Peygamberimizin Mucizeleri

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Peygamberimizin Mucizeleri

Mucizeler:

Bütün peygamberlerin kendilerini ve davetlerini kavimlerine kabul ettirebilmek üzere mucizeler göstermek mecburiyetinde kaldiklarini görüyoruz. Bu hususu bizzat Peygamber Efendimiz teyit etmektedir: “Hic bir peygamber gönderilmemistir ki ona, insanlari imana getirecek bir ayet, bir mucize verilmemis olsun. Bana verilen de Allah´in gönderdigi vayihdir. Bu sebeble kiyamet günü ümmetimin digerlerinden sayica cok olmasini ümit ediyorum.”(Buhari, İtisam 1; Muslim, İman 239; İbn Hanbel II, 341, 451.)

buna göre umumi olarak söylemek lazimsa bütün peygamberin davet metotlarinda, icab-i halinde inanmayan muannid münkirlere meydana okuyarak, bir benzerini getirmelerini taleb ederek Cenab-i Hakk´in izniyle harikulade hadiseler icra etmek, basvurulan bir yol olarak karsimiza cikiyor.

Ama bu, mucizelerin nubuvvetin mantiki bir delil olduguna kat´iyetle delalet etmez. Kelam alimlerinin muhakakkilarina göre mucizeler, nubuvvetin sadece zahiri ve maddi alametidirler. İbnu´r-Rusd´ün bu konuda sunlari söyledigi nakledilir: “Delil ile dava arasinda mantiki bir münasebet bulunmasi lazimdir. Mucize ile nubuvvet arasinda ise, böyle bir münasebet yoktur. Nubuvvetin hedefi, fazileti ve mekarim-i ahlaki talimdir. Mucizeler ise, bir nebinin nubuvvet davasinin dogruluguna alamettirler; mekarim-i ahlaki talim ve ikmale matuf nubuvvet vazifesiyle münasebetleri yoktur.”(Tecrid-i Sarih IX, 283-285.)

Şu halde münkirlerin talebi veya dogan bir lüzum ve ihtiyac üzerine gösterilen, ani ve gecici, afaki ve maddi mucizeler yerine, peygamberlerin hayat, sahsiyet, seciye ve ahlaklari ile teblig ettikleri unsurlarin meydana getirdikleri enfüsi mucizeler, fikir ve istadlal, akil ve iz´an sahiplerinin kavramasi gerekli huccet ve burhanlar, cok daha önemlidir, insanlarin bunlara bakarak hareketleri gereklidir. Ya degilse münkirlerin devamli isteyip durduklari akla, hayale gelmedik bir sürü maddi mucize, icrasi Cenak-i Hakk´in kudretinde olmakla beraber, nubuvvetin mantiki bir delili olmadigi ve gelip-gecici özelligiyle sahid olmayanlar ve sonradan gelenler üzerinde müessiriyyeti bulunmadigi icin İslam nazarinda matlub ve mahbub sayilmamistir.

Bu sebeble Kur´an-i Kerim, kafirlerin mucize isteklerine, onlarin iman etmelerine fevkalade hirsli Rasul-i Ekrem´in bu istekleri yerine getirip imanlarini saglama arzu ve temayülüne isaret eder ve ikaz da bulunur: “Eger onlarin yüz cevirmesi, sana agir gelmis olup da kendilerine bir ayet (bir mucize) getirmen icin yerde bir baca veya gökte bir merdiven araman (gibi ham ve icapsiz tekliflere) uymak istersen (sunu bil ki) eger Allah dileseydi onlarin hepsini hidayet üzerinde toplardi. O halde sakin cahillerden olma.”(6, En´am: 35.)

Sonra müteaddit ayetlerde(Ayni Sure: 109-111; 10, Yunus: 96-100; 15, Hicr: 14-15; 17, İsra: 59,90-93.)beyan olundugu üzere münkirlerin mucize talebleri, samimi ve hakikati kabule meyilden dolayi degil. Onlar ancak inat, küfür ve istihza saiklariyla bu taleblerde bulunuyorlardi. İstekleri yerine getirilip mucizeler gösterilse, kendilerine “sihir” yapildigini iddia ederek eski inat ve küfürlerinde devam edecekler, fakat bu, mucizeleri yalanlayan önceki kavimlerin helak edildikleri gibi onlarin da helaklarini gerekli kilacakti. Rahmet peygamberinin kavminin helakini istemeyecegi, onlara mühlet ve imkan verilmesi talebinde bulunacagi asikardir. Üstelik bu istekler karsisinda da kendisinin “ancak peygamber olarak gönderilmis bir insan” oldugunu bildirmesini Cenab-i Hak daRasulune emrediyordu.(17, İsra: 93.) Bu sebeble Hz. Peygamber, artik mucize isteklerine karsi kesin tavrini takinir ve diyordu ki: “Hayir, bu isteklerinizi yerine getirecek, Rabbime bu hususta basvuracak degilim. Gerci O, Kadir-i mutlaktir; her seye gücü yeter. Fakat ben, bunun icin gönderilmedim. Benim yegane gayem, size rehberlik etmez, inzar ve tebsir de bulunmaktir.

Şayet söylediklerimi kabul edersiniz dünya ve ahiret nasibini almis olursunuz. Ama beni inkar ederseniz ben, Cenab-i Hak hükmünü icra edinyece kadar davamda sebat gösterip sabredecegim.”(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 82.)

Fakat elbette bütün bunlar,daveti esnasinda Rasul-i Ekrem´in nubuvvetinin alameti olan mucizelere hic basvurmadigina, bu metodu hic kullanmadigina ve bazilarinin iddia ettigi gibi Kur´an disinda Rasulullah´in mucizesinin bulunmadigina delalet etmez.

Kaynaklarimiz, Rasulullah´in mucizeleri sebebiyle iman etmis, imanlari yakin kesbetmis, hatta Rasulullah´a suikast tertipleyerek O´nu öldürmek üzere gelmisken O´nun gayretli bir davetcisi, samimi bir fedaisi olmus pek cok kimseye ait bir cok hadise nakleder. Biz bunlari sadece bir örnek verelim:

Rukane, Mekke´nin en taninmis, en güclü-kuvvetli pehlivani idi. Bir gün Hz. Peygamber, kirlarda sürüsünü otlatan bu pehlivana tesadüf etti ve İslam teklifinde bulundu. Rukane, teklifi kabul icin bir mucize istedi ve mesela gözüne carpiveren su agacin O´nun emriyle yürümesini taleb etti. Gözleri önünde agacin topragi yara yara diger bir agacin yanina gidip tekrar yerine dönmesi, onu pek tatmin etmemisti. Bu sefer mesleginden gayet emin olarak Rasulullah´i gürese davet etti. Ardi ardina üc sefer sirti yere gelen Rukane, artik Rasulullah´i tasdik mecburiyetinde kaliyor ve hakikati idrak ediyordu.(Bidaye, III, 50; Hamidullah, İ. Peygamberi, I, 83. Ayrica bu konuyla ilgili bir kac hadise icin daha bak: Buhari, Menasik 25; Bidaye, III, 192-195, IV, 303; S. Sabik, Fikhu´s-Sunne, II, 687; Kandehlevi, I, 158-159.)

Mekke Fethi´nden hemen önce müslüman olmus Ebu Sufyan, Fetih´ten sonra oturmus gönlünden “Muhammed´e karsi cikip ordu toplasam” diye geciriyordu. Tam bu sirada Hz. Peygamber, onun sirtina vurdu ve : “Böyle bir seye kalkisirsan Allah seni rezil rüsvay eder.”dedi. Ebu Sufyan döndü bakti ki basi ucunda Rasulullah!... O zaman: “Ya Rasulullah, su ana kadar senin Peygamber olduguna kesinlikle, can-i gönülden inanmamistim. Fakat simdi, tamam.” dedi.(Bidaye, IV, 304. Bir baska hadise icin bak: Yakubi, Tarih, II, 46.)

Hicretin dördüncü senesinde Ebu Sufyan, Rasulullah´i öldürmek üzere zehirli hancerle bir adam göndermisti. Arabi geceleri yol alip gündezleri gizlenerek Medine´ye geldi. Rasulullah´i sordu ve O´nu Abduleshel ogullarinin Mescid´inde va´z ederken buldu. Hz. Peygamber, uzaktan daha o görünür görünmez yanindakilere: “Bu herif hiyanet yapmak istiyor. Fakat Allah, buna manidir.” buyurdular. Adam, yaklasinca: “İbnu Abdilmuttalib kim?” diye sordu Rasulullah: “Ben” deyip de herif O´na dogru sanki cok gizli birsey söyleyecekmis gibi sokulmaya basladi sirada Useyd b. Hudayr, onu kavradi ve adamin gizledi hancerin de farkina vararak “Ya Rasulullah, bu herif hain!” diye haykirdi. Adamcagiz korku ve heyecanla hanceri düsürüverdi. Kendisine hayat garantisi verilince gelis maksadini itiraf ederek dedi ki: “Vallahi ey Muhammed! Ben, hic kimseden korkmazdim. Fakat seni görünce aklim gitmis, nefsim zayiflamisti. Bir de sen, hic kimsenin haberi olmadigi halde benim maksadimi biliverince anladim ki sen, Allah´in korudugu bir kimsesin ve davanda haklisin.” Sonra kelime-i sehadet getirip müslüman oldu.(Bidaye, IV, 69,70; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 185.)

Bedr Gazvesi´nde oglu esir düsen Umeyr b. Vehb de oglunun fidye-i necatini verme bahanesiyle Rasulullah´i öldürmek üzere Medine´ye geldigi zaman Hz. Peygamber, onun niyetini yüzüne vurmus, hatta Safvan b. Umeyye ile yaptiklari görüsme ve vardiklari anlasmayi da ifade edivermisti. Bunun üzerine Umeyr, hakikati anlayarak müslüman oldugu icin tekrar Mekke´ye döndügü zaman müslüman oldugunu ilan etmekten cekinmedi ve İslami davetin yayilmasi icin bir hayli müspet netice veren faydali calismalarda bulundu.(Bidaye, III, 313,314; Hudari, Nuru´l-Yakin, s. 122-123; Hamidullah, İ.Peygamberi, I, 144.)

Bütün bunlar gösterrir ki bir peygamber olarak Rasulullah S. Efendimiz, İslam´a davetinde muhatabinin gönlünde, ruhunda müessiriyyeti mutlak olan bir metot olarak nubuvvetin mantiki bir delili olmamakla birlikte, mucizelere basvurmustur ve bunlar, bir cok kez kendilerinden istenilen neticeyi vermis, muhatabin psikolojisine müessir olmustur.

Yanliz burada hemen sunu belirteyim ki bir cok siyer kitabi ile Hz. Peygamber´in mucizelerini bir araya toplayan eserlerde Hz. Peygamber´e nispet edilen, ama hadd-i zatinda asli esasi olmayan rivayetler veya mübagalali anlatimlar da mevcuttur. Günümüz davetcisi, muhatablarina Allah Rasulunun mucizelerini anlatirken sihhatli rivayetleri, zayif ve uydurma olanlarindan ayirdetmek, mübalaga ifadelerini bir tarafa birakmak mecburiyetindedir. Bunun icin Sünnet´in cok iyi bilinmesi, sahih hadis kaynaklarinda yer alan sihhatli rivayetlerin tespit edilmesi gerekir. Ayrica, Hz. Peygamber´in en büyük mucizesi olan Kur´an-i Kerim, davet faaliyetinde her seyin önünde tutulacak, Kur´an taninacak, Kur´an anlatilacaktir.

Su hususu da belirtmek faydali olacaktir: Hz. Peygamber´e mucize göstermesi konusunda Cenab-i Hak tarafindan pesin ve genel bir yetki ve kudret verilmis degildi. Allah Rasulu ancak gerekli ve faydali durumlarda ve o anda Cenab-i Hakk´in verdigi izin ve Rabbinin kudreti dahilinde mucize gösteriyordu.

Durum böyle olunca herhangi bir müslümanin keramet gösterme kudret ve yetkisine sahip oldugu asla iddia edilemez. Sadece Cenab-i Hak, samimi ve ihlasli kullarina zor anlarinda fevkalade sekillerde, olaganüstü bir tarz da yardim edip ikram da bulunabilir ve ihlasli müslüman vesilesiyle gerekli hallerde tabiat kanunlarinin disinda bir takim olaylarin meydana gelmesine izin verebilir.

Ancak müslümanlar arasinda keramet denilen bu fevkalade olaylar, elinde keramet ortaya cikan kisinin hak yol üzere olduguna her zaman delalet etmez. Cünkü bir takim riyazat ile, dünyavi istek ve arzulardan uzak durmak ve dünyadan irtibati kesmek suretiyle kiside mevcut ruhi güclerin kuvvet kazandigi, buna bagli olarak da müslüma olmayanlardan bile, mesela hristiyan rahiplerden veya Hin fakirlerinden de fevkalade olaylarin vuku buldugu bilinen bir gercektir.

Bu sebeble mesru ölcüler iceisinde ve mesru alanlarda cereyan eden keramet hak olmakla birlikte keramet adi verilen bazi hadiseler gayr-i mesru bir sekilde de ortaya cikabilir. Binaenaleyh davetci, cemiyette deger verilen sahsiyetler icin anlatilan keramet ve menkibelere peygamberlerin mucizelerinin karsiligi veya bir benzeri nazariyla bakmamali ve bunlara pek fazla itibar etmemelidir.(Rasulullah´in İslam´a Davet Metodu Sf. 318-324/Prof.Dr. Ahmet Önkal)

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Görülüyor ki, mucize Kur´an´a göre, Resulullah´in zati ve haiz bulundugu Nubuvvet sifati haricindedir. Ve kudret-i ilahiyyeye aittir. Bu cihetle kelam alimlerinin muhakkaklarina ve Sofiyyeye göre mucize, Nubuvvetin zahiri ve maddi bir alametidir, yoksa mantiki bir delili degildir. Gazali “El-Munkizu Mine´d-Dalal” inde Peygamber´in sidk-i Nubuvveti yanliz onun siyreti tetkik edilerek anlasilir, demistir. Razi de “Metalib-i Aliye´sinde ayni fikri müdafaa ederek bircok ayetlerle istishad etmistir. Celaleddin Rumi Mesnevi´sinde:

Mucib-i iman nebased mucizat
Büy-i cinsiyyet küned cezb-i sifatlardan

demis k: Mucizeler, Peygamber´in Nubuvvetine inamagi icab eder kuvvette bir delil degildir. Mu´ine bu hususta iman nefheden sey ancak cinsiyyet rayihasidir. Yani hakikati arayan kimse ile Peygamber´in arasinda müsretek bulunan vasiflar ve seciyyelerdir, demektir. Yine Mevlana Mesnevi´sinde:

Rüy-ü-avaz-i Nübüvvet mucizat
diyerek Peygamber´in yüzü ve zati ile onun sesi ve tebligati mucizelerdir, demistir ki, Kur´an´in talim ettigi istidlal yoludur.

Hakim İbnu´r-Rusd “Kesfu´l-Edille” sinde mucizenin Nubuvvetin delili olamiyacagini iddia ederek der ki: delil ile dava arasinda mantiki bir münasebet bulunmasi lazimdir. Mucize ile Nubuvvet arasinda ise böyle bir münasebet yoktur. Nubuvvetin hedei fazileti ve mekarim-i ahlaki talimdir. Mucizeler ise, bir Nebi´nin nubuvvet davasinin dogrulugunun alametidir. Mekarim-i ahlaki talim ve ikmale matuf Nubuvvet vazifesiyle münasebeti yoktur. Bu cihetle İbn-i Rusd mucizati hatabiyattan addeder. Mutekellimlerin cumhuru ise, mucizenin bir delil oldugunu kabul etmislerdir. İslam mütefekkirlerinin bütün bu mütalealarini gördükten sonra büyük müellifimiz İmam Buhari´nin vaktiyle bu bahse (İslam´da Nubuvvet alametleri babi) unvanini secmekte ne kadar isabet etmis oldugunu anlariz.(Sahih-i Buhari Muhtasari Tecrid-i Sarih Tercemesi Ve Serhi Ct.9. Sf.285Kamil Miras)

İSRA

Gece yürüyüsü, geceleyin yaya veya binekli olarak yürüyüs. İstilah; Hz. Peygamber (s.a.s.)´in gece Burak isimli bir binitle Mekke´den Kudus´teki Beyt-i Makdis´e götürülmesi hadisesidir. Burada Hz. Peygamber Miraca cikmistir.

İsra hadisesi Kur´an ile sabit oldugu icin bu hadisenin inkari mümkün degildir. Kur´an-i Kerim´de bu olay söyle anlatilmistir: “Kulu (Muhammed)´i geceleyin, Mescid-i Haram´dan cevresini mübarek kildigimiz Mescid-i Aksa´ya ayetlerini göstermek icin götüren Allah noksan sifatlardan münezzehtir. Süphesiz ki O, Semi´dir, Basir´dir” (el-İsra, 17/1). Ayet-i Kerimnin ifadesine göre isra hadisesi ruhani bir hadise degildir. Hz. Paygamber bedeni ile birlikte Beyt-i Makdis´e götürülmüstür. İsra´dan sonraki safhanin, yani mirac hadisesinin yanlizca ruhani oldugunu bazi alimler söylemislerdir.

Ayet-i Kerimdeki “ayetlerini göstermek icin” ifadesi “O (s.a.s.)´i ayetlerimizden olarak gösterelim diye” seklinde tefsir etmislerdir. Bu takdirde İsra hadisesi Hz. Peygamber´e bazi ilahi ayetler göstermek icin degil; O´nu bir ayet olarak sema ehline ve kainata göstermek icin yapilmistir.

Bazi tefsirciler isra ve mirac hadisesini fiziki örneklerle, aklin anlayisina yaklastirmaya calismislardir. Fakat dogrudan dogruya ilahi bir ayet olan İsra´nin aklilestirilmesi mümkün degildir. Tabii bir tasavvur emsal ile tasavvur demektir. Halbuki benzeri görülmemis bir olayi benzeri ile tasavvura kalkismak tezat olur. O ancak müsahede ve haber ile bilinir (Hamdi Yazir, Hak Dini Kur´an Dili, IV, 3150). İsra ve konunun İslam rivayetlerdeki durumu ile ilgili genis bilgi icin bk. Mirac Maddesi. İsra hadisesinin, önemli bir diger boyutu da, bu olaydan sonra Kudus ve Mescidi Aksanin İslam ümmetinin gözündeki öneminin dahada artmis olmasidir.(Şamil İslam Ansiklopedisi Ct.3. Sf.204/Heyet)

MİRAC

Arabca´da merdiven, yukari cikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. İslam´da Hz. Peygamber (s.a.s.)´in göge yükselerek Allah´in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil yada onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerceklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s.) Mescidu´l-Haram´dan Beytu´l-Makdis´e (Kudus) götürülür. Kur´an´in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. İkinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s.)´in Beytu´l-Makdis´ten Allah´a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur´an´da anilmaz, ama cok sayidaki hadis ayrintili bicimde anlatilir.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s.), Kabe´de Hatim´de yada amcasinin kizi Ummuhani binti Ebi Talib´in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra icine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytu´l-Makdis´e getirildi. Burada Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s.) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Beytu´l-Makdis´te kurulan bir Mirac´la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. İsa ve Yahya, ücüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. İdris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. İbrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretu´l-Munteha´ya kadar sürdü. Cebrail, “Buradan bir parmak ucu ileri gececek olursam yanarim” diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah´in huzurunda kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah´a sirk kosmayanlarin Cennet´e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz farz kilindi. Yeniden Refref ile Sidretu´l-Munteha´ya, oradan Burak´la Kudus´e, ordan da Mekke´ye döndürüldü.

Hz. Peygamber (s.a.s.) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s.)´i suclamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gercek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytu´l-Makdis´e ve Mekke´ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s.)´i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s.)´in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi.

Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar icin bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisinda ki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber (s.a.s.)´ce “Siddik” lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere “O söylüyorsa süphesiz dogrudur” cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gercekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerceklesme bicimi İslam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre İbn Abbas´in icinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerceklesmistir. Bilginlerin büyük cogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerceklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac´in yanliz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir.

Sonraki Kelamcilarin büyük cogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerceklesmistir. İclerinde Hz. Aise´nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük cogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yanliz ruhla gerceklesmistir.

Mirac olayinin gerceklestigi gece Müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde, camiiler kandillerle donatildigi icin Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, camii ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.(Şamil İslam Ansiklopedisi Ct.4. Sf.197.198/Heyet)

Rasulullah (s.a.s.) Efendimizin pek cok hissi ve kevni mucizeleri vardir. Bunlardan Kur´an-i Kerim´de zikredilen ve tevatür derecesine ulasan sahih hadislerle sabit olan ikisi sunlardir:

1.İsra ve Mirac mucizesi: suresinde; Kur´an-i Kerim, İsra suresinde; “Kulunu (Muhammed´i), ona ayetlerini göstermek üzere, bir gece Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksa´ya götüren Allah´in sani ne yücedir.”(el-İsra, 17/1) buyurulmustur. Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz, ilahi emir üzerine Cebrail (a.s.)´in refakatinde bir gecenin belirli bir kisiminda, Mekke-i Mükerremedeki Mescid-i Haram´dan, Kudus´te bulunan Mescid-i Aksa´ya süratle götürülmüs; oradan da, yedi kat gökyüzüne yükseltilerek “Sidre-i Munteha”ya ve diger yüce makamlara cikarilmis; bir cok ilahi lutuflara (Fuzuyati Rabbaniyeye) mazhar olduktan sonra, tekrar Mekke-i Mükerreme´ye ulastirilmistir, Buhari ve Muslim´in Sahihlerinde mevcut meshur bir hadise göre; bu mucize, Hicret´ten bir bucuk yil önce Receb ayinin yirmiyedinci gecesi vuku bulmustur. İsra´nin ruh ve ceset birlikte tahakuk ettiginde icma vardir. İsra hadisesi, yukarda kaydedilen ayetle sabit oldugundan, inkar eden kafir olur. Mirac hadisesinde de, icma-i ummet varsa da, keyfiyetin de, yani olus seklinde ittifak olunmamamistir. Ancak alimlerin büyük cogunluguna göre, Mirac ta, ruh ve ceset birlikte ve uyanik olarak tahakuk etmistir. Bu hadise, Rasulu Ekrem Efendimiz´in en büyük hissi mucizesi olarak kabul edilmistir (Ayrica bk. İsra ve Mirac maddesi).

2.İnsikak-i Kamer, Ay´in ikiye bölünmesi mucizesi: Peygamber (s.a.s.) Efendimiz´in bu büyük hissi mucizesi de Kur´an´la sabittir. Nitekim; Kamer suresinde (54/1): “(Kiyamet) saat(i) yaklasti, ay (ikiye) bölündü (yarildi)” buyurulmustur. Bazi sahih hadislerde nakledildigine göre; müsriklerden bir grup, bir mucize olarak, ayin iki kisma ayrilmasini, Rasul-i Ekrem (s.a.s.)´den istediler. Hz. Peygamber (s.a.s.)´de, Allahu Teala´ya yönelerek niyazda bulundu. Ay, Allah´in kudret ve izniyle derhal ikiye ayrildi; bir kismi Hira dagi üzerinde, diger kismi ise, asagida ve tam karsisinda görüldü. Müsrikler, inat ve tekebbürlerine kapilarak bu büyük mucizeyi inkar ettiler ve “Bu, ancak bir sihirdir” dediler. Şayet bu mucize, diger Mekkelilerce de görülmemis olsaydi, ona delalet eden ayetle tekzib edilmis olur ve kimse Hz. Muhammed (s.a.s.)´e iman etmez, hatta inananlardan irtidat edenler bile olurdu. Halbuki böyle bir sey olmamistir (bk. Ay Mucizesi mad.).(Şamil İslam Ansiklopedisi Ct. 4. Sf. 229/Heyet)

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
AY MUCİZESİ

(İnsikaku´l-Kamer) Yarilmak, parcalanmak ve bölünmek anlamina gelen “insikak” kelimisiyle ay, hilal anlamina olan “kamer” kelimelerinden meydana gelmis olup, terkip olarak “ayin ikiye bölünmesi, parcalanmasi” demektir.

İnsikak-i Kamer; ayin ikiye bölünmesi, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)´in mucizelerinden biridir.

Kur´an-i Kerim ve hadis-i serifle sabittir. Buhari ve Muslim´in rivayet ettigine göre hadiseye bizzat sahid olan Abdullah b. Mesud söyle nakleder: “Ay, Hz. Peygamber´in zamaninda iki parcaya ayrildi. Bir parcasi dagin bir tarafinda, diger parcasi dagin diger tarafinda idi. Hz. Peygamber bize sahid olunuz.” dedi. (Buhari, Tefsir, Suretu´l-Kamer, 1; Muslim, Kiyame, 44). “Kiyamet saat(i) yaklasti, ay yarildi. Bir mucize görseler hemen yüz cevirirler ve “süregelen bir büyüdür” derler.” (el-Kamer, 54/1-2).

Sahabenin ileri gelenlerinden Hz. Ali, İbn Mesud, İbn Abbas, Huzeyfe, Enes, Cubeyr İbn Mut´im, İbn Ömer gibi zatlarin bildirdigine göre; Peygamberimiz (s.a.s.) müsriklerin istekleri üzerine Mina´da ay yarilma mucizesi göstermis ve bu vak´ayi görenlere “sahid olunuz” deyip onlari tanik tutmustur.

Hadisenin meydana gelisi ayet ve sahih hadisle sabit olup inkari mümkün degildir. Ebu Nuaym el-İsfahani´nin İbn Abbas ve İbn Mesud´tan bildirdiklerine göre olay söyle meydana gelmistir: Müsriklerden Velid b. Mugire, Ebu Cehil, As b. Hisam, Esved b. Abd-i Yagus, Esved b. Muttalib, Zem´a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha bir coklari toplanarak Peygamberimiz´e, “Eger, sen gercekten peygambersen, bize yarisi Ebu Kubeys dagi, yarisi da Kuaykian dagi üzerinde görülmek üzere, Ay´i ikiye ayir.” dediler. Peygamberimiz onlara; “Eger, bunu yaparsam, iman eder misiniz?” dedi. “Evet iman ederiz” dediler. Ay´in, bedir oldugu, iyice göründügü ondördüncü gecesiydi. Peygamberimiz, müsriklerin istedikleri seyin olmasini Yüce Allah´tan diledi. Allah da, o gece ayin yarisini Ebu Kubeys dagi, yarisini da, Kuaykian dagi üzerinde dogdurunca, Peygamberimiz: “Ey Ebu Seleme b. Abdu´l-Esed, Erkam b. Ebi´l-Erkam! Şahid olunuz! Şahid olunuz!” diyerek seslendi. İbn Mesud´a göre, Kureys müsrikleri bu mucizeyi görünce (peygamberimizi kastederek) “Bu da Ebu Kebse´nin oglunun bir sihridir.” iclerinden Ebu Cehil ise “Gelecek yolcularinizi gözetin. Muhammed , sizi büyülemege güc yetirse bile bütün halki, bütün yer yüzünü de büyüleyebilecek degil ya! Onlara bir sorun bakalim. Onlar da sizin gördügünüz seyi görmüsler mi?” dedi. Gelenlerden sordular. Müsrikler bu mucizeyi inanmak icin degil, İslam davasina engel olabilecek bir sey gözüyle baktiklari icin, hadiseyi gördükleri halde inanmadilar, “Süregelen bir büyüdür” dediler.

“İnsikak-i Kamer mucizesi, bütün peygamberlere verilen ayetlerden hicbiri kendisine kiyas olunamiyacak derecede büyüktür. Cünkü bu mucize, gökyüzü cisimleri icinde parlak bir surette göze carpan bir küre üzerinde izhar buyurulmustur. Bunun icin insan üzerinde tesiri büyüktür ve en acik bir burhandir.”

Kur´an-i Kerim bu hadiseyi, Kiyametin yaklastiginin büyük alameti olarak saymistir. Tirmzi´nin bir rivayetinde hadisenin hem meydana geldigi zamani, hem de yeri ve keyfiyeti tayin edilerek Abdulllah İbn Mesud demistir ki: “Biz bir kere Rasulullah ile Mina´da idik. Ay iki parcaya bölündü. Bir bölügü dagin arkasinda, öbür bölügü de berisinde idi. Bunun üzerine Rasulullah: Şahid olunuz! Kiyamet yaklasti, yarildi kamer, buyurdu. Bir baska rivayette, Hira Dagi´ni ayin iki bölügü arasinda gördükleri ziyadesi vardir.(Tirmizi, Tefsir Sureti´l-Kamer, 1, 3, 5; İbn Hanbel, I, 456, 465).

Konu ile ilgili rivayetler; bu büyük mucizenin su safhalarini belirtmektedir: Mucize, müsriklerin istegi üzerine, Mekke´d, Peygamberimiz´in hayatinda kendi tarafindan, bir defa vuku buldugu ayin ikiye bölündügü ve parcalarinin dagin iki tarafina ayrildigi görülmüstür. Birbirini destekleyen bu rivayetlerin disindaki rivayet ve mütalaalar zayiftir. Bu cürük görüslerden biri de, bu mucizenin Peygamber zamaninda meydana gelmedigi, bunun Kiyamet alametlerinden birisi olarak ileride meydana gelecegi iddiasidir.

Nesefi gibi bazi müfessirler Hasan-i Basri´ye nispet ederek bu iddiayi ileri sürmüslerdir. Ayette gecen “yarildi” fiilini gecmis zaman olarak degil, “yarilacak” seklinde gelecek zaman olarak düsünmüslerdir. Bu durumda “Ay, Kiyamet günü bölünecek” demek olur. Konu ile ilgili Kamer suresinin ikinci ayeti, yukarda iddia edilen manaya uygun düsmemektedir.

Bu iddianin kendilerine nispet edilen Hasan-i Basri ve Ata İbn Ebi Rebah´in (ki bu iki zat Tabiin´den, yani sahabeyi görenlerdendir) bu görüsleri hakkinda merhum Elmalili Hamdi Yazir, tefsirinde söyle diyor: “Bu iki Tabii İmami, ayette ve hadiste meshur olan gecmisteki ay´in yarilmasini inkar etmis degil, ayetin isaret ettigi diger bir manayi tefsir etmisler ve İnsikak-i Kamer mucizesinden, ileride ay´i büsbütün yarilip kiyametin kopacagi manasini anlamanin geregine isaret etmislerdir.

İnsikak-i Kamer mucizesinin aklen mümkün olup olmamasi konusunda filozoflar ve kelamcilar arasinda münakasalar olmustur. Eski filozoflara göre, gök ve gök cisimlerinin bölünüp sonra birbirine eklenmeleri mümkün degildir. Bu nedenle Şakk-i Kamer mucizesi de aklen mümkün degildir.


Kelamcilar da bunlara gereken cevabi vermislerdir. Günesin ve küremizin de icinde bulundugu günes manzumesinin, kendisinden daha büyük cisimlerden ayrilarak meydana geldigini kabul eden yeni astronomi nazariyeleri, Ay´in ikiye ayrilma mucizesini kabul etmeye daha müsaittirler.

Mucize, muhatabi acze düsüren fevkalade bir olaydir. Bu münasebetle mucizelerin akla uygun olup olmamasi münakasa konusu olamaz. Ay´in yarilmasi mucizesini akla kabul ettirebilmek icin bir baska görüs ileri atilmistir: “Ay hakikatte iki parcaya bölünmemistir; Ama ona bakanlarin nazarinda öyle görülmüstür.” Bu tezi acikca müdafaa eden Şah Veliyullah Dehlevi´dir. Bu görüsün temeli de Enes b. Malik´in, “Mekke müsrikleri Peygamber´den bir ayet göstermesini istediler de Rasulullah onlara ay´i iki parca gösterdi.” seklinde rivayet ettigi hadistir. Mekkeliler´in ay´i iki parcaya bölünmüs gördükleri muhakkak olmakla beraber gercekte ay ikiye bölündü mü, yoksa Mekkeliler´e öyle mi gösterildi? Bu tür düsünce, mucizesinin meydana gelmesini akla uygun göstermek isterken onu müsriklerin iddia ettikleri bir sihir mertebesine indirmek olur.(Tecrid-i Sarih, 1483). Mucizeyi akla uygun göstermeye calismak, onu alelade bir olay durmununa düsürmektir ki bu durumda hadise, mucize olmaktan cikar. Ve akil, tabiat üstü olan olaylarin mahiyetini idraktan acizdir. Akli bunu idrake zorlamak, bircok tehlikeler dogurur.

Beyhaki´nin İbn Mesud´dan yaptigi bir rivayette: “Peygamber cikmazdan (Medine´ye hicretten) evvel Mekke´de iken Kamer´in iki kerre sakk oldugunu gördüm” diyor. (Ayrica bk. Ahmed b. Hanbel, III, 165). Hafiz Ebu´l-Fadl İraki bu hadise dayanarak Kamer´in ayrilmasinin iki kere oldugunu söyler. Hafiz İbn Hacer de bu konuda: “Peygamber´in zamaninda insikakin iki kere vukuunu kabul eden bir hadis alimi bilmiyorum.” diyor. İbn Kayyim el-Cevziyye de olayin bir kerre meydana geldigini söylemektedir. İnsikak-i Kamer hadisesi iki degil, birdir. Ancak bu insikak esnasinda Ay simsek cakar gibi süratle iki kerre ayrilip kapanmistir. Ve iki ayrilis esnasinda da Ebu Kubeys veya Hira Dagi aradan görünmüstür.

Yukarda belirtildigi gibi “İnsikak-i Kamer” olayi, vuku ayet ve hadisle sabit bir olaydir. Degisik yorumlara gitmeden, bildirildigi sekilde kabul etmek gerekir. Bilindigi gibi mucizelerin meydana gelisindeki ana gaye, Allah´in izni ile onu meydana getiren Peygamber´in peygamberlik iddiasinin isbatidir. Mucize, günlük olaylar niteliginde olsaydi, o tür olaylari rastgele herhangi bir insan da meydana getirebilirdi. Bu nedenle mucizeleri illa da akilla bagdastirmaya calismanin manasi yoktur. (Şamil İslam Ansiklopedisi Ct.1. Sf.178.179/Heyet)

Enes İbn-i Malik radiyallahu anh´den rivayete göre, müsarün-ileyh demistir ki:
Bir kere Nebi sallallahu aleyhi ve sellem (Medine carsinin bir semti olan) Zevra´da iken (ikindi namazini vakti yaklasmisti ve abdest suyu arayip bulamamislardi. Bunun üzerine) Resulullah´in huzurunda bir kap (icinde bir miktar su) getirildi. Müeakiben Resulullah elini kap (in icindeki suy)a koydu. Hemen parmaklari arasindan su fiskirmaga basladi. Orada bulunan cemaat abdest al (incaya kadar devam et)ti.

(Enes İbn-i Malik´in ravisi) Katade der ki: Ben, Enes İbn-i Malik´e:
-- Orada kac kisi idiniz? diye sordum. O da:
-- Üc yüz, yahut üc yüz kadar, diye cevap verdi.

IZAHI
Tercememizde kavis icinde gösterilen ziyadeleri Buhari´nin bu babinda ve bu hadisten sonra İmam Malik tarikiyle yine Enes İbn-i Malik´ten gelen rivayetinden istifade ederek yazdik. Ebu Nuaym: bu az miktar suyu Enes İbn Malik´in kendisi Umm-i Seleme´nin evinden getirdigini ve cemaatin hepsi abdest aldiktan sonra Umm-i Seleme´ye götürüp verdigini rivayet etmistir. Bu vakia usulen ahad tarikiyle menkul olup seklen zan ederse de vakia da üc yüz kadar Sahabi bulunup sidk-u adaletleri muhakkak olan, bunlarin hic birisini tarafindan red ve inkar olunmamis bulunmasi, her halde zannin fevkinde bir kat´iyet ifade eder. Tabii ve Etba-i Tabii devirlerinde ise rivayet tarikleri cogalmis ve Buhari zamanina kadar bu ravilerden hic birisinde süpheyi mücib cüz´i bir muhalefet bulunmamistir. Şu halde bu i´cazkar vakianin adetin hilafinda bir hakikat oldugu kabul edilmek icab eder. Bu cihetle bu haber tabiate muhaliftir, diye reddedilmez. Cünkü bir cemm-i gafir tarafindan muhalefetsiz naklolunan ve vukuu muhakkak bulunan bir vakiayi red ve inkar, mükabere olur.

Abdullah İbn-i Mesud radiyallahu anh´den söyle dedigi rivayet olunmustur: Biz (Peygamber´in Ashabi) adet hilafi olan umuru, bereket ve hayir sayardik. Siz ise bunlar (in hepsin)i korkutmak (icin izhar edilir) saniyorsunuz. Biz bir seferde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bulunduk. Suyumuz azalmisti. (Kafile asiri bir susuzluk karsisinda kalmisti.) Bunun üzerine Resulullah:

-- Haydi bana bir miktar su artigi bulup getiriniz! dedi. Ashab, icinde az bir miktar su bulunan bir kap getirdiler. Resulullah bu kapin icine elini koydu. Sonra Ashab´a:


-- Haydi temiz ve mübarek suya geliniz! (Abdest aliniz!). Suyun artisi ise Allah´tandir, buyurdu. Ve hakikaten Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem´in parmaklari arasindan su kaynayip aktigini gördüm. Yine biz, (Resulullah´in yaninda) yemek yenirken taamin Subhana´llah dedigini isitirdik.

IZAHI
Bu mucizenin izhar edildigi seferi, Buhari´nin ravisi bildirmemistir. Beyhaki, bunun Hudeybiye seferi oldugunu kestirmis ise de tasrih eden bir hadis tahric etmemistir. Bu noksan da telafi ederek Ebu Nuaym Delail´inde rivayet etmis ve bu seferin Hayber gazasi oldugunu bildirmistir.

Görülüyor ki, hadiste Abdullah İbn-i Mesud´dan naklolunan vakia da bundan evvel Enes İbn-i Malik´ten rivayet olunan vakia nev´indendir ve bu nevi´den daha bir cok vakialar da rivayet olunmustur. Bunlarin her biri ayri ayri mutalea olundukta ahad yoliyle naklolunduklari ve seklen zan ifade ettikleri sanilirsa da bunlarin: I) Bir nevi´den mütecanis vakialar olmasi, 2) Her birisi yüzlerle Sahabi´nin gözleri önünde cereyan edip hic birisinden inkara delalet eder ufak bir süphe nakledilmemesi, sihhatine delalet eder. Rivayet ilmine göre, bu nevi, rivayetlerin toplu olarak zandan üstün bir kat´iyyet ifade ettiklerine süphe yoktur. Rivayet alimleri bu nevi, rivayetleri ince ipliklerden bükülmüs kalin gemi halatlarina benzetirler ki, bu mürekkep tesbihte ince ipler, zan ifade eden haberlerdir. Kalin halat da bu haberlerin birleserek tevatür derecesinde rasanet kesbetmeleri ve isitenlerin vicdan-i ilmilerinde yakin derecesinde müessir olmalaridir.

Abdullah İbn-i Mesud radiyallahu anh´den gelen bir rivayette söyle demistir:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamaninda ay ikiye bölündü de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: Şahid olunuz! buyurdu.

IZAHI
İnsikak-i Kamer hadisi ravilerinin kesreti ve söhreti cihetiyle imtiyazi haiz hadislerdendir. Basta Abdullah İbn-i Mesud, Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Ali İbn-i Ebi Talib gibi Ashab´in alimleri bulundugu halde Enes İbn-i Malik, Cubeyr İbn-i Mut´im, Huzeyfe İbn-i Yeman gibi Ashab´in mesahiri tarafindan rivayet olunmustur. Buhari buradan baska Tefsir, İnsikak-i Kamer bablarinda da müteaddid tariklerle rivayet etmistir. Bu süretle Muslim, Ahmed İbn Hanbel, Nesai ve Tirmizi´nin de rivayetleri vardir.

Ayin ikiye bölünmesi hic süphesiz mahsus ve afaki mucizelerin en büyügüdür. Şarih Hattabi demistir ki: İnsikak-i Kamer mucizesi, bütün peygamberlere verilen ayetlerden hic biri kendisine kiyas olunamiyacak derecede büyüktür. Cünkü bu mucize, gök yüzündeki ecram icinde parlak bir sürette göze carpan bir küre üzerinde izhar buyurulmustur. Bu cihetle insan üzerinde medar-i ibret tesiri büyüktür ve en acik bir burhandir.

Kur´an-i Mubin bu büyük ayeti saat ve kiyamet zamaninin tekarrübü alametlerinden addeder. Kamer Suresi´nin basinda buyurulmustur ki: “Saat (kiyamet zamani) yaklasmisti da ay bölündü. Fakat onlar (Kureys müsrikleri) her hangi bir ayet görseler yüz cevirirler ve: bu, büyük bir sihirdir, derler”. Ahmed İbn-i Hanbel Musned´inde Evsed tarikiyle İbn-i Mesud´dan su ziyadeyi de rivayet etmistir: Mucizeyi gören müsrikler biribirlerine: “Bu, Ebu Kebse´nin oglunun bir mucizesidir. Maamafih size gelen yolculara da bir sorunuz. Eger bu hadiseyi onlar da sizin gördügünüz gibi gördüklerini söylerlerse Muhammed´in nubuvvet iddiasi dogrudur. Aksi takdir de bu bir sihirdir” demisler. Ve sorduklari yolcular da: evet gördük: ay ikiye bölündü, diye tasdik etmislerdir.

Buhari´nin bu babinda Enes İbn-i Malik ile İbn-i Abbas´dan da birer rivayeti vardir: Enes İbn-i Malik, rivayetinde Mekke müsriklerinin Resulullah´dan bir mucize göstermesini istediklerini Resulullah´in da onlara ayin ikiye bölündügünü gösterdigini haber vermistir ki, bununla hadisenin mekan-i vukuu tesbit edilmis bulunuyor. İbn-i Abbas da rivayetinde: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamaninda ay ikiye bölündü demistir ki, bu rivayetle de vukuu zamani tesbit edilmis bulunuyor. Tirmizi´nin bir rivayetinde ise hadisenin hem vukuu zamani, hem de mahalli ve bir derece keyfiyeti tayin edilerek Abdullah İbn-i Mesud demistir ki: biz bir kere Resulullah ile Mina´da idik. Ay iki parca bölündü. Bir bölügü dagin arkasinda, öbür bölügü de berisinde idi. Bunun üzerine Resulullah: Şahid olunuz! Kiyamet yaklasti, yarildi kamer, buyurdu. Buhari ile Muslim´in Enes İbn-i Malik´ten gelen bir rivayetinde de Hira dagini ayin iki bölüggü arasinda gördükleri ziyadesi vardir.

Bütün bu rivayetler mucizenin su saflhalarini belirtmektedir:
Mucize: I) Müsriklerin dilegi üzerine, 2) Mekke´de, 3) Peygamberimizin hayatinda kendi tarafindan, 4) Bir def´a izhar olunmus, 5) Ve ayin ikiye bölündügü, 6) Ve bölükleri dagin iki tarafina ayrildigi görülmüstür. Su halde biribirlerini teyid ve Kur´an´i izah eden bu rivayetler karsisinda bu hadiseyi inkar, bir mükabere oldugu gibi, bu rivayetler disindaki rivayetler ve mütalaalar da cürüktür. Bu cürük mütalaalardan birisi, bu mucizenin Peygamber zamaninda vuku bulmadigi, belki bunun kiyamet alametlerinden birisi olarak ileride vuku bulacagi iddiasidir ki, Nesefi gibi bazi müfessirler Hasan-i Basri´ye nispet ederek nakletmisler, ve ayetteki mazi sigasi mecazen muzari manasina hamledilerek (Kiyamet günü bölünecek) demislerdir.

Yukaridaki rivayet yaninda bunun ilmi bir kiymeti olmamakla beraber ikinci ayet de – ki, müsriklerin her mucize gördükce: sihirdir, dedikleridir-- böyle bir tefsire müsait degildir. Muzari, ile te´vile göre, ikinci ayetin de müsriklerin kiyamet gününde Kamer mucizesini inkar etmeleri süretinde te´vil etmek icab eder ki, pek manasiz bir tercih olur ve bu sürette müsriklerin sihir diye reddetmeleri yerinde olmaz.

İnsikak-i Kamer mucizesinin imkan-i aklisi cihetinin de eski filozoflarla kelamcilar arasinda derin münakasalara sebeb oldugunu ilm-i kelam kitablarinda görüyoruz. Eski filozoflara göre, sema ile semavi ecramin hark ve iltiyami yani bölünüp sonra biribirine eklenmesi mümkün degildir. Bu cihetle Şakk-i Kamer mucizesinin vukuu muhaldir. Mütekellimin de bunlara lüzümu kadar cevap vererek aklen imkanini isbata calismislardir. Yeni heyet nazariyeleriyle kadim hikmetcilerin hark ve iltiyam farazayeleri iflas ettikginden, o münakasalar da tarihe karismistir. Günes´in, ve küremizin de icinde bulundugu günes manzümesinin kendisinden daha büyük ecramdan ayrilarak vucud buldugunu kabul eden yeni heyet nazariyeleri, İnsikak-i Kamer mucizesini kabule daha müsait olsa gerek. Afaki ve suhudi mucizeler umumiyetle adete, tabiate muhalif harikalar oldugundan, akli imkanini arastirmak lüzümsuz bir mesgüliyettir. Belkimucize mefhumumuza aykiridir. Cünkü mucizenin aklen imkanini arastirmak onu adete, tabiate takrib ve onun kabülünü teshil etmekten baska bir sey degildir.

İnsikak-i Kamer mucizesinin vukuunu akla takrib ve kabülünü te´min icin Enes İbn-i Malik hadisinden istiane ile söyle bir tez de müdafaa edilerek: Ay hakikatte iki parcaya bölünmemistir; belki ona bakanlarin nazarinda öyle görülmüstür, denilmistir. Bu tezi acik bir ifade ile müdafaa eden Dehlevi Şah Veliyyullah´dir. Enes İbn-i Malik, hadisinde: Mekke müsrikleri Peygamber´den bir ayet göstermesini istediler de Resulullah onlara ayi iki parca gösterdi, dedigi yukarida görülmüstü. Mekkelilerin ayi iki parcaya bölünmüs gördükleri muhakkak olmakla beraber ay nefsu´l-emir de ve hakikatte iyiye bölündü mü, yoksa Mekkelilere öyle mi gösterildi? Enes hadisinin rivayet tarzi ikinci sikka daha müsaid görülmüstür.

Seyh Muhyiddin-i Arabi´nin Futuhat´inda: “Mekke müsriklerinin istedikleri mucize vukua gelmistir. Fakat ay nefsu´l-emir de ve hakikatte öyle görülmüs müdür, yoksa bakanlarin ve onu görenlerin gözlerine mi öyle görünmüstür?. Bunu arastirmak lüzumsuzdur. Bu ihtimal ancak vakianin hakikatte gözle görülen gibi oldugunu muhbirin haber vermesiyle müntefi olur” demesi de yukaridaki tezi müdafaa eder mahiyettedir. Gazali´nin de bu nokta-i nazara mütemayil oldugu bildirliyor. Bu tez de cok tehlikelidir. Ve mucizenin vukuunu akla takrib etmek isterken onu bir sihir derekesine indirmektir ki, Mekke müsriklerinin iddiasidir.

HULASA:
İnsikak-i Kamer bir mucizedir, adete muhalif bir harikadir. Onu söyle te´vil ve tevcih etmeyerek oldugu gibi kabul gerekir.

Bu Sidk-i Nubuvvet delilini Mekkelilerle mülhakatindan gelen yolcularin gördükleri rtivayet olundugu halde, baska yerlerde görüldügüne dair hic bir haber rivayet olunmamistir. Fakat baskalarinin görmemeleri, hadisenin sihhat-i vuku hakkinda bir süphe uyandirmaz. Mucizenin mesnedi olan kudret ve hikmet-i İlahiyye mucize isteyenlere göstermis de baskalarina göstermemis olabilir. Küre-i kamerin medarinin tehalüfü de müstakil bir sebeb sayilabilir. Cünkü ay, küremiz üzerindeki bütün insanlara bir nokta üzerinde görünmüyor ki. Kürenin bir kisminda tulu, etmezden önce öbür kisminda doguyor. Küsüf hadisesi de böyle degil midir? Kürenin bir tarafinda görünür, öbür tarafinda görünmez; bir tarafta külli, öbür tarafta cüz´i olur. Sonra gece vakti herkesin rasid bir halde bulunmayip uyur olmasi da bir sebeb olarak zikrolunabilir.(Sahih-i Buhari Muhtasari Tecrid-i Sarih Tercemesi Ve Şerhi Ct.9. Sf.290-292. 319-323/Kamil Miras)

KIYAMETIN YAKLASMASI BABI

132 -- (2950) Bize Said b. Mansur rivayet etti. (De ki): Bize Yakub b. Abdirrahman ile Abdulaziz b. Ebi Hazim, Ebu Hazim´den, o da Sehl b. Sa´d´dan naklen rivayet ettiler. (Demis ki): Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söyle buyurdular... H.

Bize Kuteybe b. Said de rivayet etti. Lafiz onundur. (Dedi ki): Bize Yakub, Ebu Hazim´den rivayet etti ki, Sehl´i söyle derken isitmis: Ben Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)´i bas parmakla orta parmak arasindaki <sehadet> parmagi ile isaret ederek:
“Benimle kiyamet söylece oldugu halde gönderildim.” buyururken isittim.

133 – (2951) Bize Muhammed b. Musenna ile Muhammed b. Bessar rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şube rivayet etti. (Dedi ki): Ben Katade´den dinledim. (Dedi ki): Bize Enes b. Malik rivayet etti. (Dedi ki): Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ben, benimle kiyamet su iki parmak gibi oldugu halde gönderildim.”

Şube demis ki: Ben Katade´yi de rivayeti esnasinda: “Bu parmaklardan birinin digerine olan fazlaligi gibi.” derken isittim. Ama bunu Enes´den naklen mi söyledi yoksa kendinden mi söyledi bilmiyorum.

134 -- (...) Bize Yahya b. Habib El-Harisi de rivayet etti. (De ki): Bize Halid (yani; İbni Haris) rivayet etti. (Dedi ki) Bize Şube rivayet etti. (Dedi ki): Ben Katade ile Ebu´t-Teyyah´i rivayet ederlerken dinledim. Onlar da Enes´i rivayet ederken dinlemisler ki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ben, kendimle kiyamet söylece oldugu halde gönderildim.” buyurmuslar. Şube bunu göstererek iki parmagini sehadetle ortayi yanyana getirmis.

(...) Bize Ubeydullah b. Muaz da rivayet etti. (Dedi ki): Bize babam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Velid dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti.

Her iki ravi demisler ki: Bize Şube, Ebu´t-Teyyah´dan, o da Enes´den, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)´den naklen bu isnadla rivayet etti.

(...) Bize bu hadisi Muhammed b. Bessar da rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbnu Ebi Adiy, Şube´den, o da Hamza (yani; Dabbi) ile Ebu´t-Teyyah´dan, onlar da Enes´den, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)´den naklen yukarkilerin hadisi gibi rivayette bulundu.

135 -- (...) Bize Ebu Gassan el-Mismai dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mu´temir babasindan, o da Ma´bed´den, o da Enes´den naklen rivayet etti. (Söyle demis): Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ben, benimle kiyamet su iki parmak gibi oldugu halde gönderildim.” buyurdu ve sehadet parmagi ile orta parmagini bir yere getirdi.(Sahih-i MuslimTercemesi ve Şerhi Ct.11. Sf.415-417/Ahmed Davudoglu)

KIYAMET ALAMETLERI BABI

(4040) “...Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)´den rivayet edildigine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki parmagini (ki sehadet parmagagi ve orta parmaktir) birlestirerek:
“Ben ile kiyamet günü su iki parmak gibi ba´solundum (yani peygamber olarak gönderildim).”

IZAHI
Buhari, Muslim, Tirmizi ve Ahmed bunun mislini Enes (Radiyallahu anh) aracaligiyla merfu olarak rivayet etmislerdir. Sehl bin Sad (Radiyallahu anh)´den de bunun bir benzeri rivayet edilmistir. Peygamber (Aleyhi´s-salatu ve´s-selam)´in bu hadisi buyururken sehadet parmagi ve orta parmagiyla isaret buyurdugu, diger rivayetlerde belirtilmistir.

Kadi İyaz: Bu hadis, Peygamber (Aleyhi´s-salat ve´s-selam) ile kiyamet günü arasindaki zamanin azligina isaret eder. Bu mesafe sehadet parmagi ile orta parmak arasindaki uzunluk farki gibidir, demistir.

Bir kavle göre hadisten maksad Peygamber (Aleyhi´s-salatu ve´s-selam) ile kiyamet günü arasinda baska bir peygamber´in olmayacagini ifade etmektir.(Sunen-i Ibn-i Mace Tercemesi ve Şerhi Ct.10. Sf.272/Haydar Hatipoglu)

İsra ve Mirac Hadisi

Müellif Buhari yukaridaki unvani Sahih´inde iki baba ayirmistir: 1) Babu Hadisi´l-İsra 2) Babu´l-Mirac. Müellif İsra babinda da İsra Suresi´nin ilk ayetini zikretmistir ki, meali söyledir:

“Gücsüzlükten iraklik o Tanri´ya ki, O, (Muhammed) kulunu bir gecenin az bir vaktinde Mescid-i Aksa´ya kadar sefer ettir (mege gücü yet) di. Bu seyahat, ona bazi harikalarimizi gösterelim icindi. Hakikatte Allah, (mmünkirler inkarini) cok iyi isittir, (her hareketlerini) yakindan görür”.

Unvanindaki İsra, ile ayetteki Esra kelimenin ikisi de bir manayadir: Gece yürüyüsü ve yolculugudur. Yanliz ayetteki Esra “be” edatiyle tadiye ettigi icin “yürüttü” diye terceme olunur.

MESCID-İ HARAM, Mekke mesciddir ki, Kabe´nin etrafinda ve Kabe´yi muhit olan bugünkü tavaf sahasidir. Bu mübarek sahaya Mescid-i Haram denildigi gibi Harem-i Şerif de itlak olunur. Haram itlaki, sahaya ihtiram ve saygi vacib oldugu icindir. Kendisine karsi saygisizlik caiz olmadigi icin Mekke´ye de Belde-i Haram tabir olunmustur. Asr-i Saadet´te ve Ebu Bekir hazretlerinin hilafeti zamaninda Mescid-i Haram zemimi, Kabe´yi tavaf etmege mahsus bir sahaya münhasir idi. Bilhare Hazreti Ömer zamaninda tevsi, edilmege baslanip Emeviler, Abbasiler zamaninda etrafindaki mebani istira edilip Mescid-i Haram´a ilave edilmistir [Bak.: C. 6, S. 67, 68 (İkinci baski, S. 49, 50)].

MESCID-İ AKSA da Kudus mescididir ki, Beyt-i Makdis de denilir. Yeryüzünde iptida Mescid-i Haram, sonra Mescid-i Aksa bina kilinmistir. Ve Mescid-i Haram´dan bir aylik mesafe uzak bulundugu icin (Aksa = Cok irak) vasfiyla tavsif buyurulmustur. Mescid-i Aksa Musa aleyhi´s-selam´dan İsa peygamber zamanina kadar peygamberlerin mecmai ve mukaddes vahy menzili oldugu icin Peygambeimizin miracinda da yol ugragi kilinip Mekke´den dogru semaya yükselip cikilmamistir.

Mescid-i Aksa´nin havali ve cevresi de Kudus sehri ve civari demektir ki, Allahu Teala bu mintakayi dini serefle müserref kildigi gibi birtakim nehirler ve bahcelerle de bereketlendirmistir.

İsra ve Mirac vak´asinda Cenab-i Hakk´in Peygamberine gösterdigi ayetler, bir gecenin az zamaninda bir aylik mesafe kat ettirilerek Kudus ve oradan yükseltilip ali makamlar gösterilerek avdet etirilmesi harikasiyla bütün bu makamlarda gösterilen mucizelerdir ki, asagidaki hadislerde tafsil buyurulmustur.

Mirac ismi de yüksege cikmak manasina olan uruc´tan alinmistir ki, merdiven demektir. Bu itibarla Mirac, Resulullah´in bu hak-dan ali makamlara yükselme vasitasi demek oluyor. Mirac hadislerinde: (Yüksege cikarildim) tabir buyuruldugundan bu vak´a Mirac adiyla anilmistir.

İsra ve Mirac vak´asi zaman ve zemin kayitlarindan haric ve mülk ve melekuta dair esrar ile dolu muazzam bir mucize oldugu icin müteaddit tariklerle rivayet olunmus ve bu rivayetler müteaddit ve mütehalif re´y ve ictihadi mucib olmustur: İsra gecesiyle Mirac gecesi bir midir, yoksa biribirine mütegayri iki vak´a midir? Ruhani midir, ruh maa´l-ceset midir? Rüyada mi, yoksa uyaniklikta mi? Nubuvvetten evvel mi, sonra mi vuku, bulmustur? Bir midir, müteaddit midir?

Hadis, fikih, kelam alimlerinden cumhurun mezhebi, İsra ile Mirac´in bir gecede, rüyada degil, uyanik bir halde, Resulullah´in nubuvvetinden sonra ruhiyla ve cismiyle bir def´a vaki, oldugu merkezindedir. İsra ile Mirac´in ayri ayri gecelerde vukuuna, birisi rüyada öbürüsü uyanik bir halde olarak iki def´a vukuuna ve rüyanin yakazadaki Mirac´a bir mukaddime olduguna, İsra uyanikken fakat Mirac uyku halinde vuku bulduguna kail olan ara ve ictihadlar da vardir. Bütün bu mütehalif ictihadlar, bu muazzam vakianin aslina degil, tafsilat ve teferruatina ait bulundugundan bunlarin da te´lifi cihetlerini izaha lüzum görmüyoruz.

İsra ve Mirac´in Peygamberimizin nubuvvetinden sonra ve hicretinden evvel vukuuna göre, bunun yilini, ayini tayin hususundaki rivayetler de ihtilaflidir. Bunlarin en cok Hicret´ten bir sene veya on sekiz ay evvel vukuunu bildirmektedir.

Hazret-i Aise´ye, İbn-i Abbas´a, Abdullah İbn-i Amr´e, Ummi-i Hani´ye müntehi olan bu haberler İbn-i Sad, İbn-i Abdilber gibi en mu´temed rivayet alimleri tarafindan tahric edilmistir. Müellif Buhari´nin de bu vak´a ile Akabe biatlerini hicrete takaddüm eden vak´alara ait bablarin en sonuna birakmasi da cumhur mezhebini te´yid eder mahiyettedir. Sonra ay tayini hakkinda rivayetlerin ekseriyeti de Rebiu´l-evvel ve Receb aylari üzerinde toplanmistir.

Cabir İbn-i Abdillah radiyallahu anhuma´dan rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem´in söyle buyurdugunu isitmistir: (Mescid-i Aksa´ya sefer ettigimi söyledimde) Kureys beni yalanlayinca (Mescid-i Haram´a gidip) Hicir´de ayakta durdum. Müteakiben Allah bana, Beyt-i Makdis´i ile gözümün arasindaki mesafeyi kaldirdi da (denemek icin ne sordularsa) Mescid-i Aksa´ya bakarak onun nisanelerinden Kureys´e haber vermeye basladim.

İZAHI
Bu hadisi Buhari İsra, babinda rivayet etmistir. Bu cihet Muslim´in Ebu Hureyre´den gelen bir rivayetinde daha vazih bir sürette söyle naklolunuyor: Kureys bana seyahat ettigim yerlerden soruyordu. Bilhassa Mescid-i Aksa´ya dair öyle seyler sormustu ki, ben İsra gecesi onlarla igilenip tesbit etmemistim. Bu cihetle o kadar müskül bir vaziyete düsmüstüm ki, hicbir zaman öyle SIKIlmamistim. Bunun üzerine Allahu Teala benimle Beyt-i Makdis arasinda hail olan mesafeyi kaldirdi. Simdi ben Beyt-i Makdis´i görüyordum, ne sorarlarsa muhakkak ona bakarak cevap vermistim. (İbn-i Sad´in Umm-i Hani´den rivayetine göre)

Kureys:
-- Mescid-i Aksa´nin kac kapisi var? Diye sormuslardi. Halbuki ben Kudus mescidinin kapilarini saymamistim. Fakat karsimda mescid tecelli edince ona bakmaga ve kapilari birer birer saymaga basladim, buyurmustur.

Beyhaki´nin Delail´indeki rivayetinde de su tafsilat vardir. Ebu Seleme der ki: İsra, vak´asi üzerine müsrikler fitne buhranina tutularak deli gibi Ebu Bekir´e kostular ve Resulullah´in İsra´ya dair verdigi haberi ona naklettiler. Ebu Bekir onlara:
-- Muhammed´in dogru sözlü olduguna kanaatim vardir. Bu kanaatimi size de bildiririm! dedi. Müsrikler:

-- Demek Muhammed´in bir gecede Mescid-i Aksa´ya gidip sonra dönüp geldigini sen de tasdik mi ediyorsun? Dediler, Ebu Bekir:

-- Evet tasdik ediyorum! Degil bu, bundan daha ziyade uzaklarina da meleklerin gükten haber getirdiklerine de inanmisimdir! dedi. </sehadet>
<sehadet>Bu </sehadet>cihetle Ebu Bekir´e, Siddik denildi.(Sahih-i Buhari Muhtasari Tecrid-i Sarih Tercemesi Ve Şerhi Ct. 10. Sf. 56-60/Kamil Miras)
 

Karaton

GÜCÜ DOĞURAN DÜŞÜNCEDİR
Kurucu
27 Ocak 2017
4,320
18,199
Bolu
www.sevgiplatformu.info
Peygamberimizin Mucizeleri

Mucizeler:


Bu sebeble Kur´an-i Kerim, kafirlerin mucize isteklerine, onlarin iman etmelerine fevkalade hirsli Rasul-i Ekrem´in bu istekleri yerine getirip imanlarini saglama arzu ve temayülüne isaret eder ve ikaz da bulunur: “Eger onlarin yüz cevirmesi, sana agir gelmis olup da kendilerine bir ayet (bir mucize) getirmen icin yerde bir baca veya gökte bir merdiven araman (gibi ham ve icapsiz tekliflere) uymak istersen (sunu bil ki) eger Allah dileseydi onlarin hepsini hidayet üzerinde toplardi. O halde sakin cahillerden olma.”(6, En´am: 35.)

Sonra müteaddit ayetlerde(Ayni Sure: 109-111; 10, Yunus: 96-100; 15, Hicr: 14-15; 17, İsra: 59,90-93.)beyan olundugu üzere münkirlerin mucize talebleri, samimi ve hakikati kabule meyilden dolayi degil. Onlar ancak inat, küfür ve istihza saiklariyla bu taleblerde bulunuyorlardi. İstekleri yerine getirilip mucizeler gösterilse, kendilerine “sihir” yapildigini iddia ederek eski inat ve küfürlerinde devam edecekler, fakat bu, mucizeleri yalanlayan önceki kavimlerin helak edildikleri gibi onlarin da helaklarini gerekli kilacakti. Rahmet peygamberinin kavminin helakini istemeyecegi, onlara mühlet ve imkan verilmesi talebinde bulunacagi asikardir. Üstelik bu istekler karsisinda da kendisinin “ancak peygamber olarak gönderilmis bir insan” oldugunu bildirmesini Cenab-i Hak daRasulune emrediyordu.(17, İsra: 93.) Bu sebeble Hz. Peygamber, artik mucize isteklerine karsi kesin tavrini takinir ve diyordu ki: “Hayir, bu isteklerinizi yerine getirecek, Rabbime bu hususta basvuracak degilim. Gerci O, Kadir-i mutlaktir; her seye gücü yeter. Fakat ben, bunun icin gönderilmedim. Benim yegane gayem, size rehberlik etmez, inzar ve tebsir de bulunmaktir.


Fakat elbette bütün bunlar,daveti esnasinda Rasul-i Ekrem´in nubuvvetinin alameti olan mucizelere hic basvurmadigina, bu metodu hic kullanmadigina ve bazilarinin iddia ettigi gibi Kur´an disinda Rasulullah´in mucizesinin bulunmadigina delalet etmez.


Yanliz burada hemen sunu belirteyim ki bir cok siyer kitabi ile Hz. Peygamber´in mucizelerini bir araya toplayan eserlerde Hz. Peygamber´e nispet edilen, ama hadd-i zatinda asli esasi olmayan rivayetler veya mübagalali anlatimlar da mevcuttur. Günümüz davetcisi, muhatablarina Allah Rasulunun mucizelerini anlatirken sihhatli rivayetleri, zayif ve uydurma olanlarindan ayirdetmek, mübalaga ifadelerini bir tarafa birakmak mecburiyetindedir. Bunun icin Sünnet´in cok iyi bilinmesi, sahih hadis kaynaklarinda yer alan sihhatli rivayetlerin tespit edilmesi gerekir. Ayrica, Hz. Peygamber´in en büyük mucizesi olan Kur´an-i Kerim, davet faaliyetinde her seyin önünde tutulacak, Kur´an taninacak, Kur´an anlatilacaktir.

Su hususu da belirtmek faydali olacaktir: Hz. Peygamber´e mucize göstermesi konusunda Cenab-i Hak tarafindan pesin ve genel bir yetki ve kudret verilmis degildi. Allah Rasulu ancak gerekli ve faydali durumlarda ve o anda Cenab-i Hakk´in verdigi izin ve Rabbinin kudreti dahilinde mucize gösteriyordu.
Konu kendi içerisinde epey çelişkili ali abi
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Konu kendi içerisinde epey çelişkili ali abi
Abi sen epey celis ki dersin ve nerede var ise onu ele alip islesen olmaz mi.Ve Hemde bizde ayni zamanda senden de bir yararlanmis oluruz.Aslinda genc ler yazsa bizde abi olarak baksak ve bir tetkik edip onu bir degerlendirme yapsak nasil olur idi ve bu fikir eskiden beri su aklimda biiznillah.Bu sözümü de hangi sebebe binaen dedim onuda arz edeyim genel bir söz dedim yani sitede ki bu konular hakkinda olarak kisacasi.
 

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
60K