El-Munteka / imam Zehebi Mukaddime Bölümü

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
MUKADDİME

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey iman edenler! Allah icin Hakki ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluga olan kininiz, sizi adaletsizlige götürmesin. Adaletli olun ki, o takvaya daha yakindir. Allah´tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptiklarinizdan haberdardir.”(Maide:5/8)

İslam dininin doguşu, insanlik tarihi boyunca ortaya cikan olaylarin en büyügüdür. İslam, tecelli etmiş ve edecek olan Hakki ayakta tutmak icin gelmiştir. İnsanlarin anlaşma ve ihtilaf etmelerinde, davranişlarinda, hüküm vermelerinde, düşünce, araştirma, ilim tahsili ve teşkilatlarinda, iyilik ve menfaatleri bulundugu konularda birbirlerine yardim etmelerinde, karşilaştiklari bütün haklar, İslam´dan kaynaklanir. Allah (c.c) şöyle buyurur:

“Rasulunu hidayet ve hak din ile, bütün dinlere üstün kilmak icin gönderen O´dur; muşrikler hoş görmeseler bile.”(Tevbe: 9/33)

İslam, inananlari adalete uygun olan her şeyi yaşamaya, dogru bildiklerini dile getirmeye, adalet saltanatinin cercevesi icinde hareket ederek onun bayragini gücleri yettigi kadar dünyanin her kesimine yaymaya, kendileri, babalari ve cocuklari aleyhinde de olsa bu adalet ölcüsünde ayrilmamaya davet eder. Hak ve adalet ayakta tutmak,onlara göre şehadette bulunmak; İslam´in ilk unsuru, en önde gelen ahlaki ve ona inanani başkasindan ayiran en belirgin özelligidir. Bu özellik hoşgörü, sadelik, temiz kalplilik, Allah´in (c.c.) razi ve halkin da mutmain oldugu şeyleri tercih etmekle belli olur. İnsanlar arasindaki derecelendirmede ise takva esastir. Takva ehlinin ve ondan sapanlari bilen ancak Allah´tir(c.c.). Onlarin durumundan Allah (c.c.) gizli kalan hicbir şey yoktur.

Rasulullah (s.a.v.) ashabini, bütün insanligi bu yüce dine davet etmek üzere İslam´in üstün degerleriyle egiterek hazirlamiştir. Allah (c.c.) Rasulullah´i (s.a.v.) ruhunu teslim etmek üzere iken ashabini Ebu Bekir´in (r.a.) arkasinda saf tutmuş görmekle hoşnut kilmiştir.

Rasulullah (s.a.v.) Aişe´nin Mescid-i Nebeviye´ye bakan hücresinin perdesi arkasinda, Yüce Dost´a teslim olmak üzere, mubarek gözlerini yumarken, seckin ve saf ashabini taşlari birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, ibadet ve taatta kalplerini ihlasla Allah´a teslim etmiş kimseler olarak Ebu Bekr´in arkasinda saf tutmuş görmekle, Allah(c.c.) kendisini hoşnut kilmiş. Ebu Bekir ve onun öz kardeşi gibi olan Ömer (r.a) hakkinda, kardeşleri Ali (r.a.) Kufe´de minberden halka hitap ederken:

“Bu ummetin en hayirlisi Ebu Bekir, sonra Ömer´dir.”demiştir.

Allah katinda mahlukatin en yücesi olan Rasulullah´in (s.a.v.) dünyadan ayrilmasiyla meydana gelen facialarin ardindan bu itaatkar ashab-i kiram, bir göz kirpmasi gibi zamanda mubarek yarimadadaki daginik müslümanlari toparlayarak cihad icin saflarini birleştirmişler, Risalet-i Muhammediyye´nin emanetini Ebu Bekir´in (r.a.) bayragi altinda Şam ve Irak´a dogru bütün dünya milletlerine taşimişlardir. Allah onlara kisa sürede zaferle mükafatlandirmiştir. Öyle ki, ilk halifenin Ebu Ubey´de, Halid, Amr b. As ve Yezid b. Ebi Sufyan isimli komutanlarinin, bayraklariyla yayildiklari topraklardan “Kurtuluşa geliniz” sedalari duyulmaya başlamiştir. Bu komutanlar, bulunduklari yerlerde Allah´in (c.c.)mesajini Rasulullah´in (s.a.v.) ögrettigi gibi teblig ederek oradaki insanlara ögretmenlik yapmişlardir. Ebu Bekir (r.a.) Şam´in bereketli topraklarinda ve Rafizilerin memleketlerinde Allah´in verdigi zaferle hoşnut olduktan sonra, Allah onu dünyada oldugu gibi, ahirette de Rasulullah´la komşu olarak katina almiştir.

İslam gemisinin kaptanligini Ömer (r.a.) Ebu Bekir´den sonra ele aldi ki, o Ali´nin (r.a.) şehadetinden de bilindigi gibi Ebu Bekir´den(r.a.) sonra bu ummetin en hayirlisidir. Bundan sonra da İslam kafilesi yoluna devam ederek Nil Vadisine, Kuzey Afrika´ya Kisra İmparatorlugu´nun en ücra köşesine kadar ilerledi. Bu durum, Yahudi ve Mecusi´nin Ömer´in (r.a.), temiz kanini dökmelerine kadar devam etmiştir.

Allah (c.c.) Ömer´e (r.a.) adaletle hükmetmenin en güzel örnegini nasip ettikten sonra onu iki mubarek arkadaşina komşu kildi. Ondan sonra müslümanlar, ahlaken en güzel, kalben en yumuşak, Kur´an´i en güzel şekilde ezberleyen, zamanin belalarina karşi en cok sabreden ve Rasulullah´in (s.a.v.) iki kizini almakla ona damat olma şerefini kazanan Osman´i (r.a) halife olarak sectiler. Allah (c.c.) cümlesinden razi olsun.

Osman (r.a.), bu seckin ashaba samimi bir kardeş, cocuklarina şefkatli bir baba olmuştur. Onun halifeligi süresinde İslam ummeti rahat ve saadetli bir hayat yaşamiştir. Tabiinden iki büyük alim Hasan Basri ve İbn-i Sirin bunun dogruluguna şahitlik etmişlerdir. Cünkü Osman´in (r.a.) cihad bayragi kahraman mucahidlerin elinde Kafkasya´yi yararak ilerliyordu, öyle ki Kisra´nin askerleri onlara yanaşmaktan bile cekiniyorlardi. İşte dogulu ve batili milletler ashab-i kiram hakkinda şöyle buyurmuştur:

“Nesillerin en hayirlisi zamanimda yaşayanlardir. Sonra -iman ederek- onlara takip edenler ve onlari takip edenlerdir.”(1)

Rasulullah´in asr-i saadette yaşayanlari “Ummetin en hayirlisi”olarak nitelendirmesi peygamberligin mucizelerindendir. Cünkü İslam tarihi, asr-i saadet gibi mutlu, izzetli ve hakka dogru yürüyen bir neslin yaşadigi başka bir zaman daha görmemiştir. Bu dönem, Emevi Devleti´nin sonundan Abbasi Devlet´nin ilk halifeleri zamanina kadar uzanir. El-Hafiz İbn Hacer, İslam ummetinin, tabiine uyan ve sözleri kabul edilenlerin H. 220´ye kadar yaşamiş idareciler oldugu üzerinde ittifak ettigini, bu tarihlerden sonra da bidatlarin ortaya cikmasiyla hal ve gidişin süratli bir şekilde degiştigini söylemektedir.(2)

Asr-i saadet İslam tarihinin altin asridir. İslam tarihi o asir Kadar bereketli, Allah yoluna yapilan davetin yeryüzünün her köşesine yayilmiş oldugu bir asir daha görmemiştir. Bu dönemde hafizlarher tarafa yayilmiş, tabiinden olan yaşayanlarin güclü, cihadda samimi insanlardan oluşan genc sahabilerin bulundugu yerlere giderek, sunneti kaybolmaktan kurtarmak icin hadis ezberlemiş, onlari takip eden diger gencler de tabiinin ashabtan hadis nakledenlerine giderek onlardan hadis alip ezberlemişlerdir. Böylece sunnet emaneti Malik, Ahmed ve diger tedvin(3) ehli olan kişilere ulaştirilmiştir. Peygamberligin mubarek kokusunu yansitan bu nakiller, güvenilir hafizlardan diger güvenilir hafizlara aktarilmiş, böylece Allah´in Kitabindan sonra müslümanlarin en degerli kültürleri sunnet olmuştur.

Mirascilarin miraslarini aldiklarinda dünyada kuvvet ve makam sahibi olduklari gibi, Sunnet´te müslümanlarin gücünü arttiran önemli bir miras olmuştur. Ashab ve tabiinden devir aldigimiz, İslam´in bu şerefi mirasina benzer bir mirasi hicbir ummmette görmüş degiliz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde Ömer ve Osman´in (r.ahuma) katkilariyla Kur´an ayetleri biraraya toplarak, kiraati tespit edilip mushaf haline getirilmiş. Allah (c.c.) onlara en iyi mükafati versin.

Sahabelerin bu mirasi korumadaki gayretlerinden birisi de Rasulullah´in(s.a.v.) hadis, hutbe, emir, yasak ve ikrari gibi şeriata dair konulari ezberleyip tabiinden kardeşleri ve cocuklari olan zatlara ve kendilerine iyilikte tabi olanlara aktarmalaridir. Bu durum hicbir peygamber ve sahabileri icin bu şekilde olmamiştir. İnsanligin ahlak ve dini miras ummetleri sinif, cins, renk ayrimi yapmaksizin bir raya getirmiştir. Ashab-i kiramin insanlik yararina yapmiş olduklari hizmetleri ancak zalimler, hakkikabul etmeyen gayr-i müslimler veya İslam´in zahiriyle (acik hükümleriyle) degil, batini yönü ile hükmeden zindiklar kücümseyebilir. Bu asil neslin bize biraktigi mirasin diger bir yani da ummetlere seckin ahlak ve şefkatli hareketleri sunmaklaridir. İslam´i insanlara yaşayarak karekterleriyle örnek olarak sevdirmişlerdir. Onlarin bu davranişlari en ücra köşelerde yaşayan milletlerin dahi İslam´a girmelerine vesile olmuştur. Raşid halifelerin valileri, onlardan sonra gelen ve Kureyş´ten halifelerin bayragi altinda cihad eden tabiin de ashab-i kiramin bu faziletlerine katilmişlardir. Kureyş´in o halifeleridir ki, Sahihayn´da yüceliklerine dair işaretler bulunmaktadir. Rasulullah´in Kuba´da rüyasinda Muaviye´nin deniz seferine cikacagini, bir başka rüyasinda da İstanbul surlarinin Muaviye´nin oglu tarafindan muhasara edilecegini görmesi de diger işaretlerdendir.

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Sahihayn´dan Cabir b. Semure´den haklarinda hadis rivayet edilen Kureyş´in bu halifeleri ve onlarla beraber olanlar, bir cok sefere cikarak cihad etmiş ve İslam davetini Asya, Afrika ve Avrupa gibi dünyanin ceşitli kitalarina götürmüşlerdir. Bundan dolayi onlari ne kadar övsek yine de azdir. Ne yazik ki, İbnul Mutahhar lakabiyla anilan bir zindik ortaya cikarak “Mincul Kerame” isminde bir kitabi kaleme almiş, onunla bu asil ve şerefli ashab ve tabiin nesline hücum ederek cihadlarini yermiş iyiliklerini cirkinleştirmiş, yüce ahlaklarindan dolayi gösterdikleri faziletlerini inkar etmiş, öyle ki, onlarla savaşanlari -Mecusi, Rum, Müslüman olmayan Türk ve Tatar- dahi hayrete düşürecek şekilde iyiliklerini kötülüge cevirmiştir. Bu şaşkin hareket o kadar ileriye gitmiştir ki müslümanlar İspanya´nin idaresini ellerinde tuttuklari sirada, papazlar İbn-i Hazm ile münakaşa ederlerken Rafizilerin bu hareketlerini ileri sürerek Kur´an´in tahrif edildigini iddia etmeye kalkişmişlardir. Bunun icindir ki, İbn-i Hazm onlara:

“Papazlarin; Rafiziler Kur´an´i degiştirmişlerdir.”şeklindeki iddialarina gelince, zaten Rafiziler müslüman degildirler.”cevabini vermiştir.(4)

Yine bu eserde hristiyan papazlarin müslümanlara Rafizi el-Küleyni´nin “Kitabu´l-Kafi” adli eserindeki yalanlarla delil getirmeye kalkiştiklari görülmektedir. Kitabu´l-Kafi´de şöyle deniliyor:
“Cabir el-Cafi´den Ebu Cafer´in şöyle dedigini işittim;

Kur´an´in indirildigi gibi toplandigini iddia eden ancak yalancidir. Kur´an indirildigi gibi toplayan ve onu ezberleyen yanliz Ali ve ondan sonra gelen imamlardir.”(5)

Ebu Abdullah´in yanina gittim. Ebu Abdullah:
“Yanimizda Fatima´nin mushafi vardir.”deyince;
“Fatima´nin mushafi hangisidir?”dedim. Ebu Abdullah şöyle dedi:
“Öyle bir mushaftir ki, sizin şu mushafinizin üc kati kadardir. Allah´a yemin ederim ki, icinde mushafinizdan bir tek harf yoktur. (6)

Şiilerin hadis literatüründe Küleyni´nin bu tip küfür ve iftira ile dolu olan “Kitabu´l-Kafi” adli eserine, müslümanlarin Sahih-i Buhari´si gibi itibar edilir.

Elinizdeki kitab ile fikirleri reddedilen İbnul Mutahhar´a gelince, Şiiler,“Ravdatul Cenne” adli eserlerinde onu şöyle vasiflandiriyorlar.Görüşü kuvvetli alimlerin övünc kaynagi İslam dairesinin merkezi, yeryüzündeki karanliklarin nuru, fazilet ve ahlakta yaratilmişlarin ustadi, ummet, hakkaniyet ve dinin güzeli...”

Benim görüşüme göre; İbnul Mutahhar´in “Minhacul Kerame”si ile Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´nin “Minhacul İ´tidal” veya “Minhacussunne” adli eserinin amaci mezheb ihtilaflari degildir. Ne İbnul Mutahhar, müslümanlari Rafizi ve ne de Şeyhulislam İbni Teymiyye Rafizileri müslüman yapmak ister. Her ikisi de mümkün degildir. Cünkü her iki dinin esaslari birbirinden farklidir. Biz şari´in bir, masumun bir olduguna inaniyoruz. O da Rasulullah´tir. Ondan başka ne şari, ne de masum vardir. Rafiziler ise on iki imamin masum olduklarini iddia ediyorlar. Biz de diyoruz ki, onlarin masum (!) olan on birinci imamlari zürriyetsiz olarak ölmüştür. Kardeşi Cafer, agabeyinin cocugu olmadigi icin malina ve iddet müddeti icerisinde de hanimlarina ve cariyelerine sahip cikmiştir. Hatta kardeşi Cafer ile beraber o zamanin ileri gelenleri nezdinde, on birinci imam olan Hasan el-Askeri´nin cocugu olmadigi sabittir. Rafiziler ise tarihin aksine Hasan el-Askeri´nin bir cocugu oldugunu, bunun da on beş asirdan beri bir magarada saklandigini, halen de hayatta oldugunu, İslam´daki şari halifenin bu cocuk olup, o zamandan bugüne kadar gelip gecen bütün idarecilerin zulmen idareci olduklarini, güya bu halifenin haklari olmadigi halde müslümanlardan zorla velayet istediklerini iddia ediyorlar. Yine onlar, Rasulullah´in (s.a.v.) vefatindan bu yana gelip gecen bütün devlet başkanlari, imamlar (idareciler) ve halifelerin zorba, alim ve gayri meşru idareci olduklarini söyledikten sonra, on ikinci imamlarinin bir müddet sonra gelecegini, Allah´in da onun icin EbuBekir´i (r.a.) Ömer ve müslümanlarin bütün halifelerini diriltecegini, bu imamin onlari sorguya cekecegini, söz konusu halifelerin zulmetmeleri, gasbetmeleri, zorba davranmalari ve haksizlik etmeleri yüzünden onlara kesin cezalar uygulayacagini iddia ediyorlar. Bizim Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.anhum) ve diger sahabiler hakkindaki hükmümüz, insanlik aleminin bildigi gibi, onlarin tam bir istikamet ve sadakatle hak yolda yürüyen rehberler ve eşine rastlanamayacak bir nesil olduklari yönündedir. İnşallah okucularimiz bu durumu kitabin son bölümünde acikca göreceklerdir.

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Biraz önce Rasulullah´in (s.a.v.):

“Asirlarin en hayirlisi asrimdir -asrimda yaşayanlardir. Sonra sirasiyla onlari takip edenler ve onlari da takip edenlerdir.”(7) buyurdugunu rivayet etmiştik.

Ashab, Kur´an-i Kerim´i bize naklen, şeriatimizin temeli olan sahih hadisleri rivayet eden mubarek şahsiyetlerdir. Hadiste belirtildigi üzere ashab bu ummetin en hayirlisidir. Ali´nin (r.a.) Kufe´de minberin üzerinde dedigi gibi, Ebu Bekir ve Ömer ashabin en yüceleridir. Böyle olunca, biz müslümanlarin bu zatlar hakkinda inancimizda Allah´in kitabina, Rasulullah´in sahih hadislerine ve tahrif edilmemiş tarihi hadiselere uygun olarak onlari tanimak ve tanitmak olacaktir. Şiilerle ihtilaf ettigimiz konulardan birisi hadislerle ilgilidir. Bizce Kur´an´dan sonra sahih hadisler gelir. Biz bu hadisleri şeriatin temellerinden biri olarak ve onlari, adil, emin ve zabitca güclü şahsiyetlerden aliriz. Bunlar öyle adil şahsiyetlerdir ki, ibadet, takva ve salih amel yönünden eşsiz olduklari gibi, rivayet ettikleri hadislerde müsamaha gösterenlerin rivayetlerini gecersiz saymiş, ravilerin genc ve hafizalarinin kuvvetli oldugu yaşlardaki rivayetleriyle, unutkanlik gibi arizalarin, meydana geldigi yaşlilik devrelerindeki rivayetleri arasinda bulunan farkliligi tespit ederek gerekli olan zabit, adalet ve benzeri şartlarin gercekleşmedigi devrelerde rivayet ettikleri hadisleri almamişlardir. Şiiler ise rivayetle ilgili emanet, adalet, zabit ve hifz gibi esaslara hic aldiriş etmezler. El-Kafi ve benzeri Şii kitablarinda insanlarin en yalancisindan rivayet edilen hadislerde bulunur. Cünkü onlara göre hadisin güvenilir olabilmesi icin Şiilik esaslarina uygun olmasi ve sevdikleri kimseden nakledilmiş olmasi gerekir. Daha önce Rafizilerin El-Kafi adli eserlerinden Kur´an´in dogruluguna şüphe götüren bazi sözlerini rivayet etmiştik. Bunun icindir ki, İbni Hazm, Kur´an´in sihhatine şüphe düşüren Rafizilerin sözleriyle delil getirmeye kalkişan İspanya papazlarina, “Rafiziler müslüman degildirler.”demiştir.


Şiilerin durumunu yansitan delillerden biri de, Ahmed b. Muhammed b. Süleyman et-Tüsteri´nin Ebu Zur´a er-Razi´den rivayet ettigi şu sözleridir:

“Ashab-i Kiram´in kusurlu olduklarini iddia eden birini gördün mü bil ki,o zindiktir. Cünkü bizim icin Rasulullah haktir, Kur´an haktir. Kur´an´i ve sunneti bize nakleden Rasulullah´in ashabidir. Bu zindiklar ise, Kitab ve sunneti iptal etmek icin ashab-i kirami cerh ediyorlar.(8) Oysa cerhe müstehak olan kendileridir. Zira zindiktirlar.”

Rafizilerin müslümanlardan ayrildiklari bir başka konu da, İslam´in yanliz başina insanligin dünya ve ahiret saadeti icin yeterli olamayacagini iddia etmeleridir. Onlara göre, İslam ummeti kiyamete kadar yetersiz bir idare ile başbaşadir. Ummet, Peygamberden sonra velayet hakkina sahip olan masum imamlarin idare ve hükümlerine muhtactir. Şüphesiz ki müslümanlar, İslam dininin cok üstün, İslami yaşayan şahsiyetin de cok şerefli ve yararli olduguna inanirlar. Rasulullah´a inen İslam´in yüceligine ve kemaline işaret eden son ayette Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Bu gün sizin icin dininizi kemale erdirdim, üzerindeki nimeti tamamladim ve size din olarak “İslam”i sectim.”(Maide: 5/3)

İslam dini, kitabiyla ve Rasulullah´in sahih olan sunnetiyle kendisine varilmasi gereken tek imamdir. Rasulullah´in Yüce Dostu´na kavuşmasindan sonra da olsa, bu dine uyduktan sonra ummetin başka bir masum imama uymaya kesinlikle ihtiyaci yoktur. İşte bu olgun ummet icin masum İmam´in “Sunnet”i budur. Bunun icindir ki, tarihin ceşitli devirlerinde hatta şu anda da müslümanlarin cogunlugu “Ehl-i Sunnet” diye bilinmiştir. İslam´a ve ummete velayet edecek masum imamlar olmadigi sürece ummetin aciz, İslam´in yetersiz oldugunu iddia edenler tarihte “İmamiyye” olarak bilinirler. Buna ragmen İmamiler: “Bir tek imamdan başka hic kimse gercek imamlik yapmamiştir.”derler. Aslindan bahsettikleri imamlarina da isyan etmişlerdir. Onun icindir ki, Ali (r.a.) bütün hutbe ve risalelerinde olanlardan şikayet etmiştir. Allah´in halifesi ve onlarin da ikinci masum imam dedikleri imamlari, muminlerin bir tek cemaat olduklari bir devirde müslümanlarin imamina biat ettigi icin ona isyan etmişler, kinamişlar ve velayetini reddederek ona itaat etmemişlerdir. Bu colak ve başiboş imametleri, on birinci imamlarin ardinda neslini sürdürecek birini bile birakmadan ölümü ile sona erince ve onlara gercekten İmamiyye denilemeyecegi ortaya cikinca, “dogmayan ve dogrulmayan imam” safsatasini atmişlar,(bu safsatayi ilerde okuyacaksiniz) bu imami bir ilah gibi kabul ederek halen ölmedigini iddia etmişlerdir. Mezhebin bu fikri ve İslam´i yetersiz görerek ummetin yetersiz bir hüküm altinda oldugunu iddia etmeleri, İslam´a yaptiklari en cirkin iftiralarindan biridir.

İşte İbnil Mutahhar el-Hilli´nin kitabi, İslam´a ve müslümanlara karşi bu sapik görüşün savunucusu olmuştur. Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´nin eseri de kuvvetli delillerle İslam´in eksiksiz oluşunu, müslümanlarin bu din ile ruşd ehlinden olduklarini, müslümanlarin ve halifelerinin Peygamber´den sonra masum imamlara ihtiyaclari olmadigini ispatlamaktadir. Allahu Teala´nin İslam dinini maide Suresinin ücüncü ayetinde “Kemal” sifati ile nitelendirmesidir. Müslümanlara düşen tek görev, Kur´an ve Sunnetten ayrilmadiklari sürece idarecilerine itaat etmeleridir. Allah´a isyan eden mahlukata itaat yoktur.

Bizimle Rafiziler arasindaki ihtilafli meselelerden biri de onlarin İslam´a cemaat dini, müslümanlara da acik bir nassin bulunmadigi konularda ictihad ederek icma ettikleri icin icma ehli demeleridir. Evet biz ehl-isunnet vel cemaat oldugumuzu kabul ediyoruz. Fakihlerin icmai da Allah ve Rasulunun koyduklari şeri ölcüler dahilinde delildir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Kim emirinden hoşlanmayacagi bir şey görürse sabretsin. Cünkü kim cemaatten bir kariş ayrilir da ölürse muhakkak onun ölümü bir cahiliyet ölümüdür.”(9)

Allah (c.c.) da muminlerin yoluna uymayi Rasulune itaat ile beraber zikrederek şöyle buyuruyor:

“Her kim de, kendisine dogru yolapacik belli olduktan sonra, peygambere aykiri harekette bulunur ve muminlerin yolundan başkasina uyar gider, onu döndügü sapiklikta birakiriz. Ahirette de kendisini Cehenneme koyariz ki, o ne kötü bir dönüş yeridir.”(Nisa:4/115)

Rasulullah´a aykiri davranmak cezayi gerektirdigi gibi muminlerin yolundan başka bir yola sapmak da sonuc itibariyla ayni oldugu icin, onun da sonu cezadir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“(Ey Muhammed ummeti) Siz beşeriyet icin meydana cikarilmiş en hayirli bir ummetsiniz; iyiligi emreder fenaliktan sakindirirsiniz.”(Ali İmran:3/110)

Bu delillerden de anlaşilmiş oldu ki, ummetin tamami yapilan icma ile iyiligi emreder, kötülükten sakindirir, sapiklikta asla birleşmezler. Allah ve Rasulunun vacib kildiklarini yerine getirir, haram kildiklarindan da sakinirlar. Onlarin haksizlik üzerine suskun olmalari mümkün degildir. Böyle bir şey söz konusu olursa tam tersine kötülügü emretmiş ve iyilikten sakindirmiş olurlar ki, bu da Kur´an´in hükmüne acikca aykiridir.

Yukaridaki deliller İslam´in cemaat dini oldugunu ispatliyor. Bunun icindir ki, tarihin her devrinde müslümanlarin cumhuru “Ehli sunnet vel cemaat”diye taninirlar. Ama Rafizilere göre ummetin icmai yoktur.Cünkü onlara göre ummetin fikri kopmuş, idaresi de ayakta degildir ve ummet fikrinin tekrar dirilip, idare şeklinin de hayata gecebilmesi icin Rasulullah ve onun kamil şeriatindan başka masum bir imamin rehberligi şarttir.

Şiilerle aramizda olan ihtilafli meselelerden bir başkasi da şudur:
Müslümanlar dua ederken, namaz kilarak Allah ile irtibat kurarken kendisine yöneldikleri bir tek Kabe´leri vardir. Şiilere gelince, onlarin Allah´in Kabe´si dişinda daha bir cok kabecikleri mevcuttur. Bunlardan birisi Mugire b. Şube´nin kabridir. Ali (r.a.) Kufe Mescidi ile evleri arasindaki bir yere defnedilmiştir. Onlar bu kabri öyle bir Kabe kabul etmişlerdir ki, onun Şiiler nezdindeki önemi ancak söylediklerini duymak, onunla ilgili ve orada yaptiklari hareketleri görmekle anlaşilabilir.

Kabe olarak Kabul ettikleri kabirlerden birisi de, Huseyin´e (r.a.) nispet ettikleri kabirdir. Kerbela´da bulunan bu kabir hakkinda (ilerde de okuyacaginiz gibi) Şii şairlerden biri şöyle diyor:

Yetecek kadartavaf et, Mekke onun kadar manali degildir
Yerdir fakat yedi ona yanaşmiştir,
En yüce noktasi (göklerin) onun en alcak yerine inmiştir.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Bu kör küfür şekli ömrünün son günlerinde Rasulullah´in söylemiş oldugu aşagidaki hadisi şerifin işaret ettigi husustan başka bir şey degildir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Allah, yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptilar.”(10)

Diger bir hadislerinde:
“Allah´im! Kabrimi kendisine ibadet edilen put yapma. Allah´in gazabi peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen milletin üzerine şiddetlendi.”(11) buyururlar.

Ali (r.a.) de Ebul Heyyac Hayyan b. Huseyn el-Esedi´ye şöyle diyor:
“Rasulullah´in beni gönderdigi bir işe ben de seni göndereyim mi? Darmadagin etmedigin bir heykel ve düz etmedigin yüksek bir kabir birakmayasin.”(12)

Bunlar Muhammed iseler işte onlara rasullerin sonuncusu Muhammed´in en sahih hadislerini rivayet ettik. İmami iseler işte Ali´ninRasulullah´in emrine olan bagliligini ve adamlarina o Emir dogrultusunda emir verdigini acikca ortaya koyduk. Yok eger yahudi ve hristiyanlarin peygamberlerine ve büyük dini şahsiyetlerin kabirlerine karşi yaptiklari gibi yapiyorlarsa, yaptiklariyanlarinda dursun. Kişi, kendisini sevdigi kimselerle görmek ister.

Bundan sonra kitab hakkinda bir aciklama yapacagiz. Elinizdeki “El-Munteka”adli kitab, Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´nin “Minhacul İ´tidal fi Nakdi Kelami Ehlir-Rafdi vel İtidal” adli büyük eserininin Hafiz Zehebi tarafindan kisaltilmiş şeklidir. Şeyhulislam İbniTeymiyye´nin zikredilen eseri H. 1321-1322 tarihlerinde Bulak matbaasinda dört cilt halinde ve “Minhacus´s-Sunneti´n-Nebeviyye fi Nakdi Kelamiş-Şiati ve Kaderiyye” adi ile basilmiştir.“El-Munteka” adli kayboldugu zannedilen eserlerden idi. Ancak H.1373 yilinda selef kültürünü araştiran Hicazli büyük alim ve ayni zamanda arkadaşim olan Şeyh Muhammed Nasif Şam diyarina giderken Halep´te bulunan Osmanli kütüphanesinde bu eseri bulmaya muvaffak olmuştur.”(13)

“İslami Vakiflar Kütüphaneleri” ile birleştirilen bu kütüphanedeki “El-Munteka”nin numarasi 579 dur. Bu nusha Yusuf eş-Şafii tarafindan kaleme alinarak Cumadel ula ayinin sonlarinda ve H. 824 tarihlerinde (yani Zehebi´nin vefatindan 76 sene sonra)bitirilmiştir. Nushanin aslindan nakledildigi fakat bunu yapanin Arab dili ve ilimlerinde uzman olmadigi anlaşilmaktadir.Biz, “El-Munteka”yi Bulak´ta basilan asil nushasi ile karşilaştirarak ondan yararlandik. Allah´a hamd olsun ki, bu eser elimize dogru ve eksiksiz olarak ulaşmiştir.

Bahs ettigimiz eseri asil olan nushasi ile karşilaştirdigimizda söylemeden gecemeyecegimiz ve “El-Munteka” icin yararli olacagini zannettigimiz cümle ve kelimeleri köşeli parantez [ ] icinde gösterdik. Hafiz Zehebi´nin de bunu istedigini saniyoruz. Bunu yapmanin, okuyucuya iki faydasi oldu. Birinci eserin aslini sunarak sinirini belirtmiş, ikinci de bu ilavelerle anlatilmak istenenin anlaşilmasi icin yardimci olmuş olduk.

Eserin aslina ait iki sahifesinin fotokopisini mukaddime den sonra göreceksiniz. Eseri yayinlarken bazi yerlerine eklemeler yapmayi uygun gördüm. Bunlarin okuyucuya, kolaylik ve aciklik saglayacagina inaniyorum. Cünkü Şii ve Rafiziler son zamanlarda yazdiklari eserlerde ehli sunnet vel cemaata saldirmaya başlamişlardir. Onlara cevap verilmeyince de bu durum Hakkin yenilgisi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle Allah´in verdigi güc nisbetinde konuya aciklama getirmeye caliştim.

Hamd yanliz Allah´a mahsustur. Salat ve selam Rasulullah´a, aline,ashabina, ezvacina ve zürriyetine olsun.

“İzzet sahibi Rabbin, onlarin (uygunsuz) vasiflamalarindan münezzehtir. Bütün peygamberlere selam olsun. Alemlerin Rabbi olan Allah´a hamd olsun.”(Saffat: 37/180)

Muhibuddin el-Hatib
Şaban H. 1374
(El-Munteka/İmam Zehebi,Sf. 3-17 Tercüme: Muhammed Fatih El-Murabit)












 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Suandaki düsüncem bunu o eserden cikarmis iken ve birde giris kisminida cikarmayi yararli görmekteyim nasib olursa hayirlisi ile insallah.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
GİRİŞ

Sapikliktan kurtaran, Hakka cagiran, diledigini dogru yoluna kavuşturan Allah´a hamd olsun.

Bu faydali gercekleri “Minhacu´l-İ´tidal fi Nakti Kelami Ehli er-Rafdi vel İ´tizal”(14) adli eserden sectim. Kitabin yazari Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´dir. -Allah ona rahmet etsin- Yazar eserini, kendi zamaninda İbnu´l-Mutahhar(15) adindaki bir Rafizi´nin ilmi ve dini acidan cahil olan İmamiyye mezhebi(16) ve kurucularina davet edici nitelikte olan bir kitabinin kendisine getirilmesi üzerine, bu kitaba bir reddiye olarak yazmiştir. İbnul Mutahhar, yazdigi Cengiz Han´in torunlarindan Hudabende(17) isminde bir sultana takdim etmişti. Eserdeki deliller nakli ve aklidir.

Rafiziler haber nakletmede insanlarin en yalancisi, akli delillerde de en cahilleridir.(18) Bunlar gercek alimlerce cahil zümre olarak Kabul edilir. Bunlar vasitasiyla dine ne kadar batil inanc sokuldugunu ancak Allah (c.c.) bilir. Nusayriler, İsmaililer, Batiniler İslam beldelerini istila etmiş ve Harem-i Şerif´te kan akitmişlardir.

İbnul Mutahhar, eserine “Minhacul Kerame fi Marifetil İmame”adini verdi.

Kötülük yapmada yahudilere, aşirilik ve cehalette hristiyanlara benzeyen Rafiziler, selefi olan İbnul Mutahhar´in yolunu takip etmişlerdir, tipki İbnul Mutahhar´in, selefleri olan İbni Numan el-Müfid(19), el-Karacuki(20), Ebulkasim el-Musevi(21), ve et-Tusi(22)´nin yollarini izledigi gibi.

Rafiziler aslinda münazarada, delilleri aciklamada ve bunlarin gerektirdigi metodlari uygulamada usta degildir. Tipki nakli delillerde cahil olduklari gibi. Onlarin dayanaklari isnadi kesilmiş tarihi olaylardir. Bu tarihi olaylarin cogu da yalancilar tarafindan uydurulmuştur. Lut b. Yahya(23), Hişam b. el-Kelbi, gibi kimselerin(24) haberlerine de itimad ederler.

Yunus b. Abdil A´la, Eşheb´in şöyle dedigini rivayet ediyor:
Rafizilerin durumuyla ilgili olarak İmam Malik´e bir soru sorulmasi üzerine;“Onlari konuşturmayin, haberlerine inanmayin. Onlar yalancidirlar.”cevabini verdi.

Harmele(25), İmam-i Şafii´nin:
“Rafiziler kadar yalan şahitlik yapani görmedim” dedigini işittigini söyler.

Muemmil b. İhab(26), Yezid b. Harun´un(27):
Rafiziler haric bir bidatcidan nakiller yapilabilir. Cünkü Rafiziler, yalancidirlar.”dedigini nakleder.

Muhammed b. Said el-İsfahani(28), Şureyk´in(29): “İlmi Rafiziler´den başka istediginden al. Onlar hadis uydurur. Uydurduklarini da din telakki ederler.”dedigini işittigini söyler.

Ebu Muaviye(30), “el-A´meş´in(31): “Bütün insanlari anladim, yalancilari haric”dedigini işittim. Bu yalancilarla da Rafizi Mugire b. Said ve etrafindakilerini kast ediyordu.”dedigini nakleder.

Tabii ki, yalancinin şahitligi ittifakla reddedilir.
Cerh ve tadil kitablari incelendigi takdirde, Rafizilerin diger bütün zümrelerden daha cok yalanci olduklari görülür. Hariciler, dinden uzaklaşmalarina ragmen insanlarin dogru olanlarindandir. Hatta, rivayet ettikleri hadislerin, en sahih hadislerden oldugu söylenmiştir. Rafiziler ise “Dinimiz takiyyedir” demekle yalanci olduklarini itiraf etmektedirler. İşte münafiklik budur. Üstelik, ancak kendilerinin mumin olduklarini iddia ederek gecmişleri mürtedlik ve münafiklikla itham ediyorlar. Onlar tamamiyla şu veciz sözün aynasidirlar. “Beni derdiyle hastalandirdi, sonra o da vereme tutuldu.”

Rafizilerin bugünkü akli dayanaklari Mutezile kitablaridir. Kader ve Allah´in sifatlarini inkar etmede onlarla hem fikirdirler. Halbuki Mutezile, Ebu Bekir ve Ömer´in (r.ahuma) halifeliklerine hakaret etmedikleri gibi, onlarin büyük bir bölümü bu halifeleri yüceltip onlari digerlerine tercih ederler. Şiilerin kelamcilarindan Hişam b.Hakem, Hişam el-Ceavliki, Yunus b. Abdurrahman el-Kummi ve benzerleri, Allah´in sifatlarini maddeleştirmeye kadar götürüyorlar.

Rafizi yazar İbnul Mutahhar şöyle diyor: “Bundan sonra bilinmelidir ki, bu şerefli bir risale, güzel bir makaledir. Dini hükümleri ve müslümanlarin en şerefli konularindan önemli olanlari kapsar. Bunlardan biri, imamet konusudur k, onun anlaşilmasiyla yüce makamlara erişilir. O imanin bir şartidir ki, imanla ancak ebedi Cennetlere hak kazanilir. Rasulullah (s.a.v.) “Kim ki, zamanin imamini bilmedigi halde ölürse, cahiliye ölümü üzerine ölür.”buyurur. Bu eserle yüce sultana hizmet ettim. O sultan ki, Arab ve Acem sultanlarinin sultanidir. Eseri bölümlere ayirdim. Birincisi; mezheblerin bu konudaki nakilleri, ikincisi; İmamiye mezhebine uymanin vacibligi, ücüncüsü; Ali´nin (r.a.) imametine dair deliller,dördüncüsü; on iki imam, beşincisi; Ebu Bekir, Ömer ve Osman´in halifeliklerinin gecersizligi hakkindadir.”


 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Yukaridaki iddialari bir kac yönden inceleyecegiz:
“İmamet meselesi en önemli konudur” iddiasi, icma ile yalandir. Cünkü iman daha önemlidir. Rasulullah (s.a.v.) zamaninda kafirler müslüman olduklarinda onlara İslami hükümlerin uygulandigi ve imametin hatirlatilmadigi bilinmektedir. O halde imamet nasil en önemlimesele olur? Veya, dört yüz altmiş küsür seneden beri bilahare cikmak üzere Samarra´da magaraya gizlenen Muhammed b. Hasan el-Muntazar´in imametine inanmak, Allah´a (c.c.); meleklerine, kitablarina, peygamberlerine ve cemalinin görülecegine inanmaktan nasil daha önemli olur?

Ey Rafiziler! Şayet elinizdekiler dini yönden yeterli ise, Muntazar´a ihtiyac yoktur. Fakat yeterli degilse eksikliginize ve bedbahtliginiza hükmetmiş olursunuz. Cünkü, saadetinize ne emrettigini bilmediginiz bir amirin emirlerine baglidir. İbnu ud el-Hilli şöyle demiştir:

“İmamiyye ihtilaf ettiginde iki görüşe ayrilir. Birincisinin kime ait oldugu bilinmektedir. İkincisinin ise kime ait oldugu belli degildir. İşte Muntazar ikinci gruptan oldugu icin ikinci görüş haktir.” Bu cehalete bakiniz ki, Muntazar´in ne söylediginin bilinmemesine ragmen o sözün kendisine ait oldugunu nereden bilecegiz? İşte bunlarin dini, mechuller ve yokluklar üzerine kurulmuştur. Kendilerince imamdan maksad, emrine itaattir. Emrini bilmeye gerek olmadigi gibi bunda aklen de naklen de fayda yoktur. Muntazar´in varligina ve onun günahsiz olduguna inanmayi vacib kilarak şöyle demişlerdir:

“Din ve dünya maslahati ancak onunla saglanmiştir.” Halbuki, onlara Muntazar´la hic bir maslahat saglanmadigi gibi onu inkar edenlerden de ne din ve ne de dünya ile ilgili hic bir maslahat kayb olmamiştir. Allah´a hamd olsun.

Emir ve yasaklari bilinsin veya bilinmesin “Muntazar´a olan imanimiz İlyas, Hizir,Kutub gibi diger iyi kullara olan inancimiz gibidir.” diyecek olursaniz, size şöyle deriz:

Bunlarin varliklarina iman, hic bir alimin görüşüne göre vacib degildir.Onlara iman etmenin vacibligini iddia edenlerin sözleri, sizin sözleriniz gibi reddedilmiştir. Zahid´in bunlar hakkindaki fikrinin gayesi, onlarin varliklarini kabullenenin onlari inkar edenden daha faziletli oldugunu iddia etmektedir. İnsanlari hidayete eriştiren, onlari zafere kavuşturan veya onlari riziklandiran Kutub veya Gavs oldugunu iddia eden ve bu işlerin ancak onlarin vasitasiyla insanlara ulaştirildigina inanan kişi sapiktir. Onlarin bu sözleri hristiyanlarin bu konuda söylediklerine benzer. Bu durum, bazi cahillerin “Rasulullah (s.a.v.) ve kendi şeyhlerinin Allah´in bildiklerini bilebileceklerini, Allah´in gücünün yettigine onlarin da güc yetirebildilerini” iddia etmeleri gibidir.

İmamiye mezhebinden olan birisi kendisiyle konuşmami istedi. Ben dekendisine, onlara ait aşagidaki sözleri naklettim. Şöyle ki: “Allah´in insanlara bildirdigi emir ve yasaklari vardir ve insanlara iyilikle muamele etmesi Allah üzerine vacibtir. İmam da onlar icin iyi bir şeydir. Cünkü, insanlarin, kendilerine iyiligi emredecek kötülükten alikoyacak imamlarinin olmasi, onlari iyilige daha cok yöneltir. Şu halde onlar icin imamin bulunmasi vacibtir. Onun da günahsiz olmasi gayenin gercekleştirilebilmesi icin şarttir. Günahsiz ise Rasulullah´tan sonra Ali´den başkasina kalmamiştir. Bu hüküm icma ile sabittir. Ali Hasan´i, o da Huseyin´i imamete tayin etmiştir. Sira Muntazar´a gelinceye kadar bu böyle olmuştur.” İmami olan bu kişi, nakillerimizin dogru oldugunu itiraf etti. Ben de devamla ona şöyle dedim:

“İkimiz ilme, hakka ve dogruya talibiz. İmamiler: “Muntazar´a inanmayan kafirdir.” diyorlar. Acaba sen onu gördün mü? Onu gören birisiyle karşilaştin mi? Hakkinda bizzat bir şey işittin mi? Veya konuştuklarindan bir şey biliyor musun?” “Hayir” dedi.“Şu halde ona iman etmemizin faydasi nedir?” Allah (c.c.), neyi emredip neyi yasakladigini bilmedigimiz bir şahsa iman etmekle bizi nasil sorumlu tutar? Bunu bilmemiz icin hic bir yol da yoktur. Halbuki, İmamiler gücün yetmeyecegi şeylerin emredilmesine diger insanlardan daha cok karşidirlar. Acaba gücün yetmeyecegi işlerinen acik örnegi bu degil midir?”

Muhatab şöyle dedi: “Bunun ispati biraz önce bana naklettiniz bizim o güzel (!) fikirlerimizdendir.” Dedim ki; Zaten gayemiz o fikirlerden bizi ilgilendirenlerdir. Bizimle ilgili emir ve yasaklar olmadigi icin yukaridaki fikirler bize delil olamaz. O iddialar hakkinda konuşmamiz bize bir fayda saglamayacagina göre, Muntazara iman etmenin maslahat ve iyilikten degil, cehaletten kaynaklandigini biliniz. İmamiye´ye göre Muntazar´in babalarindan nakl edilenler dogru ise ve saadeti gerektiriyorsa, Muntazar´i beklemeye gerek yoktur. Fakat bu nakledilenler kurtluşa ve saadete vesile olmayacaksa, Muntazar´inda hic bir faydasi olmayacaktir. Üstelik emirlerini yapip, yasaklarindan kacinmadan mücerred olarak zamanindaki imami tanimak veya görmek insana bir yücelik kazandirmaz. Bu durumda, imami bilip de farzlari yapmayan, aksine yasaklari işleyen bir kimsenin hali cok daha kötüdür. Halbu ki onlar ´Ali´yi sevmek, kendisine günahin zararinin dokunmadigi bir iyiliktir.´derler. O halde Ali (r.a.) sevildigi takdirde, işlenen günahin bir zarari dokunmayacaksa, masum imama da ihtiyac yok demektir.

 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
´İmamet imanin şartlarindandir´sözünüz büyük bir cehalet örnegi ve iftiradir. Rasulullah (s.a.v.), imani tarif ederken şartlarini da zikretmiş, fakat imameti imanin şartlari arasinda saymamiştir. Kur´an´da da böyle bir ayet yoktur. Aksine Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Muminler, ancak o kimselerdir ki; (yanlarinda) Allah anildigi Zaman yürekleri ürperir, kendilerine O´nun ayetleri okundugunu zaman da, imanlari artar ve yanliz Rablerine tevekkül ederler (O´na dayanip güvenirler); Namazi dosdogru kilar, kendilerine rizik olarak verdiklerimizden infak ederler (hak yolunda harcarlar).İşte gercek muminler bunlardir.”(Hucurat: 49/15)

“İyilik (hayir), yüzlerinizi dogu ve bati tarafina cevirmeniz degildir. Fakat iyilik,o kimselerin iyiligidir ki, Allah´a ahiret gününe, meleklere,Kitaba ve peygamberlere iman etmişlerdir. Mal sevgisine ragmen, onu yakinlarina, yetimlere, düşkünlere, yolda kalmişlara ve kölelerin kurtuluşuna vermişlerdir. Namazi dosdogru kilmiş, zekati vermiş, ahidleştikleri zaman, ahidlerini yerine getirmişlerdir. Zorda, darda ve savaşta sabirlidirlar. İşte, dogruyu söyleyenler onlardir; takva sahibi olanlar da onlardir.”(Bakara:2/177)

Bu ayette de görüldügü gibi; Allah (c.c.) imameti zikretmemiştir.

“Kim zamanin imamini tanimadan ölürse cahiliye ölümü üzerine ölür.” mealinde olan hadis hakkinda da sana şu sorulari yöneltecegiz: Bu hadisi kim rivayet etmiştir?

Senedi nerededir? Vallahi Rasulullah (s.a.v.) böyle buyurmamiş: Hadisin dogru şekli, Muslim´in rivayet ettigi şu hadistir: “Harre mevkiinde cereyan eden bir hadise üzerine İbn-i Ömer, Abdullah b. Mutin´e gider. Abdullah b. Mutin´in “Ebu Abdurrahman (İbni Ömer)´a bir döşek seriniz otursun.” demesi üzerine İbni Ömer“ Size oturmaya degil, bir hadisi nakletmeye geldim.Rasulullah´in(s.a.v.) :

“Her kim itaatten bir el kadar ayrilirsa, fiili hususunda lehine hic bir delili olmayarak Kiyamet gününde Allah´a kavuşacaktir.”(32)

Bu hadisi İbni Ömer, zamanin emiri Yezid´in hal edildigi bir zamanda nakletmiştir. Hadis, Ululemre itaat etmeyenlerin, onlara kiliclakarşi cikanlarin cahiliye ölümü üzerine ölecekleri hükmünü ifade eder. Bu ise Rafizilerin durumunu taban tabana zittir. Onlar amirlere uymayan veya istemeyerek uyan insanlardir.

Bu hadis, irkcilik ugruna savaşanlari icine alir ki Rafiziler, bunlarin başinda gelir. Fakat bu yolda savaşan bir müslümani tekfir etmeyiz, her ne kadar itaatten cikmiş ise de, öldügünde kafir degil, cahiliye ölümü ile ölür, hükmünün ciktigi bir başka yorumla ifade edilmektedir. Cundub b. Abdullah el-Beceli´nin rivayet ettigi diger bir hadiste de Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim, hak ve batil oldugu bilinmeyen karanlik bir davanin bayragi altinda kavmiyet ve asabiyete cagirarak, yahut kavmiyet ve asabiyete yardim ederek öldürülürse onun bu ölümü tam bir cahiliye ölümü olur.” (33)

Ebu Hureyre´den (r.a.);

“Emire itaaten cikip, cemaatten ayrilan ve sonra ölen kimse cahiliye ölümü ile ölür.”(34)

Rafiziler coktan beri itaatten cikmiş ve cemaatten ayrilmişlardir. İbni Abbas´tan rivayet edildigine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kim ki, emirinde sevmedigi bir hareketi görürse sabretsin. Muhakkak ki cemaatten bir kariş uzaklaşip da ölen, cahiliye ölümü ile ölür.”(35)

Ey Rafizi! Naklettigin hadis sahih olsa bile aleyhinizedir. Sizden hanginiz zamanindaki imamini görmüştür? Hanginiz onu tanimiş veya onu göreni görmüş veya ondan bir mesele nakletmiştir? Aksine siz, henüz üc beş yaşinda iken magaraya giren ve dört yüz seneden beri eseri görülmeyen bir cocugun imametine cagiriyorsunuz. Halbu ki bize emredilen var olan, bilenen ve güclü olan imamlara kötülükte degil, iyilikte uymaktir. Avf b. Malik´in rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Amirlerinizin en iyileri, sizin onlari onlarin da sizi sevdigi, sizin onlara onlarinda size dua ettigidir. Amirlerinizin en kötüleri sizin onlara onlarinda size bugzettigi sizin onlara onlarin da size lanet edenleridir.

Sahabelerin:
“Ya Rasulallah; (Bu kötü hallerden dolayi) onlarla savaşalim mi?” diye sormalari üzerine şöyle buyurdu:
“Namazi kildiklari müddetce hayir, namazi kildiklari müddetce hayir. Şunu iyi biliniz ki, kime bir vali tayin edilir de, kendisinden Allah´a isyan nitelikte bir fiil meydana gelmedigini görürse, yaptigi işi kinasin, fakat bir el kadar bile ona itaatten ayrilmasin.”(36)

Bu konuda imamlarin masum olmadiklarina dair bir cok hadis vardir.

Ayrica İmamiye mensublari imametin asli degil feri konularda gerekli olduguna inaniyorlar. Halbu ki önemli olan asli konulardir. Böylece zamanin imamiyla hic bir maslahatin elde edilmedigini itiraf etmiş olurlar: Birinin müslüman cemaatten ayrilmasindan, gecmişlere lanet ederek kafir ve münafiklara yardimci olmasindan, ceşitli hilelere baş vurarak sapik yollarda yürümesinden, yalanci şahitligine güvenerek arkasindan gelenleri aldatici iplerle kuyuya indirmesinden daha sapik bir kişi olur mu? Bununla beraber bu sapik kişi gayesinin, kendisini Allah´in hükümlerine davet edecek bir imam oldugunu iddia eder. Oysa ki, bu hareketinden dolayi bir menfaatten cok ancak hatalara sapmalar, Rafizinin inancina göre magaraya girip de ne işi ve ne de konuşmasi olmayan birisi icin Muhammed ummetine düşmanliklar kalir. Muntazar´dan bir fayda gelecegi inanilir bir şey olsaydi, bu ummetin akillari nasil olur da Rafizilere kalacak tek şeyin, iflas oldugunu söylerlerdi? Zaten Muhammed b. Cerir et-Taberi(37), Abdulbaki b. Kani ve diger neseb alimlerinin ifadelerine göre, Muntazar´in babasi oldugu iddia edilen Hasan b. Ali el-Askeri´nin cocugu da yoktur.

Bütün bunlardan başka Rafizilere göre bu imam magaraya girerken iki, ücv eya beş yaşinda idi. Böyle bir cocuk Kur´an´in nassi ile yetim hükmünde olup, bakilmasi ve malinin korunmasi gerekir. Yedi yaşina gelince namaz ile emredilir. Abdest almayan, namaz kilmayan bir kimse nasil yer yüzünün imami olur? Ve nasil uzun zaman boyunca imamet maslahati yok edilir? (El-Munteka, Sf. 18-30/Hafiz Zehebi)


 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Dip Notlari

(1)(Ahmed: 3594.)
(2)(Fethu´l-Bari:7/4.)
(3)(Tedvin: 2.asirdan hadislerin devlet emriyle biraraya toplanmasi.)
(4)(El-Fisal:2/78.)
(5) (Kitabu´l-Kafi,s. 45, h: 1278 de basilmiştir.)
(6) (a.g.e. S:57.)
(7)(Buhari Şehadet:9, Ebu Davud Sunnet: 8, Tirmizi Fiten: 48, Ahmed: 5/44, 50,404.)
(8)(Ravide adaletve zabt sifatlarindan birinin veya ikisinin eksikligini ortayakoyarak, onun zayif oldugunu belirtmek.)
(9)(Buhari Ahkam:4, Fiten: 2, Muslim İmamet: 38.)
(10)(Buhari, Salat:48,Cenaiz: 62, Muslim, Mesacid: 19, Ahmed: 1/218.)
(11)(Muvatta Sefer:85, Ahmed: 2/246.)
(12)(Muslim Cenaiz:93.)

(13)(El yazmasiolan eser on ikinci asrin ortalarinda Devrek asilli ve Halep´teyaşamiş olan Osman Paşa tarafindan H. 1160 yilinda vakfedilmiştir.Osman Paşa H. 1107´de vefat eden Abdurrahman Paşa´nin ogludur.)

(14)Eser, 1321´de Misir´da, El-Emiriyyetul-Kura adli matbaada “Minhacus-Sunneti´n-Nebeviyye fi Nakdi Kelamiş-Şiati vel-Kaderiyye” adi ile basilmiştir. Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´nin eserlerine isim verdigi nadir görülmüştür. Eserlerini süratle yazarken, sened ve kaynaklariyla beraber nasslari, imamlarin sözlerini ve tarihi hadiseleri saglam bir şekil ezberleyen güclü hafizasina güveniyordu. Sonra alimler ve ögrencileri bu eserleri ondan aliyor ve İslam alemine yayinliyorlardi. Eserlerini okuyanlar onlari konularina uygun birisimle isimlendiriyorlardi. Bundan dolayi bir eserinin bir kac ismi bulunabiliyordu. Biz Şeyhulislam´in özel ögrencilerinden oldugu icin Hafiz Zehebi´nin isimlendirmesini esas aldik. Bu kitabin bilinen diger bir de “Minhacus-Sunne”dir.

(15)Hasan b. Yusuf b. Ali. El-Mutahhar el-Hilli´dir. H. 648-726 yillari arasinda yaşayan bu adam, Şii zindiklarindan biridir. Küfrün yardimcisi olan en-Nusayr et-Tasi´nin (H. 579-672) ögrenciligini yapmiştir. Sahabe, tabiin ve onlara tabi olanlara karşi kalbi kinle doldurularak yetiştirilmiştir. Bu yüce zatlarin gercekleştirdigi ve tarihin bir daha kaydetmedi bütün iyiliklere düşmanca bakiyordu. İbnul Mutahhar´in bu düşmanligini gösteren delilleri Şeyhulislam´in nasil cürüttügünü ve Rafizi´nin gizliliklerininasil teşhir ettigini göreceksiniz. Öyle ki onu gelmiş ve geleceklere de ibret kilmiştir.

(16)Rasulullah´in (s.a.v.) sunnetine aykiri olan her iş cahiliyet işlerindendir. Cünkü, her zaman ve mekanda bulunan bütün sistemler ikiye ayrilir: İslami ve cahili. Ashabtan aldigimiz sunnetler, hükümler ve bütün Muhammedi mesajlar, İslami; bunlara aykiri olanlara danerede ve hangi zamanda olursa olsun ve kimin tarafindan uydurulursa uydurulsun cahilidir.

(17)”Huda” Farsca´da Allah, “Bende” ise kul anlamindadir. Hudabende, Allah´in kulu manasina gelir. Hudabende İlhanlilarin sekizinci, Cengiz Han´in altinci torunlarindandir. Asil ismi Olcaytu´dur. Olcaytu (680-716) Ergun´un (-, 690) o da Abga (-, 681) nin, o da Hulagu´nun (-, 663), o da Toli´nin (-, 628) o da saffah olan Cengiz Han´in (549-624) ogludur. Cengiz´in diger adi İlhan´dir. Bu yüzden devletlerine İlhanlilar adi verilmiştir. Hudabende´nin babasi Ergun, putperest idi. Ergun, Horasan´da, amcasi Tokodar´a isyan ederek siyasi mahlahati İslam´a girmekte bulmuş ve ismini, Ahmed Tokodar olarak degiştirmiştir. Hudabende´nin babasi Ergun, daha sonra tekrar Tokodar´a hücum ederek, onu 683 yilinda öldürmüş ve memleketini istila etmiştir. Ergun, babasi Aga´nin veziri Şemseddin el-Muhammedi´ye iftira ederek, babasini zehirledigi iddiasiyla onu öldürmüştür. Onunla beraber dört oglunu da öldüren Ergün, daha sonra şehevi arzularinin peşine düşerek idari mekanizmayi doktoru olan yahudi asilli Sa´d ed-Devle´ye birakmiştir. Yahudi tabip, idareyi kötüye kullanip fesad cikarmaya başlayinca, devlet adamlari ve memurlar ayaklanarak onu ölmürmüşlerdir. Daha sonra da Ergun kahrindan ölmüştür.(690)

Ergun´un Olcaytu (Hudabende) ve Gazan adinda iki oglu vardi. Her ikisi de siyasi maslahati, İslam´a girip idare ettikleri milletlere karşiiyi muamele etmekte buldular. Gazan Ehl-i Sunnet mezhebini secti. Kardeşi Hudabende (H. 703´te) idareyi ele gecirince bir grup Şii ona yardimci oldu. rivayet´e göre Hudabende bir gün hanimina kizarak onu üc talakla boşadi. Sonra onu tekrar himayesine almak isteyince ehl-i sunnet fakihleri bu durumun mümkün olamayacagini, bunun ancak bir başka erkege nikahlandiktan ve ondan boşandiktan sonra mümkün olacagini söyleyince, durum kendisine zor geldi. Bunun üzerine yardimcilari olan Şiiler, Hille alimlerinden İbnul Mutahhar adindaki zat meseleyi cözmek icin cagirmasini istediler. İşte Şeyhulislam İbn-i Teymiyye´nin kendisine reddiye yazdigi adam budur. İbnul Mutahhar sultanin huzuruna gelince ona:

“Zevceni adil iki şahidin huzurunda boşadin mi?” diye sormasi üzerine Sultan:
“Hayir” dedi. İbnul Mutahhar:

“Zevceni iki adil şahidin huzurunda boşamadigin icin talak gercekleşmemiştir. Zevcene diledigin gibi muamelede bulunabilirsin.” fetvasini verdi. Hudabende fetvayi alinca cok sevindi. İbnul Mutahhar´i özel ve yakin adamlarindan biri yapti. Hudabende İbnul Mutahhar´in bu şeytani hareketinden dolayi bütün valilerine emirler göndererek, bundan sonra hutbelerin on iki imam adina okunmasini, bu imamlarin isimlerinin mescidlerin duvarlarina yazilmasini istedi. İbnul Mutahhar´in verdigi bu batil fetva sonucunda Hudabende´nin devleti Şiileşmiş oldu. İşte İran ve Horasan devletinin resmen Şiileştigi ilk merhale budur. Bu hadisenin H. 707 yilinda oldugu rivayet edilmektedir. Bu tarihten üc yüz sene sonra İran´i iki defa ucuruma götüren bu hadise, Safavi Devleti´nin kurulup ilk Şiileri´in ´aşiri´ diye bilinen akidelerinin yayilmasi olmuştur. Halbu ki, daha önce Şiiler, ilk Şiilerin rivayetlerini aşiri kabul ederek onlari inkar ediyorlardi. Safavi Devleti istikrar bulunca bütün Şiiler, aşiri ve bozuk inanclara kaydilar. Öyleki, Şiilerin bile daha önce aşiri diye nitelendirdikleri görüş ve akideler, mezheblerinin zaruri inanclarindan oldu. İkinci alimleri olan el-Mekani (1290-1351) “Tenkihul Mekal” adli eserinin bir cok yerinde bunu itiraf etmiştir. Bu kitab, Şiiler´in cerh ve tadil de en büyük kitablari sayilir.


(18)Cünkü bu kitabta göreceginiz gibi mezheblerinin esaslari batil, vehimler üzerine kurulmuştur. Bunun en acik örnegi onlarin: “Bizler imamsiz yaşiyoruz” demeleridir. Kendilerinin İmamiyye mezhebinden olup, onlarin bir imami oldugunu, imamlarinin bin seneden beri Samarra magarasina girip cikmadigini ve halen yaşadigini iddia ederek oradan cikmasini beklerler. Kitablarinda da Allah´tan bu cikişi bir önce gercekleştirmesini talep ederler.

(19)Muhammed b. Muhammed b. Numan b. Abdusselam el-Bagdadidir. (336-413) Bu zat, Hille alimlerindendir. Kitab, risale ve makale türünde iki yüz den fazla eser verdigi söylenmektedir.

(20)Muhammed b. Ali b. Osman el-Karacuki (-,449) olup, Müfid´in ögrencisidir.

(21)Ebul Kasim Ali b. Hüseyn b. Musa b. Musa´dir. el-Murtaza (355-436) lakabiyla bilinir. Riza Muhammed b. Hüseyn eş-Şair´in (359-406) kardeşidir. Bu iki kardeş Ali´nin (r.a.) hutbelerini tahrif ederek cogaltmayi kendilerine görev bilmişlerdir. Bu hutbelerde uydurulan her şeyin sorumlusu bu iki kişi olup Ali (r.a.) bu uydurmalardan uzaktir.

(22)Muhammed b. Muhammed b. Hasan el-Hoce Nasiruddin et-Tusi (597-672) dir. Putperest Hulagu´nun İslam başkenti Bagdat´i istila ederken (655) giriştigi katliama sebep olanlardandir. Daha önce daglik Tusi, bölgesinde bulunan dinsiz İsmaililer´le işbirligi yapiyordu.Tusi, Nasirilerin lideri olan Nasiruddin adina “El-Ahlakun-Nasiriyye”adli bir kitab yazmiştir. Nasiriler, Kohestan bölgesinde yaşiyorlardi. Tusi, İsmaililerin krali olan Alauddin Muhammed b. Celal Hasan´in en kötü adamlarindan biri idi. Bütün bunlarla beraber Tusi´nin münafikligini acikca gösteren delil, onun Abbasi halifesi“el-Mu´tasim”a yazdigi ve onu öven kasidesidir.Şüphesiz ki,Tusi Bagdat´i yikmak, İslam´i ortadan kaldirmak icin Hulagu´yu kişkirtmiştir. Şiiler ise bu vahşice hareketi kendileri icin şerefli bir olay sayarlar. Bu durum Şiiler´in “Ravdatul Cenne”adli eserinin 578. sahifesinde acikca görülmektedir. İslam´a ve tabiilerine büyük düşmanligi olan Tusi´nin diger hainliklerini Hulagu da farketmişti. Ancak ona ihtiyaci oldugundan dolayi onu öldürmedi.

(23)Lut b. Yahya, Şiilerin en az yalan söyleyenlerindendir. İbn-i Adiyy onun hakkinda: “Şiidir, Şiilerin haberlerini uydurur. “Hafiz ez-Zehebi de “Mizanul İ´tidal” adli eserinde: “Haberleri uydurma olup, güvenilmez. Ebu Hatim ve başkasi onlarin getirdigi haberleri almamişlardir.”der. H. 157´de ölmüştür.

(24)Hişam b. el-Kelbi H. 204´te ölmüştür. Hakkinda en dogru sözü İmam-i Ahmed söylemiştir: “Nesb sahibi oldugu icin cokca gece toplantilari düzenlerdi. Kendisinden hadis nakledeni görmedim. Dinle alakasi olmayan haberlerin kaynagidir. Sunnetle ilgili haberlerde müslümanlar ona aldanacak kadar akil sizdegildirler. “Hafiz b. Asakir onun hakkinda: “Rafizi ve güvenilmez biridir.”der.

(25)Harmele b. Yahya et-Tüceybi Vef. H. 243 olup, Misir´in iftihar edilen alimlerinden ve İmam-i Şafii´nin ögrencilerindendir. İmam-i Malik´ten rivayet ettigi yüz bin civarindaki hadisi Misir´a nakletmiştir.

(26)Muemmil b. İhab er-Rubi Vef. H. 254 olup, Ebu Davud ve Nesai ondan rivayet etmişlerdir.

(27)Yezid b. Harun es-Sulemi el-Vasiti olup meşhur hadis hafizlarinin Ileri gelenlerinden ve İmam Ahmed´in ustadlarindandir. Dersini yetmiş bin kişi dinlemiştir. Hicri 206´da vefat etmiştir.

(28)Muhammed b. Said el-İsfahani, Şureyk´in ögrencilerinden olup Buhari, ondan rivayet etmiştir. H. 220´de vefat etmiştir.

(29)Şureyk b. Abdullah en-Nehai (95-177) Kufe kadisi olup Abdullah b. Mubarek ve zamanindak ialimlerin ustadidir. Ebu Hanife ve es-Sevri ile ayni asirda yaşamişlardir.

(30)Ebu Muaviye Muhammed b. Hazim ed-Darir (Vef. 195), büyük alimlerden ve el-A´meş´in talebelerindendir.

(31)Suleyman b. Minhran el-Kufi´dir. (64-148) Kiraat ilmi ve hadis hafizlarinin ileri gelen alimlerindendir. Suyfan b. Uyeyne onun hakkinda: “Kur´an-i en iyi okuyan, ezberleyen ve manasini bilen bir zat idi.”der.

(32)Muslim İmare: 13)
(33)Muslim İmare: 13)
(34)Buhari Ahkam: 4,Muslim İmare: 13, Nesai Tahrim: 28.)
(35)Buhari Ahkam: 4,Fiten: 2, Muslim İmare: 13)
(36)Muslim İmare: 17)

(37)İbni Ceriret-Taberi H. 302 yilinda meydana gelen bir olayi naklederek şöyle demiştir:
Adamin biri ceşitli hilelerle halife Muktedir´in huzuruna cikarak kendisinin Muhammed b.Hasan b. Ali b. Musa b. Cafer oldugunu iddia eder ve Ebu Talib oglullarinin, huzuruna cagrilmasini halifeye emreder. Bunun üzerine Ebu Talib o
ari başkanlari Ahmed b. Abdisselam ki İbni Tomur diye taninir- ile birlikte hazir olurlar. Ancak İbni Tomur, Hasan b. Ali el-Askeri´nin cocuk birakmadigini söylemesi üzerine Haşimo
ari bu adamin halka teşhir edilerek en agir cezaya carptirilmasini isterler. Onu bir deveye bindirip tevriye ve arefe gününde halka teşhir ettikten sonra hapsederler. Taberi bu hadiseyi Hasan el-Askeri´nin cocuk birakmadigina delil olarak belirtmiştir.











 

Son mesajlar