İslamî Analiz/Köşe Yazıları
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İlhami Güler, İslami Analiz için kaleme aldığı yazısında FETÖleşme sürecinin siyasi ve teolojik kodlarını gündeme taşıdı.
Yazıdan bir kesit şöyle:
Fetö, bizim kendimizin kendi başımıza ördüğü bir çoraptır. Buradaki Biz, Sünni-Türk-Tasavvufu kastetmektedir. Nakşiliğin Halidi kolunun, yani İbn Arabi içirilmiş Eşariliğin Nurculuk-Risale-i Nur üzerinden Anadoluya etkisidir. Yeni bir Mevlâna veya Şeyh Bedrettin hikayesidir. Mehdici, Menkibeci, Mitolojik, Takiyyeci, Küreselci, Kaderci ve politik bir teosofidir. Mevlanada olduğu gibi baği olduğu gerekçesi ile oğlunun cenaze namazını kılmayan ve Moğollarla iş birliği yapmaktan çekinmeyen insanlığın kalpsiz aşıklarının yeni bir örneğidir. Seksenlerde Erzurum müftü yardımcısı Mehmet Erikel, kendi öğrencisi olmuş Fetullah Gülen hakkında sorulan bir soruya cevap verirken: Fıkhı yoktur; menkibecidir demiştir. Yetmişli yıllardan itibaren onun ağlayan-ağlatan vaiz olduğunu herkes bilir. Sözde Hanefi-Maturidi olduğunu iddia eden Türkiye Müslümanlığında, Rasyonel Teolojiden ziyade Evliya/Menkıbe kültürü, yani Tasavvuf daha etkindir. Rasyonel teoloji, dinsel kimliğin ayaklarını yere bastırır ve Biz-Öteki ayrımını netleştirir. Türkler, -Felsefi-Bilimsel düşünme aşamalarını geçin-, Teolojik düşünme aşamasına bile geçemeyip, mitik-menkibevi(Tasavvuf) aşamada kalmış bir halktır.
15 Temmuz kalkışmasını anlamak için, Fetöde oluşan Ötekileştirme ve Biz oluşturmanın teolojik kodlarını anlamak gerekir. Mevlanada Moğollarla oluşan Biz şuuru ile Fetullahta ABD, AB, Vatikan(Dinler Arası Diyalog), İsrailden oluşan müttefikler ve İhvan, İran, Ak Partisinden oluşan düşman ötekinin teolojik oluşturucuların izini İbn Arabi ve Vahdet-i Vücut teorisinde/teolojisinde aramak gerekir. Çünkü bu teori Halik ile Mahluk arasındaki ayrımı kaldırdığı gibi, Biz ile Öteki arasındaki ayrımının teolojik, ahlaki ve doğal olarak politik sınırlarını da bir tür hümanizm adına kolayca kaldırmaktadır (Biz, aşkın aşıklarıyız; Müslümanlar, başkadır. Mevlana. Yetmiş iki millete aynı gözle bakmayan, halk müderrisi olsa da Hakka asidir. Y.Emre). Kuranda da Hristiyan Bizans ile Müslümanların bir ortak cephesi kurulmuştur(30/2-6). Ancak bu cephe, Kitap Ehli(Hrıstıyan) ile Müslümanlara karşı değil; Pagan Perslilere karşıdır.
Fetö olayı, kimsenin bilmediği bir virüs olayı değildir. Tersine, herkesin bal gibi bildiği, Türkiyenin ürettiği bir Baldır. Bu balı zehirleyen çiçekler(İbn Arabi, Mevlana, D.Kayserî, N. Mısri, S.Konevi ) Anadoluda yetişmişlerdir. Bu balı, -Abant Toplantılarının baş müdavimleri olan libral-seküler-sol aydınlar başta olmak üzere, Demirel, Özal, Ecevit.. dahil- herkes yalamıştır; ancak bu balın zehirleşmesini, uzun süre hissedemeyişimizin sebebi(kandırılmışız), genetiğimizin yakınlığıdır. Yaşadığımız zehirlenme(15 Temmuz) olayından önce çok az sayıda kişi bunu görmüştür. Görenlerin çoğunda seküler Yurt/Vatan kavramı önemli bir yer tutar(D.Perinçek gibi). Esas teolojik sorun, bu zehirleşmenin nasıl olduğudur.
FETÖ, kimilerinin sandığı ve iddia ettiği gibi Haşhaşi, Cizvit, Moon, DHKP-C vs. gibi, kökü dışarda, marjinal, uzaylı bir yapı değildir. Sayın cumhurbaşkanımızın dediği gibi: Arkasını çetelere, mafyaya dayama yerine; arkasını millete dayayarak bu büyüklüğe erişmiş bir harekettir. Ancak, arkasını millete dayadığı kadar ABD, AB, Vatikan ve İsraile dayadığını sayın cumhurbaşkanımız uzun süre görememiş. Bu örgütün kökü, genetiği, tohumu, mayası Anadoludadır.
15 Temmuzun birinci yıl dönümünü anma bağlamında üretilen15 Temmuz Destanı kavramı, bir yönü ile doğrudur. O gece bir destan yazılmıştır. Ancak, bu kavram, bir yönü ile de bir Traj-i komikliktir. Zira, bu Destan, Sünniliğin bir kanadının diğer kanadına karşı yazdığı bir destandır. Nedense, bunu görmezlikten geliyoruz. Kendimize(Sünniliğe) yakıştıramadığımız için üzerimizden atmaya çalışıyoruz. Ona dış kaynaklar bulmaya çalışıyoruz.
Cemaat, samimiyetle giriştiği sivil bir Hizmet Hareketi(Yüzyılın İyilik Hareketi) olmaktan zamanla çıkmış; siyaseti şeytanlıkla(korsan-illegal-gizli-paralel) icra etme noktasına gelmiştir. İkinci bir teori de, bu hareketin, ta başından itibaren CIA tarafından kontrol edildiğidir. Eğer bu teori doğruysa, Fetullah, hainlik kast-ı mahsusundan değil, saf(aptal) samimiyetinden dolayı bu durumu kabul etmiş olmalıdır: Allah isterse kafirle de dinine hizmet ettirir zayıf hadisi fehvasınca bunu yapmış olabilir. Said Nursinin Risalelerinde de dinsiz Komünizme karşı, dindar bir Amerika muhabbeti bilinmektedir. Bu hareketin oluşmasında Kemalizmin Türkiyede yarattığı dini-kültürel mağduriyet, politik sebeptir. Teolojik sebepler ise, yukarda saydığım hususlardır. Başta Ak Partisi olmak üzere, Türk halkının bu zehirleşmiş balı hissetmeden uzun süre yemesinin sebeplerine gelince: 1-Güce tapma, -2-Beleşcilik ve İkbal beklentisi, 3-Hayır severlik, 4- Kaliteli eğitim hizmeti satın alma. 5- Onlarla aynı inançlara sahip olmaktan dolayı(alnı secde görme) Ak Partinin sekülerlere karşı işbirliği saikleridir(içimizden birileri).
Politik olarak 15 Temmuz, bir darbe teşebbüsüdür. Teolojik olarak da, İslami-Muhafazakâr bir parti ile bir Sünni Cemaatin çatışmasıdır. Bir ulu kişinin, arkasındakiler ve avanesi ile bir kahramana/karizmatik lidere ve onun şahsında Türkiyeye saldırısıdır. Bu olay, kasıtlı ilk muhatabı R. T. Erdoğan ve Ak Partisi, ikincil/dolaylı olarak da sonuçları bakımından İslam, Türkiye, Türk Halkı, Türk Devletine karşı bir İhanet hareketidir. Fetöyü kimse tekfir edemez; ancak, açıkça ihanetle suçlarız. Sorun, onların bu ihaneti işlemelerine neden olan vatan/yurt, millet/ümmet bilincinin hangi saiklerle eritilmiş olmasıdır; Mobil Vatan(Seccade ve Kuranın götürüldüğü her yer) kavramını nasıl icad ettikleridir. Bunun sebebi, Yahudilikteki Seçilmişlik, Hrıstıyanlıktaki Kurtulmuşluk inançlarına benzer olarak, Fetullahta oluşmuş olan, İslamiyeti -Kiliseye benzer olarak- Temsil etmek inancıdır. Dünyaya karşı İslamiyeti temsil etme Misyonu, onlardaki Vatan/Yurt ve Millet-Ümmet bilincini yok etmiştir. Bu inancın oluşmasında İbn Arabinin Vahdet-i Vücut teorisinin etkisi olduğu kanaatindeyim.
Fetullahı dini anlamda otorite haline getiren teolojik hususlar ise: 1-İlham ve Rüya ile İlahi bilgi aldığı inancı ve 2-Fiili olarak Allah tarafından desteklendiği inancıdır. Bu niteliklerin her ikisi de, bilindiği gibi Tasavvuf/Batınilik geleneğimizde Kutup, Gavs, Mehdi, İmam, Şeyh, Veli, Evtad diye bilinen kişilerde olduğuna inanılır. Kutsal kişi imgesi, doğal olarak bağlılarındaki irade ve düşünce kabiliyetlerini felç eder. Fetö hareketinin kırk yıllık geçmişine rağmen, bu hareketin içinde ikinci bir kişinin olmayışı; elemanların/müritlerin bir kısmının mankurt, zombi; büyük bir bölümünün ise böcek, sürü oluşunun sebebi budur.
Tarihte Baba İshak ve Şeyh Bedrettin örneklerinde olduğu gibi FETÖnün oluşmasına İbn Arabinin muakkibi olan Davut el-Kayserinin kurucusu olduğu İznik Medreselerinde Fususul-Hikemin en son okunan kitap olması; Molla Fenarinin bu kitaba bolca atıf yapması; üçüncü Muratın bu kitabı Türkçeye çevirmesi ve bu kitaba 120 ye yakın şerhin yazılması; Ayrıca Mevlana, S.Konevi, N.Mısri ve Y.Emrenin bu mesleke/mezhebe salik olmalarının önemli bir rolü olsa gerek. Nakşilerin hepsi, İbn Arabiyi Şeyhul-Ekber olarak görür.
Sünnilikte mevcut olan Takiyye ve Darul-İslam-Darul-Harp kavramları, bu hareketin gizli/paralel, illegal-korsan bir yapıya evrilmesini doğurmuştur. Müritlerin azami kısmında yaratılan azim-sebat, kararlılık ve imanın arkasında samimi Allah Rızası ce Cennet Arzusu yatmaktadır. Bu hareketin, dini bağlamda samimiyetsiz olduğu iddiası doğru değildir. Anlaşılması gereken husus, samimiyet kadar istikametin de İslamiyette önemli bir değer olduğudur. Ameller, niyetlere göredir hadisi doğru olduğu gibi; en az onun kadar doğru olan bir diğer husus da: İnnemel-amalu/umuru bil-havâtım yani Ameller, sonuçlarına göredir. Cehaletin olduğu yerde samimiyet, böylesine taşörenleşmenin doğmasına sebebiyet vermektedir.
Sayın cumhurbaşkanımız R. T. Erdoğanın 17-25 Aralıktan sonra bu yapıyı tasvir etmek için kullandığı Tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet tabiri oldukça doğru bir tanımlamadır. Buradaki ihanetin birinci derecede muhatabı kendisi(AK Parti); dolaylı muhatabı ise, Türkiyedir. 15 sene boyunca bu yapı ile iş birliği yapmış Ak Partinin siyasi ekibi, -bu iş birliğinin ahlaki muhasebesini yapmadan- son anda saldırı kendilerine yönelince kandırıldık diyerek sorumluluktan kurtulmaları, taban ve cemaatten hizmet satın alanların ise suçlu olarak görülmeleri ve kovuşturmaya tabi tutulmaları kamu vicdanını yaralamaktadır. 15 Temmuz olayından sonraki tevkif ve yargılama süreçlerine bakıldığında, son iki katmandan ziyade, taban, hayli mağdur edilmiş durumdadır. Kör, tuttuğunu sever sözünde olduğu gibi. Bu da Türkiyenin güçlü siyasi motivasyonu ve zayıf hukuk kapasitesinin bir semptomudur.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İlhami Güler, İslami Analiz için kaleme aldığı yazısında FETÖleşme sürecinin siyasi ve teolojik kodlarını gündeme taşıdı.
Yazıdan bir kesit şöyle:
Fetö, bizim kendimizin kendi başımıza ördüğü bir çoraptır. Buradaki Biz, Sünni-Türk-Tasavvufu kastetmektedir. Nakşiliğin Halidi kolunun, yani İbn Arabi içirilmiş Eşariliğin Nurculuk-Risale-i Nur üzerinden Anadoluya etkisidir. Yeni bir Mevlâna veya Şeyh Bedrettin hikayesidir. Mehdici, Menkibeci, Mitolojik, Takiyyeci, Küreselci, Kaderci ve politik bir teosofidir. Mevlanada olduğu gibi baği olduğu gerekçesi ile oğlunun cenaze namazını kılmayan ve Moğollarla iş birliği yapmaktan çekinmeyen insanlığın kalpsiz aşıklarının yeni bir örneğidir. Seksenlerde Erzurum müftü yardımcısı Mehmet Erikel, kendi öğrencisi olmuş Fetullah Gülen hakkında sorulan bir soruya cevap verirken: Fıkhı yoktur; menkibecidir demiştir. Yetmişli yıllardan itibaren onun ağlayan-ağlatan vaiz olduğunu herkes bilir. Sözde Hanefi-Maturidi olduğunu iddia eden Türkiye Müslümanlığında, Rasyonel Teolojiden ziyade Evliya/Menkıbe kültürü, yani Tasavvuf daha etkindir. Rasyonel teoloji, dinsel kimliğin ayaklarını yere bastırır ve Biz-Öteki ayrımını netleştirir. Türkler, -Felsefi-Bilimsel düşünme aşamalarını geçin-, Teolojik düşünme aşamasına bile geçemeyip, mitik-menkibevi(Tasavvuf) aşamada kalmış bir halktır.
15 Temmuz kalkışmasını anlamak için, Fetöde oluşan Ötekileştirme ve Biz oluşturmanın teolojik kodlarını anlamak gerekir. Mevlanada Moğollarla oluşan Biz şuuru ile Fetullahta ABD, AB, Vatikan(Dinler Arası Diyalog), İsrailden oluşan müttefikler ve İhvan, İran, Ak Partisinden oluşan düşman ötekinin teolojik oluşturucuların izini İbn Arabi ve Vahdet-i Vücut teorisinde/teolojisinde aramak gerekir. Çünkü bu teori Halik ile Mahluk arasındaki ayrımı kaldırdığı gibi, Biz ile Öteki arasındaki ayrımının teolojik, ahlaki ve doğal olarak politik sınırlarını da bir tür hümanizm adına kolayca kaldırmaktadır (Biz, aşkın aşıklarıyız; Müslümanlar, başkadır. Mevlana. Yetmiş iki millete aynı gözle bakmayan, halk müderrisi olsa da Hakka asidir. Y.Emre). Kuranda da Hristiyan Bizans ile Müslümanların bir ortak cephesi kurulmuştur(30/2-6). Ancak bu cephe, Kitap Ehli(Hrıstıyan) ile Müslümanlara karşı değil; Pagan Perslilere karşıdır.
Fetö olayı, kimsenin bilmediği bir virüs olayı değildir. Tersine, herkesin bal gibi bildiği, Türkiyenin ürettiği bir Baldır. Bu balı zehirleyen çiçekler(İbn Arabi, Mevlana, D.Kayserî, N. Mısri, S.Konevi ) Anadoluda yetişmişlerdir. Bu balı, -Abant Toplantılarının baş müdavimleri olan libral-seküler-sol aydınlar başta olmak üzere, Demirel, Özal, Ecevit.. dahil- herkes yalamıştır; ancak bu balın zehirleşmesini, uzun süre hissedemeyişimizin sebebi(kandırılmışız), genetiğimizin yakınlığıdır. Yaşadığımız zehirlenme(15 Temmuz) olayından önce çok az sayıda kişi bunu görmüştür. Görenlerin çoğunda seküler Yurt/Vatan kavramı önemli bir yer tutar(D.Perinçek gibi). Esas teolojik sorun, bu zehirleşmenin nasıl olduğudur.
FETÖ, kimilerinin sandığı ve iddia ettiği gibi Haşhaşi, Cizvit, Moon, DHKP-C vs. gibi, kökü dışarda, marjinal, uzaylı bir yapı değildir. Sayın cumhurbaşkanımızın dediği gibi: Arkasını çetelere, mafyaya dayama yerine; arkasını millete dayayarak bu büyüklüğe erişmiş bir harekettir. Ancak, arkasını millete dayadığı kadar ABD, AB, Vatikan ve İsraile dayadığını sayın cumhurbaşkanımız uzun süre görememiş. Bu örgütün kökü, genetiği, tohumu, mayası Anadoludadır.
15 Temmuzun birinci yıl dönümünü anma bağlamında üretilen15 Temmuz Destanı kavramı, bir yönü ile doğrudur. O gece bir destan yazılmıştır. Ancak, bu kavram, bir yönü ile de bir Traj-i komikliktir. Zira, bu Destan, Sünniliğin bir kanadının diğer kanadına karşı yazdığı bir destandır. Nedense, bunu görmezlikten geliyoruz. Kendimize(Sünniliğe) yakıştıramadığımız için üzerimizden atmaya çalışıyoruz. Ona dış kaynaklar bulmaya çalışıyoruz.
Cemaat, samimiyetle giriştiği sivil bir Hizmet Hareketi(Yüzyılın İyilik Hareketi) olmaktan zamanla çıkmış; siyaseti şeytanlıkla(korsan-illegal-gizli-paralel) icra etme noktasına gelmiştir. İkinci bir teori de, bu hareketin, ta başından itibaren CIA tarafından kontrol edildiğidir. Eğer bu teori doğruysa, Fetullah, hainlik kast-ı mahsusundan değil, saf(aptal) samimiyetinden dolayı bu durumu kabul etmiş olmalıdır: Allah isterse kafirle de dinine hizmet ettirir zayıf hadisi fehvasınca bunu yapmış olabilir. Said Nursinin Risalelerinde de dinsiz Komünizme karşı, dindar bir Amerika muhabbeti bilinmektedir. Bu hareketin oluşmasında Kemalizmin Türkiyede yarattığı dini-kültürel mağduriyet, politik sebeptir. Teolojik sebepler ise, yukarda saydığım hususlardır. Başta Ak Partisi olmak üzere, Türk halkının bu zehirleşmiş balı hissetmeden uzun süre yemesinin sebeplerine gelince: 1-Güce tapma, -2-Beleşcilik ve İkbal beklentisi, 3-Hayır severlik, 4- Kaliteli eğitim hizmeti satın alma. 5- Onlarla aynı inançlara sahip olmaktan dolayı(alnı secde görme) Ak Partinin sekülerlere karşı işbirliği saikleridir(içimizden birileri).
Politik olarak 15 Temmuz, bir darbe teşebbüsüdür. Teolojik olarak da, İslami-Muhafazakâr bir parti ile bir Sünni Cemaatin çatışmasıdır. Bir ulu kişinin, arkasındakiler ve avanesi ile bir kahramana/karizmatik lidere ve onun şahsında Türkiyeye saldırısıdır. Bu olay, kasıtlı ilk muhatabı R. T. Erdoğan ve Ak Partisi, ikincil/dolaylı olarak da sonuçları bakımından İslam, Türkiye, Türk Halkı, Türk Devletine karşı bir İhanet hareketidir. Fetöyü kimse tekfir edemez; ancak, açıkça ihanetle suçlarız. Sorun, onların bu ihaneti işlemelerine neden olan vatan/yurt, millet/ümmet bilincinin hangi saiklerle eritilmiş olmasıdır; Mobil Vatan(Seccade ve Kuranın götürüldüğü her yer) kavramını nasıl icad ettikleridir. Bunun sebebi, Yahudilikteki Seçilmişlik, Hrıstıyanlıktaki Kurtulmuşluk inançlarına benzer olarak, Fetullahta oluşmuş olan, İslamiyeti -Kiliseye benzer olarak- Temsil etmek inancıdır. Dünyaya karşı İslamiyeti temsil etme Misyonu, onlardaki Vatan/Yurt ve Millet-Ümmet bilincini yok etmiştir. Bu inancın oluşmasında İbn Arabinin Vahdet-i Vücut teorisinin etkisi olduğu kanaatindeyim.
Fetullahı dini anlamda otorite haline getiren teolojik hususlar ise: 1-İlham ve Rüya ile İlahi bilgi aldığı inancı ve 2-Fiili olarak Allah tarafından desteklendiği inancıdır. Bu niteliklerin her ikisi de, bilindiği gibi Tasavvuf/Batınilik geleneğimizde Kutup, Gavs, Mehdi, İmam, Şeyh, Veli, Evtad diye bilinen kişilerde olduğuna inanılır. Kutsal kişi imgesi, doğal olarak bağlılarındaki irade ve düşünce kabiliyetlerini felç eder. Fetö hareketinin kırk yıllık geçmişine rağmen, bu hareketin içinde ikinci bir kişinin olmayışı; elemanların/müritlerin bir kısmının mankurt, zombi; büyük bir bölümünün ise böcek, sürü oluşunun sebebi budur.
Tarihte Baba İshak ve Şeyh Bedrettin örneklerinde olduğu gibi FETÖnün oluşmasına İbn Arabinin muakkibi olan Davut el-Kayserinin kurucusu olduğu İznik Medreselerinde Fususul-Hikemin en son okunan kitap olması; Molla Fenarinin bu kitaba bolca atıf yapması; üçüncü Muratın bu kitabı Türkçeye çevirmesi ve bu kitaba 120 ye yakın şerhin yazılması; Ayrıca Mevlana, S.Konevi, N.Mısri ve Y.Emrenin bu mesleke/mezhebe salik olmalarının önemli bir rolü olsa gerek. Nakşilerin hepsi, İbn Arabiyi Şeyhul-Ekber olarak görür.
Sünnilikte mevcut olan Takiyye ve Darul-İslam-Darul-Harp kavramları, bu hareketin gizli/paralel, illegal-korsan bir yapıya evrilmesini doğurmuştur. Müritlerin azami kısmında yaratılan azim-sebat, kararlılık ve imanın arkasında samimi Allah Rızası ce Cennet Arzusu yatmaktadır. Bu hareketin, dini bağlamda samimiyetsiz olduğu iddiası doğru değildir. Anlaşılması gereken husus, samimiyet kadar istikametin de İslamiyette önemli bir değer olduğudur. Ameller, niyetlere göredir hadisi doğru olduğu gibi; en az onun kadar doğru olan bir diğer husus da: İnnemel-amalu/umuru bil-havâtım yani Ameller, sonuçlarına göredir. Cehaletin olduğu yerde samimiyet, böylesine taşörenleşmenin doğmasına sebebiyet vermektedir.
Sayın cumhurbaşkanımız R. T. Erdoğanın 17-25 Aralıktan sonra bu yapıyı tasvir etmek için kullandığı Tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet tabiri oldukça doğru bir tanımlamadır. Buradaki ihanetin birinci derecede muhatabı kendisi(AK Parti); dolaylı muhatabı ise, Türkiyedir. 15 sene boyunca bu yapı ile iş birliği yapmış Ak Partinin siyasi ekibi, -bu iş birliğinin ahlaki muhasebesini yapmadan- son anda saldırı kendilerine yönelince kandırıldık diyerek sorumluluktan kurtulmaları, taban ve cemaatten hizmet satın alanların ise suçlu olarak görülmeleri ve kovuşturmaya tabi tutulmaları kamu vicdanını yaralamaktadır. 15 Temmuz olayından sonraki tevkif ve yargılama süreçlerine bakıldığında, son iki katmandan ziyade, taban, hayli mağdur edilmiş durumdadır. Kör, tuttuğunu sever sözünde olduğu gibi. Bu da Türkiyenin güçlü siyasi motivasyonu ve zayıf hukuk kapasitesinin bir semptomudur.