Son zamanlarda medyada küçük haber cinsinden ve vaka-i âdiye türünden bazı olaylar yer aldı ki, bunlar bir ânlık hayret ve tepkilerden sonra unutulup gitti. Bu türden öyle «bireysel vakalar» aslında bunlar ictimaî /toplumsal vakalar olup büyük manevi proplemlerdir; ve hatta ileride sosyal patlamalara varabiliecek, toplum bünyesinin derinlerinde yaşayan büyük ve sinsi yaralar mahiyetinde ve çapındadır.
İşte bu türden bir kaç haber örneği:
z Son bir yıl içinde altın vuruş yaparak uyuşturucu komasına giren ve hayatını kaybeden gençlerin sayısı 19u buldu.
* Falanca yerde yapılan uyuşturucu operasyonunda narkotik polis yüzlerce kilo-yada onlarca ton uyuşturucu ele geçirdi. (Bu kadar fazla miktarda maddenin ele geçirilmesi ve o nisbettede suçlunun yakalanması zahirde memnuniyet verici bir durum gibi gözükse de, hakitatte felaketin büyüklüğünün bir habercisidir. Çünkü akl-ı selim, Bu kadar çok yakalandığına göre demek ki arka planda daha çoğu vardır der. Ve bunu sezmek için de kâhin olmaya lüzûm yoktur).
Yine haberlere devam edelim!
* Son beş yılda, binlerce kişi (çoğu genç), misyonerlerin faaliyeti sonucu Hıristiyan oldu.
* Satanistlerin sayısı artıyor; bilhassa sosyete muhitlerinde gençler Satanizm tuzağına düşüyor.
* Falanca futbol maçında taraftarlar birbirine girdi. Ölen ve yaralananlar oldu... Fanatik taraftarlar ortalığa kırıp döktü...
***
Örnekleri çogaltılabilecek bu tür haberler ekseriya Vaka-i âdiyeden telakki edilip üzerinde durulmuyor .Fakat bilmek lazımdır ki bunlar aysbergin sadece görünen yüzü. Büyük ve korkunç felaket geride ve derinlerde.
***
O halde ne yapmalı ? Böyle hastalık ârazlar belirdiyse, küllî devâ nedir, ne yapmak lazımdır.. Şimdi ona bakalım.
Evvela şunu bilelim: Polisiye ve palyatif tedbirlerle böyle büyük ve bir yönüyle de manevi olan sapmalar ve hastalıklar tam olarak önlenemez. Her türlü fanatizm bir ruhsal sapmadır; bu ruhsal sapmanın da bir psikolojik bir de ahlâki yönü vardır.
İnsanlığa mutlak nizam ve külli devâ olarak gönderilen İslâm, bu tür dertlerin de devâsıdır . Onun için diyoruz ki :
Bu gençliğe bir şey lâzım; inanacağı, bağlanacağı bir şey. Sapma, sürçme, düşme olmasın diye sağlam bir kulp ve kuvvetli bir ip, habl-i metîn...
Çarpık ideolojilerin ve bir nevi din haline gelen psikolojik sapma ve bağımlılıkların tutsaklığından kurtulup öyle bir ideale, öyle bir mefkûreye.... Tek kelimeyle Allahın dini İslama bağlanmalı ki, bu hak Din onun ruhunu tatmin etsin, onu huzura ve sukûna kavuştursun.
Maddesine ve manasına, bedenine ve ruhuna külli devâ olsun. Hem dünyasını hem ukbasını tekeffül etsin.
Çünkü beşerî ve nefsi olan herşey, mesela dünyacı ve seküler ideolojiler, bir başka ifadeyle satıh üstü nizamlar, nefsin ve hevânın eseri olan sistemler onu tatmin etmiyor; ruhunu beslemiyor, kalbini ve aklını doyurmuyor.
İşte onun için bu gençliğe hatta bu insanlığa, kaynağı ilahi olan insanüstü âleme mensup, vahyin eseri olan bir nizam gerekli.
Çünkü ötelerden haber veren, insanın hem bu dünyasını hemde asıl istikbali olan edebi hayat saadetini tekeffül eden, onu hâlini ve geleceğini tanzim edip belirleyen, açıklığa kavuşturan bir sistem... Kısaca vahiy eseri olan bir inanç ve hayat sistemi onu bunalımdan, maddi manevi sapmalardan ve ruh anarşisinden kurtarabilir.
Öyle anlaşılıyorki bu gençlik, farkında olarak veya olmayarak ... Yani uyuşturucu batağında da, şeytana tapanlar dininde de, Hıristiyanlıkta birşeyler ararken de, futbol fanatizminde ve eğlence karnavallarında kendini kaybederken de birşey arıyor; tutunacağı bir dal, bir urvetüll-vüskaa arıyor. Arıyor ki ona tutunsun ve hayatına anlam kazandırsın.
Ama ne yazık ki o. Bu verimsiz ve tehlikeli vadilerde ömür tüketirken, asıl muhtaç olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyor. Bunu için sahte ve aldatıcı tesellilerle avunmaya çalışıyor. Çareyi çılgınlıklarda arıyor. Kendini tatmin etmeyen bu hayattan uzaklaşmak için, başka bir bâtılda, daha tehlikeli olan zülüm kaynağında kurtuluş arıyor. Bilmiyor ki, ilâhi olmayan, vahye dayanmayan her düzenlemede mutlak surette zulüm vardır. Zahirde adalet, eşitlik, özgürlük. İnsan hakları ve benzerleri gibi çağdaş insanın çok değer verdiği birşeyleri vadediyor ve bunları sağlıyor gibi görünse de, hakikatte gerçek adaleti ve insana mahsus ulvi bir yaşantıyı temin edemiyor. Ve mütegallibelerin, hevâsına uyarak icad ettiği, düstur ve hayat tarzı haline getirdiği, insana ve yeryüzüne zorla benimsetmek istediği bu tür görüş, düşünce ve hayat telakkileri, hakikatte bir zulük kaynağı oluyor.
Onun için birey ve toplum, hatta nebâtat ve cemâdat, fıtrata uygun bir şekilde, ilâhi irade ve İlâhi buyruklar doğrultusunda hal ve vaziyet almalı, o kudsî iradeye yönelik ve itaatkâr bir durumda bulunmalı ki, mutlak adalet sağlanabilsin, zulüm ortadan kalksın ve insanî bir hayat vücut bulsun. İnsanoğlu, bir uçurumdan başka bir uçuruma savrulmasın.
İdrak edilmesi gereken bin gerçeklik daha var: Tabiattaki her türlü anarşi, bizzat tabiatın tağyirinden, eşyanın tabiatının yine insan tarafından bozulmasından, başka bir ifadeyle Yaratıcının koyduğu kevnî ve nazarî kanunların bozulup değiştirilmesinden neşet ediyor.
İnsan için vazedilmiş düzen değiştirilince de, insan hayatı fıtrî çizgiden çıkarılıp herhangi bir sapkınlık yoluna salıveriliyor.
***
Ve hem bedende, hem de ruhta, şu veya bu şekilde bir anarşi kendini gösteriyor.
Tecrübe ile sabit bir gerçek vardır ki, münbit bir toprakta bazı zararlılar üremeye, tarlaya ve ürünlere zarar vermeye başlarla, bu zararlı otların başlarını koparmak, ortamı ıslah etmez ve kesinlikle hal çaresi olmaz.
Yapılması gereken, toprağın ve tohumun ıslah edilmesi, ortamın ve şartların tamamen değiştirilmesidir.
İşte bunun için, insanlık tarlasında boy gösteren, her yanı kaplamış bulunan, sosyal-patalojik eğilim ve eylemler sergileyen bu insan türünün yetiştiği ortamı da ıslah etmek sağlıklı toplum için tek çıkar yoldur. Ruh tarlalarına vahiy devâsını serpmek, en radikal çözüm şeklidir.
Ekrem Sağıroğlu
İşte bu türden bir kaç haber örneği:
z Son bir yıl içinde altın vuruş yaparak uyuşturucu komasına giren ve hayatını kaybeden gençlerin sayısı 19u buldu.
* Falanca yerde yapılan uyuşturucu operasyonunda narkotik polis yüzlerce kilo-yada onlarca ton uyuşturucu ele geçirdi. (Bu kadar fazla miktarda maddenin ele geçirilmesi ve o nisbettede suçlunun yakalanması zahirde memnuniyet verici bir durum gibi gözükse de, hakitatte felaketin büyüklüğünün bir habercisidir. Çünkü akl-ı selim, Bu kadar çok yakalandığına göre demek ki arka planda daha çoğu vardır der. Ve bunu sezmek için de kâhin olmaya lüzûm yoktur).
Yine haberlere devam edelim!
* Son beş yılda, binlerce kişi (çoğu genç), misyonerlerin faaliyeti sonucu Hıristiyan oldu.
* Satanistlerin sayısı artıyor; bilhassa sosyete muhitlerinde gençler Satanizm tuzağına düşüyor.
* Falanca futbol maçında taraftarlar birbirine girdi. Ölen ve yaralananlar oldu... Fanatik taraftarlar ortalığa kırıp döktü...
***
Örnekleri çogaltılabilecek bu tür haberler ekseriya Vaka-i âdiyeden telakki edilip üzerinde durulmuyor .Fakat bilmek lazımdır ki bunlar aysbergin sadece görünen yüzü. Büyük ve korkunç felaket geride ve derinlerde.
***
O halde ne yapmalı ? Böyle hastalık ârazlar belirdiyse, küllî devâ nedir, ne yapmak lazımdır.. Şimdi ona bakalım.
Evvela şunu bilelim: Polisiye ve palyatif tedbirlerle böyle büyük ve bir yönüyle de manevi olan sapmalar ve hastalıklar tam olarak önlenemez. Her türlü fanatizm bir ruhsal sapmadır; bu ruhsal sapmanın da bir psikolojik bir de ahlâki yönü vardır.
İnsanlığa mutlak nizam ve külli devâ olarak gönderilen İslâm, bu tür dertlerin de devâsıdır . Onun için diyoruz ki :
Bu gençliğe bir şey lâzım; inanacağı, bağlanacağı bir şey. Sapma, sürçme, düşme olmasın diye sağlam bir kulp ve kuvvetli bir ip, habl-i metîn...
Çarpık ideolojilerin ve bir nevi din haline gelen psikolojik sapma ve bağımlılıkların tutsaklığından kurtulup öyle bir ideale, öyle bir mefkûreye.... Tek kelimeyle Allahın dini İslama bağlanmalı ki, bu hak Din onun ruhunu tatmin etsin, onu huzura ve sukûna kavuştursun.
Maddesine ve manasına, bedenine ve ruhuna külli devâ olsun. Hem dünyasını hem ukbasını tekeffül etsin.
Çünkü beşerî ve nefsi olan herşey, mesela dünyacı ve seküler ideolojiler, bir başka ifadeyle satıh üstü nizamlar, nefsin ve hevânın eseri olan sistemler onu tatmin etmiyor; ruhunu beslemiyor, kalbini ve aklını doyurmuyor.
İşte onun için bu gençliğe hatta bu insanlığa, kaynağı ilahi olan insanüstü âleme mensup, vahyin eseri olan bir nizam gerekli.
Çünkü ötelerden haber veren, insanın hem bu dünyasını hemde asıl istikbali olan edebi hayat saadetini tekeffül eden, onu hâlini ve geleceğini tanzim edip belirleyen, açıklığa kavuşturan bir sistem... Kısaca vahiy eseri olan bir inanç ve hayat sistemi onu bunalımdan, maddi manevi sapmalardan ve ruh anarşisinden kurtarabilir.
Öyle anlaşılıyorki bu gençlik, farkında olarak veya olmayarak ... Yani uyuşturucu batağında da, şeytana tapanlar dininde de, Hıristiyanlıkta birşeyler ararken de, futbol fanatizminde ve eğlence karnavallarında kendini kaybederken de birşey arıyor; tutunacağı bir dal, bir urvetüll-vüskaa arıyor. Arıyor ki ona tutunsun ve hayatına anlam kazandırsın.
Ama ne yazık ki o. Bu verimsiz ve tehlikeli vadilerde ömür tüketirken, asıl muhtaç olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyor. Bunu için sahte ve aldatıcı tesellilerle avunmaya çalışıyor. Çareyi çılgınlıklarda arıyor. Kendini tatmin etmeyen bu hayattan uzaklaşmak için, başka bir bâtılda, daha tehlikeli olan zülüm kaynağında kurtuluş arıyor. Bilmiyor ki, ilâhi olmayan, vahye dayanmayan her düzenlemede mutlak surette zulüm vardır. Zahirde adalet, eşitlik, özgürlük. İnsan hakları ve benzerleri gibi çağdaş insanın çok değer verdiği birşeyleri vadediyor ve bunları sağlıyor gibi görünse de, hakikatte gerçek adaleti ve insana mahsus ulvi bir yaşantıyı temin edemiyor. Ve mütegallibelerin, hevâsına uyarak icad ettiği, düstur ve hayat tarzı haline getirdiği, insana ve yeryüzüne zorla benimsetmek istediği bu tür görüş, düşünce ve hayat telakkileri, hakikatte bir zulük kaynağı oluyor.
Onun için birey ve toplum, hatta nebâtat ve cemâdat, fıtrata uygun bir şekilde, ilâhi irade ve İlâhi buyruklar doğrultusunda hal ve vaziyet almalı, o kudsî iradeye yönelik ve itaatkâr bir durumda bulunmalı ki, mutlak adalet sağlanabilsin, zulüm ortadan kalksın ve insanî bir hayat vücut bulsun. İnsanoğlu, bir uçurumdan başka bir uçuruma savrulmasın.
İdrak edilmesi gereken bin gerçeklik daha var: Tabiattaki her türlü anarşi, bizzat tabiatın tağyirinden, eşyanın tabiatının yine insan tarafından bozulmasından, başka bir ifadeyle Yaratıcının koyduğu kevnî ve nazarî kanunların bozulup değiştirilmesinden neşet ediyor.
İnsan için vazedilmiş düzen değiştirilince de, insan hayatı fıtrî çizgiden çıkarılıp herhangi bir sapkınlık yoluna salıveriliyor.
***
Ve hem bedende, hem de ruhta, şu veya bu şekilde bir anarşi kendini gösteriyor.
Tecrübe ile sabit bir gerçek vardır ki, münbit bir toprakta bazı zararlılar üremeye, tarlaya ve ürünlere zarar vermeye başlarla, bu zararlı otların başlarını koparmak, ortamı ıslah etmez ve kesinlikle hal çaresi olmaz.
Yapılması gereken, toprağın ve tohumun ıslah edilmesi, ortamın ve şartların tamamen değiştirilmesidir.
İşte bunun için, insanlık tarlasında boy gösteren, her yanı kaplamış bulunan, sosyal-patalojik eğilim ve eylemler sergileyen bu insan türünün yetiştiği ortamı da ıslah etmek sağlıklı toplum için tek çıkar yoldur. Ruh tarlalarına vahiy devâsını serpmek, en radikal çözüm şeklidir.
Ekrem Sağıroğlu