"Düşüncen gül ise, sen bir gül bahçesindesin."
Hz. MevlanaAllah Tealâ'nın yeryüzündeki halifesi ve kainatın özü olan insan, hem ruh hem de beden cihetiyle bir bütünlük arzeden ilâhî bir sanat hârikasıdır. O, kalp ve zihin dünyasına akseden manevî ilhamlarla kendisindeki akıl ve idrak kabiliyetini kullanarak, kainatın yaratılış hikmetini ve onu yaratanın azamet ve kudretini tefekkür eder. Hilkatindeki murad-ı ilâhiyi en yüksek bir şuur seviyesinde idrak ederek, bunun tahakkuku için sa'y u gayreti, hayatının mihveri yapar.
İnsanın hayatiyeti devam ettiği müddetçe, dâimî bir faaliyet içinde olan gönül ve zihin dünyası, kendi standartlarına uygun ham maddeler istimâl ederek düşünce, duygu ve tefekkür üretir. Düşüncenin ham maddeleri; görülen, duyulan, okunan, tecrübe edilen bilgiler; gönle doğan ilhamlar ve yaşanılan diğer şeylerdir. Esasında düşünme, sâhip olunan bu veriler arasında sıhhatli bağlantılar kurarak, sağlıklı netîceler elde edebilmektir. İşte bu irtibat ve bağlantılar neticesinde varılan saf ve nihâî sonuç "düşünce"dir.Bizim, kalp ve beyin yapımız itibariyle daha önce elde ettiğimiz bilgileri zihnimizde yeniden hatırlayabilme ve canlandırabilme imkanımız da vardır. Bunun yanısıra biz, yalnız nesne ya da durumları değil istikbale matuf bir takım faaliyetleri yapmayı da düşünebilir ve planlayabiliriz. Bu, düşünmenin motor gücünü oluşturur ki, geleceğe yönelik müsbet düşünceye ulaşabilme açısından bu cihet pek ehemmiyetlidir. İnsan, iradesini kullanmak suretiyle belli bir olgunluk seviyesini yakaladıktan sonra beyin ve zihin güçlerinin kontrolünü eline alarak onları istediği istikamette yönlendirebilme imkanına sahiptir. O, bu imkanı kullanarak, düşünmenin motor gücünü harekete geçirebilir ve onu ileriye dönük olumlu adımlar atabilmek için temel taşı yapabilir.
İnsan zihninde olumlu düşüncenin teşekkül edip olgunlaşarak, güzel ve faydalı bir davranış halinde tezahür etmesi; yeraltında kar ve yağmur sularından teşekkül eden birikimin, ulu dağlar içindeki kıvrım kıvrım damarlardan geçip süzülerek tatlı, berrak bir pınar halinde dışa vurmasına benzer. O bu haliyle, bizatihi güzel ve tatlı olduğu gibi, bütün canlılar için de bir âb-ı hayat mesabesindedir.
Günlük hayatımızdaki bir çok duygu, hareket, alışkanlık ve hatta neticede karakterimizin teşekkülünün temelinde, farkında olduğumuz veya olmadığımız düşüncelerimiz bulunmaktadır. Bunu düşünceden başlayarak formüle edilmiş bir tarzda anlatmak istersek:
Düşünce ek, duygu biç
Duygu ek, davranış biç
Davranış ek, alışkanlık biç
Alışkanlık ek, karakter biç, diyebiliriz.
İnsan şahsiyetini oluşturan düşünce, duygu, davranış, alışkanlık ve karakter unsurları arasında yapmış olduğumuz bu sıralama, esasen düz bir çizgi üzerinde birbiri ardınca sıralanan noktalar değil, yuvarlak bir çemberin üzerindeki işaretli yerlerin, herhangi birini başlangıç noktası kabul ederek, peş peşe sıralanmasına benzer. Bu itibarla bu noktaların her biri, hem başlangıç hem de bitiş noktası hüviyetini taşır. Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız düşünce ve eylem basamakları arasında sürekli interaktif bir etkileşim söz konusudur. İnsanın düşüncesi; onun duygu, eylem ve alışkanlıklarını etkilediği gibi, aynı şekilde duyguları da düşünce ve eylemlerini; eylem ve alışkanlıklar da onun düşünce ve duygularını etkilemektedir.
Kalpte ve zihinde beliren "düşünce" kıpırtılarının, dinin ve aklın kriterlerine göre "olumlu"olması, ondan sonraki aşamalar ve süreçler için büyük önem arzetmektedir. Kur'an-ı Kerîm, kişinin düşünce ve iradesinin müspet olması durumunda güzel neticeler elde edileceğini ne güzel ifade eder:
"(Eğer eşlerin) aralarının açılmasından endişe ederseniz, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden de bir hakem gönderin. Şayet bu hakemler, eşler arasını düzeltmeyi gönülden isterlerse o takdirde Allah, bu hususta onları muvaffak kılar". (en-Nisâ, 4/35)Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- de her türlü eylem ve davranışların, kişinin niyetine yani zihninde yoğunlaşarak oluşmuş düşünce kalıplarına göre değer ifade edeceğini söyler.
Olumlu düşünmeyi üç boyutta değerlendirebiliriz:
Birincisi, kişinin öncelikle bizzat kendisi hakkında olumlu düşünceye sahip olmasıdır. Kendisini Allah Teala'nın en şerefli bir varlık olarak yarattığını, ruh ve beden itibariyle dengeli ve mükemmel kıldığını ve onu, hiçbir mahluka nasip olmayan mümtaz hususiyetlerle donattığını tefekkür etmelidir. İşte böyle bir tefekkür, her insanın zaruri ihtiyacı olan varoluş ve gelişimine dair şu esasların teşekkülüne bir zemin teşkil eder:
Hz. MevlanaAllah Tealâ'nın yeryüzündeki halifesi ve kainatın özü olan insan, hem ruh hem de beden cihetiyle bir bütünlük arzeden ilâhî bir sanat hârikasıdır. O, kalp ve zihin dünyasına akseden manevî ilhamlarla kendisindeki akıl ve idrak kabiliyetini kullanarak, kainatın yaratılış hikmetini ve onu yaratanın azamet ve kudretini tefekkür eder. Hilkatindeki murad-ı ilâhiyi en yüksek bir şuur seviyesinde idrak ederek, bunun tahakkuku için sa'y u gayreti, hayatının mihveri yapar.
İnsanın hayatiyeti devam ettiği müddetçe, dâimî bir faaliyet içinde olan gönül ve zihin dünyası, kendi standartlarına uygun ham maddeler istimâl ederek düşünce, duygu ve tefekkür üretir. Düşüncenin ham maddeleri; görülen, duyulan, okunan, tecrübe edilen bilgiler; gönle doğan ilhamlar ve yaşanılan diğer şeylerdir. Esasında düşünme, sâhip olunan bu veriler arasında sıhhatli bağlantılar kurarak, sağlıklı netîceler elde edebilmektir. İşte bu irtibat ve bağlantılar neticesinde varılan saf ve nihâî sonuç "düşünce"dir.Bizim, kalp ve beyin yapımız itibariyle daha önce elde ettiğimiz bilgileri zihnimizde yeniden hatırlayabilme ve canlandırabilme imkanımız da vardır. Bunun yanısıra biz, yalnız nesne ya da durumları değil istikbale matuf bir takım faaliyetleri yapmayı da düşünebilir ve planlayabiliriz. Bu, düşünmenin motor gücünü oluşturur ki, geleceğe yönelik müsbet düşünceye ulaşabilme açısından bu cihet pek ehemmiyetlidir. İnsan, iradesini kullanmak suretiyle belli bir olgunluk seviyesini yakaladıktan sonra beyin ve zihin güçlerinin kontrolünü eline alarak onları istediği istikamette yönlendirebilme imkanına sahiptir. O, bu imkanı kullanarak, düşünmenin motor gücünü harekete geçirebilir ve onu ileriye dönük olumlu adımlar atabilmek için temel taşı yapabilir.
İnsan zihninde olumlu düşüncenin teşekkül edip olgunlaşarak, güzel ve faydalı bir davranış halinde tezahür etmesi; yeraltında kar ve yağmur sularından teşekkül eden birikimin, ulu dağlar içindeki kıvrım kıvrım damarlardan geçip süzülerek tatlı, berrak bir pınar halinde dışa vurmasına benzer. O bu haliyle, bizatihi güzel ve tatlı olduğu gibi, bütün canlılar için de bir âb-ı hayat mesabesindedir.
Günlük hayatımızdaki bir çok duygu, hareket, alışkanlık ve hatta neticede karakterimizin teşekkülünün temelinde, farkında olduğumuz veya olmadığımız düşüncelerimiz bulunmaktadır. Bunu düşünceden başlayarak formüle edilmiş bir tarzda anlatmak istersek:
Düşünce ek, duygu biç
Duygu ek, davranış biç
Davranış ek, alışkanlık biç
Alışkanlık ek, karakter biç, diyebiliriz.
İnsan şahsiyetini oluşturan düşünce, duygu, davranış, alışkanlık ve karakter unsurları arasında yapmış olduğumuz bu sıralama, esasen düz bir çizgi üzerinde birbiri ardınca sıralanan noktalar değil, yuvarlak bir çemberin üzerindeki işaretli yerlerin, herhangi birini başlangıç noktası kabul ederek, peş peşe sıralanmasına benzer. Bu itibarla bu noktaların her biri, hem başlangıç hem de bitiş noktası hüviyetini taşır. Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız düşünce ve eylem basamakları arasında sürekli interaktif bir etkileşim söz konusudur. İnsanın düşüncesi; onun duygu, eylem ve alışkanlıklarını etkilediği gibi, aynı şekilde duyguları da düşünce ve eylemlerini; eylem ve alışkanlıklar da onun düşünce ve duygularını etkilemektedir.
Kalpte ve zihinde beliren "düşünce" kıpırtılarının, dinin ve aklın kriterlerine göre "olumlu"olması, ondan sonraki aşamalar ve süreçler için büyük önem arzetmektedir. Kur'an-ı Kerîm, kişinin düşünce ve iradesinin müspet olması durumunda güzel neticeler elde edileceğini ne güzel ifade eder:
"(Eğer eşlerin) aralarının açılmasından endişe ederseniz, o vakit kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden de bir hakem gönderin. Şayet bu hakemler, eşler arasını düzeltmeyi gönülden isterlerse o takdirde Allah, bu hususta onları muvaffak kılar". (en-Nisâ, 4/35)Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- de her türlü eylem ve davranışların, kişinin niyetine yani zihninde yoğunlaşarak oluşmuş düşünce kalıplarına göre değer ifade edeceğini söyler.
Olumlu düşünmeyi üç boyutta değerlendirebiliriz:
Birincisi, kişinin öncelikle bizzat kendisi hakkında olumlu düşünceye sahip olmasıdır. Kendisini Allah Teala'nın en şerefli bir varlık olarak yarattığını, ruh ve beden itibariyle dengeli ve mükemmel kıldığını ve onu, hiçbir mahluka nasip olmayan mümtaz hususiyetlerle donattığını tefekkür etmelidir. İşte böyle bir tefekkür, her insanın zaruri ihtiyacı olan varoluş ve gelişimine dair şu esasların teşekkülüne bir zemin teşkil eder: