Isa Aleyhisselam

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Babasız yaratıldı

Beni İsrail için gelen en son Nebi’dir.
Yeni bir din getiren ülül’azm Peygamberdir.

Sair Nebi’ler gibi, İnsan idi o dahi.
Babasız halkeyledi Rabbimiz kendisini.

O, Kudüs'te dünyaya teşrif eylemişti ilk.
Sonra, otuz yaşında verildi peygamberlik.

Hak teâlâ İncil’i indirdi kendisine.
Çağırdı gece gündüz halkı kendi dinine.

Rabbimiz, üç yıl sonra, onu yerden alarak,
Çıkardı gök yüzüne, hem de diri olarak.

Kıyamet yaklaşınca, Rabbimiz onu yine,
İndirecek Şam'daki Ümeyye camiine.

Daha sonra evlenip, çocukları olacak.
Mehdi ile buluşup, kırk sene yaşayacak.

Sonra vefat ederek gidecek ahirete.
Defni dahi olacak Hücre-i saadete.

Annesi Meryem hatun, çok mübarek bir kadın.
O idi en iyisi dünya hatunlarının.

Babası İmran olup, Hunne idi annesi.
Çocuğu olmuyordu Hunne'nin önceleri.

Bir kuş gördü, oynardı kendi yavrularıyle.
İmrenip, çok istedi çocuğum olsa diye.

Dedi: (Bana bir çocuk verirsen ey Allahım!
Onu, Beytül makdis'e hizmetçi yapacağım.)

Zira böyle bir adet var idi o zamanlar.
Çok sevap kazanırdı böyle nezir yapanlar.

Lakin yalnız oğlanlar hizmete verilirdi.
Hem de, çocuk doğunca bu nezir edilirdi.

O, bu nezri yapınca, bir yıl geçti aradan.
Ona, bir kız evladı ihsan etti Yaradan.

Lakin oğlan çocuğu o ümid ediyordu.
Şükredip, bu kızına Meryem adını koydu.

Dedi ki: (Kızım oldu ya Rabbi, ne yapayım.
Bunu kabul eyle ki, nezrimden kurtulayım.)

Sonra kızı Meryem’i kucağına alarak,
Onu, beytül makdis'e götürdü ilk olarak.

Orada olanlara anlatıp vaziyeti,
Dedi: (Bunun, bu beyte dokunur çok hizmeti.

Bir kız çocuk ise de gerçi bu gördüğünüz,
Ben onu adamıştım doğmadan önce henüz.)

Sonra, kızı Meryem’i teslim edip oraya,
Dedi ki: (Alın bunu, bu, adaktır buraya.)

Kabul edip, sonra da düşündüler ki çoğu:
Kimin himayesine verelim bu çocuğu?

Lakin beytin imamı, Zekeriya Nebi’ydi.
Ayrıca da Meryem'in teyzesinin beyiydi.

Dedi: (Benim, bununla akrabalığım vardır.
Zira bunun teyzesi, benim nikahımdadır.

Daha çok münasiptir onu bana vermeniz.
Ona iyi bakarım, olmasın hiç şüpheniz.)

Lakin can atıyordu herkes onu almağa.
Dediler: (Öyle ise, gidelim bir ırmağa.

Herkes Tevrat yazdığı kalemi suya atsın.
Kiminki batmaz ise, bu çocuğu o alsın.)

Zekeriya Nebi’nin batmayınca kalemi
Ona teslim ettiler bakmak için Meryem’i.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Seni oğulla müjdelerim
Meryem sütten kesilip, bir miktar büyüyünce,
Yani kalkıp oturur bir duruma gelince,

Zekeriya Peygamber, sırf onun için, özel,
Beyt içinde, bir oda yaptırdı gayet güzel.

Biraz yüksekçe olup, çardağa benziyordu.
Ve ancak merdivenle çıkıp iniliyordu.

Bu odaya, hazret-i Zekeriya’dan hariç,
Görevlilerden bile, bir giren olmazdı hiç.

Zekeriya Nebi’de var idi bir anahtar.
O, her girip çıktıkça kitlerdi yine tekrar.

Meryem’in ihtiyacı ne ise, o görürdü.
Ona, her gün bir günlük yiyecek götürürdü.

Ve lakin o odaya girseydi her ne vakit,
Önünde, çok yemekler görürdü çeşit çeşit.

Halbuki o odaya başkası girmiyordu.
Öyleyse bu rızıklar nereden geliyordu?

Üstelik kış meyvesi görürdü yaz gününde.
Kışın da, yaz meyvesi bulurdu hep önünde.

Sordu bir gün Meryem'e: (Nedir bunun hikmeti?)
Dedi ki: (Bunlar bana, Rabbimin bir nimeti.)

Hem Meryem, o kadar çok yapardı ki ibadet,
İnsanlar gıpta edip, ederlerdi çok hayret.

Hak teâlâ, bir vahiy gönderdi Cebrail'le:
(Ey Meryem, Rabbin seni seçti bu taatinle.

Seni, her kötülükten pak etti Hak teâlâ.
Ve bütün kadınlardan kıldı üstün ve a’la.

Ey Meryem, ibadete devam et yine böyle.
Namazın kıyamını daha çok uzun eyle.)

Bundan sonra, kıyamda daha uzun beklerdi.
Namazda çok durmaktan ayakları şişerdi.

Bir gün hazret-i Meryem, dururken makamında,
Genç bir delikanlıyı gördü birden yanında.

Bu gelen, Cebrail’di, insan şeklindeydi hem.
Lakin tanımamıştı onu hazret-i Meryem.

Aniden rastlayınca genç bir krkek kişiye,
Kemal-i iffetinden kapıldı endişeye.

Başkasının girmesi hiç de mümkün değilken,
Yine perde çekmişti önüne iffetinden.

Lakin nasıl girmişti bu genç erkek yanına?
Kalbi çok ürpererek, şöyle söyledi ona:

(Ey kişi, Allah’tan kork, çekilip git yanımdan!
Allah’a sığınırım bana zarar yapmandan.)

Cibril dahi o zaman tanıtıp kendisini,
Giderdi böylelikle onun endişesini.

Dedi ki: (Ben Allah’ın elçisi bir meleğim.
Ve seni, çok temiz bir oğulla müjdelerim.)

O bunu işitince, korkusu oldu zail.
Dedi: (Benim çocuğum olur mu, mümkün değil.

Zira evli değilim, etmedim henüz tezvic.
Yabancı bir erkek de dokunmadı bana hiç.

Günah da işlemedim, bütün bunlara rağmen,
Çocuğum nasıl olur, anlamadım bunu ben.)

Cibril dedi: (Ey Meryem, doğrudur dediklerin.
Evet, evli değilsin, günah da işlemedin.

Ve lakin bilesin ki, şu dediğim bir gerçek.
Allah, sana babasız çocuk ihsan edecek.

Hak teâlâ katında, kolaydır böyle yapmak.
Zira bütün şeylere kadirdir cenab-ı Hak.)
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Kudüs’e hicreti
Cebrail bu müjdeyi ona verdi ve hemen,
Yakasına üfürüp, çıkıp gitti o yerden.

Meryem, Hak teâlânın emri ve kudretiyle,
Hamil oldu hazret-i İsa’ya böylelikle.

Bir anne namzedinde görülen haller, aynen,
Görüldü onda dahi o andan itibaren.

Onbeş yaşında idi bu vaki olduğunda.
Yusüf-i Neccar ile nişanlıydı o anda.

Meryem’in bu halini, daha önce herkesten,
Nişanlısı farkedip, çok şaşırdı hayretten.

Zira kati olarak bilirdi ki o dahi,
Dünyada, ondan daha İffetli yoktu biri.

Günah işlemesine ihtimal vermiyordu.
Lakin bu halini de izah edemiyordu.

Bu endişe, gitgide çok büyüdü içinde.
Aklı gidecek hale geldi neticesinde.

En son dayanamayıp, bularak bir yolunu,
Ve hazret-i Meryem’e sual etti o bunu.

Dedi: (Sende, annelik halleri görüyorum.
Lakin bu nasıl oldu, asla çözemiyorum.

Ey Meryem, söyler misin bana sen şunu yalnız,
Çocuk gelebilir mi dünyaya hiç babasız?)

Cevabında dedi ki: (Elbette gelebilir.
Zira cenab-ı Allah her şeylere kadirdir.

Bilmez misin hazret-i Âdem'le Havva'yı da,
Anasız ve babasız yarattı Hak teâlâ.)

O bunu işitince, oldu teskin ve rahat.
Onun temizliğine getirdi tam kanaat.

Ve lakin yahudiler, başladı bu sefer de.
Bunun dedikodusu yapılırdı her yerde.

Hiç akla gelmeyecek, ağza alınmayacak,
İftiralar ettiler, sabrederdi o ancak.

O hazret-i Meryem ki, iffet ile haya'nın,
Zirvesinde bulunan çok şerefli bir hanım.

Hakkında söylenenler, üzdü onu be gayet.
Başka yere hicreti düşündü en nihayet.

Kudüs'ün güneyinde ve bir dağın ardında,
Bir kasaba vardı ki, hem Beyt-i Lahm adında,

Tenha ve sakin olup, tam aradığı yerdi.
Kudüs'ten ayrılarak, buraya hicret etti.

Gözden uzak bu yere geldiyse de o fakat,
Malesef olamadı yine teskin ve rahat.

Hakkında söylenilen o dedikoduları,
Düşündükçe, artardı dert ve sıkıntıları.

Lakin biliyordu ki, bu üzüntü ve dertler,
Allah’ın takdiriyle vukua gelmekteler.

Çaresizlik içinde, sabra bel bağlıyordu.
Çoğu gün, üzüntüyle oturup ağlıyordu.

Bir gün geziniyorken o yerin bahçesinde,
Doğum alametleri belirdi kendisinde.

Yakınında vardı bir kuru hurma ağacı.
Oraya vardığında, arttı ağrı ve acı.

Mecburen bu ağaca gelip yaslanıverdi.
Çok büyük bir sıkıntı ve darlık içindeydi.

Dedi ki: (Ne olaydı, dünyaya gelmeyeydim.
Ve keşke öleydim de, bunları görmeyeydim.)

O, ağaca yaslanmış, söylenirken böyle tam,
Teşrif etti dünyaya İsa aleyhisselam.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
İlk mucize
İsa aleyhisselam dünyaya geldiğinde,
Fazlalaştı elemi hazret-i Meryem’in de.

Zira o düşündü ki, yahudiler bu sefer,
Eskisinden daha çok iftiralar ederler.

Ve hatta beni bulup, sorarlar ki bir çoğu,
Nereden elde ettin bu babasız çocuğu?

O anda, kendisine bir nida geldi birden.
Hazret-i İsa idi bizzat nida eyleyen.

Diyordu ki: (Üzülme, bilakis haz duy, sevin.
Zira böyle muhterem bir oğlun oldu senin.

Bak, önünde bir nehir yarattı Hak teâlâ.
Böylece mertebeni yüceltip kıldı a’la.

Şu hurma dalını da, tut şimdi, kendine çek.
O, hemen yeşillenip, sana meyve verecek.

Ye bu taze hurmadan, bul eski kuvvetini.
O sudan da içerek, gider hararetini.

Ve senin bu oğlunla, gözün aydın olsun hem.
Manevi bir lezzetle ömür sür, çekme elem.

İnsanlar, eğer senin yanına gelirlerse,
Babasız çocuk için bir sual ederlerse,

Oğluna işaretle de ki, oruçluyum ben.
Bu gün hiçbir kimseye söz söylemem katiyen.)

Zira şöyle idi ki o dinde oruç tutmak,
Yemek ve içmek gibi, hem yasaktı konuşmak.

O gün hazret-i Meryem duyunca bu nidayı,
Ayağının ucunda gördü akan ırmağı.

O hurma dalını da silkeledi bir miktar.
Bir anda, o ağaçta bitti taze hurmalar.

O hurmalardan yiyip, içince o sudan da,
Üzüntüsü azalıp, sakinleşti o anda.

İsa Nebi, dünyaya teşrif eylediğinde,
Yıkıldı bütün putlar dünyanın her yerinde.

İblis dahi bu işi merak etti büsbütün.
Duydu ki, İsa Nebi dünyaya gelmiş o gün.

Bunu haber vererek bilcümle evladına,
Dedi: (Gelin gidelim biz de onun yanına.)

Gelince gördüler ki, şeytanlar hep beraber,
Onların etrafını kuşatmış hep melekler.

Ve o gün, gökyüzünde doğdu büyük bir yıldız.
İran şahı görünce, korkup oldu rahatsız.

Cümle kahinlerini toplayıp etrafına,
Dedi ki: (Hikmetini söyleyin bunun bana.)

Dediler: (Büyük yıldız doğduysa gökyüzünde,
Çok büyük bir kişi de doğmuştur yeryüzünde.)

Buna, yahudiler de muttali oldular hem.
Baktılar ki, yerinde yoktur hazret-i Meryem.

Hayret içerisinde kalan o yahudiler,
Nereye gidebilir? diye merak ettiler.

Biri dedi: (Ben onu görmüştüm Beyt-i Lahm'da.
İhtimal ki orada bulunur o şu anda.)

Toplanıp, o yalancı ve hain yahudiler,
Meryem’in bulunduğu Beyt-i Lahm'a geldiler.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Yahudilerin İftirası
Geldi beni İsrail, Beyt-i Lahm’a ve lakin,
Gördüler, bir çocuk var kucağında Meryem’in.

Ve hemen sordular ki: (Ey Meryem, ne bu çocuk?
Çirkin bir iş mi yaptın sen yoksa, söyle çabuk?

Sen ki genç bir kız idin, evli de değildin hem.
Böyleyken bu çocuğu nerden aldın ey Meryem?

Halbuki baban İmran, salih idi elbette.
Validen Hunne dahi, meşhur idi iffette.

Annesiyle babası temiz olan bir kişi,
Nasıl işliyebilir böyle çirkin bir işi?

Bu halleri, sen nasıl başımıza getirdin?
Gayr-i meşru bir çocuk sahibi oluverdin.)

Meryem yalnız dinledi, vermedi hiçbir cevap.
Onları, kendisine kılmadı hiç muhatap.

Zira işin aslını onlara izah etmek,
Fevkalade zor olup, hatta imkansızdı pek.

Bu sebepten hiçbirşey konuşmayıp, bu defa,
İşaret etti yalnız o hazret-i İsa’ya.

Demek istemişti ki, siz bunun hikmetini,
Buna sorun, o söyler işin hakikatini.

Dediler ki: (Ey Meryem, beşikteki sabi’ye,
Ne sual edelim ki, bize haber ver diye?

O yaştaki bir çocuk konuşamaz, bu gerçek.
O bize, hakikati nasıl beyan edecek?

Belli ki, sen cevaptan düşünce aciz hale,
Çaresiz, cevabını ona ettin havale.

Sen söyleyemeyince doğrusunu bu işin,
Bunu, masum çocuğa yükletirsin, ne için?

Eğer günah sonunda doğduysa da o fakat,
Bu suç sana aittir, çocukta yok kabahat.)

Meryem maruz kalınca böyle iftiralara,
Kundakta İsa Nebi cevap verdi onlara.

O iftiracıları bir anda susturarak,
Başladı konuşmaya bir mucize olarak.

Dedi ki: (Ey cahiller, dinleyiniz hepiniz.
Benim yüksek şanıma taarruz etmeyiniz.

Edep haya timsali ve çok iffetli olan,
Validem hakkında da sakının iftiradan.

Bilin ki, ben Allah’ın şerefli bir kuluyum.
Ve halkı, doğru yola çağıran resulüyüm.

Bana bu vazifeyi verdi ki Hak teâlâ,
Herkesi irşad edip, sevk edeyim hak yola.

Bu işi yapmam için, O bana Kitap verdi.
Ve çok nimetler ile beni mümtaz eyledi.

Adetin hilafına, hem babasız olarak,
Beni, (Kün!) emri ile yarattı cenab-ı Hak.

Ben, Allah’ın kullara gönderdiği Nebi’yim.
Her nerede olursam, bereket sahibiyim.

Farketmez olsam da ben, herhangi bir beldede,
Herkes, bereketimden ederler istifade.

Ben doğduğum bu günden, ta vefatıma kadar,
Şeytanlar bana asla yapamaz hiçbir zarar.

Mahşerde dirilip de, kalktığımda mezardan,
Yine ben korunurum o gün de her zarardan.)

İsa Nebi kundakta konuşunca bunları,
Şaşıp dona kaldılar İsrailoğulları.

Dillerini yutarak hepsi sükut ettiler.
Lakin dedikodudan yine vaz geçmediler.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Peygamber olması
İsa aleyhisselam bu dünyaya gelince,
Gökte, büyük bir yıldız doğmuş idi o gece.

İran şahı, sorunca kahinlerden bu işi,
Dediler ki: (Doğmuştur bu gün büyük bir kişi.)

Şah, onlardan aldığı bu cevap üzerine,
Elçiler irsal etti dünyanın her yerine.

Dedi ki: (Öğreniniz onun kim olduğunu.
Hediyeler vererek görün de gelin onu.)

Onlardan bir kısmı da, geldi Şam diyarına.
Sordular bu çocuğu devrin hükümdarına.

O dedi: (Beyt-i Lahm'da, geçen gün doğdu biri.
Doğar doğmaz görüldü fevkalade halleri.)

Ve bir adamını da yanlarına katarak,
Gönderdi Beyt-i Lahm’a, kötü plan kurarak.

Zira tembih etti ki adamına gizliden,
(Elçiler ayrılınca, çocuğu öldür hemen.)

Ve lakin annesine, gaibten bir münadi,
Hak teâlâ katından bu işi haber verdi.

Hazret-i Meryem dahi, bu ihbar üzerine,
Oğlunu kucaklayıp, gitti Mısır iline.

Orada, oniki yıl kalarak en nihayet,
Oğlu ile beraber, Kudüs’e etti avdet.

İsa aleyhisselam çocuk yaşında bile,
Halk içinde tanındı çok üstün halleriyle.

Sonra, otuz yaşına vasıl olunca dahi,
Peygamberlik verilip, geldi vahy-i ilahi.

Bu vahyi alır almaz, başladı tebliğine.
Çağırdı insanları Allah’ın hak dinine.

Lakin beni İsrail ona inanmadılar.
Bir çoğu inad edip, dalalette kaldılar.

Bazısı daha azıp, (İsa ilahtır) diye,
İsnatta bulundular hatta İsa Nebi'ye.

İsa Peygamber dahi işitince bunları,
Bu bozuk itikattan ikaz etti onları.

Buyurdu: (Ey insanlar, hem benim, hem sizlerin,
Rabbi olan Allah’a inanıp, kulluk edin.

Benim, ilahlık ile alakam yoktur asla.
Beni de, sizin gibi yarattı Hak teâlâ.

Bu, Allah’a şirktir ki, gayet fena bir iştir.
Cezası, ahirette ebediyen ateştir.)

Lakin beni İsrail, yine inanmadılar.
O nasihat ettikçe, daha fazla azdılar.

Girmedikleri gibi getirdiği hak dine,
Hem de mani oldular onun bu tebliğine.

Hatta o insafsızlar, gidip daha ileri,
Öldürmek istediler bu büyük Peygamber’i.

İsa Nebi, giderek halis müslümanlara,
Oniki kişi seçip, buyurdu ki onlara:

(Allah’ın bu dinini tebliğde ey müminler!
İçinizde hanginiz bana hep yardım eder?)

Dediler: (Ey Allah’ın Resulü, biz hepimiz,
Bu dini yayman için, sana yardım ederiz.

Biz, senin emrindeyiz bütün varlığımızla.
Hiçbir fedakârlıktan çekinmeyiz biz asla.

Zira biz, iman ettik sana ve Rabbimize.
Bu dine hizmet etmek, büyük şereftir bize.

Bu yolda, gerekirse cihad edip Vallahi,
Veririz seve seve canlarımızı dahi.)
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Gökten sofra İniyor
Bir gün İsa Nebi’ye gelerek havariler,
(Dua et, gökten bize sofra insin) dediler.

Hiç de İsa Nebi'ye hoş gelmedi bu fakat,
Buyurdu ki: (Bu işte, nedir gaye ve maksat?

Şüphe mi edersiniz Allah’ın kudretinden?
Değilse, niçin bunu istersiniz siz benden?)

Dediler ki: (Allah’a ve sana inandık biz.
Lakin istiyoruz ki, artsın bu yakinimiz.)

İsa aleyhisselam, iki rekat bir namaz,
Kılıp kalktı ayağa, saf saf oldu cümle nas.

Ayakta el bağlayıp, başını eğdi öne.
Sonra da, ağlayarak dua etti Rabbine.

Dedi: (Ya Rab, bir sofra indir de gökten bize,
Peygamber olduğuma olsun açık mucize.)

Kendisine bir vahiy geldi ki Rabbimizden:
(Ya İsa, bu sofrayı indiririm size ben.

Lakin biri, nankörlük ederse bu sofraya,
Uğratırım ben onu şiddetli bir belaya.)

O anda gördüler ki, bulutlar arasından,
Bir sofra iniverdi önlerine semadan.

Lakin İsa Peygamber, devamlı ağlıyordu.
Rabbine dua edip, şöyle yalvarıyordu:

(Beni, buna şükreden kullardan eyle ya Rab!
Rahmet kıl bu sofrayı, kılma ceza ve azap.)

Sofranın, misk-i amber misali kokuları,
Yayılıp, mest eyledi orada olanları.

İsa Nebi, sofraya bizzat teşrif ederek,
Kaldırdı örtüsünü Besmele söyleyerek.

Baktılar, var sofrada kızarmış yedi balık.
Öyle ki, hiç birinde yok idi pul ve kılçık.

Ayrıca, yedi pişmiş, taze sıcak çörekler.
Bir yanda tuz ve sirke, öbür yanda meyveler.

İsa aleyhisselam, fakir, hasta ve sakat,
Kim varsa, o sofraya davet etti o saat.

Buyurdu ki: (Bu rızık, lutfüdür Rabbimizin.
Yiyiniz, size şifa, beladır gayri için.)

Binüçyüz kişi gelip, yediler fazla fazla.
Yine de bir azalma olmadı onda asla.

Bu bereket sofrası, doyunca herkes yine,
Gözlerinin önünde yükseldi gökyüzüne.

O sofra, gün aşırı, kuşluk vakti gelirdi.
Öğle üzeri tekrar, semaya çekilirdi.

Hem de o, yükselirken yer yüzünden göklere,
Onun gölgesi dahi, düşerdi hatta yere.

Onun bereketiyle, şifa buldu çok hasta.
Fakirler zengin olup, kavuştular rahata.

Sonradan kadın erkek, zengin fakir, hür köle,
Tam kırk gün, bu sofradan yediler böylelikle.

Sonra bir vahiy geldi Allahü teâlâdan:
(Sağlamlarla zenginler yemesin bu sofradan.)

Bundan sonra bazısı, başladılar isyana.
Ve arka çevirdiler bu ilahi ihsana.

Hatta alay ederek, dediler ki: (Bunu siz,
Gerçekten hak nesne mi telakki edersiniz?)

Küfran-ı nimet eden o nasipsiz kişiler,
Bir anda, birer domuz şekline dönüştüler.

Ve üç günün sonunda, hepsi de oldu helak.
Verdi cezalarını onların cenab-ı Hak.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Zalim kralın İman etmesi
İsa aleyhisselam devr-i saadetinde,
Zalim, mağrur bir kral var idi Nusaybin’de.

Cibril, İsa Nebi'ye bir vahiy getirdi ki:
(İmana davet eyle o kibirli meliki.)

O da, gelip dedi ki derhal havarilere:
(İçinizden hanginiz gidip de bu şehire,

Seslenir ki, Allah’ın Peygamberi ve kulu,
Olan İsa Peygamber geliyor size doğru.)

Yakub, Tevman ve Şem'un adlı üç havari'ye,
Emredip İsa Nebi, gönderdi o beldeye.

Önce Tevman girince, onu yakaladılar.
Ve zalim hükümdarın yanına çıkardılar.

El ve ayaklarını kestirip zalim kral,
Gözlerine mil çekip, hapsetti onu derhal.

Şem'un dahi gizlice giderek o diyara,
Aklı ve zekasıyla yaklaştı hükümdara.

Onlardan görünerek, sakladı imanını.
Kazandı hükümdarın sonsuz itimadını.

Hatta öyle sevdi ki Şem'unu o hükümdar,
Ona danışmaksınız almazdı tek bir karar.

Bir gün Şem'un, krala dedi ki: (Hükümdarım!
Şu Tevman'ı çağırıp, bazı şeyler soralım.)

Kral (Peki) deyince, huzura geldi Tevman.
Şem'un dedi: (Ey kişi, nedir senin iddian?)

Tanımıyormuş gibi Tevmanı daha önce,
Sualler sordu ona, planı gereğince.

Tevman cevap olarak, dedi ki: (İsa Nebi,
Allah’ın Resulüdür diğer Nebi’ler gibi.)

Sordu yine: (Ey kişi, delilin nedir bunda?)
Dedi: (Her hastalığı iyi eder anında.

Ayrıca, haber verir gizli olan şeyleri.
Allah’ın izni ile diriltir ölüleri.)

Şem'un dedi: (Ey melik, bu, büyük iddiadır.
Zira böyle vasıflar, ancak Nebi'de vardır.

Çağıralım o zatı, hakikat böyle ise,
O zaman hiç şüphesiz peygamberdir o kimse.

Biz dahi, seve seve ona iman ederiz.
Değilse, bu kişinin cezasını veririz.)

Kral makul görünce, gönderdiler bir haber.
Nihayet yanlarına geldi İsa Peygamber.

Tanımıyormuş gibi yaparak Şem'un onu,
Dedi: (Size Peygamber diyorlar, bu doğru mu?

Her türlü hastalığı iyi eder diyorlar.
Şu Tevman'ı iyi et, herkes görsün aşikâr.)

Tevman’ın kesik olan el ve ayaklarına,
Elini sürer sürmez, tam sıhhat geldi ona.

Sonra da, gözlerine sürer sürmez elini,
Bir anda, görür hale getirdi gözlerini.

Şem'un dedi: (Pekala, bir de ölü diriltsen.
O zaman anlarız ki, gerçekten Nebi’sin sen.)

İsa aleyhisselam, Nuh’un evladı olan,
Sâm’a seslendiğinde, o kalktı mezarından.

(İsa aleyhisselam Peygamberdir) dedi ve,
Yine vefat ederek, giriverdi kabire.

Kral bunu görünce, insafa geldi birden.
Bütün maiyetiyle iman etti gönülden.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Göke çıkarılması
İsrailoğulları, hem Musa Peygamber’i,
İnkâr etmişler idi, hem de sonrakileri.

Şehid ettiklerinden pek çoklarını hatta,
Rahat ve huzur yüzü görmediler hayatta.

Kimi öldü zulümle, kimisi oldu esir.
Zilletle yaşadılar perakende ve fakir.

Onlar, kendilerini derleyip toplayacak,
Bir Nebi gelmesini bekliyorlardı ancak,

Öyle bir kurtarıcı umuyordu ki onlar,
Tuttuğunu koparan biri olsun, cüretkâr.

Mücadeleci ruhlu, kavgacı biri olsun.
Onları, esaretten hürlüğe kavuştursun.

Lakin İsa Nebi’de bunu göremediler.
Onu yumuşak bulup, yine inkâr ettiler.

O, onlara ne kadar ettiyse de nasihat,
İnat ve hırçınlıktan, inanmadılar fakat.

Bununla da kalmayıp, kötü söz söylediler.
Ona ve annesine iftiralar ettiler.

Üzüldü İsa Nebi onların bu haline.
Ellerini kaldırıp, dua etti Rabbine:

(Beni, (Ol) emrin ile halk ettin ya ilahi!
Bu iftiracılara lanet eyle sen dahi.)

Kabul oldu duası bu büyük Peygamber’in.
Birer maymun ve domuz oldular hepsi o gün

Onlar bunu görünce, daha azgınlaştılar.
Onu öldürmek için toplanıp anlaştılar.

Sonra da aramaya başladılar her yerde.
İsa Nebi öğrenip, saklandı bir hanede.

Ve malesef (Yehuda) adında bir havari,
Para karşılığında, haber verdi bu yeri.

O hain Yehuda’yla birleşip yahudiler,
Onun saklı olduğu o haneye girdiler.

Cibril aleyhisselam, gelerek Hak katından,
Tek bir an ayrılmadı o gün onun yanından.

Vakta ki yahudiler girdi hepsi oraya,
Cibril, İsa Nebi’yi alıp çıktı semaya.

Yehuda’yı, İsa’ya benzetti Allah o an.
Onu, İsa Peygamber sandılar bu bakımdan.

Derhal yakaladılar üstüne yürüyerek.
Ve öldürüp astılar, onu İsa diyerek.

Ve lakin bir hususu hayli merak ettiler.
Hatta bu güne kadar, bunu çözemediler.

Dediler: (İsa buysa, nerye gitti Yehuda?
Yehuda buysa eğer, o zaman nerde İsa?)

Halbuki o sırada, İsa’yı cenab-ı Hak,
Cibril'le, gökyüzüne çekti diri olarak.

Otuzüç yaşındaydı göke çıktığı anda.
İnecek yeryüzüne yine ahir zamanda.

Göke çıkarıldıktan, az müddet sonra yine,
Meleklerle inerek, göründü annesine.

Buyurdu: (Anneciğim, ben ölmedim, işte bak.
Oğlunu, gökyüzüne çıkardı cenab-ı Hak.

O hain Yehuda'yı, bana benzetip onlar,
Onu, benim yerime öldürüp de astılar.

Şeytandan sakının ki, dünyayı süsler size.
Rabbimizin rahmeti olsun üzerinize.)

Dört büyük melek ile gelen İsa Peygamber,
Yine göke yükseldi meleklerle beraber.
 

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Hazine ne İmiş?
İsa aleyhisselam bir yerden geçiyordu.
Bir kabrin başucunda ağlayan kadın gördü.

Niçin ağladığını sorunca o kadına,
Dedi: (Kızım öldü de, ağlarım şimdi buna.

Rabbime söz verdim ki, buradan gitmeyeyim.
Ya bu kızım dirilsin, yahut ben de öleyim.)

Buyurdu ki: (Kızını görürsen eğer şu an,
Ayrılıp gider misin mezarının başından?)

Kadın (Evet) deyince, kalkıp namaz kıldı ve,
Rabbine dua edip, yaklaştı o kabire.

Seslendi: (Ey kızcağız, Rahman ve Rahim olan,
Allah’ın izni ile, diril kalk mezarından.)

Kabir birden yarılıp, çıktı o kız dışarı.
Lakin beyazlaşmıştı saç, kirpik ve kaşları.

Dedi: (Ben zannettim ki, kıyamet koptu şu an.
Beyazlaştı saçlarım bu dehşet ve korkudan.

Anneciğim ne olur, merhamet et de bana,
Ölümü, iki defa tattırma evladına.)

Bunları söyleyerek, vefat etti tekrardan.
Kadın sözünde durup, ayrıldı o mezardan.

Bir gün de İsa Nebi, havarileri ile,
Seyahat ederlerken vardılar bir şehire.

Buyurdu: (Bu şehirde, Hazine vardır ki bir,
İçinizden hanginiz onu bulup getirir?)

Dediler ki: (Burası, bir yerdir ki acayip,
Derhal öldürüyorlar kim gelse yolcu, garip.)

(Ben gideyim) buyurup, İsa aleyhisselam,
Bir hanenin önünde durdu ve verdi selam.

Bir yiğit delikanlı, çıkarak karşısına,
Dedi: (Burya girmene kim izin verdi sana?)

Buyurdu: (Misafir et beni sen, söz vereyim.
Hükümdarın kızıyla seni evlendireyim.)

Delikanlı düşündü: Bu iş olmaz hayatta.
Dedi: (Sen ya delisin, İsa'sın veyahut da.)

İsa aleyhisselam çıkarmadı sesini.
Ve hemen hükümdara gönderdi kendisini.

Buyurdu ki: (Git iste, lakin olmaz diyecek.
Senden, çuval dolusu mücevher isteyecek.

Sen onun teklifini kabul eyle ve de ki:
Hepsini getiririm, ver kızını yeter ki.)

O gidip, hükümdarın kızını istedi ve,
Bu teklifi alarak, döndü ve geldi eve.

İsa aleyhisselam bir mucize eseri,
Verdi çuval dolusu inci mücevherleri.

Genç, bunları götürüp, aldı onun kızını.
Gelip İsa Nebi'ye sordu şunun sırrını.

Dedi ki: (Ey Ruhullah, sen bu mertebedesin.
Lakin niçin bu kadar fakirlik üzeresin?)

Buyurdu: (Ben Rabbimi koymuşum ki kalbime,
Bu yalancı dünyanın malı mülkü neyime?

Beni öyle sarmış ki Rabbimin muhabbeti,
Yanında, bu dünyanın nedir ehemmiyeti?)

O genç veda ederek evine ve eşine,
Bir şevk ve iştiyakla düştü onun peşine.

Havariler, merakla geçirmişken geceyi,
İsa Nebi gelerek, takdim etti o genci.

Buyurdu: (Hazine'den bahsetmiştim gidişte.
O hazine bu idi, getirdim onu işte.)
 

Son mesajlar