Önümde yuvarlanıp giden sarı-mavi, süt-beyaz bilyelerimin ardından koştururken vakit öyle hızlı geçmiş ki;
Büyümüşüm Büyümüşsün Büyüymüşsün
Sur Kentin lacivert kuytularında oturup sevdiklerimi, çocukluğumu, yaralarımı bir bir geçiriyorum gönül tünelimden. Henüz dilini, çıkmaz sokaklarını bilmediğim ama kalbinin sınır kapısından içeri ömrümün geçtiği yerlerde tanıştığım çocukların selamıyla girdiğim bir ülkenin eksik mevsimleri karşılıyor ırak yollardan getirdiğim gözlerimi. Göz yorgunluğum ve güz vurgunluğum güze, güzele, güz gözlere değiyor. Sonunu göremediğim karanlık yollarda yürürken aklıma her gelişinde yolumu aydınlatan gözlerin hep gözlerimde, dualarımı sakladığım yerimde olsun istedim.
Yoldun, yoldum, yoruldum
Atlası yırtılmış bir çocuk gibiyim. Hangi yöne baksam? Hangi yöne koşsam? Baktığım yerlere koşamıyorum. Koştuğum yerlere bakamıyorum. Ne yöne gitsem deniz, ne yöne gitsem dağ ve yağmur? Bilemiyorum. Denizlere yağamıyorum Sabıkalı kentin damarlarından rüzgar gibi geçerken gülüşümün kimliği sorulduğunda ya gülüşün olmasaydı seyir defterimde. Ya onlara ne olur inanın bana. Gülüşü, gülüşümdür diyemeseydim. Sen bilmiyorsun ama resmi makamlarca onandıktan sonra ceraim defterine özenle işlenip üstü mühürle kaplanan bir suçtur artık sabıkalı kentlerde seni beklemek
Sabıkalı bir kentin hüznüsün sen Sana, çocukluğuma, ulaşamadıklarıma gülüyorum
O kederli ellerin İnsanın parmak izi değişebilir mi Allahım? Değişiyor sanmıştım Faili belli olan dokunuşlara koşarken ayağım saçlarını taradığım bir şiire takıldı. Düştüm Dizim, dirseğim kanadı. Ah anam! Terli tülbendini sarıverseydin şefkati taşıyan ellerinle gül gibi kanayan yerlerime Düştüğümü görüp bana uzanan elleri hep seninkiler gibi sandım. Hep kandım. Gül gibi çok kanadım
Ağlarken bakmasını becerebilir mi insan? Ve ağlarken görebilir mi sevdiklerini? M. Önal Mengüşoğlu
Elindeki yaraya bakarken güneşli günler düşüyor gözlerinden. Doğru yerden baksak güneşe sanki yaralarımıza merhem olacak gibi Çorak topraklara isimsiz bir yağmur düşer gibi İsmini çiçeklerden alan yeni bir coğrafyanın orta yerinde yağmura açmışım avuçlarımı. Öyle bir şey bu Bereket belki de Kim bilir kimin çoğaldığı? Geçtiğin yollarda mülteci çiçekler açıyor. Sana açılan her çiçek kokusunu, rengini senden alıyor. Yeni çiçek isimleri, çiçek renkleri, çocuk gülüşleri ekleniyor yüzümün deltasına. Sana mülteci çiçekler gönderiyorum üşüyen kuşların kanatlarında
Saçlarına düşerdi papatyalar dokunamazdım
Eksik bakışların aynaları kırıyor.
O kırık aynalara her baktığımda
Yüzüm başka bir yerinden kesiliyor
Yüzüm, düşüm gül içinde
Aşıklar ölümsüzdür. Demişti babam bir keresinde. Aşk, yok, aşık yok baba. Ruh aşısı kalmamış kalp ocaklarında. Aşkla korunabilir bir hastalıktı benimki. Aşksızım Ölüm süzüyor artık gözlerim. Yüzümü bulutlar kapladı. İlk defa, yağmur olmaktan bu kadar çok korkuyorum
Yüzünün deltasında adı henüz konmamış bir sonbahar duruyor
Kentin lacivert kuytularında zamanı eritirken gözlerimde Erkin Koraydan Yanma Arkadaş çalıyor yerel bir radyoda Bu şarkıyı dinlerken uçurumları daha çok seviyorum. Atlamak için değil, haykırmak için. Haykırıp yarım bıraktığım oyunlara koşmak için Pencere önü çiçeklerine benziyor gülüşlerimiz. Yeşil yeşil ve bize ait. Ne güzel gülüyordun? Ne güzel gülüyordum?
Çok koştum. Gülü, yordum Çok sustun. Gülü, yordun Sen sustun. Ben konuşmayı unuttum. Gülü, yorduk Gülü, yorduk
Yazıyorsam eğer hem anmışımdır hem de yanmışımdır usta
Yaralarımın hiçbiri iyileşmiyor. Sadece eskiyor Eskiyen, küf tutan ama bir türlü iyileşmeyen yaralarımı seviyorum artık. Belli mi olur? Diyorum kendi kendime. Belli mi olur bir gün yaralarımızı sararken yaralarımızdan yararlanırız?
Yaran, yaramdır. Yaralandım Yaşadığımız güneşli günler hatırına beni habersiz, yağmursuz ve yarasız bırakma olur mu?
Sana küsemem. Küsersem selam verdiğim çocuklar akşam ezanından önce evlerine gider
Giderken, çizmelerini giyerken, Hani gitmesen diyorum çalıyordu
Gülün bittiği yerdeyim. Seni özleyebilir miyim
Yasin kara
Büyümüşüm Büyümüşsün Büyüymüşsün
Sur Kentin lacivert kuytularında oturup sevdiklerimi, çocukluğumu, yaralarımı bir bir geçiriyorum gönül tünelimden. Henüz dilini, çıkmaz sokaklarını bilmediğim ama kalbinin sınır kapısından içeri ömrümün geçtiği yerlerde tanıştığım çocukların selamıyla girdiğim bir ülkenin eksik mevsimleri karşılıyor ırak yollardan getirdiğim gözlerimi. Göz yorgunluğum ve güz vurgunluğum güze, güzele, güz gözlere değiyor. Sonunu göremediğim karanlık yollarda yürürken aklıma her gelişinde yolumu aydınlatan gözlerin hep gözlerimde, dualarımı sakladığım yerimde olsun istedim.
Yoldun, yoldum, yoruldum
Atlası yırtılmış bir çocuk gibiyim. Hangi yöne baksam? Hangi yöne koşsam? Baktığım yerlere koşamıyorum. Koştuğum yerlere bakamıyorum. Ne yöne gitsem deniz, ne yöne gitsem dağ ve yağmur? Bilemiyorum. Denizlere yağamıyorum Sabıkalı kentin damarlarından rüzgar gibi geçerken gülüşümün kimliği sorulduğunda ya gülüşün olmasaydı seyir defterimde. Ya onlara ne olur inanın bana. Gülüşü, gülüşümdür diyemeseydim. Sen bilmiyorsun ama resmi makamlarca onandıktan sonra ceraim defterine özenle işlenip üstü mühürle kaplanan bir suçtur artık sabıkalı kentlerde seni beklemek
Sabıkalı bir kentin hüznüsün sen Sana, çocukluğuma, ulaşamadıklarıma gülüyorum
O kederli ellerin İnsanın parmak izi değişebilir mi Allahım? Değişiyor sanmıştım Faili belli olan dokunuşlara koşarken ayağım saçlarını taradığım bir şiire takıldı. Düştüm Dizim, dirseğim kanadı. Ah anam! Terli tülbendini sarıverseydin şefkati taşıyan ellerinle gül gibi kanayan yerlerime Düştüğümü görüp bana uzanan elleri hep seninkiler gibi sandım. Hep kandım. Gül gibi çok kanadım
Ağlarken bakmasını becerebilir mi insan? Ve ağlarken görebilir mi sevdiklerini? M. Önal Mengüşoğlu
Elindeki yaraya bakarken güneşli günler düşüyor gözlerinden. Doğru yerden baksak güneşe sanki yaralarımıza merhem olacak gibi Çorak topraklara isimsiz bir yağmur düşer gibi İsmini çiçeklerden alan yeni bir coğrafyanın orta yerinde yağmura açmışım avuçlarımı. Öyle bir şey bu Bereket belki de Kim bilir kimin çoğaldığı? Geçtiğin yollarda mülteci çiçekler açıyor. Sana açılan her çiçek kokusunu, rengini senden alıyor. Yeni çiçek isimleri, çiçek renkleri, çocuk gülüşleri ekleniyor yüzümün deltasına. Sana mülteci çiçekler gönderiyorum üşüyen kuşların kanatlarında
Saçlarına düşerdi papatyalar dokunamazdım
Eksik bakışların aynaları kırıyor.
O kırık aynalara her baktığımda
Yüzüm başka bir yerinden kesiliyor
Yüzüm, düşüm gül içinde
Aşıklar ölümsüzdür. Demişti babam bir keresinde. Aşk, yok, aşık yok baba. Ruh aşısı kalmamış kalp ocaklarında. Aşkla korunabilir bir hastalıktı benimki. Aşksızım Ölüm süzüyor artık gözlerim. Yüzümü bulutlar kapladı. İlk defa, yağmur olmaktan bu kadar çok korkuyorum
Yüzünün deltasında adı henüz konmamış bir sonbahar duruyor
Kentin lacivert kuytularında zamanı eritirken gözlerimde Erkin Koraydan Yanma Arkadaş çalıyor yerel bir radyoda Bu şarkıyı dinlerken uçurumları daha çok seviyorum. Atlamak için değil, haykırmak için. Haykırıp yarım bıraktığım oyunlara koşmak için Pencere önü çiçeklerine benziyor gülüşlerimiz. Yeşil yeşil ve bize ait. Ne güzel gülüyordun? Ne güzel gülüyordum?
Çok koştum. Gülü, yordum Çok sustun. Gülü, yordun Sen sustun. Ben konuşmayı unuttum. Gülü, yorduk Gülü, yorduk
Yazıyorsam eğer hem anmışımdır hem de yanmışımdır usta
Yaralarımın hiçbiri iyileşmiyor. Sadece eskiyor Eskiyen, küf tutan ama bir türlü iyileşmeyen yaralarımı seviyorum artık. Belli mi olur? Diyorum kendi kendime. Belli mi olur bir gün yaralarımızı sararken yaralarımızdan yararlanırız?
Yaran, yaramdır. Yaralandım Yaşadığımız güneşli günler hatırına beni habersiz, yağmursuz ve yarasız bırakma olur mu?
Sana küsemem. Küsersem selam verdiğim çocuklar akşam ezanından önce evlerine gider
Giderken, çizmelerini giyerken, Hani gitmesen diyorum çalıyordu
Gülün bittiği yerdeyim. Seni özleyebilir miyim
Yasin kara