Misir’a Yavuz gerek -Yavuz Selim’in misir seferi

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Osmanlı ordusu Mısır seferine giderken haliyle bağlık – bahçelik yerlerden geçiliyordu. Salkım üzümler,


olgunlaşmış elmalar, armutlar ve daha türlü türlü meyvalar vardı.

Ordu Gebze yakınlarında konakladığı zaman, Yavuz Sultan Selim,’in içine bir şüphe düştü: “Acaba askerim


sahibinden izinsiz üzüm ve elma koparmış olabilir mi?” diye düşünüyordu. Hemen Yeniçeri Ağası’nı


çağırdı ve durumun araştırılmasını emretti.

Heybeler – torbalar araştırıldı, iyice soruldu ama, asker üzerinde hiç bir iz bulunamadı. Yeniçeri Ağası gelip


durumu söylediğinde Padişah rahatlamıştı. El açıp dua etti:

“Ey Allah’ım!.. Bana haram yemeyen bir ordu ihsan ettiğin için Sana şükürler olsun.”

Sonra Yeniçeri Ağası’na dönüp şunları söyledi:

“Eğer askerlerim içinde bir tek kimse sahibinden izinsiz bir meyve koparıp yese idi, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü hay ağa, haram yiten bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olamaz!..”

*

Dr.Münir Derman (k.s), Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferini anlatıyor…

Şimdi kimseye bir şey öğretmek ve inandırmak niyetinde değiliz. Tomarı Osmaniden yani Osmanlı Arşivinden bir sayfa okuyalım.

Yavuz Selim Şam’da. Oradan Mısır’ı fethetmek niyetiyle harekete hazır… Şam’da Gademi şerif onun batısına doğru bugün hava meydanı olan yerde Otağı Hümayun kurulmuş. Padişahın çadırı… Vezirler ellerini kavuşturmuşlar boyunları eğik padişahı dinliyorlardı. Paşalar, yarın sabah namazını ben kıldıracağım ve ondan sonra da Sina çölünü aşarak Mısır’a varacağız. Ordu, 365 bin atlı, develi ve yaya askerden ibaret. Yavuz Selim’in lalası ellerini oğuşturuyor.

– Lala ne ellerini oğuşturursun senin dilinin altında bir şey var. Söyle…

– Şevketlim, söyleyeceğim yalnız benim fîkrimdir. (Paşalar fikirlerini söylemekten korktukları için fikir padişahın sevdiği laladan çıkıyordu.)

– Şevketlim, Sina çölünde kum, sıcak, susuzluk var. Biz bu çölü ancak 9 günde geçebiliriz. Sahilden (Süveyş kanalı olmadığından) Mısıra girebiliriz dedi.

Yavuz, kaşlarını çatarak, lala seni çok severim. Boynun mu kaşınıyor dedi. Çadırdakilerin hepsi birden bembeyaz kesildiler. Ertesi günü sabah namazı kılındı. Ordu hareket etti. Önde padişah çöle girdiler. Güneş yükselmeye başladı. Sıcak… Sessiz, ordu yürüyordu Birden atını durdurdu Yavuz. Öğle oldu. Abdesti olanlar abdesti ile, suyu olanlar su ile, olmayanlar kum ile teyemmüm ederek, cemaatsız herkes namazını kılsın buyurdu. Namaz kılındı tekrar ordu yola girdi. Bir saat sonra Yavuz atını durdurdu, şimşek gibi yere atladı. Dört elli çölde yürümeye başladı. Kumandanlar vezirler herkes şaşırdı. Padişah dört elli yürüyordu. Üç dört kilometre böyle devanı etti. Gözlerinden yaşlar geldi. Sessiz… Kalktı atına bindi. Yola devam edildi.Çöl dokuz günde geçildi. Ne telefat var, ne susayan var, ne acıkan var. Mısır’a varıldı, Mısır fethedildi. Padişah Mısırda otuz bir gün kaldı. Sahil yolundan tekrar İstanbul’a dönüldü.

Aradan üç ay geçti. İbni Kemal ve diğer vüzera padişahın sakin bir zamanında Şevketlüm Sina çölünde 3 – 5 km dört elli yürüdünüz. Sonra oturdunuz dua ettiniz, ağladınız. Atınıza bindiniz yolumuza devanı ettik. Bu hadiseyi biz anlayamadık. Bizlere lütfeder misiniz dediler. Yavuz diz çöktü ağlamaya başladı. “Ne görürüm paşalarım bilir misiniz, yalın ayak başı açık Resulü Ekrem efendimiz önde yürüyordu. Hicabımdan dört ayak yürümek mecburiyetinde kaldım. Sonra kayboldu buyurdular. Yavuz tekrar ağlamaya başladı. Paşalar yanından parmaklarının ucuna basarak sessizce çekildiler. Ondan sonra Yavuz, emaneti mübarek için yaptırdığı daireye kırk hafız tayin ederek her gün orada hatim indirilmesini emretmişti.

*


Mısır’ın fethinden sonra esir Memluk kumandanlarından Kayıtbay Yavuz Sultan Selim’in huzuruna getirilmişti.


Aralarında şöyle bir konuşma geçti:


“- Söyle bakalım Kayıtbay, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?”

“- Cesaret ve kahramanlığım hâlâ var ey Sultan! Yalnız, bize ne yaptıysa ordunuzdaki toplar yaptı!”

“- Anlamadım!..”

“- Berberilerden biri, Venedik’ten top getirerek bize satmak istemişti de, Peygamberimizin,


“ok ve kılıç kullanın” şeklindeki emrine aykırıdır diye satın almamıştık. O satıcı bize, “Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır” demişti. Meğer doğruyu söylemişmiş!”

“- Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de, Allah’ın, “Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz”


emrine neden uymadınız? Bilmez misiniz ki, “Ok ve kılıç kullanın” demek “Başka silah kullanmayın”


demek değildir. O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!”

Kayıtbay başını önüne eğdi ve sustu.

*


1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim


ordusuyla birlikte İstanbul’a dönüyordu.


Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade’nin atının


ayağından sıçrayan çamurlar Padişah’ın kaftanını kirletti.

Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı.

O’nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti:

“Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki,


öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!”

Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak


ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.

*


İki yıl iki ay süren Mısır seferi sonra ermiş; bugünkü İsrail, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Sudan,


Cezayir ve Yemen devletlerinin bulunduğu topraklarının tamamı ile Suudi Arabistanla’la Libya’nın


bir kısmı Osmanlı hakimiyetine girmiş, halifelik Mısır Abbasilerinden Türklere geçmiş,


Türk toprakları iki mislinden daha fazla büyümüştü.


Şimdi, bütün bu işleri başaran kahraman İstanbul’a dönüyordu. Üstelik O, artık yalnızca bir Padişah değil,


bütün müslümanların halifesi idi. İstanbul halkı yediden yetmişe yollara dökülmüş düğün – bayram ediyor,


Padişahlarını en güzel biçimde karşılamanın hazırlıklarını yapıyordu.

O büyük kahraman durumun farkındaydı ama alkışlardan, tezahürattan sıkılıp utanacağını düşünüyor,


İstanbul’a sessiz sedasız girebilmenin yollarını arıyordu.

Nihayet, yanına aldığı birkaç kişi ile birlikte tebdili kıyafet ederek Anadolu yakasından kayığa bindi ve gece


vakti Topkapı Sarayı’na giriverdi.

Ertesi gün şaşaalı bir tören için yollara dökülenler, Padişah’ın sarayda olduğunu öğrenince hayretler içinde


kaldılar ve ne yapacaklarını şaşırdılar.

*


Kutsal toprakların huzuru kavuşturulması için düzenlenen bu sefer sırasında götürülen para yetmediği için bir bezirgandan borç alınmıştı. Defterdar, bezirgana teşekkür ettikten sonra bir arzusunun olup olmadığını sordu


ve şu cevabı aldı:


“- Verdiğim altmış bin altını istemem; hazineye kalsın. Yalnız, bunun yerine oğluma günde iki akçe


ile orduda cebecilik verilsin!”

Defterdar bezirganın bu isteğini Padişaha iletince Yavuz Sultan Selim öfkelendi ve şöyle haykırdı:

“- Böyle kanunsuz bir teklif getirdiğin için seni ve o bezirganı katlederdim ama, el – alem,


‘Mekke ve Medine fatihi olan Sultan Selim bir bezirganın malına tamah ettiği için bezirganı ve


defterdarını öldürttü’ derler. Bundan kaçınırım. Tek elden bezirganın parasını verin ve bana


bir daha böyle kanuna uymaz işler getirmeyin!”

Bütün bunlardan sonra, “Hey gidi koca Yavuz bey!” demekten kendimizi alamıyor; bir vesileyle yazdığımız


sözü tekrar ediyoruz: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana kıssalar da hisseler de az!..”

*


“Her nefis ölümü tadacaktır” ilahi hükmünce Yavuz Sultan Selim Han’n ölüm anı da gelip çattı.


Padişah olalı daha sekiz yıl olmuştu, gençti devleti -milleti ve İslam alemi için büyük idealleri vardı ama,


ölüm ferman dinlemiyordu.


Kemal Paşazade çok sevdiği Padişahı için bir mersiye yazmıştı. Bu alim kişi, O’nu ve kısa saltanat dönemine


sığdırdığı büyük işleri şöyle tasvir ediyordu:

Şems-i asr idi, asrda şemsin


Zıllı memdüd olur, zamanı kasir


Tâc ü tahtıyle fahreder beyler


Fahrederdi ânınla tâc ü serir

Yani, Kemal Paşazade Yavuz’u hem asrın (yüzyılın) güneşi olarak görüyor, hem de ikindi vaktinde gölgesi


uzun ama ömrü kısa olan ikindi güneşine benzetiyor. Bütün beyler tac ve tahtlarıyla övünürlerken tac ve tahtın


Yavuz Sultan Selim’le övündüğünü dile getiriyor.

Ve, Yavuz Sultan Selim’in naaşı, Mısır seferinden dönüşte Kemal Paşazade’nin atının ayağından sıçrayan


çamurla leke olan kaftana sarılıp defnedildi.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

zirve

Sp Kullanıcı
21 Haz 2017
151
19
İstanbul
zamanında tarih öğretmenim Yavuz Sultan Selim hayranlığından ötürü oğluna Yavuz Selim adını verdiğini söylemiş bir de eklemişti "Şirpençe kitabını okumanızı tavsiye ederim." o gün alıp okumuş, sonrasında anlamıştım sevgisini...
Rabb'e binlerce hamd olsun ki onlar gibi Atalarımız olmuş. Haram yemeyen orduya şükreden padişahın torunluğuna layık olmak ümidiyle..
emeğinize sağlık
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
İlahi kelimetullah istikametinde ki Şanlı Ecdadımız!..

Rabbim rahmet eylesin cümlesine..

Asaleti Timsal Hanedan...

Rabbim razı olsun değerli muhterem...

Yavuz Bahadıroğlunun Osmanlı serisi güzeldir...
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar