HAZRET-İ HIZIR ALEYHISSELAM
Hz. Musa, İsrailiogullariyla birlikte Misir´dan cikip Tih Cölüne geldigi zaman, onlari Arz-i Mukaddeste oturan yerli kavimlerle muharebeye davet etmisti. Cünkü eski vatanlari olan mukaddes topraklara yerlesebilmeleri icin, onlari yenmeleri icap ediyordu. İsrailogullari harb etmekten kacinip Hz. Musa´ya asi olunca, kendilerine kirk yil Arz-i Mukaddes diye bilinen Filistin, Şam Ürdün topraklari icinde kalan yerlerine girmek haram kilinmisti.
Hz. Musa, Cenab-i Hak tarafindan tayin edilen bu kirk yil icinde, kendisine inanan ve sadik bir yardimci olan genc Yusa bin Nun´un yanindan hic ayirmadi. Yusa bin Nun ise, Hz. Musa´ya hem hizmet ve yardim ediyor, hem de onun ilim ve irfanindan istifade ediyordu.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3256.)
Rivayete göre Hz. Musa, bir gün Cenab-i Hakka söyle bir sualde bulunmustu:
Ya Rabbi! Kullarinin sana en sevgili olani hangisidir?Cenab-i Hak ona cevaben, Beni zikeden ve unutmayandirdemisti. Ve aralarindaki muhavere su sekilde devam etmisti:
En hakim kulun hangisidir?
Hak ile hükmeden, heva ve hevesine uymayan.
Ya Rabbi, yeryüzünde benden bilgili bir kulun var mi?
Var.
O halde onu nerede bulabilirim. Beni onunla karsilastir.
İki denizin birslestigi yerdeki kayanin yaninda, baligi kaybedecegin yerde.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3256-3257; Cantay, II/544, not: 89.)
Bu muhavereden sonra Hz. Musa, beraberinde Yusa bin Nun ´u da alarak kendinden bilgili olan zatla bulusacaklari yere dogru yola cikti. Yanlarina yolda yemek üzere bir miktar tuzlu balik almislardi.
Hz. Hizir kimdir?
Hz. Musa ile sadik yardimcisi Yusa bin Nun´un(Cantay, II/544, not: 88.)kendisiyle bulusmak üzere yola ciktiklari zat Hz. Hizir´dir.
Ebu Hureyre´den (r.a.) rivayet olunduguna göre, Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Hizir´a Hizir denmesinin sebebini izah ederken, Hizir, otsuz kuru bir yere otururdu da ansizin o otsuz yer yesillenerek pesisira dalgalanirdi buyurmustur.(Hidir kelimesi Arabca olup, yesillik manasina gelmekterdir.)(Tecrid Terc., IX/144.)
Hizir´in asil adi, Mucahid´e göre, Elyasa´dir. Nesebi Hz. Nuh´un oglu Sam´a kadar dayanir. Taberi ´ye göre ise, Hz. İbrahim´in neslinden gelmektedir. İbn-i Asakir ve Suddi´ye göre de, Hizir ile İlyas iki kardestir.
Ulemanin büyük bir cogunluguna göre, Hz. Hizir peygamberdir. Sure-i Kehf´te gecen Hizir Kissasinda, cok cihetler, onun peygamber olduguna delalet eder. Bununla beraber veli oldugunu söyleyenler de vardir.(A.g.e., IX/145.)
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in bulusmasi
Hz. Musa, Yusa bin Nun ile yola cikarken ona Cenab-i Hakla kendi arasinda gecen yukaridaki muhavereyi anlatmis(Bilmen, IV/1974.)ve Beni iki denizin birlestigi yere kadar gidecegim. Şayet görüsmek istedigim zati orada bulamazsam, onu buluncaya kadar arayacagim demisti.(Kehf Suresi, 60.)
Uzunca bir yolculuk sonra, Hz. Musa ile arkadasi, iki denizin birlestigi yere vardilar.
Nimetullah Efendinin naklettigine göre; iki denizin birlestigi yerde bir cesme basinda istirahat icin oturan Hz. Musa bir tasi basinin altina yastik yapip yatti. Yusa bin Nun´da, abdest almaya koyuldu. Bu sirada zenbilin icindeki tuzlu baliga bir miktar abdest suyu sicramasiyla, balik harika bir sekilde dirilip sicrayarak bir anda denizin sulari arasinda kayboldu.(Kehf Suresi, 61.) Bu duruma cok sasan Yusa bin Nun, Hz. Musa kalkinca gördüklerini ona anlatmaya niyet etmisse de sonradan unuttu. Hz. Musa kalkinca yollarina devam ettiler. Kusluk vaktine kadar yürüdüler. Bu, yolculuga basladiklari ikinci günün kusluk vaktiydi.(M. Vehbi, VIII/3149-3150; Bilmen, IV/1975.)Hz. Musa, yol arkadasina, Şu bizim kusluk yemegimizi getir de yiyelim. Dogrusu bu yolculugumuzda epey yorulduk. Fakat gördügün gibi hala aradigimiz zatla bulusamadikdeyince Yusa bin Nun, birden olup bitenleri hatirladi ve Hz. Musa´ya anlatti. Bunun üzerine Hz. Musa bulusacaklari yerin orasi oldugunu anlayip, derhal baliklarin suya kactiklari yere döndü, orada Hz. Hizir´la bulustular.(Kehf Suresi, 62-65.)
Hz. Musa (a.s.), Hizir´i (a.s.) görünce, ona yaklasarak selam verdi. Selama karsilik veren Hz. Hizir, ona nereli ve kim oldugunu sordu. Hz. Musa, kendini tanittigi zaman, Hz. Hizir´in söyle bir sualiyle karsilasti:
Ya Musa! İlim cihetinden Tevrat ve mesguliyet cihetinden Beni İsrail sana kafi degil mi?
Bunun üzerine o da Allah´in emri üzere geldigini haber verdi.(M. Vehbi, VIII/3152)
Nerede bulustular?
Kehf Suresinin 60. ve 61. ayetlerinde Hz. Hizir´la Hz. Musa´nin bulusma yeri, Mecmaa´l-Bahreyn yani iki denizin birlestigi bir körfez diye gecmektedir. Fakat Kur an-i Kerim bunun yerini tayin etmiyor. Mufessirler bu yerin Akabe Körfezi oldugunu söylüyorlar ki, en yakin ihtimal de budur.
Merhum Hamdi Yazir diyor ki: Bahreyn kelimesinin özel isim oldugu kabul edilirse, Hz. Musa ile Hz. Hizir, Basra ile Umman arasinda uzanan ülkede bulusmus olurlar. Cünkü Hz. Musa, Medyen´e geldigi zaman buralari iyice ögrenmisti.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3257.)
Bir de Arabcada nehre bazan deniz denmektedir. Dolayisiyla tatli bir deniz olan nehirle, aci bir deniz olan gercek bir denizin kavustuklari yerde bulusmalari da uzak bir ihtimal degildir.
Kur´an´in kati olarak delalet ettigi husus, Hz. Musa ile Hz. Hizir´in görüsmüs olduklaridir. İhtilaf sadece görüstükleri yerin tayini hususudur. Kur´an´in bu hususta kati bir beyani ve delaleti olmadigi icin, mufessirlerin bütün beyanlari dogru ve maksud olabilir.
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in yolculugu
Hz. Musa ile Hz. Hizir bulustuklari zaman, Hz. Musa, Hz. Hizir´a, Cenab-i Hakkin sana talim ettigi ilimden istifade etmem icin sana tabi olabilir miyim?dedi. Bunun üzerine Hz. Hizir, Dogrusu sen benimle arkadasliga sabredemezsindiye cevap verdi. Hz. Musa ise arzusunda israr etti. İnsallah sen beni sabirli bulacaksindedi. Hz. Hizir, Hz. Musa´nin bu teminati üzerine, Ben sana hikmetlerini izah edinceye kadar yaptigim islerde sual sormamak sartiyla benimle beraber gelebilirsindedi.(Kehf Suresi, 66-70.)Böylece anlasarak yola koyuldular. Yusa (a.s.) ise, Beni İsrail´e döndü. Hz. Musa ile Hz. Hizir sahil boyunca yollarina devam ettiler.
Hz. Hizir gemiyi deliyor
Nihayet beraber bir gemiye bindiler. Gemi bir müddet yol aldiktan sonra, Hz. Hizir eline aldigi bir aletle gemiyi yaralamaya basladi. Denize temas eden tahtalardan birini kirdi. Neredeyse gemi batacakti. Bunu gören Hz. Musa dayanamayip itiraz etti:
Sen ne yapiyorsun? Gemi ahalisini batirmak icin gemiyi yaraladin ha! Dogrusu sen hic de hosa gitmeyen bir is yaptin.
Hz. Hizir, ona anlasmalarini hatirlatti:
Ben sana, benimle beraber olmaya sabedemezsin, demedim mi?diyerek arkadasliga son vermek istedi. Fakat Hz. Musa, Unuttugum seyden dolayi beni muaheze edip cezalandirmadiye özür diledi.(Kehf Suresi, 71-73.)Hz. Hizir da özrünü kabul etti.
Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi
Karsi sahilde gemiden indikten sonra yine yollarina devam ettiler. Yolda bir grup oynayan cocuga rasgeldiler. Hz. Hizir o cocuklardan birini yakaladigi gibi öldürü verdi. Hz. Musa, yine dayanamayip ileri atildi:
Tertemiz bir cani, bir baska cana mukabil olmaksizin öldürdün ha? Vallahi sen cok kötü bir is yaptin dedi.
Hz. Hizir ona yine anlasmalarini hatirlatti ve Ben sana, benim arkadaslik yapmaya asla sabredemezsin, demedim mi ya Musa!dedi. Musa (a.s.), Hz. Hizir´dan ücüncü ve son bir firsat daha istedi:
Eger bundan sonra bir sey sorarsam, benimle arkadaslik etme. O takdirde arkadasligimizin sona ermesinde benim sana bir diyecegim yoktur.(Kehf Suresi, 74-76.)Hz. Hizir yine ricasini kabul etti, tekrar yollarina devam ettiler.
Hz. Hizir, yikik duvari düzeltiyor
Nihayet bir memlekete vardilar. Ahalisinden yiyecek istediler. Onlar da bunlari misafir etmeye yanasmadilar. Hz. Musa ile Hz. Hizir bu memlekette dolasirken, yikilmak üzere olan bir duvara rastladilar. Hz. Hizir, derhal duvari düzeltti. Onu yikilma tehlikesinden kurtardi. Kendilerini misafir etmekten kacinan bir millete, Hz. Hizir´in bu karsiliksiz yardimini lüzumsuz gören Hz. Musa yine sabredemeyerek, Eger isteseydin buna bir ücret alirdin, biz de ihtiyacimizi gidermis olurdukdedi.
Hz. Hizir´in yaptigi islerdeki hikmetler
Böylece Hz. Musa, Hz. Hizir´la arkadasliklarini sona erdirecek son suali sormaktan kendini alamamisti. Hz. Hizir´da, İste bu sualin, birbirimizden ayrilmamizi gerektiren seydir. Şimdi sabretmeye dayanamadigin seylerin hikmetini sana söyleyecegimdiyerek gemiyi yaralamasim, cocugu öldürmesi ve duvari düzeltmesinin gizli sebeblerini anlatmaya basladi.(Kehf Suresi, 77-78.)
O yaraladigim gemiye gelince, o gemi maisetlerini denizden temin eden on tane fakir kardese aitti. Karsi sahilde ise, saglam gemileri zorla gasbeden gaddar bir hükümdar vardi. Ben o gemiyi kusurlu ve ayipli hale getirerek, o hükümdarin gasbetmesine mani oldum.(Kehf Suresi, 79.)
Bu geminin on kardese ait olup, bes tanesinin kötürüm oldugu rivayet edilmektedir.(M. Vehbi, VIII/3160.)Kral hakkinda da muhtelif rivayetler vardir. Gercek olan zalim bir kral olusudur. Kur´an-i Kerim´de de böyle zikredilmistir.
Hz. Hizir devamla, Öldürdügüm cocuga gelince, onun ebeveyni halis-muhlis iki mu´min idi. Binaenalayh onun babasinin ve annesinin, o cocuk sebebiyle azip kufre sapmalarindan korktum ve onun icin öldürdüm.(Kehf Suresi, 80.)
Rivayete göre bu cocuk, her ne kadar cocuk görünüslü ise de bulug cagina ermis, yol kesen, azginlik ve taskinlik yapan bir kafir idi. Neredeyse babasini ve annesini de yoldan cikacakti. Hz. Hizir, onun icin onu öldürmüstür.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3272.)
Diger bir rivayete göre ise; bu cocuk kafir tabiatli bir cocuk idi ki, ilerde babasini ve anasini dogru yoldan cikarma tehlikesi vardi. Anne ve babasinin imanlarinin muhafazasi yolunda, cocuklarin ölümü onlar hakkinda hayirli olmustu.(A.g.e., IV/3265-69.)
Hz. Hizir cocugu öldürmesinin hikmetini anlatmaya su sözleriyle devam etti:
Artik o cocugu öldürmekle biz istedik ki, bu iki mu´minin Rabbi, onlara o cocuga bedel daha hayirli ve rahmete daha yakin birisini versin.(Kehf Suresi, 81.)
Rivayete göre Cenab- Hak, baba ile anneyi bu kötü cocugun serrinden kurtardigi gibi, daha sonra onlara ondan daha hayirli bir kiz cocugu vermistir. Hatta bu kiz cocugu, sonradan bir peygamber annesi olmus ve o peygamberin vasitasiyla bir ummet hidayete ermistir.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3289; Bilmen, IV/1984; M. Vehbi, VIII/3161.)
Hz. Hizir, sonuncu hadisenin hikmetini de söyle beyan etti:
Yikilmak üzereyken dogrulttugum duvara gelince, o duvar iki yetim cocuga aitti. Onun altinda bunlar icin gömülmüs bir define vardi. Babalari iyi bir adamdi. Duvari düzeltmeseydim, define meydana cikacakti. Cocuklar daha kücük olduklari icin basklari ship cikabilirdi. O yüzden duvari düzelttim ki bulug cagina varincaya kadar yikilmasin. Onlar bulug cagina erince defineyi alabilsinler.
İste bütün bunlar, senin ve benim icin, Rabbimden bir rahmet idi. Ben bunlari kendi görüs ve fikrimle yapmadim. İste senin sabredemedigin hadiselerin altindaki hikmetler bunlardir.(Kehf Suresi, 82.)
Bundan sonra Hz. Musa ile Hz. Hizir birbirinden ayrildilar.
Hz. Hizir ve Hz. Musa´nin ilimlerinin farki
Kehf Suresinde bahsi gecen Hizir ile Musa (a.s.) kissasini tefsir ederken mufessirler söyle demislerdir:
Hz. Hizir´a talim buyurulan ilim, ilmu´l-guyub (gayba ait ilimler) ve esrar-i ulum-i hafiyye 8gizli ilimlerin sirlari) denen ledun ilminden ibaret hususi bir ilimdir. Baska bir tabirle, Musa´nin (a.s.) ilmi, marifet-i ahkam (İlahi hükümleri bilme) ve zahir ile ifta (hadiselerin zahirine bakarak, hüküm verme); Hizir´in (a.s.) ilmi ise, marifet-i umur-u bevatindir. Yani hadiselerin derunundaki, batnindaki hikmetlerin bilgisidir.
Sahih-i Buhari´nin nakline göre, Hz. Hizir, Ya Musa! Ben Allah´in bana talim ettigi bir ilim üzereyim ki, sen onu bilmezsin. Sen de Allah´in sana talim ettigi bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilmem demistir.(Bilmen, IV/1977.)
Bu da, Hz. Hizir´in sahip oldugu ilmin, Hz. Musa´nin sahip oldugundan daha üstün oldugunu degil; bilakis ikisinin ayri ayri mahiyette bilgiler oldugunu göstermektedir.
İlm-i ledun
İlmin ledun; ilm-i hakikat ve ilm-i batin diye de isimlendirilir. Fikri cehd gayret ile elde edilemeyen, yanliz Cenab-i Hak tarafindan hususi olarak ihsan edilen bir ilim nevidir. Sadece o ilmin sahibine hastir ve onu ilgilendirir. Umuma tesmil edilemez. Nebi´nin bilgisi de her ne kadar ayni sekilde tamamen vahyi İlahi ve mevhibe-i Rabbini ise de, hususi degil, umumidir. Peygamber, onu bütün insanlara teblig ile mükelleftir. Bütün insanligi alakadar eden ve herkese faydali olan bilgilerdir. Binaenaleyh nebinin ilmi, ilm-i ledunden daha üstündür.(Vahiy ile ilham arasindaki fark icin bk. Said Nursi, Sözler, s. 120-121; Şualar, 103-106.)
Hz. Musa´nin Hz. Hizir´a gitmesinde ilim icin yolculuga bir tergib ve tesvik oldugu gibi, ledun ilminin sahsi cehd ve gayretle elde edilemeyecegine de bir isaret vardir.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3262.)
Cereyan eden bu üc hadiseden ve bilhassa cocugun öldürülmesi hadisesinden de Hz. Hizir´in ilim ve fiil tarzinin Hz. Musa´ninkinden farkli oldugu anlasilmaktadir. Şöyle ki:
Evvela ilim noktasindan bakildigi zaman, bu üc hadiseden anlasildigina göre, Hz. Hizir´in ilmi, ilm-i ledunnidir. Yani sirf kendisine has, Allah´in ona bahsettigi ilimdir.
İkinci olarak, fiil noktasindan bakilirsa, Hz. Hizir´in fiilleri, halktan Hakka dogru giden fiilerden olmayip, Haktan halka dogru olan fiillerdendir. Binaenaleyh, o, Hz. Musa gibi halki Hakka götürmeye memur degil; Haktan halka olan mukadderatin infazina memurdur. Şu halde onun o cocugu öldürmesi; Allah´in emriyle onun kaderini infaz icin olmustur. Bir nev´i ölüm meleginin vazifesini görmüstür. Ruhlarin kabzeden ölüm melegi bu fiilinden nasil mes´ul olmuyorsa, Allah´in emriyle o cocugun kaderini infaz eden Hz. Hizir da, bu yaptigindan mes´ul degildir.
Hz. Musa Allah´in bildirmesiyle Hz. Hizir´in ledun ilmine sahip oldugunu haber almis ve bunun üzerine onu daha yakindan tanimak ve ilmine asinalik peyda etmek icin bulusmak talep etmisti. Onun Hz. Hizir´in ilmine dair gördügü nümuneler, ona, Hz. Hizir´da seriat ve amel etme cihetinde kendisinin memuriyetine uymayan ve bununla beraber itiraza da hak vermeyen hususiyetlerin bulundugunu ögretmisti.
Demek ki Hz. Musa, kendisine Allah´tan gelen hüküm ve ilmi, insanlara teblig ve izhara memur ulu´l-azm´den bir peygamber oldugu halde; Hz. Hizir, teblige degil, icraya memur idi. Bu sebeble, Hz. Musa ile Hz. Hizir arasinda gecen macera, Hz. Hizir´in Hz. Musa´dan üstün oldugunu göstermez.(A.g.e., IV/3272-3274.)
Cocugun öldürülmesi meselesi
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in arkadasliklarinda dikkate deger en mühim nokta, Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi meselesidir. Eger bu cocuk buluga ermis bir cocuk ise, kufur ve azginligi sebebiyle gercekten ölümü hak etmistir ve seriata uygundur. Ama henüz balig degil idiyse, ilerde yapacagi bir cürümden dolayi, bir masumun öldürülmesiyle seriat ahkami nasil bagdasir?
Nitekim Hz. Ömer (r.a.), Mugire´nin kölesini görünce, Bu beni kaltedecek demis; O halde niye bakiyormus, ya Emire´l-mu´minin? dediklerinde deNe yapayim henüz bir sey yapmamistir. Sirf kalbindeki seyden dolayi da ser´an muaheze olunamazdiye cevap vermisti. Ertesi gün ise, dedigi gibi sehid edilmisti.
Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi meselesi mufessirler tarafindan iki sekilde tevil ve izah edilmistir:
1.Hz. Hizir´in katlettigi cocuk; cocuk olmayip, cocuk görünüslü, azgin bir akil balig kafir idi.
2.Şeriatin hakikati Allah´in emridir. Cenab-i Hak emretmis, seriat da meydana gelmistir. Hz. Hizir da Hz. Musa´ya bu katil fiilini Allah´in emriyle yaptigini söylemistir. Bu yüzden Allah emrettigi icin Hz. Musa da ona hic itiraz etmemistir. Cünkü bu suretle Hz. Hizir´in hususi bir seriatla memur bir peygamber oldugu anlasilmis oluyordu. Dolayisiyle Hz. hizir´in cocugu öldürmesi, Hz. Musa´nin muhalif olmakla beraber, Hz. Hizir icin caiz oluyordu. Cünkü Hz. Hizir´in fiileri, Haktan halka dogru olan mukadderatin infaz ve icrasini tazammun etmekteydi.(A.e.g., IV/3272.)
Hz. Hizir halen hayatta midir?
Hz. Hizir´in halen hayatta olup olmadigi da, mufessirler arsinda ihtilaf konusudur. Alimlerin ekserisi, hususan mutasavviflardan mükasefe ehli, Hz. Hizir´in hayata oldugunu kabul etmisler; hatta bazi yerlerde görüldügünü söylemislerdir. Ömer İbni Abdulaziz´in, İbrahim bin Edhem´in, Bisr-i Hafi´nin, Maruf-u Kerhi´nin, Cuneyd Bagdadi´ni, İbrahim Havass´in Hz. Hizir´i gördükleri rivayet olunmustur.
Muhyiddin-i Arabi, Futuhat-i Mekkiye´sinde, Hz. Hizir hakkinda bazi hikayeler nakletmektedir. Kamus tercemesinde, Hz. Hizir´in sahadet parmagiyla orta parmaginin bitisik olmasi, Hz. Hizir´in alamet-i farikasi olarak zikredilmistir.(Tecrid Terc, IX/145.)
Zamanimizin büyük alim ve mufessirlerinden Bediuzzaman Said Nursi de, Mektubat adli eserinin Birinci Mektubunda bu mesele hakkinda söyle demektedir:
Sual: Hz. Hizir (a.s.) hayatta midir? Hayatta ise, nicin bazi mühim ulema hayatini kabul etmiyorlar?
Cevap: Hayattadir, fakat meratib-i hayat bestir. O ikinci mertebededir. Bu sebebten bazi ulema, hayatinda süphe etmisler.
Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayazimizdir ki, cok kayitlarla mukayettir.
İkinci tabaka-i hayat: Hz. Hizir ve Hz. İlyas´in (a.s.) hayatlaridir ki, bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek cok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beseriyet levazimatiyla daimi mukayyet degillerdir. Bazan istedikleri vakit, bizim gibi yerler icerler, fakat bizim gibi mecbur degillerdir. Tevatur derecesinde ehl-i suhud ve kesif olan evliyanin Hz. Hizir´la maceralari vu takaka-i hayati tenvir ve ispat eder. Hatta makamat-i evliyada bir makam vardir ki, makam-i Hizir tabir edilir. O makama gelen veli, Hizir´dan ders alir ve Hizir ile görüsür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlis olarak ayni hizir (Hizir´in bizzat kendisi) telakki olunur.*(Diger üc tabaka-i hayat ise sunlardir: Hz. İdris ve Hz. İsa´nin (a.s.) takaba-i hayatlari, sehidlerin tabaka-i hayatlari ve kabir ehlinin ruhani hayatlaridir. Bk. Said Nursi, Mektubat, s. 6.)
İbn-i Kayyim, İbrahim Harbi, Munavi gibi zatlar, Enbiya Suresinin 34. ayeti ve Al-i İmran Suresinin 144. ayetine istinaden Hz. Hizir´in hayatta olmadigina kail olmuslarsa da(Tecrid Terc., IX/145-146.) Hz. Hizir´in Ustad Said Nursi´nin izah ettigi sekilde ikinci tarz hayat mertebesinde bulunmus olmasi, onlarin istinat ettikleri ayetlerin manalarina muhalif degildir. Şöyle ki:
Enbiya Suresinde mealen, Bir de habibim, Biz senden önce gelip gecen hic bir peygamber icin ebedi hayat müyesser kilmadik buyuruluyor.
Al-i İmran Suresinde de mealen, Muhammed ancak bir peygamberdir. Kendisinden önce de bir cok peygamberler gelip gecmistir. Muhammed ölürse, ya da öldürülürse (Ey Muhammedin Ashabi) siz gerisin geri cahiliye devrine mi döneceksiniz? buyuruluyor.
Bakara Suresinde zikredilen, Allah yolunda öldürülenlere siz ölüler demeniz. Bilakis onlar hayattadirlar. Diridirler. Fakat siz bunu hissedemezsiniz, farkina varamazsinizayeti ise, zahirde yukar ki ayetlere muhalif görünürse de aslinda bes mertebe hayattan sehidlerin hayatini gösterir. Ve yukaridaki iki ayetle aralarinda bir tenakuz ve zitlik yoktur. Hz. Hizir´in hayati da aynen böyledir. Enbiya ve Al-i İmran surelerindeki ayetlerin hükmü, birinci mertebe-i hayat üzerindedir. Şehidler de bu kanuna tabi olarak, her insan gibi birinci hayat mertebesinden gecip bir baska hayat mertebesine girmislerdir.
Hz. Hizir ve Hz. İlyas´in (a.s.) hayatta oluslari ve haleriyle ehl-i kesif suhudla görüsmeleri, Enbiya ve Al-i İmran surelerindeki ayetlerin manalarina aykiri düsmez. Cünkü onlar birinci hayat mertebesinden siyrilmislar; kendisine has sartlari olan ikinci bir hayat tarzina girmislerdir. Tipki sehidlerin ayri bir hayat tabakasina girdikleri gibi.(Peygamberler Tarihi, Sf. 293-302/Bünyamin Ates)
Hz. Musa, İsrailiogullariyla birlikte Misir´dan cikip Tih Cölüne geldigi zaman, onlari Arz-i Mukaddeste oturan yerli kavimlerle muharebeye davet etmisti. Cünkü eski vatanlari olan mukaddes topraklara yerlesebilmeleri icin, onlari yenmeleri icap ediyordu. İsrailogullari harb etmekten kacinip Hz. Musa´ya asi olunca, kendilerine kirk yil Arz-i Mukaddes diye bilinen Filistin, Şam Ürdün topraklari icinde kalan yerlerine girmek haram kilinmisti.
Hz. Musa, Cenab-i Hak tarafindan tayin edilen bu kirk yil icinde, kendisine inanan ve sadik bir yardimci olan genc Yusa bin Nun´un yanindan hic ayirmadi. Yusa bin Nun ise, Hz. Musa´ya hem hizmet ve yardim ediyor, hem de onun ilim ve irfanindan istifade ediyordu.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3256.)
Rivayete göre Hz. Musa, bir gün Cenab-i Hakka söyle bir sualde bulunmustu:
Ya Rabbi! Kullarinin sana en sevgili olani hangisidir?Cenab-i Hak ona cevaben, Beni zikeden ve unutmayandirdemisti. Ve aralarindaki muhavere su sekilde devam etmisti:
En hakim kulun hangisidir?
Hak ile hükmeden, heva ve hevesine uymayan.
Ya Rabbi, yeryüzünde benden bilgili bir kulun var mi?
Var.
O halde onu nerede bulabilirim. Beni onunla karsilastir.
İki denizin birslestigi yerdeki kayanin yaninda, baligi kaybedecegin yerde.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3256-3257; Cantay, II/544, not: 89.)
Bu muhavereden sonra Hz. Musa, beraberinde Yusa bin Nun ´u da alarak kendinden bilgili olan zatla bulusacaklari yere dogru yola cikti. Yanlarina yolda yemek üzere bir miktar tuzlu balik almislardi.
Hz. Hizir kimdir?
Hz. Musa ile sadik yardimcisi Yusa bin Nun´un(Cantay, II/544, not: 88.)kendisiyle bulusmak üzere yola ciktiklari zat Hz. Hizir´dir.
Ebu Hureyre´den (r.a.) rivayet olunduguna göre, Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Hizir´a Hizir denmesinin sebebini izah ederken, Hizir, otsuz kuru bir yere otururdu da ansizin o otsuz yer yesillenerek pesisira dalgalanirdi buyurmustur.(Hidir kelimesi Arabca olup, yesillik manasina gelmekterdir.)(Tecrid Terc., IX/144.)
Hizir´in asil adi, Mucahid´e göre, Elyasa´dir. Nesebi Hz. Nuh´un oglu Sam´a kadar dayanir. Taberi ´ye göre ise, Hz. İbrahim´in neslinden gelmektedir. İbn-i Asakir ve Suddi´ye göre de, Hizir ile İlyas iki kardestir.
Ulemanin büyük bir cogunluguna göre, Hz. Hizir peygamberdir. Sure-i Kehf´te gecen Hizir Kissasinda, cok cihetler, onun peygamber olduguna delalet eder. Bununla beraber veli oldugunu söyleyenler de vardir.(A.g.e., IX/145.)
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in bulusmasi
Hz. Musa, Yusa bin Nun ile yola cikarken ona Cenab-i Hakla kendi arasinda gecen yukaridaki muhavereyi anlatmis(Bilmen, IV/1974.)ve Beni iki denizin birlestigi yere kadar gidecegim. Şayet görüsmek istedigim zati orada bulamazsam, onu buluncaya kadar arayacagim demisti.(Kehf Suresi, 60.)
Uzunca bir yolculuk sonra, Hz. Musa ile arkadasi, iki denizin birlestigi yere vardilar.
Nimetullah Efendinin naklettigine göre; iki denizin birlestigi yerde bir cesme basinda istirahat icin oturan Hz. Musa bir tasi basinin altina yastik yapip yatti. Yusa bin Nun´da, abdest almaya koyuldu. Bu sirada zenbilin icindeki tuzlu baliga bir miktar abdest suyu sicramasiyla, balik harika bir sekilde dirilip sicrayarak bir anda denizin sulari arasinda kayboldu.(Kehf Suresi, 61.) Bu duruma cok sasan Yusa bin Nun, Hz. Musa kalkinca gördüklerini ona anlatmaya niyet etmisse de sonradan unuttu. Hz. Musa kalkinca yollarina devam ettiler. Kusluk vaktine kadar yürüdüler. Bu, yolculuga basladiklari ikinci günün kusluk vaktiydi.(M. Vehbi, VIII/3149-3150; Bilmen, IV/1975.)Hz. Musa, yol arkadasina, Şu bizim kusluk yemegimizi getir de yiyelim. Dogrusu bu yolculugumuzda epey yorulduk. Fakat gördügün gibi hala aradigimiz zatla bulusamadikdeyince Yusa bin Nun, birden olup bitenleri hatirladi ve Hz. Musa´ya anlatti. Bunun üzerine Hz. Musa bulusacaklari yerin orasi oldugunu anlayip, derhal baliklarin suya kactiklari yere döndü, orada Hz. Hizir´la bulustular.(Kehf Suresi, 62-65.)
Hz. Musa (a.s.), Hizir´i (a.s.) görünce, ona yaklasarak selam verdi. Selama karsilik veren Hz. Hizir, ona nereli ve kim oldugunu sordu. Hz. Musa, kendini tanittigi zaman, Hz. Hizir´in söyle bir sualiyle karsilasti:
Ya Musa! İlim cihetinden Tevrat ve mesguliyet cihetinden Beni İsrail sana kafi degil mi?
Bunun üzerine o da Allah´in emri üzere geldigini haber verdi.(M. Vehbi, VIII/3152)
Nerede bulustular?
Kehf Suresinin 60. ve 61. ayetlerinde Hz. Hizir´la Hz. Musa´nin bulusma yeri, Mecmaa´l-Bahreyn yani iki denizin birlestigi bir körfez diye gecmektedir. Fakat Kur an-i Kerim bunun yerini tayin etmiyor. Mufessirler bu yerin Akabe Körfezi oldugunu söylüyorlar ki, en yakin ihtimal de budur.
Merhum Hamdi Yazir diyor ki: Bahreyn kelimesinin özel isim oldugu kabul edilirse, Hz. Musa ile Hz. Hizir, Basra ile Umman arasinda uzanan ülkede bulusmus olurlar. Cünkü Hz. Musa, Medyen´e geldigi zaman buralari iyice ögrenmisti.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3257.)
Bir de Arabcada nehre bazan deniz denmektedir. Dolayisiyla tatli bir deniz olan nehirle, aci bir deniz olan gercek bir denizin kavustuklari yerde bulusmalari da uzak bir ihtimal degildir.
Kur´an´in kati olarak delalet ettigi husus, Hz. Musa ile Hz. Hizir´in görüsmüs olduklaridir. İhtilaf sadece görüstükleri yerin tayini hususudur. Kur´an´in bu hususta kati bir beyani ve delaleti olmadigi icin, mufessirlerin bütün beyanlari dogru ve maksud olabilir.
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in yolculugu
Hz. Musa ile Hz. Hizir bulustuklari zaman, Hz. Musa, Hz. Hizir´a, Cenab-i Hakkin sana talim ettigi ilimden istifade etmem icin sana tabi olabilir miyim?dedi. Bunun üzerine Hz. Hizir, Dogrusu sen benimle arkadasliga sabredemezsindiye cevap verdi. Hz. Musa ise arzusunda israr etti. İnsallah sen beni sabirli bulacaksindedi. Hz. Hizir, Hz. Musa´nin bu teminati üzerine, Ben sana hikmetlerini izah edinceye kadar yaptigim islerde sual sormamak sartiyla benimle beraber gelebilirsindedi.(Kehf Suresi, 66-70.)Böylece anlasarak yola koyuldular. Yusa (a.s.) ise, Beni İsrail´e döndü. Hz. Musa ile Hz. Hizir sahil boyunca yollarina devam ettiler.
Hz. Hizir gemiyi deliyor
Nihayet beraber bir gemiye bindiler. Gemi bir müddet yol aldiktan sonra, Hz. Hizir eline aldigi bir aletle gemiyi yaralamaya basladi. Denize temas eden tahtalardan birini kirdi. Neredeyse gemi batacakti. Bunu gören Hz. Musa dayanamayip itiraz etti:
Sen ne yapiyorsun? Gemi ahalisini batirmak icin gemiyi yaraladin ha! Dogrusu sen hic de hosa gitmeyen bir is yaptin.
Hz. Hizir, ona anlasmalarini hatirlatti:
Ben sana, benimle beraber olmaya sabedemezsin, demedim mi?diyerek arkadasliga son vermek istedi. Fakat Hz. Musa, Unuttugum seyden dolayi beni muaheze edip cezalandirmadiye özür diledi.(Kehf Suresi, 71-73.)Hz. Hizir da özrünü kabul etti.
Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi
Karsi sahilde gemiden indikten sonra yine yollarina devam ettiler. Yolda bir grup oynayan cocuga rasgeldiler. Hz. Hizir o cocuklardan birini yakaladigi gibi öldürü verdi. Hz. Musa, yine dayanamayip ileri atildi:
Tertemiz bir cani, bir baska cana mukabil olmaksizin öldürdün ha? Vallahi sen cok kötü bir is yaptin dedi.
Hz. Hizir ona yine anlasmalarini hatirlatti ve Ben sana, benim arkadaslik yapmaya asla sabredemezsin, demedim mi ya Musa!dedi. Musa (a.s.), Hz. Hizir´dan ücüncü ve son bir firsat daha istedi:
Eger bundan sonra bir sey sorarsam, benimle arkadaslik etme. O takdirde arkadasligimizin sona ermesinde benim sana bir diyecegim yoktur.(Kehf Suresi, 74-76.)Hz. Hizir yine ricasini kabul etti, tekrar yollarina devam ettiler.
Hz. Hizir, yikik duvari düzeltiyor
Nihayet bir memlekete vardilar. Ahalisinden yiyecek istediler. Onlar da bunlari misafir etmeye yanasmadilar. Hz. Musa ile Hz. Hizir bu memlekette dolasirken, yikilmak üzere olan bir duvara rastladilar. Hz. Hizir, derhal duvari düzeltti. Onu yikilma tehlikesinden kurtardi. Kendilerini misafir etmekten kacinan bir millete, Hz. Hizir´in bu karsiliksiz yardimini lüzumsuz gören Hz. Musa yine sabredemeyerek, Eger isteseydin buna bir ücret alirdin, biz de ihtiyacimizi gidermis olurdukdedi.
Hz. Hizir´in yaptigi islerdeki hikmetler
Böylece Hz. Musa, Hz. Hizir´la arkadasliklarini sona erdirecek son suali sormaktan kendini alamamisti. Hz. Hizir´da, İste bu sualin, birbirimizden ayrilmamizi gerektiren seydir. Şimdi sabretmeye dayanamadigin seylerin hikmetini sana söyleyecegimdiyerek gemiyi yaralamasim, cocugu öldürmesi ve duvari düzeltmesinin gizli sebeblerini anlatmaya basladi.(Kehf Suresi, 77-78.)
O yaraladigim gemiye gelince, o gemi maisetlerini denizden temin eden on tane fakir kardese aitti. Karsi sahilde ise, saglam gemileri zorla gasbeden gaddar bir hükümdar vardi. Ben o gemiyi kusurlu ve ayipli hale getirerek, o hükümdarin gasbetmesine mani oldum.(Kehf Suresi, 79.)
Bu geminin on kardese ait olup, bes tanesinin kötürüm oldugu rivayet edilmektedir.(M. Vehbi, VIII/3160.)Kral hakkinda da muhtelif rivayetler vardir. Gercek olan zalim bir kral olusudur. Kur´an-i Kerim´de de böyle zikredilmistir.
Hz. Hizir devamla, Öldürdügüm cocuga gelince, onun ebeveyni halis-muhlis iki mu´min idi. Binaenalayh onun babasinin ve annesinin, o cocuk sebebiyle azip kufre sapmalarindan korktum ve onun icin öldürdüm.(Kehf Suresi, 80.)
Rivayete göre bu cocuk, her ne kadar cocuk görünüslü ise de bulug cagina ermis, yol kesen, azginlik ve taskinlik yapan bir kafir idi. Neredeyse babasini ve annesini de yoldan cikacakti. Hz. Hizir, onun icin onu öldürmüstür.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3272.)
Diger bir rivayete göre ise; bu cocuk kafir tabiatli bir cocuk idi ki, ilerde babasini ve anasini dogru yoldan cikarma tehlikesi vardi. Anne ve babasinin imanlarinin muhafazasi yolunda, cocuklarin ölümü onlar hakkinda hayirli olmustu.(A.g.e., IV/3265-69.)
Hz. Hizir cocugu öldürmesinin hikmetini anlatmaya su sözleriyle devam etti:
Artik o cocugu öldürmekle biz istedik ki, bu iki mu´minin Rabbi, onlara o cocuga bedel daha hayirli ve rahmete daha yakin birisini versin.(Kehf Suresi, 81.)
Rivayete göre Cenab- Hak, baba ile anneyi bu kötü cocugun serrinden kurtardigi gibi, daha sonra onlara ondan daha hayirli bir kiz cocugu vermistir. Hatta bu kiz cocugu, sonradan bir peygamber annesi olmus ve o peygamberin vasitasiyla bir ummet hidayete ermistir.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3289; Bilmen, IV/1984; M. Vehbi, VIII/3161.)
Hz. Hizir, sonuncu hadisenin hikmetini de söyle beyan etti:
Yikilmak üzereyken dogrulttugum duvara gelince, o duvar iki yetim cocuga aitti. Onun altinda bunlar icin gömülmüs bir define vardi. Babalari iyi bir adamdi. Duvari düzeltmeseydim, define meydana cikacakti. Cocuklar daha kücük olduklari icin basklari ship cikabilirdi. O yüzden duvari düzelttim ki bulug cagina varincaya kadar yikilmasin. Onlar bulug cagina erince defineyi alabilsinler.
İste bütün bunlar, senin ve benim icin, Rabbimden bir rahmet idi. Ben bunlari kendi görüs ve fikrimle yapmadim. İste senin sabredemedigin hadiselerin altindaki hikmetler bunlardir.(Kehf Suresi, 82.)
Bundan sonra Hz. Musa ile Hz. Hizir birbirinden ayrildilar.
Hz. Hizir ve Hz. Musa´nin ilimlerinin farki
Kehf Suresinde bahsi gecen Hizir ile Musa (a.s.) kissasini tefsir ederken mufessirler söyle demislerdir:
Hz. Hizir´a talim buyurulan ilim, ilmu´l-guyub (gayba ait ilimler) ve esrar-i ulum-i hafiyye 8gizli ilimlerin sirlari) denen ledun ilminden ibaret hususi bir ilimdir. Baska bir tabirle, Musa´nin (a.s.) ilmi, marifet-i ahkam (İlahi hükümleri bilme) ve zahir ile ifta (hadiselerin zahirine bakarak, hüküm verme); Hizir´in (a.s.) ilmi ise, marifet-i umur-u bevatindir. Yani hadiselerin derunundaki, batnindaki hikmetlerin bilgisidir.
Sahih-i Buhari´nin nakline göre, Hz. Hizir, Ya Musa! Ben Allah´in bana talim ettigi bir ilim üzereyim ki, sen onu bilmezsin. Sen de Allah´in sana talim ettigi bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilmem demistir.(Bilmen, IV/1977.)
Bu da, Hz. Hizir´in sahip oldugu ilmin, Hz. Musa´nin sahip oldugundan daha üstün oldugunu degil; bilakis ikisinin ayri ayri mahiyette bilgiler oldugunu göstermektedir.
İlm-i ledun
İlmin ledun; ilm-i hakikat ve ilm-i batin diye de isimlendirilir. Fikri cehd gayret ile elde edilemeyen, yanliz Cenab-i Hak tarafindan hususi olarak ihsan edilen bir ilim nevidir. Sadece o ilmin sahibine hastir ve onu ilgilendirir. Umuma tesmil edilemez. Nebi´nin bilgisi de her ne kadar ayni sekilde tamamen vahyi İlahi ve mevhibe-i Rabbini ise de, hususi degil, umumidir. Peygamber, onu bütün insanlara teblig ile mükelleftir. Bütün insanligi alakadar eden ve herkese faydali olan bilgilerdir. Binaenaleyh nebinin ilmi, ilm-i ledunden daha üstündür.(Vahiy ile ilham arasindaki fark icin bk. Said Nursi, Sözler, s. 120-121; Şualar, 103-106.)
Hz. Musa´nin Hz. Hizir´a gitmesinde ilim icin yolculuga bir tergib ve tesvik oldugu gibi, ledun ilminin sahsi cehd ve gayretle elde edilemeyecegine de bir isaret vardir.(Muhammed Hamdi Yazir, IV/3262.)
Cereyan eden bu üc hadiseden ve bilhassa cocugun öldürülmesi hadisesinden de Hz. Hizir´in ilim ve fiil tarzinin Hz. Musa´ninkinden farkli oldugu anlasilmaktadir. Şöyle ki:
Evvela ilim noktasindan bakildigi zaman, bu üc hadiseden anlasildigina göre, Hz. Hizir´in ilmi, ilm-i ledunnidir. Yani sirf kendisine has, Allah´in ona bahsettigi ilimdir.
İkinci olarak, fiil noktasindan bakilirsa, Hz. Hizir´in fiilleri, halktan Hakka dogru giden fiilerden olmayip, Haktan halka dogru olan fiillerdendir. Binaenaleyh, o, Hz. Musa gibi halki Hakka götürmeye memur degil; Haktan halka olan mukadderatin infazina memurdur. Şu halde onun o cocugu öldürmesi; Allah´in emriyle onun kaderini infaz icin olmustur. Bir nev´i ölüm meleginin vazifesini görmüstür. Ruhlarin kabzeden ölüm melegi bu fiilinden nasil mes´ul olmuyorsa, Allah´in emriyle o cocugun kaderini infaz eden Hz. Hizir da, bu yaptigindan mes´ul degildir.
Hz. Musa Allah´in bildirmesiyle Hz. Hizir´in ledun ilmine sahip oldugunu haber almis ve bunun üzerine onu daha yakindan tanimak ve ilmine asinalik peyda etmek icin bulusmak talep etmisti. Onun Hz. Hizir´in ilmine dair gördügü nümuneler, ona, Hz. Hizir´da seriat ve amel etme cihetinde kendisinin memuriyetine uymayan ve bununla beraber itiraza da hak vermeyen hususiyetlerin bulundugunu ögretmisti.
Demek ki Hz. Musa, kendisine Allah´tan gelen hüküm ve ilmi, insanlara teblig ve izhara memur ulu´l-azm´den bir peygamber oldugu halde; Hz. Hizir, teblige degil, icraya memur idi. Bu sebeble, Hz. Musa ile Hz. Hizir arasinda gecen macera, Hz. Hizir´in Hz. Musa´dan üstün oldugunu göstermez.(A.g.e., IV/3272-3274.)
Cocugun öldürülmesi meselesi
Hz. Musa ile Hz. Hizir´in arkadasliklarinda dikkate deger en mühim nokta, Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi meselesidir. Eger bu cocuk buluga ermis bir cocuk ise, kufur ve azginligi sebebiyle gercekten ölümü hak etmistir ve seriata uygundur. Ama henüz balig degil idiyse, ilerde yapacagi bir cürümden dolayi, bir masumun öldürülmesiyle seriat ahkami nasil bagdasir?
Nitekim Hz. Ömer (r.a.), Mugire´nin kölesini görünce, Bu beni kaltedecek demis; O halde niye bakiyormus, ya Emire´l-mu´minin? dediklerinde deNe yapayim henüz bir sey yapmamistir. Sirf kalbindeki seyden dolayi da ser´an muaheze olunamazdiye cevap vermisti. Ertesi gün ise, dedigi gibi sehid edilmisti.
Hz. Hizir´in cocugu öldürmesi meselesi mufessirler tarafindan iki sekilde tevil ve izah edilmistir:
1.Hz. Hizir´in katlettigi cocuk; cocuk olmayip, cocuk görünüslü, azgin bir akil balig kafir idi.
2.Şeriatin hakikati Allah´in emridir. Cenab-i Hak emretmis, seriat da meydana gelmistir. Hz. Hizir da Hz. Musa´ya bu katil fiilini Allah´in emriyle yaptigini söylemistir. Bu yüzden Allah emrettigi icin Hz. Musa da ona hic itiraz etmemistir. Cünkü bu suretle Hz. Hizir´in hususi bir seriatla memur bir peygamber oldugu anlasilmis oluyordu. Dolayisiyle Hz. hizir´in cocugu öldürmesi, Hz. Musa´nin muhalif olmakla beraber, Hz. Hizir icin caiz oluyordu. Cünkü Hz. Hizir´in fiileri, Haktan halka dogru olan mukadderatin infaz ve icrasini tazammun etmekteydi.(A.e.g., IV/3272.)
Hz. Hizir halen hayatta midir?
Hz. Hizir´in halen hayatta olup olmadigi da, mufessirler arsinda ihtilaf konusudur. Alimlerin ekserisi, hususan mutasavviflardan mükasefe ehli, Hz. Hizir´in hayata oldugunu kabul etmisler; hatta bazi yerlerde görüldügünü söylemislerdir. Ömer İbni Abdulaziz´in, İbrahim bin Edhem´in, Bisr-i Hafi´nin, Maruf-u Kerhi´nin, Cuneyd Bagdadi´ni, İbrahim Havass´in Hz. Hizir´i gördükleri rivayet olunmustur.
Muhyiddin-i Arabi, Futuhat-i Mekkiye´sinde, Hz. Hizir hakkinda bazi hikayeler nakletmektedir. Kamus tercemesinde, Hz. Hizir´in sahadet parmagiyla orta parmaginin bitisik olmasi, Hz. Hizir´in alamet-i farikasi olarak zikredilmistir.(Tecrid Terc, IX/145.)
Zamanimizin büyük alim ve mufessirlerinden Bediuzzaman Said Nursi de, Mektubat adli eserinin Birinci Mektubunda bu mesele hakkinda söyle demektedir:
Sual: Hz. Hizir (a.s.) hayatta midir? Hayatta ise, nicin bazi mühim ulema hayatini kabul etmiyorlar?
Cevap: Hayattadir, fakat meratib-i hayat bestir. O ikinci mertebededir. Bu sebebten bazi ulema, hayatinda süphe etmisler.
Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayazimizdir ki, cok kayitlarla mukayettir.
İkinci tabaka-i hayat: Hz. Hizir ve Hz. İlyas´in (a.s.) hayatlaridir ki, bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek cok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beseriyet levazimatiyla daimi mukayyet degillerdir. Bazan istedikleri vakit, bizim gibi yerler icerler, fakat bizim gibi mecbur degillerdir. Tevatur derecesinde ehl-i suhud ve kesif olan evliyanin Hz. Hizir´la maceralari vu takaka-i hayati tenvir ve ispat eder. Hatta makamat-i evliyada bir makam vardir ki, makam-i Hizir tabir edilir. O makama gelen veli, Hizir´dan ders alir ve Hizir ile görüsür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlis olarak ayni hizir (Hizir´in bizzat kendisi) telakki olunur.*(Diger üc tabaka-i hayat ise sunlardir: Hz. İdris ve Hz. İsa´nin (a.s.) takaba-i hayatlari, sehidlerin tabaka-i hayatlari ve kabir ehlinin ruhani hayatlaridir. Bk. Said Nursi, Mektubat, s. 6.)
İbn-i Kayyim, İbrahim Harbi, Munavi gibi zatlar, Enbiya Suresinin 34. ayeti ve Al-i İmran Suresinin 144. ayetine istinaden Hz. Hizir´in hayatta olmadigina kail olmuslarsa da(Tecrid Terc., IX/145-146.) Hz. Hizir´in Ustad Said Nursi´nin izah ettigi sekilde ikinci tarz hayat mertebesinde bulunmus olmasi, onlarin istinat ettikleri ayetlerin manalarina muhalif degildir. Şöyle ki:
Enbiya Suresinde mealen, Bir de habibim, Biz senden önce gelip gecen hic bir peygamber icin ebedi hayat müyesser kilmadik buyuruluyor.
Al-i İmran Suresinde de mealen, Muhammed ancak bir peygamberdir. Kendisinden önce de bir cok peygamberler gelip gecmistir. Muhammed ölürse, ya da öldürülürse (Ey Muhammedin Ashabi) siz gerisin geri cahiliye devrine mi döneceksiniz? buyuruluyor.
Bakara Suresinde zikredilen, Allah yolunda öldürülenlere siz ölüler demeniz. Bilakis onlar hayattadirlar. Diridirler. Fakat siz bunu hissedemezsiniz, farkina varamazsinizayeti ise, zahirde yukar ki ayetlere muhalif görünürse de aslinda bes mertebe hayattan sehidlerin hayatini gösterir. Ve yukaridaki iki ayetle aralarinda bir tenakuz ve zitlik yoktur. Hz. Hizir´in hayati da aynen böyledir. Enbiya ve Al-i İmran surelerindeki ayetlerin hükmü, birinci mertebe-i hayat üzerindedir. Şehidler de bu kanuna tabi olarak, her insan gibi birinci hayat mertebesinden gecip bir baska hayat mertebesine girmislerdir.
Hz. Hizir ve Hz. İlyas´in (a.s.) hayatta oluslari ve haleriyle ehl-i kesif suhudla görüsmeleri, Enbiya ve Al-i İmran surelerindeki ayetlerin manalarina aykiri düsmez. Cünkü onlar birinci hayat mertebesinden siyrilmislar; kendisine has sartlari olan ikinci bir hayat tarzina girmislerdir. Tipki sehidlerin ayri bir hayat tabakasina girdikleri gibi.(Peygamberler Tarihi, Sf. 293-302/Bünyamin Ates)