglu Hocamizin ; Selamet Yollari adli eserinin : 3. c, 369 – 371. sayfalarinda yer alan takririni mutalea buyurmalarini muhterem okucularimiza tavsiye ederiz.) İş derinleştirildikce daha neler cikar!..

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Bu, Bir Hiyle (Care) i Şer´iyye degil Bir, Hilye-i Şeytaniyyedir!..

Bir derdin caresi, bir hastaligin tedavi imkani varsa aranip bulunur.Yoksa neyi bulacaksin. Ancak her halde bir care bulmak, yararli olsunveya olmasin, müspet netice versin, yahud vermesin mutlaka mudahalede bulunmak isteyen cür´etkarlar da eksik degildir. Bilmezler ki; “Cahil doktor can yakar, cahil fakih (!) din yikar”.Basiretli kimse, dert başina gelmeden caresini arayan, mübtela olmamak icin tedbirini alandir. Dert başin geldikten, mübtela olduktan sonra def´icin, kurttulmak icin care arayan kimse ahmakinsandir. Tabii denize düşen kimse, nacar kadigi icin yilandan medet ummak zorunda kalacaktir.

İşte bu kabilden olmak üzere ; agzina, diline sahib olmiyan, aile hayatinin kudsiligini idrakten aciz olan, kadin haklarinin neden ibaret olduguna dair bir haberi bulunmiyan aciz, zaif iradeli ve gafil insanlar, her vesiyle ile, hem gayet basit sebebler yüzünden “şart olsun : eger şu şöyle olursa karisi boş olsun” der de, meş ru ve mecbur edenhic bir bir sebeb yokken utanmadan karisini boşamak üzere yemin eder. Ondan sonra da, talak-i selase ile karisini boşadigi ve caresiz kaldigi icin şuraya, buraya baş vurur, cikiş yolu ister, arzusuna uygun bicimde fetva verecek birisini arar. Halbuki Sahabe-i Kiramdan birisine böyle bir fetva soruldugu zaman, yabilmiyorum diyor, bir alime gönderiyordu veya “Biriniz ahmaklik eder, karisini üc talak boşar, sonra da bize gelir ; beni kurtarder, care ister!. Halbuki sen Allah´tan korkmamişsin ; cünkü bir talakla maksad hasil olurken bid´i surette üc taklaki birden vermiş ve artik baglari tamamen koparmişsin. Artik ben senin icin bir cikiş yolu bulamiyorum” diyerek reddederdi!..

Günümüzün cahil ve cür´etli müfti(muhti)leri, hem üzerlerine elzem olmadigi halde illa da care bulmak ve nacar kalani, ne yapip yapip o müşkilden kurtarmak azminde olduklarindan ; kendilerine bu hususta fetva sormaya gelenlere, şöyle diyorlarmiş :

“Sen,--haşa, yüz milyon kere haşa-- dine, imana söver misin? Zaman zaman agzindan elfaz-i kufur –haşa-- sudur eder mi?..”

Şüphesiz bu, bir telkin-i cevabdir. Bunun manasi ; “Evet” dersen, “Evet söverdim” diye cevab verirsen meseleni halledecegim, yeminine care bulacagim demek ve o zavalli miskini kufre teşvik etmektir. Hoca efendinin (!) sual tarzindan bu manalari hissdeden o miskin de ;--karisindan ayrilmiş olmamak, yiktigi yuvayi yeniden tamir etmiş olmak icin-- yah, --haşa-- evet, bunlari zaman zaman yaptigim olurdu, cevabini verir. Dine, imana –mukaddesata-- bazan küfrettigini itiraf eder ve böylece dinden, imandan –okun yaydan ciktigi gibi-- cikar da haberi olmaz!..



 

Son mesajlar