Tarihin Çağrısı

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Yaşadığımız şartların eseri midir, yaratılış mı, nedir?... Hareketli bir toplum olmuşuz Orta Asya?da. ?Göçer evliler? diye anılmışız. Tabiatla, sürülerimizle ve diğer canlılarla başa başa sade, samimi, tabu bir hayatımız olmuş. Bu hareketlilik, bu tabiîlik, bu vicdanıyla yaşayış, zaman içinde İslam la buluşmuş, kaynaşmış O dönemlerde bir "geniş ufukluluk" meziyetine ermişiz ?Bu denizler, bu nehirler bize yetmez? demişiz "Gök çadır, güneş bayrak" demişiz. Bu geniş ufukluluk bizi, şafaklardan şafaklara uçurmuş, tutulmaz, kapılmaz bir millet olmuşuz. Kur?anla buluşmamızdan sonra, gelişi güzel değil, bilerek yaşamaya başlamış. Saygı ve sevgi meziyetine ulaşmışız. Kur an bize son derece cazip bir ideal sunmuş; "öte dünya" zenginliğine erdirmiş.

"Devleti Kuran İrade" hedeflerini güzel tesbit etmiş. Milletini o hedeflere sevketmeyi başarmış. Büyük hedefler peşinde koşanlar, küçük meselelerin çengeline takılmamış. Zaptedilen topraklarda iman ve adalet ikame edilmiş. Kuru cihangirlik davalarının yerini cihad sevdası almış. "Devleti Kuran İrade kültür birliğini, hedef birliğini, lider birliğini sağlamış. Yıllar yılı Allah'ın birliği mü'minlerin beraberliği heyecanıyla, ordularını ufuklardan ufuklara uçurmuş. Öldüğünde "O Büyük irade" miras olarak, bir koyun sürüsü, bir at, bir de kılıç bırakmış hepsi o kadar. O devirlerde ilme itibar etmişiz.Yaratılışın başlangıcındaki, "ilim yarışması ve secdeye kapanma" hadisesini (Bakara 30-33) iyi tahlil etmişiz. "İlmin rehberliği" diye bir meselemiz olmuş. İlmi, alimi baş tacı bilmişiz. Din ulularına hürmette kusur etmemişiz. Sözlerini dikkatle dinlemişiz. Buyurmuşlar ki: "Haktan, adaletten, merhametten uzak düşme. Azimden, sebattan ayrılma. Ululanma. Düşmanını hor görme ve düşmanını çoğaltma. Boyundan, soyundan, dininden olan kimselere düşman olma, kin gütme." (l) "Toprağa bağlanınız. Suyu israf etmeyiniz. Mirasınızın sağlam kalmasına dikkat ediniz. Yeriniz, elleriniz yumuk kalmasın. İlim sahiplerini koruyunuz. Ağaç dikiniz. Ödünç aldığınızı fazlasıyla iade ediniz. Kur'an-ı Kerimi güçlü olmak için okuyunuz. Bağınızı, bahçenizi viran bırakmayınız. Peygamber Efendimizi çok iyi tanıyınız. Hadis ezberleyiniz. Bildiklerinizi öğretiniz. Bildiklerini öğretenler unutulmaz" (2)

İznik Medresesi başmüderrisine, vezîr-î azamdan on altın fazla maaş vermişiz. Beyinsel gücümüzü iyi organize etmişiz.

Sanatkarlarımız yetişmiş, derviş karakterli. Tek endişeleri, eserlerini "Büyük sanatkar"a beğendirmek olmuş. "Büyük makama sunulan eser kusursuz olmalı", diye düşünmüşler. Bu da onları, ardı arkası kesilmez mükemmellik arayışlarına götürmüş. Bu arayıştan Sultanahmetler, Süleymaniyeler ve Selimiyeler doğmuş.

Akınlarda akıncılarımızın atları kanatlanmış.

Maddeyi aşmışız, mana zenginliğine, hayat dengesine, insanlık seviyesine, tabiat şuuruna ulaşmışız. Zamanı ve mekanı değerlendirme diye bir meselemiz hep olmuş.

Dine ayarlı bir içtimaî hayat kurmuşuz. Kirli hayat nedir, bilmemişiz. Aile hayatıyla meslek hayatı bize yetmiş. Zor durumlara düşmüşüz ama, yüz kızartıcı durumlara düşmemişiz. Başımız öne eğilmemiş. Büyümüşüz, büyümüşüz, büyümüşüz. Kendimizi Allah'ın askeri görmüşüz. Nihayet bir noktaya gelmişiz ki, "bu dünya bir padişaha çok, iki padışaha az? demeğe başlamışız.

Ete kemiğe büründüm/ Yunus diye göründüm " mertebesine ermişiz. Kin yerine din ikame etmişiz. Çan yerlerinde ezanlar okutmuşuz. "Demir kuşaklı cihan pehlivanları salmışız" meydanlara. Hak'tan aldığımızı halka verme, ruhumuza işlemiş. Vakıf medeniyetler kurmuşuz. Medresenin ilmi, tekkenin terbiyesi, kışlanın disiplini yüzümüzü güldürmüş. Karı kocasına, çocuk hocasına hürmet duymuş. Hala dillere destan olan osmanlı
terbiyesini, osmanlı
efendiliğini yerleştirmişiz dünyamıza. Herkes bulunduğu mekan ve makamda bir sevgi ve saadet atmosferi oluşturmuş, kendisiyle ve çevresiyle barışık ve dostça yaşamış. Hayatta hikmet, insanda edeb, kadında iffet aramışız.

Ağır ağır yürümüşüz mekanlarda. Kafamız hep meşgulmüş. Bizim kahvelerimiz ki "halkın mezar-ı evvelidir " Dedelerimizin kıraathaneleriymiş, okuma odalarıymış. Ah ben bilemedim dostum. N?olaydı, bileydim, biz ne yaptık da yükseliş hızı kesile kesile sıfıra indi ve durdu Ah ben bileydim. "Durmak, düşmek demektir. Duran düşer, düşen ezilir."

Nolaydı, bileydim. Duraklama ve çöküş, hangi hatalı anlayıştan doğdu?

Bu maceranın sonu çok hazin oldu dostum. Anlatılır gibi değil Gavur geldi, dört yanımızı dolandı. Dört bir yandan çekile çekile mendil kadar bir toprağa sığınmak zorunda kaldık. Siyasî birlik dağıldı, fikrî birlik dağıldı. İş vara vara "yan başına, dön başına"ya vardı Evimiz köyümüz yağmalandı. İmanlar, idealler, değerler yağmalandı. Köklere kıyıldı, kültüre kıyıldı. Kültürel birikim, temsilcileriyle beraber sıfırlandı. Gidiş hep, Batı'nın batağına doğruydu. Batıya doğru bir kaçış vardı. Kurda kuzu teslim edilir mi dostum? Cümle Ümmet-i Muhammed gavur eline kaldı. Gavur saygısız ve acımasızdı. Bilhassa Balkanlar'dan Trablus'tan, Cezayir?den hazin haberler geldi. Olmadı, tarihi de sattık Kamyon, kamyon, tarih sattık. Hafızamızı kaybettik. Dost-düşman birbirine karışmalıydı. Gavur böyle istiyordu. Kur'an ekseni etrafında dönmek isteyen alem-i İslam başsız ve şaşkın kaldı. Çöküş dönemlerini yaşadık, bari çürüme dönemlerini yaşamasak diye düşünüyorum. Olup bitenlere bir sebeb bulacaksak ısrarla ilk hataları araştırmamız gerekiyor. Aksı takdirde tarih tekerrür eder durur.


İdris Arpat
Dipnotlar: (1) ( Şeyh Ede Balı'dan Osman Gazî Han'a) Tağrık Buğra, Osmancık, s 133 134, 3 Baskı, 1987 (2) (Şeyh Ede Balı?dan halka) Sevinç Çokum'un yazısı, Türkiye Gazetesi, 16 09 1993
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar