Peygamberimizin Mucizeleri
Mucizeler:
Bütün peygamberlerin kendilerini ve davetlerini kavimlerine kabul ettirebilmek üzere mucizeler göstermek mecburiyetinde kaldiklarini görüyoruz. Bu hususu bizzat Peygamber Efendimiz teyit etmektedir: Hic bir peygamber gönderilmemistir ki ona, insanlari imana getirecek bir ayet, bir mucize verilmemis olsun. Bana verilen de Allah´in gönderdigi vayihdir. Bu sebeble kiyamet günü ümmetimin digerlerinden sayica cok olmasini ümit ediyorum.(Buhari, İtisam 1; Muslim, İman 239; İbn Hanbel II, 341, 451.)
buna göre umumi olarak söylemek lazimsa bütün peygamberin davet metotlarinda, icab-i halinde inanmayan muannid münkirlere meydana okuyarak, bir benzerini getirmelerini taleb ederek Cenab-i Hakk´in izniyle harikulade hadiseler icra etmek, basvurulan bir yol olarak karsimiza cikiyor.
Ama bu, mucizelerin nubuvvetin mantiki bir delil olduguna kat´iyetle delalet etmez. Kelam alimlerinin muhakakkilarina göre mucizeler, nubuvvetin sadece zahiri ve maddi alametidirler. İbnu´r-Rusd´ün bu konuda sunlari söyledigi nakledilir: Delil ile dava arasinda mantiki bir münasebet bulunmasi lazimdir. Mucize ile nubuvvet arasinda ise, böyle bir münasebet yoktur. Nubuvvetin hedefi, fazileti ve mekarim-i ahlaki talimdir. Mucizeler ise, bir nebinin nubuvvet davasinin dogruluguna alamettirler; mekarim-i ahlaki talim ve ikmale matuf nubuvvet vazifesiyle münasebetleri yoktur.(Tecrid-i Sarih IX, 283-285.)
Şu halde münkirlerin talebi veya dogan bir lüzum ve ihtiyac üzerine gösterilen, ani ve gecici, afaki ve maddi mucizeler yerine, peygamberlerin hayat, sahsiyet, seciye ve ahlaklari ile teblig ettikleri unsurlarin meydana getirdikleri enfüsi mucizeler, fikir ve istadlal, akil ve iz´an sahiplerinin kavramasi gerekli huccet ve burhanlar, cok daha önemlidir, insanlarin bunlara bakarak hareketleri gereklidir. Ya degilse münkirlerin devamli isteyip durduklari akla, hayale gelmedik bir sürü maddi mucize, icrasi Cenak-i Hakk´in kudretinde olmakla beraber, nubuvvetin mantiki bir delili olmadigi ve gelip-gecici özelligiyle sahid olmayanlar ve sonradan gelenler üzerinde müessiriyyeti bulunmadigi icin İslam nazarinda matlub ve mahbub sayilmamistir.
Bu sebeble Kur´an-i Kerim, kafirlerin mucize isteklerine, onlarin iman etmelerine fevkalade hirsli Rasul-i Ekrem´in bu istekleri yerine getirip imanlarini saglama arzu ve temayülüne isaret eder ve ikaz da bulunur: Eger onlarin yüz cevirmesi, sana agir gelmis olup da kendilerine bir ayet (bir mucize) getirmen icin yerde bir baca veya gökte bir merdiven araman (gibi ham ve icapsiz tekliflere) uymak istersen (sunu bil ki) eger Allah dileseydi onlarin hepsini hidayet üzerinde toplardi. O halde sakin cahillerden olma.(6, En´am: 35.)
Sonra müteaddit ayetlerde(Ayni Sure: 109-111; 10, Yunus: 96-100; 15, Hicr: 14-15; 17, İsra: 59,90-93.)beyan olundugu üzere münkirlerin mucize talebleri, samimi ve hakikati kabule meyilden dolayi degil. Onlar ancak inat, küfür ve istihza saiklariyla bu taleblerde bulunuyorlardi. İstekleri yerine getirilip mucizeler gösterilse, kendilerine sihir yapildigini iddia ederek eski inat ve küfürlerinde devam edecekler, fakat bu, mucizeleri yalanlayan önceki kavimlerin helak edildikleri gibi onlarin da helaklarini gerekli kilacakti. Rahmet peygamberinin kavminin helakini istemeyecegi, onlara mühlet ve imkan verilmesi talebinde bulunacagi asikardir. Üstelik bu istekler karsisinda da kendisinin ancak peygamber olarak gönderilmis bir insan oldugunu bildirmesini Cenab-i Hak daRasulune emrediyordu.(17, İsra: 93.) Bu sebeble Hz. Peygamber, artik mucize isteklerine karsi kesin tavrini takinir ve diyordu ki: Hayir, bu isteklerinizi yerine getirecek, Rabbime bu hususta basvuracak degilim. Gerci O, Kadir-i mutlaktir; her seye gücü yeter. Fakat ben, bunun icin gönderilmedim. Benim yegane gayem, size rehberlik etmez, inzar ve tebsir de bulunmaktir.
Şayet söylediklerimi kabul edersiniz dünya ve ahiret nasibini almis olursunuz. Ama beni inkar ederseniz ben, Cenab-i Hak hükmünü icra edinyece kadar davamda sebat gösterip sabredecegim.(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 82.)
Fakat elbette bütün bunlar,daveti esnasinda Rasul-i Ekrem´in nubuvvetinin alameti olan mucizelere hic basvurmadigina, bu metodu hic kullanmadigina ve bazilarinin iddia ettigi gibi Kur´an disinda Rasulullah´in mucizesinin bulunmadigina delalet etmez.
Kaynaklarimiz, Rasulullah´in mucizeleri sebebiyle iman etmis, imanlari yakin kesbetmis, hatta Rasulullah´a suikast tertipleyerek O´nu öldürmek üzere gelmisken O´nun gayretli bir davetcisi, samimi bir fedaisi olmus pek cok kimseye ait bir cok hadise nakleder. Biz bunlari sadece bir örnek verelim:
Rukane, Mekke´nin en taninmis, en güclü-kuvvetli pehlivani idi. Bir gün Hz. Peygamber, kirlarda sürüsünü otlatan bu pehlivana tesadüf etti ve İslam teklifinde bulundu. Rukane, teklifi kabul icin bir mucize istedi ve mesela gözüne carpiveren su agacin O´nun emriyle yürümesini taleb etti. Gözleri önünde agacin topragi yara yara diger bir agacin yanina gidip tekrar yerine dönmesi, onu pek tatmin etmemisti. Bu sefer mesleginden gayet emin olarak Rasulullah´i gürese davet etti. Ardi ardina üc sefer sirti yere gelen Rukane, artik Rasulullah´i tasdik mecburiyetinde kaliyor ve hakikati idrak ediyordu.(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 83. Ayrica bu konuyla ilgili bir kac hadise icin daha bak: Buhari, Menasik 25; Bidaye, III, 192-195, IV, 303; S. Sabik, Fikhu´s-Sunne, II, 687; Kandehlevi, I, 158-159.)
Mekke Fethi´nden hemen önce müslüman olmus Ebu Sufyan, Fetih´ten sonra oturmus gönlünden Muhammed´e karsi cikip ordu toplasam diye geciriyordu. Tam bu sirada Hz. Peygamber, onun sirtina vurdu ve : Böyle bir seye kalkisirsan Allah seni rezil rüsvay eder.dedi. Ebu Sufyan döndü bakti ki basi ucunda Rasulullah!... O zaman: Ya Rasulullah, su ana kadar senin Peygamber olduguna kesinlikle, can-i gönülden inanmamistim. Fakat simdi, tamam. dedi.(Bidaye, IV, 304. Bir baska hadise icin bak: Yakubi, Tarih, II, 46.)
Hicretin dördüncü senesinde Ebu Sufyan, Rasulullah´i öldürmek üzere zehirli hancerle bir adam göndermisti. Arabi geceleri yol alip gündezleri gizlenerek Medine´ye geldi. Rasulullah´i sordu ve O´nu Abduleshel ogullarinin Mescid´inde va´z ederken buldu. Hz. Peygamber, uzaktan daha o görünür görünmez yanindakilere: Bu herif hiyanet yapmak istiyor. Fakat Allah, buna manidir. buyurdular. Adam, yaklasinca: İbnu Abdilmuttalib kim? diye sordu Rasulullah: Ben deyip de herif O´na dogru sanki cok gizli birsey söyleyecekmis gibi sokulmaya basladi sirada Useyd b. Hudayr, onu kavradi ve adamin gizledi hancerin de farkina vararak Ya Rasulullah, bu herif hain! diye haykirdi. Adamcagiz korku ve heyecanla hanceri düsürüverdi. Kendisine hayat garantisi verilince gelis maksadini itiraf ederek dedi ki: Vallahi ey Muhammed! Ben, hic kimseden korkmazdim. Fakat seni görünce aklim gitmis, nefsim zayiflamisti. Bir de sen, hic kimsenin haberi olmadigi halde benim maksadimi biliverince anladim ki sen, Allah´in korudugu bir kimsesin ve davanda haklisin. Sonra kelime-i sehadet getirip müslüman oldu.(Bidaye, IV, 69,70; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 185.)
Bedr Gazvesi´nde oglu esir düsen Umeyr b. Vehb de oglunun fidye-i necatini verme bahanesiyle Rasulullah´i öldürmek üzere Medine´ye geldigi zaman Hz. Peygamber, onun niyetini yüzüne vurmus, hatta Safvan b. Umeyye ile yaptiklari görüsme ve vardiklari anlasmayi da ifade edivermisti. Bunun üzerine Umeyr, hakikati anlayarak müslüman oldugu icin tekrar Mekke´ye döndügü zaman müslüman oldugunu ilan etmekten cekinmedi ve İslami davetin yayilmasi icin bir hayli müspet netice veren faydali calismalarda bulundu.(Bidaye, III, 313,314; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 122-123; Hamidullah, İ.Peygamberi, I, 144.)
Bütün bunlar gösterrir ki bir peygamber olarak Rasulullah S. Efendimiz, İslam´a davetinde muhatabinin gönlünde, ruhunda müessiriyyeti mutlak olan bir metot olarak nubuvvetin mantiki bir delili olmamakla birlikte, mucizelere basvurmustur ve bunlar, bir cok kez kendilerinden istenilen neticeyi vermis, muhatabin psikolojisine müessir olmustur.
Yanliz burada hemen sunu belirteyim ki bir cok siyer kitabi ile Hz. Peygamber´in mucizelerini bir araya toplayan eserlerde Hz. Peygamber´e nispet edilen, ama hadd-i zatinda asli esasi olmayan rivayetler veya mübagalali anlatimlar da mevcuttur. Günümüz davetcisi, muhatablarina Allah Rasulunun mucizelerini anlatirken sihhatli rivayetleri, zayif ve uydurma olanlarindan ayirdetmek, mübalaga ifadelerini bir tarafa birakmak mecburiyetindedir. Bunun icin Sünnet´in cok iyi bilinmesi, sahih hadis kaynaklarinda yer alan sihhatli rivayetlerin tespit edilmesi gerekir. Ayrica, Hz. Peygamber´in en büyük mucizesi olan Kur´an-i Kerim, davet faaliyetinde her seyin önünde tutulacak, Kur´an taninacak, Kur´an anlatilacaktir.
Su hususu da belirtmek faydali olacaktir: Hz. Peygamber´e mucize göstermesi konusunda Cenab-i Hak tarafindan pesin ve genel bir yetki ve kudret verilmis degildi. Allah Rasulu ancak gerekli ve faydali durumlarda ve o anda Cenab-i Hakk´in verdigi izin ve Rabbinin kudreti dahilinde mucize gösteriyordu.
Durum böyle olunca herhangi bir müslümanin keramet gösterme kudret ve yetkisine sahip oldugu asla iddia edilemez. Sadece Cenab-i Hak, samimi ve ihlasli kullarina zor anlarinda fevkalade sekillerde, olaganüstü bir tarz da yardim edip ikram da bulunabilir ve ihlasli müslüman vesilesiyle gerekli hallerde tabiat kanunlarinin disinda bir takim olaylarin meydana gelmesine izin verebilir.
Ancak müslümanlar arasinda keramet denilen bu fevkalade olaylar, elinde keramet ortaya cikan kisinin hak yol üzere olduguna her zaman delalet etmez. Cünkü bir takim riyazat ile, dünyavi istek ve arzulardan uzak durmak ve dünyadan irtibati kesmek suretiyle kiside mevcut ruhi güclerin kuvvet kazandigi, buna bagli olarak da müslüma olmayanlardan bile, mesela hristiyan rahiplerden veya Hin fakirlerinden de fevkalade olaylarin vuku buldugu bilinen bir gercektir.
Bu sebeble mesru ölcüler iceisinde ve mesru alanlarda cereyan eden keramet hak olmakla birlikte keramet adi verilen bazi hadiseler gayr-i mesru bir sekilde de ortaya cikabilir. Binaenaleyh davetci, cemiyette deger verilen sahsiyetler icin anlatilan keramet ve menkibelere peygamberlerin mucizelerinin karsiligi veya bir benzeri nazariyla bakmamali ve bunlara pek fazla itibar etmemelidir.(Rasulullah´in İslam´a Davet Metodu Sf. 318-324/Prof.Dr. Ahmet Önkal)
Mucizeler:
Bütün peygamberlerin kendilerini ve davetlerini kavimlerine kabul ettirebilmek üzere mucizeler göstermek mecburiyetinde kaldiklarini görüyoruz. Bu hususu bizzat Peygamber Efendimiz teyit etmektedir: Hic bir peygamber gönderilmemistir ki ona, insanlari imana getirecek bir ayet, bir mucize verilmemis olsun. Bana verilen de Allah´in gönderdigi vayihdir. Bu sebeble kiyamet günü ümmetimin digerlerinden sayica cok olmasini ümit ediyorum.(Buhari, İtisam 1; Muslim, İman 239; İbn Hanbel II, 341, 451.)
buna göre umumi olarak söylemek lazimsa bütün peygamberin davet metotlarinda, icab-i halinde inanmayan muannid münkirlere meydana okuyarak, bir benzerini getirmelerini taleb ederek Cenab-i Hakk´in izniyle harikulade hadiseler icra etmek, basvurulan bir yol olarak karsimiza cikiyor.
Ama bu, mucizelerin nubuvvetin mantiki bir delil olduguna kat´iyetle delalet etmez. Kelam alimlerinin muhakakkilarina göre mucizeler, nubuvvetin sadece zahiri ve maddi alametidirler. İbnu´r-Rusd´ün bu konuda sunlari söyledigi nakledilir: Delil ile dava arasinda mantiki bir münasebet bulunmasi lazimdir. Mucize ile nubuvvet arasinda ise, böyle bir münasebet yoktur. Nubuvvetin hedefi, fazileti ve mekarim-i ahlaki talimdir. Mucizeler ise, bir nebinin nubuvvet davasinin dogruluguna alamettirler; mekarim-i ahlaki talim ve ikmale matuf nubuvvet vazifesiyle münasebetleri yoktur.(Tecrid-i Sarih IX, 283-285.)
Şu halde münkirlerin talebi veya dogan bir lüzum ve ihtiyac üzerine gösterilen, ani ve gecici, afaki ve maddi mucizeler yerine, peygamberlerin hayat, sahsiyet, seciye ve ahlaklari ile teblig ettikleri unsurlarin meydana getirdikleri enfüsi mucizeler, fikir ve istadlal, akil ve iz´an sahiplerinin kavramasi gerekli huccet ve burhanlar, cok daha önemlidir, insanlarin bunlara bakarak hareketleri gereklidir. Ya degilse münkirlerin devamli isteyip durduklari akla, hayale gelmedik bir sürü maddi mucize, icrasi Cenak-i Hakk´in kudretinde olmakla beraber, nubuvvetin mantiki bir delili olmadigi ve gelip-gecici özelligiyle sahid olmayanlar ve sonradan gelenler üzerinde müessiriyyeti bulunmadigi icin İslam nazarinda matlub ve mahbub sayilmamistir.
Bu sebeble Kur´an-i Kerim, kafirlerin mucize isteklerine, onlarin iman etmelerine fevkalade hirsli Rasul-i Ekrem´in bu istekleri yerine getirip imanlarini saglama arzu ve temayülüne isaret eder ve ikaz da bulunur: Eger onlarin yüz cevirmesi, sana agir gelmis olup da kendilerine bir ayet (bir mucize) getirmen icin yerde bir baca veya gökte bir merdiven araman (gibi ham ve icapsiz tekliflere) uymak istersen (sunu bil ki) eger Allah dileseydi onlarin hepsini hidayet üzerinde toplardi. O halde sakin cahillerden olma.(6, En´am: 35.)
Sonra müteaddit ayetlerde(Ayni Sure: 109-111; 10, Yunus: 96-100; 15, Hicr: 14-15; 17, İsra: 59,90-93.)beyan olundugu üzere münkirlerin mucize talebleri, samimi ve hakikati kabule meyilden dolayi degil. Onlar ancak inat, küfür ve istihza saiklariyla bu taleblerde bulunuyorlardi. İstekleri yerine getirilip mucizeler gösterilse, kendilerine sihir yapildigini iddia ederek eski inat ve küfürlerinde devam edecekler, fakat bu, mucizeleri yalanlayan önceki kavimlerin helak edildikleri gibi onlarin da helaklarini gerekli kilacakti. Rahmet peygamberinin kavminin helakini istemeyecegi, onlara mühlet ve imkan verilmesi talebinde bulunacagi asikardir. Üstelik bu istekler karsisinda da kendisinin ancak peygamber olarak gönderilmis bir insan oldugunu bildirmesini Cenab-i Hak daRasulune emrediyordu.(17, İsra: 93.) Bu sebeble Hz. Peygamber, artik mucize isteklerine karsi kesin tavrini takinir ve diyordu ki: Hayir, bu isteklerinizi yerine getirecek, Rabbime bu hususta basvuracak degilim. Gerci O, Kadir-i mutlaktir; her seye gücü yeter. Fakat ben, bunun icin gönderilmedim. Benim yegane gayem, size rehberlik etmez, inzar ve tebsir de bulunmaktir.
Şayet söylediklerimi kabul edersiniz dünya ve ahiret nasibini almis olursunuz. Ama beni inkar ederseniz ben, Cenab-i Hak hükmünü icra edinyece kadar davamda sebat gösterip sabredecegim.(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 82.)
Fakat elbette bütün bunlar,daveti esnasinda Rasul-i Ekrem´in nubuvvetinin alameti olan mucizelere hic basvurmadigina, bu metodu hic kullanmadigina ve bazilarinin iddia ettigi gibi Kur´an disinda Rasulullah´in mucizesinin bulunmadigina delalet etmez.
Kaynaklarimiz, Rasulullah´in mucizeleri sebebiyle iman etmis, imanlari yakin kesbetmis, hatta Rasulullah´a suikast tertipleyerek O´nu öldürmek üzere gelmisken O´nun gayretli bir davetcisi, samimi bir fedaisi olmus pek cok kimseye ait bir cok hadise nakleder. Biz bunlari sadece bir örnek verelim:
Rukane, Mekke´nin en taninmis, en güclü-kuvvetli pehlivani idi. Bir gün Hz. Peygamber, kirlarda sürüsünü otlatan bu pehlivana tesadüf etti ve İslam teklifinde bulundu. Rukane, teklifi kabul icin bir mucize istedi ve mesela gözüne carpiveren su agacin O´nun emriyle yürümesini taleb etti. Gözleri önünde agacin topragi yara yara diger bir agacin yanina gidip tekrar yerine dönmesi, onu pek tatmin etmemisti. Bu sefer mesleginden gayet emin olarak Rasulullah´i gürese davet etti. Ardi ardina üc sefer sirti yere gelen Rukane, artik Rasulullah´i tasdik mecburiyetinde kaliyor ve hakikati idrak ediyordu.(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 83. Ayrica bu konuyla ilgili bir kac hadise icin daha bak: Buhari, Menasik 25; Bidaye, III, 192-195, IV, 303; S. Sabik, Fikhu´s-Sunne, II, 687; Kandehlevi, I, 158-159.)
Mekke Fethi´nden hemen önce müslüman olmus Ebu Sufyan, Fetih´ten sonra oturmus gönlünden Muhammed´e karsi cikip ordu toplasam diye geciriyordu. Tam bu sirada Hz. Peygamber, onun sirtina vurdu ve : Böyle bir seye kalkisirsan Allah seni rezil rüsvay eder.dedi. Ebu Sufyan döndü bakti ki basi ucunda Rasulullah!... O zaman: Ya Rasulullah, su ana kadar senin Peygamber olduguna kesinlikle, can-i gönülden inanmamistim. Fakat simdi, tamam. dedi.(Bidaye, IV, 304. Bir baska hadise icin bak: Yakubi, Tarih, II, 46.)
Hicretin dördüncü senesinde Ebu Sufyan, Rasulullah´i öldürmek üzere zehirli hancerle bir adam göndermisti. Arabi geceleri yol alip gündezleri gizlenerek Medine´ye geldi. Rasulullah´i sordu ve O´nu Abduleshel ogullarinin Mescid´inde va´z ederken buldu. Hz. Peygamber, uzaktan daha o görünür görünmez yanindakilere: Bu herif hiyanet yapmak istiyor. Fakat Allah, buna manidir. buyurdular. Adam, yaklasinca: İbnu Abdilmuttalib kim? diye sordu Rasulullah: Ben deyip de herif O´na dogru sanki cok gizli birsey söyleyecekmis gibi sokulmaya basladi sirada Useyd b. Hudayr, onu kavradi ve adamin gizledi hancerin de farkina vararak Ya Rasulullah, bu herif hain! diye haykirdi. Adamcagiz korku ve heyecanla hanceri düsürüverdi. Kendisine hayat garantisi verilince gelis maksadini itiraf ederek dedi ki: Vallahi ey Muhammed! Ben, hic kimseden korkmazdim. Fakat seni görünce aklim gitmis, nefsim zayiflamisti. Bir de sen, hic kimsenin haberi olmadigi halde benim maksadimi biliverince anladim ki sen, Allah´in korudugu bir kimsesin ve davanda haklisin. Sonra kelime-i sehadet getirip müslüman oldu.(Bidaye, IV, 69,70; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 185.)
Bedr Gazvesi´nde oglu esir düsen Umeyr b. Vehb de oglunun fidye-i necatini verme bahanesiyle Rasulullah´i öldürmek üzere Medine´ye geldigi zaman Hz. Peygamber, onun niyetini yüzüne vurmus, hatta Safvan b. Umeyye ile yaptiklari görüsme ve vardiklari anlasmayi da ifade edivermisti. Bunun üzerine Umeyr, hakikati anlayarak müslüman oldugu icin tekrar Mekke´ye döndügü zaman müslüman oldugunu ilan etmekten cekinmedi ve İslami davetin yayilmasi icin bir hayli müspet netice veren faydali calismalarda bulundu.(Bidaye, III, 313,314; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 122-123; Hamidullah, İ.Peygamberi, I, 144.)
Bütün bunlar gösterrir ki bir peygamber olarak Rasulullah S. Efendimiz, İslam´a davetinde muhatabinin gönlünde, ruhunda müessiriyyeti mutlak olan bir metot olarak nubuvvetin mantiki bir delili olmamakla birlikte, mucizelere basvurmustur ve bunlar, bir cok kez kendilerinden istenilen neticeyi vermis, muhatabin psikolojisine müessir olmustur.
Yanliz burada hemen sunu belirteyim ki bir cok siyer kitabi ile Hz. Peygamber´in mucizelerini bir araya toplayan eserlerde Hz. Peygamber´e nispet edilen, ama hadd-i zatinda asli esasi olmayan rivayetler veya mübagalali anlatimlar da mevcuttur. Günümüz davetcisi, muhatablarina Allah Rasulunun mucizelerini anlatirken sihhatli rivayetleri, zayif ve uydurma olanlarindan ayirdetmek, mübalaga ifadelerini bir tarafa birakmak mecburiyetindedir. Bunun icin Sünnet´in cok iyi bilinmesi, sahih hadis kaynaklarinda yer alan sihhatli rivayetlerin tespit edilmesi gerekir. Ayrica, Hz. Peygamber´in en büyük mucizesi olan Kur´an-i Kerim, davet faaliyetinde her seyin önünde tutulacak, Kur´an taninacak, Kur´an anlatilacaktir.
Su hususu da belirtmek faydali olacaktir: Hz. Peygamber´e mucize göstermesi konusunda Cenab-i Hak tarafindan pesin ve genel bir yetki ve kudret verilmis degildi. Allah Rasulu ancak gerekli ve faydali durumlarda ve o anda Cenab-i Hakk´in verdigi izin ve Rabbinin kudreti dahilinde mucize gösteriyordu.
Durum böyle olunca herhangi bir müslümanin keramet gösterme kudret ve yetkisine sahip oldugu asla iddia edilemez. Sadece Cenab-i Hak, samimi ve ihlasli kullarina zor anlarinda fevkalade sekillerde, olaganüstü bir tarz da yardim edip ikram da bulunabilir ve ihlasli müslüman vesilesiyle gerekli hallerde tabiat kanunlarinin disinda bir takim olaylarin meydana gelmesine izin verebilir.
Ancak müslümanlar arasinda keramet denilen bu fevkalade olaylar, elinde keramet ortaya cikan kisinin hak yol üzere olduguna her zaman delalet etmez. Cünkü bir takim riyazat ile, dünyavi istek ve arzulardan uzak durmak ve dünyadan irtibati kesmek suretiyle kiside mevcut ruhi güclerin kuvvet kazandigi, buna bagli olarak da müslüma olmayanlardan bile, mesela hristiyan rahiplerden veya Hin fakirlerinden de fevkalade olaylarin vuku buldugu bilinen bir gercektir.
Bu sebeble mesru ölcüler iceisinde ve mesru alanlarda cereyan eden keramet hak olmakla birlikte keramet adi verilen bazi hadiseler gayr-i mesru bir sekilde de ortaya cikabilir. Binaenaleyh davetci, cemiyette deger verilen sahsiyetler icin anlatilan keramet ve menkibelere peygamberlerin mucizelerinin karsiligi veya bir benzeri nazariyla bakmamali ve bunlara pek fazla itibar etmemelidir.(Rasulullah´in İslam´a Davet Metodu Sf. 318-324/Prof.Dr. Ahmet Önkal)