MUKADDİME
Bismillahirrahmanirrahim
Ey iman edenler! Allah icin Hakki ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluga olan kininiz, sizi adaletsizlige götürmesin. Adaletli olun ki, o takvaya daha yakindir. Allah´tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptiklarinizdan haberdardir.(Maide:5/8)
İslam dininin doguşu, insanlik tarihi boyunca ortaya cikan olaylarin en büyügüdür. İslam, tecelli etmiş ve edecek olan Hakki ayakta tutmak icin gelmiştir. İnsanlarin anlaşma ve ihtilaf etmelerinde, davranişlarinda, hüküm vermelerinde, düşünce, araştirma, ilim tahsili ve teşkilatlarinda, iyilik ve menfaatleri bulundugu konularda birbirlerine yardim etmelerinde, karşilaştiklari bütün haklar, İslam´dan kaynaklanir. Allah (c.c) şöyle buyurur:
Rasulunu hidayet ve hak din ile, bütün dinlere üstün kilmak icin gönderen O´dur; muşrikler hoş görmeseler bile.(Tevbe: 9/33)
İslam, inananlari adalete uygun olan her şeyi yaşamaya, dogru bildiklerini dile getirmeye, adalet saltanatinin cercevesi icinde hareket ederek onun bayragini gücleri yettigi kadar dünyanin her kesimine yaymaya, kendileri, babalari ve cocuklari aleyhinde de olsa bu adalet ölcüsünde ayrilmamaya davet eder. Hak ve adalet ayakta tutmak,onlara göre şehadette bulunmak; İslam´in ilk unsuru, en önde gelen ahlaki ve ona inanani başkasindan ayiran en belirgin özelligidir. Bu özellik hoşgörü, sadelik, temiz kalplilik, Allah´in (c.c.) razi ve halkin da mutmain oldugu şeyleri tercih etmekle belli olur. İnsanlar arasindaki derecelendirmede ise takva esastir. Takva ehlinin ve ondan sapanlari bilen ancak Allah´tir(c.c.). Onlarin durumundan Allah (c.c.) gizli kalan hicbir şey yoktur.
Rasulullah (s.a.v.) ashabini, bütün insanligi bu yüce dine davet etmek üzere İslam´in üstün degerleriyle egiterek hazirlamiştir. Allah (c.c.) Rasulullah´i (s.a.v.) ruhunu teslim etmek üzere iken ashabini Ebu Bekir´in (r.a.) arkasinda saf tutmuş görmekle hoşnut kilmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) Aişe´nin Mescid-i Nebeviye´ye bakan hücresinin perdesi arkasinda, Yüce Dost´a teslim olmak üzere, mubarek gözlerini yumarken, seckin ve saf ashabini taşlari birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, ibadet ve taatta kalplerini ihlasla Allah´a teslim etmiş kimseler olarak Ebu Bekr´in arkasinda saf tutmuş görmekle, Allah(c.c.) kendisini hoşnut kilmiş. Ebu Bekir ve onun öz kardeşi gibi olan Ömer (r.a) hakkinda, kardeşleri Ali (r.a.) Kufe´de minberden halka hitap ederken:
Bu ummetin en hayirlisi Ebu Bekir, sonra Ömer´dir.demiştir.
Allah katinda mahlukatin en yücesi olan Rasulullah´in (s.a.v.) dünyadan ayrilmasiyla meydana gelen facialarin ardindan bu itaatkar ashab-i kiram, bir göz kirpmasi gibi zamanda mubarek yarimadadaki daginik müslümanlari toparlayarak cihad icin saflarini birleştirmişler, Risalet-i Muhammediyye´nin emanetini Ebu Bekir´in (r.a.) bayragi altinda Şam ve Irak´a dogru bütün dünya milletlerine taşimişlardir. Allah onlara kisa sürede zaferle mükafatlandirmiştir. Öyle ki, ilk halifenin Ebu Ubey´de, Halid, Amr b. As ve Yezid b. Ebi Sufyan isimli komutanlarinin, bayraklariyla yayildiklari topraklardan Kurtuluşa geliniz sedalari duyulmaya başlamiştir. Bu komutanlar, bulunduklari yerlerde Allah´in (c.c.)mesajini Rasulullah´in (s.a.v.) ögrettigi gibi teblig ederek oradaki insanlara ögretmenlik yapmişlardir. Ebu Bekir (r.a.) Şam´in bereketli topraklarinda ve Rafizilerin memleketlerinde Allah´in verdigi zaferle hoşnut olduktan sonra, Allah onu dünyada oldugu gibi, ahirette de Rasulullah´la komşu olarak katina almiştir.
İslam gemisinin kaptanligini Ömer (r.a.) Ebu Bekir´den sonra ele aldi ki, o Ali´nin (r.a.) şehadetinden de bilindigi gibi Ebu Bekir´den(r.a.) sonra bu ummetin en hayirlisidir. Bundan sonra da İslam kafilesi yoluna devam ederek Nil Vadisine, Kuzey Afrika´ya Kisra İmparatorlugu´nun en ücra köşesine kadar ilerledi. Bu durum, Yahudi ve Mecusi´nin Ömer´in (r.a.), temiz kanini dökmelerine kadar devam etmiştir.
Allah (c.c.) Ömer´e (r.a.) adaletle hükmetmenin en güzel örnegini nasip ettikten sonra onu iki mubarek arkadaşina komşu kildi. Ondan sonra müslümanlar, ahlaken en güzel, kalben en yumuşak, Kur´an´i en güzel şekilde ezberleyen, zamanin belalarina karşi en cok sabreden ve Rasulullah´in (s.a.v.) iki kizini almakla ona damat olma şerefini kazanan Osman´i (r.a) halife olarak sectiler. Allah (c.c.) cümlesinden razi olsun.
Osman (r.a.), bu seckin ashaba samimi bir kardeş, cocuklarina şefkatli bir baba olmuştur. Onun halifeligi süresinde İslam ummeti rahat ve saadetli bir hayat yaşamiştir. Tabiinden iki büyük alim Hasan Basri ve İbn-i Sirin bunun dogruluguna şahitlik etmişlerdir. Cünkü Osman´in (r.a.) cihad bayragi kahraman mucahidlerin elinde Kafkasya´yi yararak ilerliyordu, öyle ki Kisra´nin askerleri onlara yanaşmaktan bile cekiniyorlardi. İşte dogulu ve batili milletler ashab-i kiram hakkinda şöyle buyurmuştur:
Nesillerin en hayirlisi zamanimda yaşayanlardir. Sonra -iman ederek- onlara takip edenler ve onlari takip edenlerdir.(1)
Rasulullah´in asr-i saadette yaşayanlari Ummetin en hayirlisiolarak nitelendirmesi peygamberligin mucizelerindendir. Cünkü İslam tarihi, asr-i saadet gibi mutlu, izzetli ve hakka dogru yürüyen bir neslin yaşadigi başka bir zaman daha görmemiştir. Bu dönem, Emevi Devleti´nin sonundan Abbasi Devlet´nin ilk halifeleri zamanina kadar uzanir. El-Hafiz İbn Hacer, İslam ummetinin, tabiine uyan ve sözleri kabul edilenlerin H. 220´ye kadar yaşamiş idareciler oldugu üzerinde ittifak ettigini, bu tarihlerden sonra da bidatlarin ortaya cikmasiyla hal ve gidişin süratli bir şekilde degiştigini söylemektedir.(2)
Asr-i saadet İslam tarihinin altin asridir. İslam tarihi o asir Kadar bereketli, Allah yoluna yapilan davetin yeryüzünün her köşesine yayilmiş oldugu bir asir daha görmemiştir. Bu dönemde hafizlarher tarafa yayilmiş, tabiinden olan yaşayanlarin güclü, cihadda samimi insanlardan oluşan genc sahabilerin bulundugu yerlere giderek, sunneti kaybolmaktan kurtarmak icin hadis ezberlemiş, onlari takip eden diger gencler de tabiinin ashabtan hadis nakledenlerine giderek onlardan hadis alip ezberlemişlerdir. Böylece sunnet emaneti Malik, Ahmed ve diger tedvin(3) ehli olan kişilere ulaştirilmiştir. Peygamberligin mubarek kokusunu yansitan bu nakiller, güvenilir hafizlardan diger güvenilir hafizlara aktarilmiş, böylece Allah´in Kitabindan sonra müslümanlarin en degerli kültürleri sunnet olmuştur.
Mirascilarin miraslarini aldiklarinda dünyada kuvvet ve makam sahibi olduklari gibi, Sunnet´te müslümanlarin gücünü arttiran önemli bir miras olmuştur. Ashab ve tabiinden devir aldigimiz, İslam´in bu şerefi mirasina benzer bir mirasi hicbir ummmette görmüş degiliz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde Ömer ve Osman´in (r.ahuma) katkilariyla Kur´an ayetleri biraraya toplarak, kiraati tespit edilip mushaf haline getirilmiş. Allah (c.c.) onlara en iyi mükafati versin.
Sahabelerin bu mirasi korumadaki gayretlerinden birisi de Rasulullah´in(s.a.v.) hadis, hutbe, emir, yasak ve ikrari gibi şeriata dair konulari ezberleyip tabiinden kardeşleri ve cocuklari olan zatlara ve kendilerine iyilikte tabi olanlara aktarmalaridir. Bu durum hicbir peygamber ve sahabileri icin bu şekilde olmamiştir. İnsanligin ahlak ve dini miras ummetleri sinif, cins, renk ayrimi yapmaksizin bir raya getirmiştir. Ashab-i kiramin insanlik yararina yapmiş olduklari hizmetleri ancak zalimler, hakkikabul etmeyen gayr-i müslimler veya İslam´in zahiriyle (acik hükümleriyle) degil, batini yönü ile hükmeden zindiklar kücümseyebilir. Bu asil neslin bize biraktigi mirasin diger bir yani da ummetlere seckin ahlak ve şefkatli hareketleri sunmaklaridir. İslam´i insanlara yaşayarak karekterleriyle örnek olarak sevdirmişlerdir. Onlarin bu davranişlari en ücra köşelerde yaşayan milletlerin dahi İslam´a girmelerine vesile olmuştur. Raşid halifelerin valileri, onlardan sonra gelen ve Kureyş´ten halifelerin bayragi altinda cihad eden tabiin de ashab-i kiramin bu faziletlerine katilmişlardir. Kureyş´in o halifeleridir ki, Sahihayn´da yüceliklerine dair işaretler bulunmaktadir. Rasulullah´in Kuba´da rüyasinda Muaviye´nin deniz seferine cikacagini, bir başka rüyasinda da İstanbul surlarinin Muaviye´nin oglu tarafindan muhasara edilecegini görmesi de diger işaretlerdendir.
Bismillahirrahmanirrahim
Ey iman edenler! Allah icin Hakki ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluga olan kininiz, sizi adaletsizlige götürmesin. Adaletli olun ki, o takvaya daha yakindir. Allah´tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptiklarinizdan haberdardir.(Maide:5/8)
İslam dininin doguşu, insanlik tarihi boyunca ortaya cikan olaylarin en büyügüdür. İslam, tecelli etmiş ve edecek olan Hakki ayakta tutmak icin gelmiştir. İnsanlarin anlaşma ve ihtilaf etmelerinde, davranişlarinda, hüküm vermelerinde, düşünce, araştirma, ilim tahsili ve teşkilatlarinda, iyilik ve menfaatleri bulundugu konularda birbirlerine yardim etmelerinde, karşilaştiklari bütün haklar, İslam´dan kaynaklanir. Allah (c.c) şöyle buyurur:
Rasulunu hidayet ve hak din ile, bütün dinlere üstün kilmak icin gönderen O´dur; muşrikler hoş görmeseler bile.(Tevbe: 9/33)
İslam, inananlari adalete uygun olan her şeyi yaşamaya, dogru bildiklerini dile getirmeye, adalet saltanatinin cercevesi icinde hareket ederek onun bayragini gücleri yettigi kadar dünyanin her kesimine yaymaya, kendileri, babalari ve cocuklari aleyhinde de olsa bu adalet ölcüsünde ayrilmamaya davet eder. Hak ve adalet ayakta tutmak,onlara göre şehadette bulunmak; İslam´in ilk unsuru, en önde gelen ahlaki ve ona inanani başkasindan ayiran en belirgin özelligidir. Bu özellik hoşgörü, sadelik, temiz kalplilik, Allah´in (c.c.) razi ve halkin da mutmain oldugu şeyleri tercih etmekle belli olur. İnsanlar arasindaki derecelendirmede ise takva esastir. Takva ehlinin ve ondan sapanlari bilen ancak Allah´tir(c.c.). Onlarin durumundan Allah (c.c.) gizli kalan hicbir şey yoktur.
Rasulullah (s.a.v.) ashabini, bütün insanligi bu yüce dine davet etmek üzere İslam´in üstün degerleriyle egiterek hazirlamiştir. Allah (c.c.) Rasulullah´i (s.a.v.) ruhunu teslim etmek üzere iken ashabini Ebu Bekir´in (r.a.) arkasinda saf tutmuş görmekle hoşnut kilmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) Aişe´nin Mescid-i Nebeviye´ye bakan hücresinin perdesi arkasinda, Yüce Dost´a teslim olmak üzere, mubarek gözlerini yumarken, seckin ve saf ashabini taşlari birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, ibadet ve taatta kalplerini ihlasla Allah´a teslim etmiş kimseler olarak Ebu Bekr´in arkasinda saf tutmuş görmekle, Allah(c.c.) kendisini hoşnut kilmiş. Ebu Bekir ve onun öz kardeşi gibi olan Ömer (r.a) hakkinda, kardeşleri Ali (r.a.) Kufe´de minberden halka hitap ederken:
Bu ummetin en hayirlisi Ebu Bekir, sonra Ömer´dir.demiştir.
Allah katinda mahlukatin en yücesi olan Rasulullah´in (s.a.v.) dünyadan ayrilmasiyla meydana gelen facialarin ardindan bu itaatkar ashab-i kiram, bir göz kirpmasi gibi zamanda mubarek yarimadadaki daginik müslümanlari toparlayarak cihad icin saflarini birleştirmişler, Risalet-i Muhammediyye´nin emanetini Ebu Bekir´in (r.a.) bayragi altinda Şam ve Irak´a dogru bütün dünya milletlerine taşimişlardir. Allah onlara kisa sürede zaferle mükafatlandirmiştir. Öyle ki, ilk halifenin Ebu Ubey´de, Halid, Amr b. As ve Yezid b. Ebi Sufyan isimli komutanlarinin, bayraklariyla yayildiklari topraklardan Kurtuluşa geliniz sedalari duyulmaya başlamiştir. Bu komutanlar, bulunduklari yerlerde Allah´in (c.c.)mesajini Rasulullah´in (s.a.v.) ögrettigi gibi teblig ederek oradaki insanlara ögretmenlik yapmişlardir. Ebu Bekir (r.a.) Şam´in bereketli topraklarinda ve Rafizilerin memleketlerinde Allah´in verdigi zaferle hoşnut olduktan sonra, Allah onu dünyada oldugu gibi, ahirette de Rasulullah´la komşu olarak katina almiştir.
İslam gemisinin kaptanligini Ömer (r.a.) Ebu Bekir´den sonra ele aldi ki, o Ali´nin (r.a.) şehadetinden de bilindigi gibi Ebu Bekir´den(r.a.) sonra bu ummetin en hayirlisidir. Bundan sonra da İslam kafilesi yoluna devam ederek Nil Vadisine, Kuzey Afrika´ya Kisra İmparatorlugu´nun en ücra köşesine kadar ilerledi. Bu durum, Yahudi ve Mecusi´nin Ömer´in (r.a.), temiz kanini dökmelerine kadar devam etmiştir.
Allah (c.c.) Ömer´e (r.a.) adaletle hükmetmenin en güzel örnegini nasip ettikten sonra onu iki mubarek arkadaşina komşu kildi. Ondan sonra müslümanlar, ahlaken en güzel, kalben en yumuşak, Kur´an´i en güzel şekilde ezberleyen, zamanin belalarina karşi en cok sabreden ve Rasulullah´in (s.a.v.) iki kizini almakla ona damat olma şerefini kazanan Osman´i (r.a) halife olarak sectiler. Allah (c.c.) cümlesinden razi olsun.
Osman (r.a.), bu seckin ashaba samimi bir kardeş, cocuklarina şefkatli bir baba olmuştur. Onun halifeligi süresinde İslam ummeti rahat ve saadetli bir hayat yaşamiştir. Tabiinden iki büyük alim Hasan Basri ve İbn-i Sirin bunun dogruluguna şahitlik etmişlerdir. Cünkü Osman´in (r.a.) cihad bayragi kahraman mucahidlerin elinde Kafkasya´yi yararak ilerliyordu, öyle ki Kisra´nin askerleri onlara yanaşmaktan bile cekiniyorlardi. İşte dogulu ve batili milletler ashab-i kiram hakkinda şöyle buyurmuştur:
Nesillerin en hayirlisi zamanimda yaşayanlardir. Sonra -iman ederek- onlara takip edenler ve onlari takip edenlerdir.(1)
Rasulullah´in asr-i saadette yaşayanlari Ummetin en hayirlisiolarak nitelendirmesi peygamberligin mucizelerindendir. Cünkü İslam tarihi, asr-i saadet gibi mutlu, izzetli ve hakka dogru yürüyen bir neslin yaşadigi başka bir zaman daha görmemiştir. Bu dönem, Emevi Devleti´nin sonundan Abbasi Devlet´nin ilk halifeleri zamanina kadar uzanir. El-Hafiz İbn Hacer, İslam ummetinin, tabiine uyan ve sözleri kabul edilenlerin H. 220´ye kadar yaşamiş idareciler oldugu üzerinde ittifak ettigini, bu tarihlerden sonra da bidatlarin ortaya cikmasiyla hal ve gidişin süratli bir şekilde degiştigini söylemektedir.(2)
Asr-i saadet İslam tarihinin altin asridir. İslam tarihi o asir Kadar bereketli, Allah yoluna yapilan davetin yeryüzünün her köşesine yayilmiş oldugu bir asir daha görmemiştir. Bu dönemde hafizlarher tarafa yayilmiş, tabiinden olan yaşayanlarin güclü, cihadda samimi insanlardan oluşan genc sahabilerin bulundugu yerlere giderek, sunneti kaybolmaktan kurtarmak icin hadis ezberlemiş, onlari takip eden diger gencler de tabiinin ashabtan hadis nakledenlerine giderek onlardan hadis alip ezberlemişlerdir. Böylece sunnet emaneti Malik, Ahmed ve diger tedvin(3) ehli olan kişilere ulaştirilmiştir. Peygamberligin mubarek kokusunu yansitan bu nakiller, güvenilir hafizlardan diger güvenilir hafizlara aktarilmiş, böylece Allah´in Kitabindan sonra müslümanlarin en degerli kültürleri sunnet olmuştur.
Mirascilarin miraslarini aldiklarinda dünyada kuvvet ve makam sahibi olduklari gibi, Sunnet´te müslümanlarin gücünü arttiran önemli bir miras olmuştur. Ashab ve tabiinden devir aldigimiz, İslam´in bu şerefi mirasina benzer bir mirasi hicbir ummmette görmüş degiliz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde Ömer ve Osman´in (r.ahuma) katkilariyla Kur´an ayetleri biraraya toplarak, kiraati tespit edilip mushaf haline getirilmiş. Allah (c.c.) onlara en iyi mükafati versin.
Sahabelerin bu mirasi korumadaki gayretlerinden birisi de Rasulullah´in(s.a.v.) hadis, hutbe, emir, yasak ve ikrari gibi şeriata dair konulari ezberleyip tabiinden kardeşleri ve cocuklari olan zatlara ve kendilerine iyilikte tabi olanlara aktarmalaridir. Bu durum hicbir peygamber ve sahabileri icin bu şekilde olmamiştir. İnsanligin ahlak ve dini miras ummetleri sinif, cins, renk ayrimi yapmaksizin bir raya getirmiştir. Ashab-i kiramin insanlik yararina yapmiş olduklari hizmetleri ancak zalimler, hakkikabul etmeyen gayr-i müslimler veya İslam´in zahiriyle (acik hükümleriyle) degil, batini yönü ile hükmeden zindiklar kücümseyebilir. Bu asil neslin bize biraktigi mirasin diger bir yani da ummetlere seckin ahlak ve şefkatli hareketleri sunmaklaridir. İslam´i insanlara yaşayarak karekterleriyle örnek olarak sevdirmişlerdir. Onlarin bu davranişlari en ücra köşelerde yaşayan milletlerin dahi İslam´a girmelerine vesile olmuştur. Raşid halifelerin valileri, onlardan sonra gelen ve Kureyş´ten halifelerin bayragi altinda cihad eden tabiin de ashab-i kiramin bu faziletlerine katilmişlardir. Kureyş´in o halifeleridir ki, Sahihayn´da yüceliklerine dair işaretler bulunmaktadir. Rasulullah´in Kuba´da rüyasinda Muaviye´nin deniz seferine cikacagini, bir başka rüyasinda da İstanbul surlarinin Muaviye´nin oglu tarafindan muhasara edilecegini görmesi de diger işaretlerdendir.