Abdülhamidin Siyonizmle dansı
7 Ağustos 1949 günü Tel Aviv-Kudüs yolundan bir cenaze arabası ağır ağır geçmektedir. Viyanadan bir kahramanın kemikleri getirilmiştir.
Bir piyes yazarı ve gazeteci olmasına rağmen kendisini Siyonizme adamış, bir hayal kurmuştu. Ama körü körüne hareket etmemiş, çok katlı ve çok boyutlu stratejiler izlemişti. Bu uğurda kralları, bakanları, aydınları, din adamlarını, kısaca aklınıza kim gelirse onları kullanmaktan çekinmemişti. İnancı şuydu: Bir fikir iyi ve haklı ise muhakkak galip gelir.
1897de ilk Siyonist Kongresini İsviçrenin Basel şehrinde topladı. Günlüklerine şu kâhince notu düşecekti: Ben Yahudi Devletini Baselde kurdum. Eğer bunu bugün yüksek sesle söylersem, cümle âlem bana gülecektir. [Fakat] belki beş yıl içinde ama kesinlikle elli yıl içinde onu herkes tanıyacaktır.
Dünyada bunun kadar kesin tutturulmuş bir kehanet az bulunur.
İşte ölümünün üzerinden tam 45 yıl, 1 ay geçtikten sonra Viyanadan getirilen kemikler, Budapeşte doğumlu bir Yahudiye aitti. Kudüste kendi adıyla anılan tepedeki siyah anıt-mezarının üzerinde İbranice yalnızca Herzl yazıyordu. Yani Dr. Theodor Herzl.
İşte bu Theodor Herzl, Avrupada zulüm görmekte olan Yahudi halkı için Filistinden bir toprak parçası koparmak amacıyla eşiğini aşındırmıştı Yıldız Sarayının.
19 Temmuz 1896da kendisi görüşememişti ama danışman Kont Nevlinski aracılığıyla teklifini iletmeyi başarmıştı Sultana. Avrupalı zengin Yahudiler 20 milyon sterlin olarak tahmin ettikleri Osmanlının dış borcunu ödeyecekler, buna karşılık Filistin topraklarından kendilerine bir yurtluk yer verilecekti.
Ne var ki, şen giden Nevlinski saraydan yaslı dönmüş, her şeyin bittiğini, padişahın tekliflerini bir daha işitmek istemediğini söylemişti. Abdülhamid şöyle demişti:
Bir karış bile toprak satamam. Çünkü o bana değil, halkıma aittir. ( ) Yahudiler milyonlarını saklasınlar. İmparatorluğum parçalanınca belki de Filistini tek kuruş ödemeden elde edeceklerdir. Fakat ancak kadavramız parçalara ayrılabilir. Vücudumuzun canlı canlı kesilip biçilmesine razı olamam. (The Diaries of Theodor Herzl, Almancadan İngilizceye çeviren: Marvin Lowenthal, New York, 1962, The Universal Library, s. 152.)
Bir devlet başkanından toprak satmasını istemesindeki kabalığın farkına varan Herzl, yanlış yaptığını anlar; lakin işin peşini bırakmayacaktır. Planlarını suya düşüren bu sözler, Herzli etkilemiş ve günlüklerine şu ilginç notu düşmeyi ihmal etmemiştir: Her ne kadar o sırada hayallerime nokta koymuş olsa da, Sultanın bu hakikaten yüce sözlerinden etkilenmiştim.
Sizin anlayacağınız, Abdülhamidin mücadele ettiği adam da hamhalatın teki değil, davasına adanmış parlak zekâlardan biridir.
Herzlin, orijinali Almanca olan günlüklerini (zira kendisi İsrailin kurucusu sayılsa da, pek çok Siyonist gibi İbranice bilmezdi) İngilizceye kısaltarak çeviren Marvin Lowenthal, Abdülhamidin Siyonist taleplerini reddini superb, yani muhteşem diye nitelendirirken, Herzlin de bu ret cevabı karşısında Sultana duyduğu hayranlıka dikkat çekmektedir.
İşin esası şuydu ki, iddia ettiği gibi zengin Yahudiler Herzlin arkasına çuvallarla para yığmış değildi; Abdülhamid de hafiyeleri vasıtasıyla bu durumu öğrenmişti. Blöf yapıyordu Herzl; Sultan da bunu biliyor ama Siyonistlerin Avrupa içinde palazlanmalarından ve kendisine yeni bir pazarlık kapısı açmalarından memnuniyet duyuyordu.
Bunun için toprak satın alma tekliflerini reddetmişti ama Herzlin sonraki projelerini dikkate alır görünmüştü. Bu defa Herzl teklifini Osmanlıyı kalkındırmak gibi bugünkü yabancı sermayenin getirilmesine benzer bir kılığa büründürmüştü. Avrupalı Yahudi sanayiciler Osmanlı ülkesine yatırım yapacak, ülkeyi, bu arada Filistini kalkındıracaklardı. Buna karşılık Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesine izin verilmesini istiyorlardı.
Abdülhamid ise Siyonizmi kullanmanın, onu reddetmekten daha fazla işine geleceğini biliyordu. Tekliflerine, kabul etmeyeceklerini bildiği bir karşı teklif getirdi: Yahudiler Osmanlının 30 milyon sterlin tutarındaki dış borcunu ödemek üzere bir konsorsiyum (syndicate) kuracaklardı. Buna karşılık olarak Osmanlı topraklarına yerleşmelerine izin verilecek fakat geldikleri ülkenin vatandaşlığından çıkarak Osmanlı tebası olacaklardı. Asıl vurucu şartsa sona saklanmıştı: Yahudiler toplu olarak Filistine yerleşemeyecek, kitlesel yerleşmelerine izin verilmeyecek, değişik bölgelere dağıtılacaklardı; beş aile şuraya, beş aile oraya.
Herzlin başına him taşı düşmüş gibi oldu. Onun bütün davası ırkdaşlarını Filistine yerleştirme planı üzerine kurulu değil miydi? Bunu asla kabul edemezdi. Teklif yeterince cazip gelmedi diye düşündü. Daha fazla para toplamak için döndü. Ne ki paralı Yahudiler Sultandan Yahudilerin göçüne izin veren resmî bir berat almadıkça kesenin ağzını açmaya yanaşmıyorlardı. Abdülhamid ise ne Filistine göçe izin veriyordu, ne de parayı görmeden resmî bir kabule yanaşıyordu. Mesele kilitlenmişti.
Herzlin Abdülhamidle görüştüğünü bildiren New York Timesın 30 Mayıs 1901 tarihli nüshasındaki haber.
Cohn (Herzlin günlüklerinde Abdülhamid Cohn şifresiyle geçer) sıkı pazarlıkçı çıkmıştı; çok şey istiyordu ama pek az şey veriyordu. Herzl 1902 Temmuzunda son kez geldi İstanbula. O da ne? Sarayın eşiğini aşındıran birileri daha vardı. Fransız Mösyö Rouvier Osmanlı maliyesini rahatlatacak tekliflerde bulunmak üzere bir toplantıdan çıkıp öbürüne giriyordu. Bunun üzerine Herzl, Filistin şartından vazgeçti, Mezopotamyaya (Hayfa dahil) bir Yahudi göçüne resmen izin verildiği takdirde dostlarının Fransızlarınkinden daha iyi bir teklifte bulunabileceklerini bildirdi saraya.
Eskiden kendisine ümit veren saray bendegânı nedense artık yüz vermez olmuşlardı. Sözleriyle destekler görünüyor ama eylemleriyle başka yöne baktıklarını gösteriyorlardı. Sonunda Herzl, piyon olarak kullanıldığına acı bir şekilde tanık oldu. Fransızlara karşı pazarlığı kızıştırmakta kullanılmış, anlaşma yapıldığı için de artık yüzüne bakan kalmamıştı. Abdülhamid yine oyununu oynamış, Fransızları tercih etmişti.
Artık Herzlin defterinde Osmanlı sayfası kapanıyor, İngiltere sayfası açılıyordu. Çantasını toplarken not defterine şunları yazacaktı: Türkler gün gelecek, dilenci durumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklardır.
Yine de Abdülhamidin Siyonistlere bu denli müsait davranmış olmasını içlerine sindiremeyenler haklı olmakla birlikte diplomatik söylem ile gerçek niyet arasındaki farkı fark etmek önemlidir. Nitekim Yahudi araştırmacı Avram Galantenin Abdülhamid ve Siyonizm başlıklı makalesinde belirttiği gibi, Herzlin görüşmesine aracılık eden İstanbul Hahambaşısı Moşe Levinin 3 gün sarayda bekletildikten sonra Sultandan yediği ağır zılgıt her şeyi açıklıyor aslında. Bende toprak satacak göz var mı? diyordu Hahambaşına. O ise, torununun Galanteye anlattığına göre, ağlayarak Sultanın ayaklarına kapanıyor, yemin billah Herzlin toprak talep edeceğini bilmediğini söylüyor, af diliyordu.
Abdülhamidin cenazesi de bir gün törenle Türkiyeye getirilir mi acaba?
________________________________________
MERAKLISI İÇİN NOTLAR
Theodor Herzlin toplam 5 cilt tutan Almanca günlükleri henüz tam olarak dilimize çevrilmiş değil. Rahmetli Yaşar Kutluayın Siyonizm ve Türkiye (1967; 2. baskı 2004) adlı kitabı büyük ölçüde günlüklerin bizimle ilgili kısımlarının çevirisidir. Ergun Gözenin çevirdiğini iddia ettiği Hatıralar (2002) ise Kutluayınkini bazı noktalarda ikmal etmekten öte bir şey yapmış değildir.
Herzl hakkında özet bilgi, sonradan anti-Siyonist kampa geçen Norman Finkelsteinın 1987 tarihli An Impact Biographysinde bulunabilir.
Bu yazıda yararlandığım iki temel kaynak ise şunlardır: Isaiah Friedman, Germany, Turkey, and Zionism, 1897-1918 (Oxford 1977); Walter Laqueur, The History of Zionism (Tauris 2003).
Filistinin dünü ve bugününü anlayabilmek için en esaslı kitaplardan birisi Mim Kemal Ökenin Filistin Sorunudur (Ufuk, 2002).
Mustafa Armağan