Eshâb-ı kiramın büyüklerinden, meşhûr Mısır fâtihi Âmr bin Âsın oğlu. Milâdî 616 yıllarında (hicretten yedi sene önce) doğmuştur. Annesi, Rayta binti Münebbihdir. Babasından önce îmân etti. Müslüman olmadan önce adı As idi. Peygamber efendimiz Abdullah olarak değiştirdi. Künyesi, Ebû Abdurrahmândır.
Abdullah bin Amr (radıyallahü anh), Bedr ve Uhud harbinden başka bütün harplere katılıp, Peygamber efendimizin yanında bulundu. İlk iki harbe yaşı küçük olduğu için katılmamıştır. Gaza ve seriyyelere süvari olarak katıldı. Ayrıca harbe gidecek askerleri tâlim ile, onları savaşa hazırlamak gibi mühim vazifelerde bulundu. Bir çok harbe kumandan olarak katıldı. Abdullah bin Amr (radıyallahü anh), kumandanlığı ile ilgili bir hususu kendisi şöyle anlatır: Resûl-i ekrem efendimiz, yanımda bulunan develere askerleri bindirerek, bir tarafa izâm etmemi (yollamamı, göndermemi) emir buyurunca, develerin askerlere kâfi gelmeyeceğini gördüm. Peygamberimize müracaat ederek, bâzı askerlerin yaya kaldıklarını söyledim. Resûl aleyhi isselâm bana şöyle buyurdu: Zekât olarak gelen erkek develer karşılığında, dişi develer satın al ve askerlere binek temin et! Ben de, bir erkek deve karşılığında üç dişi deve alarak, askerlerin gidecekleri yere varmalarını sağladım.
Abdullah bin Amrın, Peygamber efendimizin vefatından sonra katıldığı ve büyük kahramanlıklar gösterdiği muharebelerden biri Yermük muharebesidir. Şam fâtihi olan babası Amr bin As da bu muharebede ordu kumandanlarından idi. 240.000 kişilik Bizans ordusuna karşı, 46.000 kişilik İslâm ordusu, kısa zamanda zafer kazandı.
Hazreti Abdullah bin Amr bin As, Peygamber efendimizin yanında bulunup, bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir. Peygamberimizden işittiği her şeyi yazmak için izin istemiş ve aldığı müsâade üzerine pek çok hadîs-i şerîf yazmıştır. Eshâb-ı kiramdan en çok hadîs-i şerîf rivayet eden Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), onun ilminin çokluğunu îtirâf buyurarak; Resûlullahın hadîs-i şerîflerini, Abdullah bin Amrdan başka benden çok ezberleyen ve rivayet eden olmamıştır. Çünkü o, yazıyordu. Ben yazmamıştım dedi. Abdullah bin Amrın (radıyallahü anh), Resûlullahtan her işittiğini yazdığını gören Eshâb-ı kiramın ileri gelenleri, ona; Sen, Resûlullahdan her şeyi yazıyorsun. Hâlbuki, Resûl aleyhisselâm bâzan gadab, kızgınlık, bâzan da neşeli hâllerde iken söz söylemektedir deyince, hazret-i Abdullah, işittiklerini yazı ile kaydetmek hususunda tereddütde kalmış ve meseleyi Resûl-i ekreme arzetmişti. Resûlullah efendimiz, onu dinledikten sonra; Yazmaya devam et! Çünkü, Allahü teâlâya yemin ederim ki, ağzımdan hak (yâni doğru, gerçek) olandan başka bir şey çıkmamıştır buyurdular.
Resûlullahdan işittiği bütün hadîs-i şerîfleri, Sahîfe-i Sâdıka adında bir mecmuada (kitapta) toplanmıştır. Suâllere, bizzat Resûlullahdan işiterek yazdığı bu mecmuayı çıkararak, bakıp cevap verirdi. Hadîs-i şerîf râvîlerinden Ebû Kubeyl bu hususta şunu nakletmektedir: Abdullah bin Amr bin Asın (radıyallahü anh) yanında bulunuyorduk. Kendisine, Kostantiniyye (İstanbul) ve Roma şehirlerinden hangisinin daha evvel fethedileceği soruldu. Hazret-i Abdullah, suâli dinledikten sonra bir sandık getirtmiş ve şu cevâbı vermişti: Bir gün, Resûlullahın etrafında oturmuş, hadîs-i şerîf yazıyorduk. Derken Resûl-i ekreme; Kostantiniyye veya Roma şehirlerinden hangisi daha evvel feth edilecek? diye sorulunca; En önce Herakliüsün şehri olan Kostantiniyye (İstanbul) feth olunacaktır buyurdular.
Abdullah bin Amrın ilminden en çok istifâde, eden muhitlerden biri de Basradır. Bu şehre vali tâyin edilenler onun derslerine koşmayı başlıca vazife biliyorlardı. Naklettiği ilimlerden bütün müslümanlar faydalanmıştır.
Arabcadan başka İbrânice ve Süryânice de bilen Abdullah bin Amr hazretleri, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübarek ağızlarından işiterek topladığı hadîs-i şerîf mecmuasına, son derece titizlik gösterirdi. İmâm-ı Mücâhid diyor ki: Abdullah bin Amrın elinde bulunan kitaplarından hangisine bakmak istesek, mâni olmazdı. Fakat bu hadîs-i şerîf mecmualarından birini okumak istediğimiz zaman, ona son derece îtinâ gösterir ve; Ben, bunu bizzat Resûl-i ekremin mübarek ağzından işiterek topladım. Onu, bütün dünyâya değişmem derdi.
Yedi yüz civarında hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Bunlardan on yedisi Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslimde müşterek olarak nakledilmektedir. Ayrıca İmâm-ı Buhârî bunlardan sekiz, İmâm-ı Müslim de yirmi tanesini ayrı ayrı nakletmektedirler. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, Müsnedinde, ondan, çok hadîs-i şerîf rivayet etmiştir.
Abdullah bin Artır bin As (radıyallahü anh), uzun boylu, yakışıklı bir zât idi. Zühd ve takvası çok olup, zirâatle iştigâl eder ve geçimini bu yoldan sağlardı. Son derece cömerd olup, eline geçeni dağıtır ve herkesi memnun ederdi. 684 (H. 65) târihinde yetmiş iki yaşlarında Şamda vefat etti. Vefat târihi ve yerine dâir başka rivayetler de vardır.
Hazreti Abdullah bin Amr bin Âsın hikmetli sözleri çoktur. Buyurdular ki:
Faydasız söz söylemeyiniz.
Müzevvirlik (ara bozuculuk) ve iki dostun arasını açmak, Allahü teâlânın gadabına sebeb olur. Eğer siz benim bildiğime vâkıf olsaydınız, çok ağlardınız.
Bir gün kendisine; Şerrin en fenası ve hayrın en iyisi hangisidir? diye sorulunca; Hayrın en iyisi; doğru söz, kötülüğü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Serlerin de en fenası; yalan söz, fena kalb ve itaat etmeyen hanımdır buyurdular.
Kendisi şöyle bildiriyor: Bir gün Resûl-i ekreme sallallahü aleyhi ve sellem; Yâ Resûlallah! Müslümanın hangisi hayırlıdır? diye sorduğum zaman; Fakirleri doyuran, tanıyıp tanımadığı her müslümana iltifat eden buyurdular.
Abdullah bin Amrın (radıyallahü anh) rivayet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzıları şunlardır:
İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Câhil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.
Allaha ve ahıret gününe îmân eden, misafirine ikram etsin. Allaha ve âhır et gününe inanan, komşusuna hürmet etsin. Allaha ve âhıret gününe îmân eden, ya hayır söylesin, yahut sussun.
Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir.
Cehennemden uzaklaşıp, Cennete girmek isteyen, son nefeste Kelime-i şehâdet söylesin ve kendisine yapılmasını arzu ettiği şeyleri başkasına yapsın.
1) Üsüd-ül-Gâbe; cild-3, sh. 233
2) Tehzîb-üt-tehzîb; cild-5, sh. 337
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-1, sh. 185
4) Sîret-i İbn-i Hişâm; cild-4, sh. 139
5) Tezkiret-ül-huffâz; cild-1, sh. 41
6) El-Alâm; cild-4, sh. 111
7) Tabakât-ı İbn-i Sad; cild-4, sh. 261
8) El-İsâbe; cild-2, sh. 351
9) Müsned-i Ahmed bin Hanbel; cild-2, sh. 158
10) Sahîh-i Buhârî (Kitâb-ul İlm); sh. 39
11) Hilyet-ül-evliyâ; cild-1, sh. 283
Abdullah bin Amr (radıyallahü anh), Bedr ve Uhud harbinden başka bütün harplere katılıp, Peygamber efendimizin yanında bulundu. İlk iki harbe yaşı küçük olduğu için katılmamıştır. Gaza ve seriyyelere süvari olarak katıldı. Ayrıca harbe gidecek askerleri tâlim ile, onları savaşa hazırlamak gibi mühim vazifelerde bulundu. Bir çok harbe kumandan olarak katıldı. Abdullah bin Amr (radıyallahü anh), kumandanlığı ile ilgili bir hususu kendisi şöyle anlatır: Resûl-i ekrem efendimiz, yanımda bulunan develere askerleri bindirerek, bir tarafa izâm etmemi (yollamamı, göndermemi) emir buyurunca, develerin askerlere kâfi gelmeyeceğini gördüm. Peygamberimize müracaat ederek, bâzı askerlerin yaya kaldıklarını söyledim. Resûl aleyhi isselâm bana şöyle buyurdu: Zekât olarak gelen erkek develer karşılığında, dişi develer satın al ve askerlere binek temin et! Ben de, bir erkek deve karşılığında üç dişi deve alarak, askerlerin gidecekleri yere varmalarını sağladım.
Abdullah bin Amrın, Peygamber efendimizin vefatından sonra katıldığı ve büyük kahramanlıklar gösterdiği muharebelerden biri Yermük muharebesidir. Şam fâtihi olan babası Amr bin As da bu muharebede ordu kumandanlarından idi. 240.000 kişilik Bizans ordusuna karşı, 46.000 kişilik İslâm ordusu, kısa zamanda zafer kazandı.
Hazreti Abdullah bin Amr bin As, Peygamber efendimizin yanında bulunup, bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir. Peygamberimizden işittiği her şeyi yazmak için izin istemiş ve aldığı müsâade üzerine pek çok hadîs-i şerîf yazmıştır. Eshâb-ı kiramdan en çok hadîs-i şerîf rivayet eden Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), onun ilminin çokluğunu îtirâf buyurarak; Resûlullahın hadîs-i şerîflerini, Abdullah bin Amrdan başka benden çok ezberleyen ve rivayet eden olmamıştır. Çünkü o, yazıyordu. Ben yazmamıştım dedi. Abdullah bin Amrın (radıyallahü anh), Resûlullahtan her işittiğini yazdığını gören Eshâb-ı kiramın ileri gelenleri, ona; Sen, Resûlullahdan her şeyi yazıyorsun. Hâlbuki, Resûl aleyhisselâm bâzan gadab, kızgınlık, bâzan da neşeli hâllerde iken söz söylemektedir deyince, hazret-i Abdullah, işittiklerini yazı ile kaydetmek hususunda tereddütde kalmış ve meseleyi Resûl-i ekreme arzetmişti. Resûlullah efendimiz, onu dinledikten sonra; Yazmaya devam et! Çünkü, Allahü teâlâya yemin ederim ki, ağzımdan hak (yâni doğru, gerçek) olandan başka bir şey çıkmamıştır buyurdular.
Resûlullahdan işittiği bütün hadîs-i şerîfleri, Sahîfe-i Sâdıka adında bir mecmuada (kitapta) toplanmıştır. Suâllere, bizzat Resûlullahdan işiterek yazdığı bu mecmuayı çıkararak, bakıp cevap verirdi. Hadîs-i şerîf râvîlerinden Ebû Kubeyl bu hususta şunu nakletmektedir: Abdullah bin Amr bin Asın (radıyallahü anh) yanında bulunuyorduk. Kendisine, Kostantiniyye (İstanbul) ve Roma şehirlerinden hangisinin daha evvel fethedileceği soruldu. Hazret-i Abdullah, suâli dinledikten sonra bir sandık getirtmiş ve şu cevâbı vermişti: Bir gün, Resûlullahın etrafında oturmuş, hadîs-i şerîf yazıyorduk. Derken Resûl-i ekreme; Kostantiniyye veya Roma şehirlerinden hangisi daha evvel feth edilecek? diye sorulunca; En önce Herakliüsün şehri olan Kostantiniyye (İstanbul) feth olunacaktır buyurdular.
Abdullah bin Amrın ilminden en çok istifâde, eden muhitlerden biri de Basradır. Bu şehre vali tâyin edilenler onun derslerine koşmayı başlıca vazife biliyorlardı. Naklettiği ilimlerden bütün müslümanlar faydalanmıştır.
Arabcadan başka İbrânice ve Süryânice de bilen Abdullah bin Amr hazretleri, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübarek ağızlarından işiterek topladığı hadîs-i şerîf mecmuasına, son derece titizlik gösterirdi. İmâm-ı Mücâhid diyor ki: Abdullah bin Amrın elinde bulunan kitaplarından hangisine bakmak istesek, mâni olmazdı. Fakat bu hadîs-i şerîf mecmualarından birini okumak istediğimiz zaman, ona son derece îtinâ gösterir ve; Ben, bunu bizzat Resûl-i ekremin mübarek ağzından işiterek topladım. Onu, bütün dünyâya değişmem derdi.
Yedi yüz civarında hadîs-i şerîf rivayet etmiştir. Bunlardan on yedisi Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslimde müşterek olarak nakledilmektedir. Ayrıca İmâm-ı Buhârî bunlardan sekiz, İmâm-ı Müslim de yirmi tanesini ayrı ayrı nakletmektedirler. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, Müsnedinde, ondan, çok hadîs-i şerîf rivayet etmiştir.
Abdullah bin Artır bin As (radıyallahü anh), uzun boylu, yakışıklı bir zât idi. Zühd ve takvası çok olup, zirâatle iştigâl eder ve geçimini bu yoldan sağlardı. Son derece cömerd olup, eline geçeni dağıtır ve herkesi memnun ederdi. 684 (H. 65) târihinde yetmiş iki yaşlarında Şamda vefat etti. Vefat târihi ve yerine dâir başka rivayetler de vardır.
Hazreti Abdullah bin Amr bin Âsın hikmetli sözleri çoktur. Buyurdular ki:
Faydasız söz söylemeyiniz.
Müzevvirlik (ara bozuculuk) ve iki dostun arasını açmak, Allahü teâlânın gadabına sebeb olur. Eğer siz benim bildiğime vâkıf olsaydınız, çok ağlardınız.
Bir gün kendisine; Şerrin en fenası ve hayrın en iyisi hangisidir? diye sorulunca; Hayrın en iyisi; doğru söz, kötülüğü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Serlerin de en fenası; yalan söz, fena kalb ve itaat etmeyen hanımdır buyurdular.
Kendisi şöyle bildiriyor: Bir gün Resûl-i ekreme sallallahü aleyhi ve sellem; Yâ Resûlallah! Müslümanın hangisi hayırlıdır? diye sorduğum zaman; Fakirleri doyuran, tanıyıp tanımadığı her müslümana iltifat eden buyurdular.
Abdullah bin Amrın (radıyallahü anh) rivayet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzıları şunlardır:
İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Câhil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.
Allaha ve ahıret gününe îmân eden, misafirine ikram etsin. Allaha ve âhır et gününe inanan, komşusuna hürmet etsin. Allaha ve âhıret gününe îmân eden, ya hayır söylesin, yahut sussun.
Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir.
Cehennemden uzaklaşıp, Cennete girmek isteyen, son nefeste Kelime-i şehâdet söylesin ve kendisine yapılmasını arzu ettiği şeyleri başkasına yapsın.
1) Üsüd-ül-Gâbe; cild-3, sh. 233
2) Tehzîb-üt-tehzîb; cild-5, sh. 337
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-1, sh. 185
4) Sîret-i İbn-i Hişâm; cild-4, sh. 139
5) Tezkiret-ül-huffâz; cild-1, sh. 41
6) El-Alâm; cild-4, sh. 111
7) Tabakât-ı İbn-i Sad; cild-4, sh. 261
8) El-İsâbe; cild-2, sh. 351
9) Müsned-i Ahmed bin Hanbel; cild-2, sh. 158
10) Sahîh-i Buhârî (Kitâb-ul İlm); sh. 39
11) Hilyet-ül-evliyâ; cild-1, sh. 283