Bugün Bembeyaz Giyinmişsin!..

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
Cemaatle yatsı namazını kılıyordum... Aramızda, İlâhiyat Fakültesi mezuniyet töreni için Türkiye'den gelen kıymetli misafirler de vardı. Bu sırada kapatmayı unutmuş olduğum cep telefonum çalmaya başladı. Ancak sanki değişik bir sesle çalıyordu. Yüreğimi sebebini bilemediğim garip bir duygu sardı. Bu hâle şaşırmış bir şekilde içimden:

"-Hayırdır inşaallah" dedim.

Selâm vermiştim. Diğer rekatlara başlamadan önce telefona bakmak isteyerek açış tuşuna bastım. Alo diyen ses, Kırgızistan'da hizmet eden bir kardeşimin sesiydi. Titrek ve bitkin bir şekilde:

"-Kaza yaptık, Selman ağır!.." diyebildi ve iki kelimeyle yerini söyleyebildi sadece. Sonra telefon kapandı.

Derhal yola koyulduk. Telefon çalarken içimi saran telâşın sebebi, şimdi derin bir üzüntü ve arkadaşlarımın nasıl oldukları hakkında gönlümü kuşatan yakıcı bir meraka dönüştü...

Yolda sanki bu hâle tercüman olurcasına gökyüzü bulutlandı, ulaşacağımız noktaya doğru Ortaasya'nın düzlüğünde ufukta 5-10 saniye arayla kıpkırmızı şimşekler görülmeye başladı. Bu manzara kasabaya varıncaya kadar devam etti. Bu dehşet tablosu, arabada bulunanları hayli ürküttü.

Haziran ayında değişik bir sağnak yağmur... Gökyüzü ağlıyordu âdetâ...

Bu ruh hâli içinde hastaneye vardık. Yaralı arkadaşlarımızı ziyâret ettim. Ancak aralarında Selman'ı göremeyince hüzünle:

"-Selman nerede?" dedim.

Kimse bir şey söylemedi... Az sonra doktorlar durumun ciddiyetini anlattıklarında ise yolda yaşadığımız duygular gönlümü yeniden kuşattı...

Bu satırları, hâdisenin ikinci günü seher vaktinde yazıyorum. Bir önceki seherde vuslat yolcusu şehîd olarak Rabbine kavuşmuştu. Şu anda Almaata'ya götürüyoruz. Güzel bir mekânda durduk. Vuslat yolcusu ambulansta, biz dışarıda namazlarımızı kıldık. Hayret! Yazımın şu kısmına kadar elimde iki kalem bitti. Üçüncü bir kalem aldım arkadaşlardan. Sanki kalemler bile o yolcusunun saâdetine ortak olmak için yarışta... Soruyorum arkadaşlarına:

"-Nasıldı bugün?" Anlatıyorlar:

"-Çok neşeliydi..."

"-Dört saattir bize Kırgızistan'da yapmamız gerekenleri heyecanla tekrarlayıp durdu..."

"-Hatta elbisesine takıldık: «Bugün bembeyaz giymişsin?» dedik... O da: «-Hanımım beni beyaz giyindirmeyi seviyor.» dedi.

Ayrıca ne zamandır Ahmed Yesevî Hazretleri'ni ziyaret etmeyi arzu ediyormuş:

"-Bu Cuma namazını orada kılalım; mânen gıdalanalım!" diyormuş.

Doktorlara rica ettim, yanına götürdüler. Elim koynumda. Baktım daha bir nurlanmıştı yüzü. Bana hâl diliyle dedi ki:

"-Gel uzan sen de benim gibi..."

Bir an için ürpererek hayâlimde onun gibi yattım. Bu hâlin dünyevî tarafı geldi aklıma. Annem, babam geldi. Ne yaparlardı şimdi, dedim. Ailem ve yalnızlığı kavurdu icimi. Böyle binbir duygu yoğunluğu içerisinde dalıp gitmiş bir hâldeyken Selman:

"-Dur, dedi. Sen bu yolculuğun dünyevî tarafını görebiliyorsun. Bir de âhıret tarafını görebilsen!.. Hazret-i Peygamber'in açılmış kucağını bir görsen, gıpta ile bana yönelen âhıret ehline şahid olsan!.."

Bunları düşünmek biraz ferahlattı mahzun gönlümü...

Ey vuslat yolcusu ne mutlu sana! Allâh için kalktın, Allâh için yola koyuldun ve Allâh için rûhunu teslim ettin. Ne mutlu!..

Bu hissiyat ile hastane bahçesine çıktım. Bulutlar, istedikleri emaneti aralarına almış ve gitmişler. Şimdi gökyüzünde yıldızlar kaynıyor. Sanki bayram yeri. Ben dünya ve âhıret arasında gidip geliyorum. Dünyanın hiçbir değeri kalmıyor gözümde. Arkadaşlarım yasinler okuyorlar. Dualar ediyorlar. Hepimizin gönlü: «Yarabbi! Şu andaki Sana olan yakınlığımızı daim eyle!»ilticasında. Okyanuslardaki bir damlanın milyonda birinin zerrecikleri kadar olan sırlar, aşıyor ve ürpertiyor bizleri...

Yollarda vuslat yolcusunun üç yetimi ile eşinin durumu hüzünlendiriyor bizi. Şu anda haberleri bile yok. Telefon ediyoruz. Komşusuyla çamaşır yıkamış ve yarın dönecek eşine ve birlikte gelecek olanlara yemekler hazırlamış. Aman Allâh'ım!.. Yâ Rabbî! Eşine ve kederli ailesine sabırlar ihsan eyle.

Ancak o vuslat yolcusunun hanımı, artık bir şehit eşi. Bu, ne büyük bir saadet. Artık o ve yavruları, Cenâb-ı Hakk'ın himayesinde, meleklerin kanatları altında...

Âh Ortaasya! Ne sırlar ve cilveler var sende. Yüzyıllar önce Anadolu'ya gönderdiğin alp erenlerini bugün geri alıyorsun. Ne mutlu bu kafilede yolcu olan samimi gönül erlerine!..

Şehit Hafız Selman'ın hizmet nöbetinde şu anda melekler duruyor. Hepsi de o nöbeti devralacak, yüreği Allâh için atan samimi, ihlaslı, ilim ve irfan sahibi alp erenlerini gözlüyor.

Vuslat yolcumuzun yüce şehâdeti mübârek olsun. Anasına, babasına hassaten aile ve yavrularına Cenâb-ı Hak sabırlar versin. Hüdâyî Hazretleri ne güzel söylemiş:

Alan Sensin, veren Sensin, kılan Sen,


Ne verdinse odur, dahî nemiz var...


Rabbimiz bizleri de darı bekada bu vuslat yolcusuna yoldaş eylesin! Âmîn. Ruhu için Fâtiha...




Nurettin Korkut
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar