Kalp kırmak cüzzam olmaktan kötüdür!..

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Kalb göğsümüzün sol tarafındaki et parçası demek değildir. Ona yürek denir. Yürek hayvanda da, ölülerde de bulunur. İnsana mahsus olan kalbe gönül diyoruz...
Kalb, bir kuvvettir görünmez. Tesirleri ile, eserleri ile tanınır.
İmam-ı Rabbani kuddise sirruhu buyuruyor ki:

“ALLAHÜ TEALANIN KOMŞUSU!”
“Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, asi olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir...
İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik maliki, sahibi olan zatın şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği emreylediği kadar kullanılabilir. Kalb yani gönül mahlukların en üstünü, en şereflisidir...
Kalb, bütün bedenin padişâhıdır. Allahü teâlâyı tanımak, onun cemalini müşâhede etmek onun sıfatıdır. Rabbimiz ona emir verir, ona hitâp eder, onu sorumlu tutar. Rabbimizi tanımanın, bilmenin anahtarıdır...”

VEBÂLİ VE GÜNAHI BÜYÜK!..
İçimizde veya dışımızda, görünen veya görünmeyen ne kadar uvzumuz (organımız) varsa hepsi kalbin emrindedirler. Dile emir verince konuşur, ele emir verince tutar, ayağa emir verince yürür, göze emir verince bakar, düşünce kuvvetine de emir verince düşünmeye başlar...
Bu kadar kıymetli ve değerli olan kalbi kırmanın vebâli ve günâhı da elbette ki çok büyüktür.
Büyük İslâm âlimlerinden Abdülvehhâb-ı Şa’ranî kuddise sirrûh buyuruyor ki:
“Bir gün mahallemize nereden geldi ise bilmiyorum, bir cüzzamlı hasta geldi. Yüzünden iltihap akıyordu, her tarafı yara bere içinde idi. Onu gören uzaklaşıyor, kimse yanına yaklaşmak istemiyordu...
Dedem, hastanın elinden tuttu ve bizim eve getirdi, beraberce yemek yediler, işin garip tarafı hastaya bir bardak süt ikrâm etti, misafir sütün tamamını içemedi, dedem ondan artakalan sütü de içti. Hasta o kadar çok memnun olmuştu ki neşesi yüzünden okunuyordu. Cebine de birkaç kuruş harçlık koyarak adamı yolcu etti...

“HİKMETİ NEDİR EFENDİM?”
Babam, babasının bu yaptıklarını hayret ve ibretle seyrediyordu, dayanamadı ve babasına sordu:
-Efendim o cüzzâmlı hastaya çok yakınlık gösterdiniz, artığını bile içmekten çekinmediniz! Cüzzâm, bulaşıcı bir hastalıktır. Hadis-i şerifte de buna işâret vardır:
(Cüzzâmlı hastadan arslandan kaçar gibi kaçınız) buyurulmaktadır. Bunun hikmetini anlayamadım? diye sorunca dedem şöyle cevap verdi:
-Evlâdım! Cüzzâm olmak kalb kırmaktan daha kötüdür. Bu hastayı gören ondan nefret etti, uzaklaştı. İnsanların bu tavrı onu çok üzmüştü. Elinde de değildi. Kimse cüzzâm olmak istemezdi. Takdir-i ilâhi onun için böyle tecelli etmişti. Hasta olan insan bizim kardeşimizdi, sıkıntısı büyüktü, kalbi de çok kırılmıştı, kalbini hoş etmek o kardeşimizi sevindirmek için öyle yaptım... Allahü teâlâ için yapılan bir işin sonunda sıkıntı olmaz. İnşallah biz de bir sıkıntı görmeyiz.
Ve görmedi...

Alıntı
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
59K