[FONT="]Kudüste Osmanlı İzleri
[/FONT]
Kenan Aydın
Kudüs, üç büyük dinin kesişme noktası ve her üçü için de mübarekliği tartışılmaz bir şehir. Müslümanların ilk kıblesi ve yeryüzündeki ikinci mescit Ayrıca İsra ve Miraç hadisesinin odağı ve Kuran-ı Kerimde mübarek kıldığı belirtildiği için İslâmın mukaddes beldesi. Bütün İslâm tarihinde bu beldeye çok önem verilmiş, ihyası için özel çaba sarf edilmişti.
Tarih çizgisine göre Kudüste beş ayrı İslâmî dönemin yaşandığını tespit ediyoruz. Bu dönemler Sahabe ve Emevî Dönemi, Abbasî ve Fatimîler Dönemi, Eyyübî Dönemi, Memlûkler Dönemi ve Osmanlı Dönemi.
Bütün bu dönemlere baktığımızda, Kudüs şehrinin en müreffeh zamanlarını Osmanlı hakimiyeti altında yaşadığını görüyoruz. Bunun bir sonucu olarak Kudüsteki tarihî yapıların pek çoğunda Osmanlı izlerini görmek mümkün. Dile kolay, 400 yıl boyunca Osmanlı, müslümanlar başta olmak üzere hıristiyan ve yahudi tebaya güvenli ve huzurlu bir şehir sunarak İslâm adaletini ve barışını sergiliyordu.
Osmanlı Devleti, Kudüsü yönetimi altına aldıktan kısa bir süre sonra ona atfettiği özel önemi gösterir icraatlara başladı. Özellikle Kanunî Sultan Süleyman döneminde büyük imar faaliyetleri gerçekleştirildi. Kubbetüs-Sahrenin restorasyonuyla başlayan çalışmalar bugün hâlâ ayakta olan surların inşasıyla sürdü. Yapımı beş yılda tamamlanan, uzunluğu 3 kilometreyi, yüksekliği 12 metreyi aşan surların otuz dört kulesi ve yedi kapısı vardır ve bunların altısının üzerlerinde yapım tarihlerini gösteren kitâbeleri bulunmaktadır.
Kanunî Süleymanın başlatmış olduğu büyük sur inşası aslında Kudüs için bir yenilik değil, büyük çapta onarım ve restorasyondur. Kısıtlı imkanlarla yapılmış, savaşlarda yıpranmış, yer yer harabeye dönmüş eski sur kalıntılarının muhafaza edildiğini görürüz. Bu, şehrin büyük tarihî mirasına saygının bir nişanesidir. Onarım ve restorasyon sırasında mesela Memlûk döneminde inşa edilen ve neredeyse tamamen yıkılmış bulunan Ebsat kapısı o dönemde onarımı yapılarak tekrar hizmete açılmıştır. Kudüsün yedi büyük ana sur kapısının en büyüğü olan Amud kapısı tamamen Kanunînin eseridir.
Sultan Süleymanın diğer önemli projesi Beytülahm ve Halîlürrahmandan Kudüse su getiren kanalların tamiri, şehir suyunun dağıtımının yapıldığı havuzların yenilenmesinin yanı sıra, beşi sur içinde olmak üzere altı çeşmenin inşası olmuştur.
Padişahın hanımı Hürrem Sultanın 1551de yaptırdığı külliye de Kudüsün en önemli hayır kuruluşlarındandır. Cami, medrese, han, ribat ve imaretten oluşan külliye, Kudüsteki Osmanlı eserlerinin önde gelenlerindendir. Günümüzde bakımsız bir vaziyette ayakta olan imarette yüzlerce misafir, sûfi, medrese öğrencisi ve fakire yemek dağıtılmıştır. Külliyenin masraflarının karşılanması için büyük bir vakıf kuran Hürrem Sultan, Suriye ve Filistinde özellikle Remle civarında birçok köy ve geniş araziyi bu vakfa tahsis ettirmiştir. Onun 1558de ölümünden sonra Sultan Süleyman, Sayda civarında dört köyün arazisini daha bu vakfa ilave etmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman döneminden başlayarak III. Murat, Sultan I. Abdülhamit, Sultan Abdülaziz ve Sultan II.Abdülhamid Kudüsün manevi mirasının korunması ve ihyasını bir devlet politikası olarak gördüler. Bunun bir neticesi olarak başta Mescid-i Aksa olmak üzre şehrin cami ve mescitlerinin bakım ve onarımına büyük özen gösterildi. Ayrıca önemli ticarî yapılara da imza atıldı. Mesela surların içinde bazıları tamamen Osmanlı eseri, bazıları da Memlûk döneminde inşa edilmiş olanların restorasyonu şeklinde 15 çarşı bulunur. Bu çarşılardan halen kullanılanlarına birkaç örnek olarak Pamukçular çarşısı, Kasap çarşısı, Bakırcılar çarşısı, Aktarlar çarşısı, Amud Kapısının çarşısı sayılabilir.
Osmanlının Kudüse yaptığı hizmet öyle büyüktür ki, sadece Kudüs suru içinde kalan bir kilometre karelik alan içinde Osmanlı elinin değdiği yapılar bile saymakla bitmez. Hamamlar, çeşmeler, kemerler, namazgâhlar, burçlar, kıraathaneler, köprüler
Atalarımızın Kudüse bu kadar sahip çıkması ve koruması, bugün hem tarihî mekanları hem de huzuru yoğun taciz ve tehdit altında bulunan şehir için hasretle anılıyor. Üç dinin kutsalı olan Kudüs Osmanlı barışını arıyor.
(Muhammet Temircinin Kudüsteki Osmanlı İzleri isimli makalesinden ve TDV İslâm Ansiklopedisi Kudüs maddesinden yararlanarak )
[/FONT]
Kenan Aydın
Kudüs, üç büyük dinin kesişme noktası ve her üçü için de mübarekliği tartışılmaz bir şehir. Müslümanların ilk kıblesi ve yeryüzündeki ikinci mescit Ayrıca İsra ve Miraç hadisesinin odağı ve Kuran-ı Kerimde mübarek kıldığı belirtildiği için İslâmın mukaddes beldesi. Bütün İslâm tarihinde bu beldeye çok önem verilmiş, ihyası için özel çaba sarf edilmişti.
Tarih çizgisine göre Kudüste beş ayrı İslâmî dönemin yaşandığını tespit ediyoruz. Bu dönemler Sahabe ve Emevî Dönemi, Abbasî ve Fatimîler Dönemi, Eyyübî Dönemi, Memlûkler Dönemi ve Osmanlı Dönemi.
Bütün bu dönemlere baktığımızda, Kudüs şehrinin en müreffeh zamanlarını Osmanlı hakimiyeti altında yaşadığını görüyoruz. Bunun bir sonucu olarak Kudüsteki tarihî yapıların pek çoğunda Osmanlı izlerini görmek mümkün. Dile kolay, 400 yıl boyunca Osmanlı, müslümanlar başta olmak üzere hıristiyan ve yahudi tebaya güvenli ve huzurlu bir şehir sunarak İslâm adaletini ve barışını sergiliyordu.
Osmanlı Devleti, Kudüsü yönetimi altına aldıktan kısa bir süre sonra ona atfettiği özel önemi gösterir icraatlara başladı. Özellikle Kanunî Sultan Süleyman döneminde büyük imar faaliyetleri gerçekleştirildi. Kubbetüs-Sahrenin restorasyonuyla başlayan çalışmalar bugün hâlâ ayakta olan surların inşasıyla sürdü. Yapımı beş yılda tamamlanan, uzunluğu 3 kilometreyi, yüksekliği 12 metreyi aşan surların otuz dört kulesi ve yedi kapısı vardır ve bunların altısının üzerlerinde yapım tarihlerini gösteren kitâbeleri bulunmaktadır.
Kanunî Süleymanın başlatmış olduğu büyük sur inşası aslında Kudüs için bir yenilik değil, büyük çapta onarım ve restorasyondur. Kısıtlı imkanlarla yapılmış, savaşlarda yıpranmış, yer yer harabeye dönmüş eski sur kalıntılarının muhafaza edildiğini görürüz. Bu, şehrin büyük tarihî mirasına saygının bir nişanesidir. Onarım ve restorasyon sırasında mesela Memlûk döneminde inşa edilen ve neredeyse tamamen yıkılmış bulunan Ebsat kapısı o dönemde onarımı yapılarak tekrar hizmete açılmıştır. Kudüsün yedi büyük ana sur kapısının en büyüğü olan Amud kapısı tamamen Kanunînin eseridir.
Sultan Süleymanın diğer önemli projesi Beytülahm ve Halîlürrahmandan Kudüse su getiren kanalların tamiri, şehir suyunun dağıtımının yapıldığı havuzların yenilenmesinin yanı sıra, beşi sur içinde olmak üzere altı çeşmenin inşası olmuştur.
Padişahın hanımı Hürrem Sultanın 1551de yaptırdığı külliye de Kudüsün en önemli hayır kuruluşlarındandır. Cami, medrese, han, ribat ve imaretten oluşan külliye, Kudüsteki Osmanlı eserlerinin önde gelenlerindendir. Günümüzde bakımsız bir vaziyette ayakta olan imarette yüzlerce misafir, sûfi, medrese öğrencisi ve fakire yemek dağıtılmıştır. Külliyenin masraflarının karşılanması için büyük bir vakıf kuran Hürrem Sultan, Suriye ve Filistinde özellikle Remle civarında birçok köy ve geniş araziyi bu vakfa tahsis ettirmiştir. Onun 1558de ölümünden sonra Sultan Süleyman, Sayda civarında dört köyün arazisini daha bu vakfa ilave etmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman döneminden başlayarak III. Murat, Sultan I. Abdülhamit, Sultan Abdülaziz ve Sultan II.Abdülhamid Kudüsün manevi mirasının korunması ve ihyasını bir devlet politikası olarak gördüler. Bunun bir neticesi olarak başta Mescid-i Aksa olmak üzre şehrin cami ve mescitlerinin bakım ve onarımına büyük özen gösterildi. Ayrıca önemli ticarî yapılara da imza atıldı. Mesela surların içinde bazıları tamamen Osmanlı eseri, bazıları da Memlûk döneminde inşa edilmiş olanların restorasyonu şeklinde 15 çarşı bulunur. Bu çarşılardan halen kullanılanlarına birkaç örnek olarak Pamukçular çarşısı, Kasap çarşısı, Bakırcılar çarşısı, Aktarlar çarşısı, Amud Kapısının çarşısı sayılabilir.
Osmanlının Kudüse yaptığı hizmet öyle büyüktür ki, sadece Kudüs suru içinde kalan bir kilometre karelik alan içinde Osmanlı elinin değdiği yapılar bile saymakla bitmez. Hamamlar, çeşmeler, kemerler, namazgâhlar, burçlar, kıraathaneler, köprüler
Atalarımızın Kudüse bu kadar sahip çıkması ve koruması, bugün hem tarihî mekanları hem de huzuru yoğun taciz ve tehdit altında bulunan şehir için hasretle anılıyor. Üç dinin kutsalı olan Kudüs Osmanlı barışını arıyor.
(Muhammet Temircinin Kudüsteki Osmanlı İzleri isimli makalesinden ve TDV İslâm Ansiklopedisi Kudüs maddesinden yararlanarak )