Şiirlerle Menkıbeler_Efendimiz - HUDEYBİYE SULHNAMESİ

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
ABDULLATİF UYAN

Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!

Hicri altıncı yılın, zilka'de ayında hem,

Bir gece, rüyasında gördü ki Fahr-i âlem:

Sahabe-i kiramla hep Mekke’ye gittiler.
Ve Kâbe-i şerifi ziyaret eylediler.

O Server, bu rüyayı Eshaba söyleyince,
Kapıldı onlar dahi, heyecan ve sevince.

Zira ana yurtları, doğup büyüdükleri,
Yüzlerini beş vakit namazda döndükleri,

Mekke’ye, Beytullaha gideceklerdi zira.
Çünkü buna işaret ediyordu bu rüya.

Resulullah, Eshaba verince bu müjdeyi,
Hemen bir hazırlığa başladı onlar dahi.

Resulullah kendi de, yol için hazırlanıp,
İbni Ümmü Mektum’u yerine vekil yapıp,

Zilkade ayının ilk Cumartesi gününde,
Kusva nam devesine binerek Medine’de,

Bindörtyüz sahabiyle çıktılar Medine’den.
Şehirde kalanlarla vedalaştılar hemen.

Daha sonra her biri, niyet edip umreye,
Yürüyüşe geçtiler, o mukaddes beldeye.

Birer kılıç var idi, yanında her kişinin.
Yetmiş de deve vardı kurbanlık, kesmek için.

Zülhuleyfe denilen yere varınca ama,
Resulullah ve Eshap, girdiler hep ihrama.

Kurbanlık develere, işaretler yaptılar.
Herbirinin boynuna, birer ip bağladılar.

Sonra da Bişr bin Süfyan isimli sahabiye,
Emredip, haber için gönderdiler Mekke’ye.

Beyazlara bürünen Resul ve sahabiler,
Orada, hep birlikte telbiye eylediler.

Hepsi yüksek ses ile, telbiye söylüyordu.
Bu mübarek sözlerle, yer ve gök inliyordu.

Bir an önce Mekke’ye varmak için de hemen,
Yola devam ettiler çıkıp, Zülhuleyfe'den.

Yolda hazret-i Ömer ve Sa'd bin Ubade,
O Server'in yanına yaklaşıp az ilerde,

Dediler ki: (Efendim, Kureyş’in üstüne biz,
Silahsız olarak mı acaba gideceğiz?

Onlardan, zatınıza zarar erişir diye,
Korkar ve bu sebepten düşeriz endişeye.)

Buyurdu ki: (Umreye niyet ettim önce ben.
Silah taşımayı da, istemem böyle iken.)

Allah’ın Sevgilisi ve Sahabe-yi kiram,
Umre niyeti ile ettiler yola devam.

Bazı kabileleri, ederek hem ziyaret,
Resulullah, onları ederdi dine davet.

Lakin çekiniyordu bir kısım kabileler.
Verirdi bir kısmı da, kıymetli hediyeler.

Beyaz ihramlarıyla, o bindörtyüz sahabi,
Başlarında Allah’ın Sevgilisi, Habibi,

Heyecanlanırlardı Mekke’ye varmak için.
Zira burunlarında tütüyordu hepsinin.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Kureyş ne zannediyor?

Allah’ın Sevgilisi ve Sahabe-i kiram,

Yolun yarılarına varmışlar idi ki tam,

Haber için, Mekke’ye giden Bişr hazretleri,
Dönüp, Resulullaha getirdi şu haberi:

Dedi: (Geldiğimizi, Kureyş haber alarak,
Tedbire başvurmuşlar korkuya kapılarak.

Etraf kabilelere, adamlar göndermişler.
Onlardan, savaş için yardım talep etmişler.

O kabileler dahi, ederek hep ittifak,
Ebtah denen mevkide yapmışlar bir yığınak.

Hatta sokmamak için Mekke’ye müminleri,
Toplanıp, bu hususta yemin etmiş herbiri.

Ve ikiyüz kişilik birliği, bir an önce,
Keşf için bize doğru çıkarmışlar hemence.)

Bu haberi Resule verince Bişr bin Süfyan,
Allah’ın Sevgilisi çok üzüldü o zaman.

Buyurdu: (Bu, Kureyş'i helak eden bir iştir.
Zaten harpler, onları yiyip de bitirmiştir.

Onlar, kendilerini ne zannediyorlar ki?
Ellerinin altında kuvvet ve güç mü var ki?

Rabbimin gönderdiği bu dini, Vallahi ben,
Ayrılıncaya kadar şu başım bedenimden,

Onlarla çarpışmaktan, geri durmayacağım.
Ve bu dini, tam hakim ve üstün kılacağım.)

Sonra da Eshabına döndürdü yüzlerini.
Bu babta, onların da sordu fikirlerini.

Onlar da, cevabında arz ettiler ki hemen:
(Allah ile Resulü, iyi bilir bizlerden.

Canımız, mallarımız feda olsun uğruna.
Biz, umre niyetiyle çıktık Kâbe yoluna.

Kimseyi öldürmeye, yok asla niyetimiz.
Beytullahı ziyaret etmektir tek gayemiz.

Lakin bu ziyarete, mani olurlar ise,
Çarpışıp, ulaşırız yine hedefimize.)

Eshab-ı kiramdaki bu tam kararlı hali,
Görünce, Resulullah memnun oldu bir hayli.

Buyurdu: (Ey Eshabım, beni sevindirdiniz.
Allah’ın izni ile haydi ilerleyiniz!)

Eshap, Resulullahın etrafında giderek,
Yürüyüşe geçtiler, tekbirler getirerek.

Sonra mola verildi, öğlen olduğu zaman.
Ve Bilal-i Habeşi okudu çıkıp ezan.

O esnada Kureyş’in, o ikiyüz kişilik,
Birliği de, oraya yetişti hemencecik.

Mekke ile Eshabın arasına girerek,
Bir hücum vaziyeti aldılar dizilerek.

Buna rağmen korkmayıp, Allah’ın Sevgilisi,
Ardında saf saf olmuş bindörtyüz sahabisi,

Ezanı müteakip, hep namaza durdular.
Müşriklerin bazısı, bundan duygulandılar.

O bindörtyüz kişinin, birden eğilmeleri,
Daha sonra doğrulup, secdeye inmeleri,

Görülmeye değer bir manzaraydı bu olan.
Sanki bir dağ, doğrulup eğiliyordu o an.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Kusva birden çöküverdi

O Server imam oldu, o öğlen namazında.

Bindörtyüz sahabi de, saf tuttu arkasında.

O ikiyüz kişilik Kureyş süvarileri,
Görüp, hayret ettiler bu korkusuz erleri.

Hatta hayretlerinden, namaz bitene kadar,
Saldırıp, herhangi bir zarar yapamadılar.

Lakin namazdan sonra, dediler: (Biz ne yaptık?
Onlar namaz kılarken, biz niçin saldırmadık?

İstifade etseydik onların bu halinden,
Hücum edip, çoğunu öldürürdük aniden.

Neyse üzülmeyelim, nasılsa müslümanlar,
İkindi vaktinde de, yine namaz kılarlar.

Hiç olmazsa o zaman gafil davranmayalım.
Bir anda hücum edip, çoğunu haklayalım.)

O zaman Hak teâlâ, Cebrail ile yine,
Onların bu fikrini, bildirdi Habibine.

Buyurdu: (Eshabınla kılarken namazını,
O zaman iki kısma taksim et Eshabını.

Bir kısmı, senin ile o namazı kılsınlar.
Bir kısmı da, silahla düşmanı kollasınlar.

Sonra namaz kılanlar, beklesinler düşmanı.
Ve düşman bekleyenler, kılsın namazlarını.

Zira arzu eder ki, size düşman olanlar,
Gafil olduğunuz an, size baskın yapalar.)

Velhasıl ikindinin vakti girdiği zaman,
Yine hazret-i Bilal okudu gür bir ezan.

Müşrik süvarileri, bilerek bunu fırsat,
Hücuma geçmek için, aldılar bir tertibat.

Lakin Resul-i ekrem, o vahiy mucibince,
Eshabına emredip, tedbir aldı hemence.

Namazı, bu şekilde kılınca sahabiler,
Bunu görüp, şaşkına dönüverdi kâfirler.

Hak teâlâ onlara, korku verdi bir nice.
Onlara saldırmaktan, vazgeçtiler hemence.

Bir zarar yapamadan velhasıl süvariler,
Haber için, süratle Mekke’ye at sürdüler.

Peygamber-i zişanla, bindörtyüz Sahabe de,
Hudeybiye’ye doğru geçtiler harekete.

Mekke’nin hududuna varınca, Kusva birden,
Çöküverdi, zahirde hiçbir sebep yok iken.

Onu kaldırmak için, uğraştılar o saat.
Kusva, çöktüğü yerden kalkmadı yine fakat.

Allah’ın Sevgilisi buyurdu ki hemence:
(Kusva'nın çökme huyu yok idi daha önce.

Ve lakin Ebrehenin, adı Mahmude olan,
Filini, Beytullaha gitmekten alıkoyan,

Hak teâlâ, şimdi de bu Kusva’yı tutmuştur.
Ve Mekke’ye girmekten, onu alıkoymuştur.)

Sıçrayıp kalktı o an, Kusva adlı o deve,
Ve o yerden ayrılıp, başladı yürümeye.

Hudut üzerindeki Hudeybiye denilen,
Bir mevkiye gelince, yine durdu aniden.

Peygamber Efendimiz ve Eshab-ı kiram da,
İnip konakladılar, suyu az bu mekanda.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Biz cenk için gelmedik


Peygamber Efendimiz, Eshabiyle beraber,

Mekke’nin hududuna gelip mola verdiler.

O hududun dışında, kurdurdu çadırları.
Lakin hudut içinde, kıldırdı namazları.

Kuraklıktan su yoktu kuyuların birinde.
Yalnız Resulullahın su vardı ibriğinde.

Bunu, Resulullaha gelip arzeylediler.
(Yanımızda hiç su yok, biz mahvolduk) dediler.

Buyurdu: (Bulunduğum müddetçe ben sizinle,
Asla mahvolmazsınız, Allah’ın izni ile.)

Ve elini, ibriğin üzerine koyarak,
Sonra, Besmele ile yukarı kaldırarak,

Eshabına, (Alınız!) diye buyurduğu an,
Su akmaya başladı parmak aralarından.

Kana kana su içip, abdestleri aldılar.
Ve bütün kırbaları su ile doldurdular.

At ve develeri de, suladılar o ara.
Bakıp gülümsüyordu Resulullah onlara.

Hazret-i Cabir der ki: (Bindörtyüz kişi idik.
Herbirimiz o sudan abdest aldık ve içtik.

Eğer yüzbin kişi de olsa idik hem dahi,
Yine kâfi gelirdi o su bize Vallahi.)

Huzaa kabilesi vardı ki o zamanlar,
Dost idiler her zaman, müslümanlarla onlar.

O kabile reisi, Büdeyl namında bir zat,
Geldi Resulullahın huzurlarına bizzat.

Dedi ki: (Kureyşliler, civar kabilelerden,
Çok asker toplayarak, bir ordu kurdu hemen.

Şimdi, Hudeybiye’ye yakın yere geldiler.
Geri dönmemek için, hepsi yemin ettiler.

Zira Kureyşlilerin yegane gayeleri,
Şudur ki, Beytullaha sokmayalar sizleri.

Aksi halde, sizinle isterler kıtal yapmak.
Bu hususta cümlesi, eylediler ittifak.)

Resulullah buyurdu: (Cenk için gelmedik biz.
Sırf ziyaret etmektir Beytullahı gayemiz.

Yani biz cenge değil, geldik umre yapmaya.
Yok asla niyetimiz, onlarla savaşmaya.

Onlar istiyorlarsa illa da cenk etmeyi,
Onlardan daha fazla, biz isteriz bu cengi.

Katledinceye kadar hepsini birer birer,
Savaşırım onlarla, bunu böyle bileler.

Zaten harpler, onları pek fazla yıpratmıştır.
Güçsüz yapıp, bir hayli zaafa uğratmıştır.

Ama istiyorlarsa, Kureyş ile şimdi biz,
Mütareke müddeti tayin edebiliriz

Ve o müddet içinde, emniyette olsunlar.
Beni, kabilelerle başbaşa bıraksınlar.

Ben galip gelir isem diğer kabilelere,
Ve onlar da müslüman olurlarsa bu kere,

Kureyş müşrikleri de isterlerse o zaman,
Hidayete kavuşup, olurlar hep müslüman.

Ben galip gelemezsem, o hal ve şartta onlar,
Daha kuvvetlenmeye zaman bulmuş olurlar.)
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Umre için gelmişler

Kalktı Büdeyl huzurdan, vardı Kureyşlilere.

Resulün teklifini söyledi müşriklere.

Dedi: (Ey Kureyşliler, Muhammed şöyle der ki:
Biz buraya, harp için gelmedik elbette ki.

İnanın ki, geldik sırf umre yapalım diye.
Kâbe’yi tavaf edip, döneceğiz geriye.

Ama istiyorlarsa illa da cenk etmeyi,
Onlardan daha fazla, biz isteriz bu cengi.

Ayrılıncaya kadar başım şu vücudumdan,
Bilsinler ki, onlarla savaşırım durmadan.)

Kureyşliler, Budeyl’e inanmadılar fakat,
Yalan söylediğine getirdiler kanaat.

Ve lakin içlerinde, Urve nam vardı biri.
Söz alıp, ikaz etti hemen o kâfirleri.

Dedi: (Ey Kureyşliler, dinleyin beni biraz.
Büdeyl doğru söylüyor, reddetmek doğru olmaz.

Zira mecbur değiller onlar yalan demeye.
İnanın ki, elbette gelmişlerdir umreye.

Kâbe’yi tavaf edip, döneceğiz demişler.
Ben de inanıyorum buna ey Kureyşliler!

Ben derim ki, onların bu teklifi, Vallahi,
Begayet muvafıktır, kabul edin siz dahi.

Ama istiyorsanız, ben de gidip göreyim.
Maksatları nicedir, yerinde öğreneyim.)

Dediler: (İyi olur, var öğren ki, ne söyler?
Görüp işittiğini, gelip bize haber ver.)

Ayrılıp geldi Urve, Resulün meclisine.
Kureyş’in niyetini, söyledi kendisine.

Dedi: (Onlar, Kâbe’ye sizi sokmamak için,
Kesin kararlı olup, ettiler hatta yemin.)

O Server, develeri gösterip kendisine,
Buyurdu ki: (Şunların kurban edilmesine,

Ve Kâbe-i şerifin ziyaretine dahi,
Sen söyle Allah için, olunur mu hiç mani?)

Urve, hak verir iken Allah’ın Habibine,
Bakardı bir yandan da, Eshabının haline.

Gördü Resulullaha olan hürmetlerini.
Etrafında pervane gibi döndüklerini.

Halbuki daha önce, gezmişti çok memleket.
Görmemişti bir yerde böyle sevgi ve hürmet.

Hepsi de, karşısında mum gibi duruyordu.
Emrini yapmak için, işaret bekliyordu.

Hayret içerisinde kalmış idi bir hayli.
Gelip, Kureyşlilere haber verdi bu hali.

Dedi: (Ey Kureyşliler, dolaştım nice yerler.
Ve gördüm nice melik necaşi ve kayserler.

Ama müslümanların, Ona gösterdikleri,
İtaatın, onlarda yok hatta binde biri.

Onun terini bile toprağa düşürmezler.
Seslerini, sesinden daha çok yükseltmezler.

Onlara, bir çocuğu kumandan etse şayet,
Cümlesi tâbi olup, etmezler muhalefet.

Size şöyle derim ki, sulh ediniz onlarla.
Umre için gelmişler, kurbanlık hayvanlarla.)
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Onu da dinlemediler

Urve devam ederek, dedi: (Ey Kureyşliler!

Ne zannediyorsunuz müslümanları sizler?

Ne kadar elinizi, siz kılıca atsanız,
Ve ne kadar, ne türlü çareye başvursanız,

Muhammed'in kılını, size teslim etmezler.
El sürmenize bile, asla izin vermezler.

Böyleyken, O andlaşma teklif ediyor bize.
Bunu kabul eylemek bizim faidemize.)

Dinledi Kureyşliler Urve’nin sözlerini.
Dediler: (Dinlemeyiz biz senin bu reyini.

Biz ittifak ettik ki, şimdi geri gideler.
Ertesi sene gelip, ziyaret eyleyeler.)

Hatta kaba davranıp Urve’ye bu sebepten,
Böylece onu kırıp ve darılttılar hepten.

Allah’ın Sevgilisi, Kureyş kâfirlerinin,
Bu hususta fikrini öğrenebilmek için.

Gönderdi elçi diye Hıraş bin Ümeyye’yi.
Kureyş, kaba davrandı bu sahabiye dahi.

Devesini alarak, hemen kesip yediler.
Hatta öldürmek için, üstüne yürüdüler.

O, güç bela kurtulup, geriye döndü yine.
Arz etti vaziyeti, Allah’ın Habibine.

Peygamber Efendimiz, öğrenince bu hali,
Yapılan hakarete, üzüldüler bir hayli.

O ara biri çıktı Kureyş karargahından.
Onu, elçi olarak gönderirlerdi o an

Ehabiş kabilesi reisi idi bu zat.
İsmi de Huleys olup, geliyordu o bizzat.

Resul onu görünce, buyurdu ki: (Bu gelen,
İbadet ve kurbana, saygı, hürmet gösteren,

Bir kabiledendir ki, ey Eshabım şimdi siz,
Kurbanlık develeri, ona doğru sürünüz.)

Resulün bu emriyle, hemence sahabiler,
Kurbanlık develeri, ona doğru sürdüler.

Ayrıca bir ağızdan (Lebbeyk! Lebbeyk!) diyerek,
Gökleri çınlattılar tekbirler getirerek.

Huleys, bu manzaraya bakarak uzun uzun,
Gözleri yaşardı ve üzülüp oldu mahzun.

Ve kendi kendisine dedi ki: Hakikaten,
Yok başka gayeleri Kâbe’yi ziyaretten.

Bu işe mani olmak, ne kötü harekettir.
Zira tavaf ve kurban, güzel bir ibadettir.

Kâbe’nin sahibine yemin ederim ki ben,
Kureyş helak olacak, bu yanlış hareketten.

Onun düşüncesini bildi Fahr-i kainat.
Buyurdu ki: (Ey Huleys, evet, öyle hakikat.)

Huleys, bakmak istedi Allah’ın Resulüne.
Ve lakin hayasından, bakamadı yüzüne.

Geri dönüp, Kureyş'e dedi: (Beni dinleyin!
Kâbe’yi ziyaretten onları men etmeyin.

Ben doğru bulmuyorum bunu men etmenizi.
Ve ikaz ediyorum, bu yanlış işten sizi.)

Müşrikler, onu dahi yine dinlemediler.
Ve hatta kendisine (Sen cahilsin) dediler.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Biat-ı rıdvan

Huleys’in sözüne de, inanmadı kâfirler.

Ve hatta kendisine, hakaret eylediler.

Allah’ın Sevgilisi, Kureyş müşriklerinin,
Niyet ve maksadını öğrenebilmek için,

Gönderdi elçi diye, Osman-ı Zinnureyn’i.
Buyurdu ki: (Var öğren, Kureyş’in niyetini.

Ve onlara söyle ki: Buralara geldik biz.
Ve lakin kimse ile cenge yok niyetimiz.

Yalnız Beyt-i şerifi edeceğiz ziyaret.
Kurbanları da kesip, ederiz geri avdet.

Mekke’de mukim olan müminlere de de ki:
Mekke, yakın zamanda fetholur elbette ki.)

Geldi hazret-i Osman, bu emirle Mekke’ye.
Dedi: (Geldik Kâbe’yi ziyaret ve umreye.

Size, Peygamberimiz gönderdi böyle haber.
Tavaf edip, geriye döneceğiz beraber.)

Dediler: (İstiyorsan, sen tavaf eyle yalnız.
Ama diğerlerini katiyen bırakmayız.)

Dedi: (Resulullahı bırakmazsanız şayet,
Ben dahi Beytullahı etmem asla ziyaret.)

Duyunca bu cevabı Osman-ı Zinnureyn'den,
Kızıp, tevkif ettiler bir müddet onu hemen.

Osman İbni Affan’ın gecikince dönmesi,
Üzülüp kederlendi Allah’ın Sevgilisi.

Ve hatta kendisine, geldi ki şöyle haber:
(Osman ibni Affan'ı şehid etti kâfirler.)

Böyle haber gelince Allah’ın Resulüne,
Döndürdü nur yüzünü Sahabe-i güzine.

Buyurdu ki: (Bu haber doğruysa hakikaten,
Kureyş’le çarpışmadan, ayrılmam hiç bu yerden.)

Sonra, Semüre denen bir ağacın altına,
Oturup, buyurdu ki Eshab-ı kiramına:

(Geliniz ey Eshabım, bana biat ediniz!
Zira biat etmeyi emrediyor Rabbimiz.)

Geldi o kahramanlar, bu davet üzerine.
Koydular ellerini, Onun eli üstüne.

Ve şöyle dediler ki Ona o kahramanlar:
(Sana, Hak teâlâdan zafer gelene kadar,

Önünde çarpışarak, ya zafer, ya şehidlik,
Nasib olmak üzere, söz verip, biat ettik.)

O gün bindörtyüz kişi, Resulullahla tek tek,
Söz verdiler: (Ölmek var, dönmek yoktur!) diyerek.

Sahabe-i kiramın, Resulullahla bir bir,
Böyle sözleşmesine, (Biat-ı Rıdvan) denir.

Mekke’de idiyse de, o gün hazret-i Osman,
Yine mahrum kalmadı biatın sevabından.

O Server, bir elini havaya kaldırarak,
Eshaba, (Bu, Osman'ın elidir) buyurarak,

Koydu hem o elini, diğeri üzerine.
Öylece biat etti, o gün kendi kendine.

Yani onun namına, Peygamberimiz bizzat,
Kendi kendisi ile, eyledi o gün biat.

Sonra müjde verdi ki: (Bugün biat edenler,
Cehenneme girmekten mahfuz ve emindirler.)
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Mecburen anlaştılar

Sayıları bindörtyüz olan bu sahabiler,

O gün biat ettiler Resulle birer birer.

Dediler: (Biz hepimiz, muntazırız emrine.
Bize ne emredersen, getiririz yerine.

Düşman ile çarpışıp, ya Mekke’yi alırız.
Yahut da, bu uğurda tek tek şehid oluruz.)

Resule bu şekilde söyleyip birer birer,
(Ölmek var, dönmek yoktur!) diyerek söz verdiler.

Sonra, kılıçlarını çekerek kınlarından,
İşaret beklediler Resul-i kibriyadan.

Ve lakin bu esnada, islam karargahını,
Gözetleyen casuslar, tesbit etti bu anı.

Gelip haber verdiler, Kureyş müşriklerine.
Bu sebepten hepsinin, korku düştü içine.

O gece, müşriklerden elli kadar atlılar,
İslam askerlerine aniden saldırdılar.

Ve lakin nöbetçiler, verdiler derslerini.
Kıskıvrak yakalayıp, bağladılar hepsini.

Resulullah, onların kimini hapsederek,
Yine bir kısmını da, bıraktı affederek.

Müşrikler ertesi gün, tekrar baskın yaptılar.
Lakin müslümanlarca yine yakalandılar.

O zaman o müşrikler, anladı ki böylece:
Müslümanlar hazırlar savaşa gün ve gece.

Onlar da, bize baskın yaparsa bugün yarın,
Diye, bir korku düştü kalplerine küffarın.

Kendi aralarında yaparak istişare,
Dediler: (Anlaşalım, zira yok başka çare.)

Ve hemen Süheyl ibni Amr’ın başkanlığında,
Bir elçi heyetini gönderdiler anında.

Peygamber Efendimiz, Kureyş elçilerini,
Kabul edip, dinledi arzu isteklerini.

Elçiler dediler ki: (Tutup hapsettiğiniz,
Kureyşli müşrikleri salmanızı isteriz.)

Peygamber Efendimiz, buyurdu ki cevaben:
(Benim Eshabımı da, siz tuttunuz esasen.

Siz benim Eshabımı salmazsanız eğer ki,
Ben de, o esirleri bırakmam elbette ki.)

Süheyl cevap verdi ki: (Doğrudur, haklısınız.
Bize, adaletli ve insaflı davrandınız.)

Ve hazret-i Osman’la, on kadar sahabinin,
Bırakılmalarını sağladı hemen ilkin.

Ve bunun üzerine, o Sevgili Peygamber,
O esir müşrikleri derhal salıverdiler.

Sonra o elçilerle, konuşmalar yapıldı.
Nihayet neticede, andlaşmaya varıldı.

O gün, müslümanlarla müşrikler arasında,
Andlaşma yapılması, çok mühimdi aslında.

Zira müslümanların, bir (devlet) olduğunu,
Onlar da kabul etmiş, tasdikliyordu bunu.

Bu, müslümanlar için, bir zaferdi esasen.
Bunu, o müşrikler de kabul etmişti zaten.

Sıra, yazılmasına gelmişti sözleşmenin.
Katip, Hazret-i Ali seçildi bunun için.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Peki, öyle yaz!

Kureyş elçileriyle konuşma yapılmıştı.

Andlaşma maddeleri, kararlaştırılmıştı.

Aliyyül Mürteza’ya emretti Fahr-i âlem.
Getirdi yazmak için, o da kağıt ve kalem.

Emretti Resulullah, hem hazret-i Ali'ye:
(Andlaşmanın başına, bir Besmele yaz!) diye.

Ve lakin Süheyl buna, hemen etti itiraz.
Dedi ki: (Bi ismike Allahümme diye yaz.

Zira Rahman ve Rahim, nedir, bilmiyorum ben.
Yoksa, bu andlaşmayı imzalamam katiyen.)

O Server kabul edip, (Peki, olur!) buyurdu.
Zira bu andlaşmada faydalar görüyordu.

Buyurdu: (Dediğini yaz Süheyl'in ya Ali!
Zira güzel kelamdır, onun dediği dahi.)

Peygamber Efendimiz, hem hazret-i Ali’ye,
Sonra emir buyurdu, (Şu şekilde yaz!) diye:

(Bunlar Resulullahın, Süheyl bin Amr’la, bir bir,
Üstünde, anlaşmaya vardığı maddelerdir.)

Tam yazacak idi ki bunu hazret-i Ali,
Süheyl elini tutup, bir daha oldu mani.

Resulullaha dönüp, dedi: (Öyle yazmasın!
Söyle, Abdullah oğlu Muhammed diye yazsın.

Zira senin, Allah’ın Resulü olduğunu,
Biz kabul etmiyoruz, o nasıl yazar bunu?

Zaten kabul etseydik, gelmezdik sana karşı.
Ve yapmazdık seninle, bunca harp ve savaşı.)

Onu da kabul edip, buyurdu ki o Server:
(Vallahi siz ne kadar reddetseniz de eğer,

Ben yine, hiç şüphesiz Resulullahım bizzat.
Onu öyle yazmakla, değişmez ki hakikat.)

Ve hazret-i Ali’ye buyurdu ki: (Onu sil!
Muhammed bin Abdullah diye yaz, mühim değil.)

Lakin Eshab-ı kiram, (Resulullah) lafzının,
Silinmesine karşı, hiç elde olmaksızın,

Üzülüp, hiçbirisi olmadı buna razı.
Ve hepsinin bu işe, oldu hep itirazı.

Ve herşeyi unutup, dediler: (Hayır, olmaz!
Ya Ali, sen oraya yine Resulullah yaz.

Müşriklerin dediği olursa bunda eğer,
Onlarla aramızı, ancak kılıç halleder.)

Peygamber Efendimiz, Sahabe-i güzinin,
İş bu gayretlerine, memnun oldu ve lakin,

Sükut etmelerini işaret eylediler.
Ve hazret-i Ali’ye, (Sen onu sil) dediler.

O dedi: (Feda olsun sana canım, herşeyim.
Lakin onu silmeye, varmıyor ki hiç elim.)

Peygamber Efendimiz, buyurdular ki ona:
(O kelime hangisi, sen göster onu bana.)

O da, o kelimeyi gösterince, bu sefer,
Mübarek parmağıyle, sildi onu o Server.

Ve yine emrederek hem hazret-i Ali’ye,
Yazdırdı, (Abdullah’ın oğlu Muhammed) diye.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Andlaşma maddeleri

Peygamber Efendimiz, Süheyl ibni Amr ile,

Andlaşmaya vardılar bir kısım şartlar ile.

Şöyle ki, bu akd on yıl geçerli olacaktı.
Taraflar, bu müddette hiç savaşmayacaktı.

Müslümanlar bu sene, geriye edip avdet,
Kâbe’yi, ertesi yıl edecekti ziyaret.

Umreye gelince de, üç gün kalacaklardı.
Yalnız yolcu silahı bulunduracaklardı.

Müslümanlar, Kâbe’yi ziyaret ederlerken,
Uzakta olacaktı kureyşliler Kâbe’den.

Bir müşrik, iman edip giderse Medine’ye,
İade olacaktı o, Mekke’ye geriye.

Lakin müslümanlardan, Mekke’ye gitse biri,
O, verilmeyecekti Medine’ye hiç geri.

Sordu hazret-i Ömer Resul-ü müctebaya:
(Kabul edecek miyiz bu şartı da acaba?)

Buyurdular ki: (Evet, kim bizden ayrılarak,
Giderse, Allah onu bizlerden etsin ırak.)

Bir müslüman, hac için Mekke’ye gittiğinde,
Olacaktı o yerde, tam emniyet içinde.

Yine aynı şekilde Medine’ye, Mekke’den,
Giden de, emniyette olacaktı tamamen.

Arab kabileleri, istediği tarafla,
Serbest olacaklardı birleşip anlaşmakta.

Andlaşma maddeleri, yazıldı açık açık.
Ve imzalanmasına gelmişti sıra artık.

O esnada bir kişi, koşarak birden bire,
Ayaklarında zincir, geliverdi o yere.

Süheyl onu görünce, fırlayarak yerinden,
Dikenli bir dal ile, gelene vurdu birden.

Buna rağmen toplayıp, o bütün gayretini,
Resulün huzuruna atıverdi kendini.

Dedi: (Ya Resulallah, hidayete erdim ben.
Ne olur kurtar beni bu zalimler elinden.)

Bu, müşrik heyetinin temsilcisi Süheyl’in,
Oğlu Ebu Cendel’di, olmuştu yeni mümin.

Babası tarafından zincire vurularak,
İşkence edilirdi, hem aç bırakılarak.

Resul-ü müctebanın o yere geldiğini,
Duyup, kaçıvermişti kırıp zincirlerini.

Süheyl, Resulullaha şöyle dedi hemence:
(Onu bana teslim et andlaşma gereğince.)

O Server buyurdu ki Süheyl'e o aralık:
(Ama biz sulhnameyi henüz imzalamadık.)

Süheyl kabul etmeyip, dedi ki: (İyi, fakat,
Maddeler üzerinde mevcuttur mutabakat.

İade etmez isen eğer ki onu bana,
Ben de, bu sulhnamenin imza atmam altına.)

Buyurdu: (Öyle ise, benim hatırım için,
Haricinde tutuver onu bu sözleşmenin.)

Yine kabul etmeyip, çeke çeke oğlunu,
Götürürken, müminler ağladı görüp onu.

Rica etti ise de Resulullah bir daha,
Yine bağışlamadı onu Resulullaha.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar