Emevî devletinin beşinci halîfesi. Künyesi Ebul-Velîd, lakabı Ebul-Mulukdur. 646 (H. 26) senesinde Medînede doğdu. 705 (H. 86) da Dimeşkda cüzzam hastalığından vefat etti. Soyu; Abdülmelik bin Mervân bin Hakem bin Ebil-As bin Umeyye bin Abdisems bin Abdimenafdir. Anne tarafından soyu ise, Muaviye bin Velîd bin Mugîre bin Ebil-As bin Umeyyedir. Nesebi, anne ve baba tarafından Ebul-Asda birleşir. Babası Mervân bin Hakem, Emevî halîfelerinin dördüncüsü olup, hazret-i Osman bin Affanın amcasının oğlu, damadı ve başkatibi idi. Annesi Aişe binti Muaviye, üstün vasıflar ve iyi huylar sahibi bir hatun olup, ahlâkı ve üstün vasıfları darb-i mesel haline gelmiştir.
Abdülmelik bin Mervân, hazret-i Osmanın halifeliği sırasında doğdu ve ilim öğrenip, iyi bir tarzda yetişti. Kurân-ı kerîmi hazret-i Osmandan okuyup ezberledi. On yaşında hazret-i Osmanın şehid edilmesi hadisesini gördü. On altı yaşında iken halîfe hazret-i Muaviye tarafından Medine divanı reisliğine tayin edildi. Hicaz alimlerinden tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini öğrendi. İbn-i Sadın rivayetine göre, Ebu Hureyreden, Cabir bin Abdullahdan, Ebu Said-i Hudnden ve diğer sahabeden hadîs-i şerîf dinleyip rivayet etti. Şiire ve edebiyata ziyadesiyle alaka duyardı. Gençliğinde zühdü ve ibadetleriyle tanındı. Uzun seneler Medinede divan reisliği vazifesinde bulundu. Bu arada Cemel, Sıffin, Kerbela vakalarına ve Harra savaşı gibi çeşitli hadiselere şahid oldu.
Abdülmelik bin Mervân, babasının vefatı üzerine 684 (H. 65) senesinde Dimeşkda halifelik makamına geçti. 7 senesi Suriye ve Mısırda, 14 senesi de bütün İslâm memleketlerinde olmak üzere; 21 yıl halifelik yaptı. Halîfe olunca, sadece Suriye ve Mısır ahalisi bîat etti. Bu sırada İslâm aleminde durum oldukça karışıktı. İslâm dünyasında muhtelif bölgeler, değişik kimselerin veya fırkaların hakimiyeti altında idi. Bu bakımdan Abdülmelik bin Mervân çeşitli güçlüklerle karşılaştı. Mekkede Abdullah bin Zübeyr (radıyallahü anh) halife Abdülmelikten önce, halifeliğini îlan etmiş durumdaydı. Hicaz ahalisi ona bîat etmişti ve İslâm aleminin büyük bir bölümünde de ismen halîfe olarak tanınmıştı. Diğer taraftan sebeîler oldukça tehlikeli bir hal almışlardı. Bunların çeşitli siyasî manevralara girmeleri, halîfe Abdülmelikin işini güçleştiriyordu. Muhtelif eyaletlerde vuku bulan tehlikeli isyanlar durumu iyice zorlaştırıyordu. Bu iç karışıklıklardan istifade eden Bizans devleti, batıdan Suriye üzerine akınlar düzenliyor ve halîfeyi rahatsız ediyordu.
Halife Abdülmelik önce iç karışıklıkları ortadan kaldırıp, bütün İslâm alemine hakim olmak için büyük bir gayretle mücadeleye başladı ve bu mücadeleler senelerce sürdü. Netîcede bütün İslâm memleketlerine hakim oldu ve İslâm dünyasının tamamı bîat etti. Bunun için yedi sene mücadele veren halife Abdülmelik, daha sonra Kuzey Afrikada, Anadoluda ve doğuda fetihler yaptı. Bizansa karşı da üstünlüğünü kabul ettirdi.
Abdullah bin Zübeyr, Abdülmelik bin Mervânın halîfeliğinden önce, sebetlerin hareket halinde bulunduğu Mekke ve Kufe şehirlerine hakimdi. Fakat sebeîler, bu bölgede büyük bir karışıklığa sebeb olmak için fırsat kolluyorlardı. Abdülmelik bin Mervân, halîfeliğe geçmeden önce, babası tarafından bu sapık gürûh üzerine İbn-i Ziyad komutasında bir ordu gönderilmişti. Ordu yolda iken halife Mervân vefat etmişti. Yeni halife bir mektup göndererek, İbn-i Ziyada, vazifesine devam etmesini ve Irak üzerine yürümesini bildirdi. Bunun üzerine İbn-i Ziyad aldığı emre göre hareket etti. Sebeîler de önceden başladıkları hazırlıkları tamamlayıp, Süleyman bin Surad el-Huzaî komutasında bir ordu ile 685 (H. 65) senesinde harekete geçtiler. Iraktan gelen sebeîler ile Suriyeden yürüyen İbn-i Ziyad komutasındaki ordu yolda karşılaşınca çarpışmalar başladı. Çetin bir mücadeleden sonra, İbn-i Ziyad, sebeîleri bozguna uğrattı. Başta liderleri Süleyman bin Surad olmak üzere pek çoğu öldürüldü. Halîfe Abdülmelik zafer haberini alınca, bu mühim huzursuzluk kaynağı ve fitnenin önlenmesinden dolayı ziyadesiyle memnun oldu.
İç karışıklıklara sebeb olanlardan biri de Irakda ortaya çıkan Muhtar bin Ebî Ubeyd es-Sakafî idi. Bu da bazı cahil ve gönlü kırık müslümanları istismar ederek, başa geçmek ve sapık fikirlerini yaymak düşüncesindeydi. O günkü siyasi durum, bu emellerini gerçekleştirmek için müsaitti. Emeline ulaşmak için de sebeîlerin çoğunlukta bulunduğu Irakı seçmişti. 684 (H. 64) senesinin ilkbahar mevsiminde Kufeye gitti. Muhtar es-Sakafî, Kufeye varınca, kendisinin hazret-i Alinin oğlu Muhammed Hanefînin veziri olduğunu söyledi. Bu hileli yola başvurarak, kendine tarafdar topluyordu. Netîcede epeyce tarafdar topladı. Propaganda faaliyetlerini hızlı bir şekilde sürdürürken, vali tarafından hapsedildi. Fakat kısa bir süre sonra yine çıktı ve faaliyetlerine devam etti. Bu sırada Süleyman bin Surad öldürülmüştü. Onun ölmesi ve adamlarının başsız kalması, Muhtar es-Sakafî için bir fırsat oldu. Diğer taraftan, o devrin en meşhûr komutanlarından olan İbrahim bin Malik el-Esteri tarafdarları arasına alarak, askerî bir güç kazandı. Başlangıçta sebeîlerden gözüken Muhtar es-Sakafî, yeterince güce sahib olunca, kendi siyasî düşüncelerini ve emellerini ortaya koymaya başladı. İslâmı ihyâ edecek mehdî olduğunu söylüyor, kuvvetli ve tesirli bir hatîb olması sebebiyle, çevresini tesir altına alıyordu. Muhammed bin Hanefînin ismini de kendine perde ederek, sebeîleri istismar ediyordu. Nihayet 685 (H. 66) senesinin Rebîul-evvel ayında fiilen harekete geçti. Kufe valisi Abdullah bin Mutînin kuvvetlerini mağlub edip, Mekkeye kaçmalarını sağladı. Meşhûr komutan İbrahim bin Malik el-Esterin emrindeki kuvvetlerle kendilerine karşı duran güçleri kırdı ve Kufeye tamamen hakim oldu. Kısa bir zamanda, Basra bölgesi dışındaki bütün doğu eyaletlerine nüfuzunu kabul ettirdi. Kendi adamlarından Azerbaycana, Hemedana, İsfehana ve Musula valiler tayin etti. Bütün bu başarıları sebeîlerin desteği ile elde eden Muhtar es-Sakafî, kendi fikirlerini yaymağa başlayınca; bu desteğini kaybetti. Halîfe Abdülmelik; kumandanı Ubeydullah bin Ziyad, Kayslılar ile mücadele halinde olduğundan, Muhtâr es-Sakafînin üzerine gitmeye fırsat bulamamıştı ve bir seneye yakın bir zaman geçmişti. Bu zaman zafında Muhtar es-Sakafî Iraka hakim olmuştu. Ubeydulah bin Ziyad, Kayslıların gücünü kırıp Mısıra doğru ilerleyince, Muhtar es-Sakafînin Musul valisi de şehri terkedip Tebrize çekilmek mecburiyetinde kaldı. Muhtâr es-Sakafî, Abdülmelikin ordusunu idare eden Ubeydullah bin Ziyadın ilerlemesine engel olmak için Yezîd bin Enes komutasında bir kuwet gönderdi. 9-10 Temmuz 686 (H. 66) da yapılan çetin bir savaşta, Muhtar es-Sakafînin kuvvetleri mağlub oldu. Bunun üzerine Muhtar es-Sakafî meşhûr komutanı İbrahim bin Malik el-Ester komutasında daha güçlü bir orduyu Ubeydullah bin Ziyada karşı gönderdi. 5-6 Ağustos 686 (H. 67) senesinde yapılan kanlı bir savaş neticesinde halife Abdülmelikin ordusu ağır bir mağlubiyete uğradı ve komutan Ubeydullah bin Ziyad da öldürüldü.
Muhtar es-Sakafî, bu başarısına karşılık Abdullah bin Zübeyrden, başta Irak olmak üzere doğu vilayetlerinin valiliğini istedi. Fakat red cevabı alınca, açıkça mücadeleye girdi. Abdullah bin Zübeyr, Muhtar es-Sakafî üzerine kardeşi Musab komutasında bir ordu gönderdi. Bu sırada Muhtar es-Sakafînin en kuvvetli desteği olan meşhûr komutanı İbrahim bin el-Ester, Cezirede bulunuyordu. Dolayısıyla Muhtar es-Sakafî en kuvvetli desteğinden uzak idi. Nitekim Musab komutasındaki ordu karşısında tutunamayıp, Kufeye çekilen Muhtar es-Sakafî, saraya kapanarak kendine yardım edecek kuvvetin gelmesini bekledi. Fakat umduğunu bulamadı. 3 Nisan 687 (H. 67) senesinde kendisine bağlı 6 bin kişi ile kapandığı saraydan bir çıkıs hareketi yaptı ise de, çarpışma esnasında öldürüldü. Böylece bir seneden beri Irakı hakimiyetinde tutan ve büyük fitnelere sebeb olan Muhtar es-Sakafî tehlikesi sona ermiş oldu.
Abdülmelik bin Mervân, Gezîrede bulunan İbrahim bin el-Esteri kazanmak için, tesebbüse geçtiyse de bir netice alamadı. Çünkü o, Musabın tarafına geçmişti. Abdülmelik bin Mervân, Iraka karşı harekete geçmeyi düşündüğu sıralarda, Bizans devleti, karışıklıklardan istifade ederek, harakete geçti. Abdülmelik bin Mervân önce bu tehlike ile meşgul oldu. Sonra, 689 (H. 70) senesinin yazında Musabın üzerine yürüdü. Fakat Dimeşktan ayrılmasından kısa bir süre sonra, Amr bin Saîd isyan ederek halifeliğini Îlan edince, geri dönüp ayaklanmayı bastırdı ve onu öldürdü. Ertesi sene tekrar Irak üzerine yürüdü. Fakat mevsimin kış olması sebebiyle bir netîce alamadan döndü. 691 (H. 72) senesinde tekrar Musabın üzerine yürüdü. Abdülmelik bin Mervân savaştan önce Musabın ordusunu yıpratmak maksadıyla, bâzı komutanlarıyla temasa geçip elde etti. Musabın ordusunda bulunan Iraklıların da, savaşmaya isteksiz olmaları sebebiyle, Abdülmelik bin Mervân daha savaşın başında üstünlük elde etmişti. Nihayet Musabın ordusu ile, 691 (H. 72) senesinde Maskîn ile Bacumeyra arasındaki Deyrul-cesalik mevkîinde, savaşa tutuştular. Musabın meşhûr komutanı İbrahim bin Malik el-Ester daha savaşın başında öldürüldü. Diğer taraftan Irak birlikleri savaşa katılmadan meydanı terk ettiler. Çok yalnız bir vaziyete düşen Musab öldürüldü ve Abdülmelik bin Mervân Irak tarafına tamamen hakim oldu.
Abdülmelik bin Mervân bu savaşı kazandıktan hemen sonra, Kufe ve Basra halkı ona bîat ettiler. Bundan sonra sebeîler ile savaşan Mühellebe, biat etmesi için haber gönderildi. Kufe ve Basra halkının biat ettiğini öğrenince bîat etmek mecburiyetinde kaldı. Horasan valisi Abdullah bin Hacim, Abdülmelikin halîfeliğini kabul etmiyordu. Bir isyan neticesinde öldürülünce, bu bölge halkı da biat etti. Böylece 691 (H. 72) senesinin sonlarına doğru, Hicaz bölgesi hariç, bütün İslâm memleketleri Abdülmelik bin Mervânın halîfeliğini tanımış oldu. Abdülmelik bin Mervân, Kufeye, Basraya ve diğer vilayetlere kendi valilerini tayin ettikten sonra, Dimeşka döndü. Mekkede bulunan Abdullah bin Zübeyrden başka muhalifi kalmamıştı.
Abdülmelik bin Mervân, Kufeden Dimeşka dönmek üzere harekete geçmeden; Mekke üzerine iki bin kişilik bir birlik gönderdi. Bu birliğin komutasını, Irakda yaptığı savaş sırasında gösterdiği başarı ile dikkat çeken Haccac bin Yusuf es-Sakafîye vermişti. Haccac, 692 (H. 73) senesinin Ocak ayında Mekke yakınındaki Taif şehrinde karargahını kurdu. Abdülmelik bin Mervân, Haccaca Mekkeye karşı hemen saldırmamasını, önce sulh yapmaya çalışmasını emretmişti. Fakat, Haccac bu talimata uymayıp, Arafat dağı istikametinden birlikler göndermeye başladı. Bu birlikler her seferinde Abdullah bin Zübeyrin kuvvetleri karşısında mağlub oluyordu. Haccac, Abdülmelik bin Mervâna mektup gönderip, yardımcı kuvvetler ve Mekkeye taarruz izni istedi. Bu istekleri kabul edilip Tarık bin Amr komutasında beş bin kişilik bir kuvvet gönderildi. Haccac, istediği yardımı ve talimati aldıktan sonra, üç aydan beri karargah olarak kullandığı Taifden Mekkeye doğru harekete geçip, Mekkenin güney batısındaki Ebu Kubeys dağı üzerine karargah kurdu ve Nisan ayında Mekkeyi fiilen muhasaraya başladı. Yardıma gelen kuvvetle de 692 (H. 72) senesinde 24 Nisan günü Mekke önünde buluştu. Abdullah bin Zübeyr ve Mekke halkı ise sonuna kadar mücadeleye karar vermişlerdi. Bu sırada Hac mevsimi de girmişti. Haccac, birlikleriyle beraber hac yapmak istedi. Adullah bin Zübeyr onu Mekkeye sokmayacağını bildirdi. Bundan sonra Haccac, mancmiklarla Mekke üzerine taş yağdırmaya başladı. Hazret-i Ömerin oğlu Abdullah bin Ömer, Haccaca bir adam göndererek hac yaparken taş atmamasını isteyince, Haccac hac mevsiminin sona ermesine kadar taş atmaya ara verdi. Mekkeye gelen hacılar memleketlerihe dönmeyip Abdullah bin Zübeyrin emrine girdiler. Fakat muhasara sebebiyle Mekkede açlık tehlikesi yavaş yavaş hissedilmeye başlamıştı. Açlık had safhaya ulaşıp içerdekiler çaresiz kalınca, büyük bir grup Mekkeden çıkarak Haccac tarafına geçmek mecburiyetinde kaldı. Abdullah bin Zübeyr ise, sonunda, yanında bir kaç adamıyla kalmıştı. Şehirden çıkarak, kendisine bağlı olanlarla hücûma geçti. O sırada 72 yaşında bulunuyordu. Büyük bir cesaret ve çeviklik göstererek savaştı ve Cemazil-evvel ayının 14. 692 (H. 73) senesinde şehid edildi. Abdullah bin Zübeyr, Mekkede dokuz sene halifelik yaptı. Cesur, dindar ve pek çok üstün meziyetlere sahip bir zat idi. Bu hadiseden sonra, Hicaz da, Abdülmelik bin Mervânın idaresi altına girdi. Haccac ise; Hicaz, Yemen ve Yemame valiliğine tayin edildi.
Abdülmelik bin Mervân, bütün bu başarılara rağmen haricîlerle meşgul olamamıştı. Haricîler ise, halîfenin muarızlarıyla meşgul olmasından istifade ederek iyice güçlenip, İranın güney bölgesini ele geçirmislerdi. Bunlar çetin çarpışmalara giriyorlardı. Bilnassa Ezrakî kolu çok azitmiş idi. Abdülmelik bin Mervân, haricîler üzerine Muhellebi gönderdi, fakat mücadeleler devam etti. Bunun üzerine Haccaci gönderdi. Haccac ile Muhelleb, emirlerinde bulunan kuvvetleri birleştirip, Haricîler üzerine yürüdüler. 697 (H. 78) tarihinde İranda yapılan çetin ve kanlı bir çarpışma sonunda haricîlerin büyük bir kısmı kılıçtan geçirildi. Geri kalanları da El-Ahsa çöllerinde oturmaya tabi tutuldular. Böylece bu mesele de halledilmiş oldu.
Abdülmelik bin Mervân, hazret-i Osmanın halifeliği sırasında doğdu ve ilim öğrenip, iyi bir tarzda yetişti. Kurân-ı kerîmi hazret-i Osmandan okuyup ezberledi. On yaşında hazret-i Osmanın şehid edilmesi hadisesini gördü. On altı yaşında iken halîfe hazret-i Muaviye tarafından Medine divanı reisliğine tayin edildi. Hicaz alimlerinden tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini öğrendi. İbn-i Sadın rivayetine göre, Ebu Hureyreden, Cabir bin Abdullahdan, Ebu Said-i Hudnden ve diğer sahabeden hadîs-i şerîf dinleyip rivayet etti. Şiire ve edebiyata ziyadesiyle alaka duyardı. Gençliğinde zühdü ve ibadetleriyle tanındı. Uzun seneler Medinede divan reisliği vazifesinde bulundu. Bu arada Cemel, Sıffin, Kerbela vakalarına ve Harra savaşı gibi çeşitli hadiselere şahid oldu.
Abdülmelik bin Mervân, babasının vefatı üzerine 684 (H. 65) senesinde Dimeşkda halifelik makamına geçti. 7 senesi Suriye ve Mısırda, 14 senesi de bütün İslâm memleketlerinde olmak üzere; 21 yıl halifelik yaptı. Halîfe olunca, sadece Suriye ve Mısır ahalisi bîat etti. Bu sırada İslâm aleminde durum oldukça karışıktı. İslâm dünyasında muhtelif bölgeler, değişik kimselerin veya fırkaların hakimiyeti altında idi. Bu bakımdan Abdülmelik bin Mervân çeşitli güçlüklerle karşılaştı. Mekkede Abdullah bin Zübeyr (radıyallahü anh) halife Abdülmelikten önce, halifeliğini îlan etmiş durumdaydı. Hicaz ahalisi ona bîat etmişti ve İslâm aleminin büyük bir bölümünde de ismen halîfe olarak tanınmıştı. Diğer taraftan sebeîler oldukça tehlikeli bir hal almışlardı. Bunların çeşitli siyasî manevralara girmeleri, halîfe Abdülmelikin işini güçleştiriyordu. Muhtelif eyaletlerde vuku bulan tehlikeli isyanlar durumu iyice zorlaştırıyordu. Bu iç karışıklıklardan istifade eden Bizans devleti, batıdan Suriye üzerine akınlar düzenliyor ve halîfeyi rahatsız ediyordu.
Halife Abdülmelik önce iç karışıklıkları ortadan kaldırıp, bütün İslâm alemine hakim olmak için büyük bir gayretle mücadeleye başladı ve bu mücadeleler senelerce sürdü. Netîcede bütün İslâm memleketlerine hakim oldu ve İslâm dünyasının tamamı bîat etti. Bunun için yedi sene mücadele veren halife Abdülmelik, daha sonra Kuzey Afrikada, Anadoluda ve doğuda fetihler yaptı. Bizansa karşı da üstünlüğünü kabul ettirdi.
Abdullah bin Zübeyr, Abdülmelik bin Mervânın halîfeliğinden önce, sebetlerin hareket halinde bulunduğu Mekke ve Kufe şehirlerine hakimdi. Fakat sebeîler, bu bölgede büyük bir karışıklığa sebeb olmak için fırsat kolluyorlardı. Abdülmelik bin Mervân, halîfeliğe geçmeden önce, babası tarafından bu sapık gürûh üzerine İbn-i Ziyad komutasında bir ordu gönderilmişti. Ordu yolda iken halife Mervân vefat etmişti. Yeni halife bir mektup göndererek, İbn-i Ziyada, vazifesine devam etmesini ve Irak üzerine yürümesini bildirdi. Bunun üzerine İbn-i Ziyad aldığı emre göre hareket etti. Sebeîler de önceden başladıkları hazırlıkları tamamlayıp, Süleyman bin Surad el-Huzaî komutasında bir ordu ile 685 (H. 65) senesinde harekete geçtiler. Iraktan gelen sebeîler ile Suriyeden yürüyen İbn-i Ziyad komutasındaki ordu yolda karşılaşınca çarpışmalar başladı. Çetin bir mücadeleden sonra, İbn-i Ziyad, sebeîleri bozguna uğrattı. Başta liderleri Süleyman bin Surad olmak üzere pek çoğu öldürüldü. Halîfe Abdülmelik zafer haberini alınca, bu mühim huzursuzluk kaynağı ve fitnenin önlenmesinden dolayı ziyadesiyle memnun oldu.
İç karışıklıklara sebeb olanlardan biri de Irakda ortaya çıkan Muhtar bin Ebî Ubeyd es-Sakafî idi. Bu da bazı cahil ve gönlü kırık müslümanları istismar ederek, başa geçmek ve sapık fikirlerini yaymak düşüncesindeydi. O günkü siyasi durum, bu emellerini gerçekleştirmek için müsaitti. Emeline ulaşmak için de sebeîlerin çoğunlukta bulunduğu Irakı seçmişti. 684 (H. 64) senesinin ilkbahar mevsiminde Kufeye gitti. Muhtar es-Sakafî, Kufeye varınca, kendisinin hazret-i Alinin oğlu Muhammed Hanefînin veziri olduğunu söyledi. Bu hileli yola başvurarak, kendine tarafdar topluyordu. Netîcede epeyce tarafdar topladı. Propaganda faaliyetlerini hızlı bir şekilde sürdürürken, vali tarafından hapsedildi. Fakat kısa bir süre sonra yine çıktı ve faaliyetlerine devam etti. Bu sırada Süleyman bin Surad öldürülmüştü. Onun ölmesi ve adamlarının başsız kalması, Muhtar es-Sakafî için bir fırsat oldu. Diğer taraftan, o devrin en meşhûr komutanlarından olan İbrahim bin Malik el-Esteri tarafdarları arasına alarak, askerî bir güç kazandı. Başlangıçta sebeîlerden gözüken Muhtar es-Sakafî, yeterince güce sahib olunca, kendi siyasî düşüncelerini ve emellerini ortaya koymaya başladı. İslâmı ihyâ edecek mehdî olduğunu söylüyor, kuvvetli ve tesirli bir hatîb olması sebebiyle, çevresini tesir altına alıyordu. Muhammed bin Hanefînin ismini de kendine perde ederek, sebeîleri istismar ediyordu. Nihayet 685 (H. 66) senesinin Rebîul-evvel ayında fiilen harekete geçti. Kufe valisi Abdullah bin Mutînin kuvvetlerini mağlub edip, Mekkeye kaçmalarını sağladı. Meşhûr komutan İbrahim bin Malik el-Esterin emrindeki kuvvetlerle kendilerine karşı duran güçleri kırdı ve Kufeye tamamen hakim oldu. Kısa bir zamanda, Basra bölgesi dışındaki bütün doğu eyaletlerine nüfuzunu kabul ettirdi. Kendi adamlarından Azerbaycana, Hemedana, İsfehana ve Musula valiler tayin etti. Bütün bu başarıları sebeîlerin desteği ile elde eden Muhtar es-Sakafî, kendi fikirlerini yaymağa başlayınca; bu desteğini kaybetti. Halîfe Abdülmelik; kumandanı Ubeydullah bin Ziyad, Kayslılar ile mücadele halinde olduğundan, Muhtâr es-Sakafînin üzerine gitmeye fırsat bulamamıştı ve bir seneye yakın bir zaman geçmişti. Bu zaman zafında Muhtar es-Sakafî Iraka hakim olmuştu. Ubeydulah bin Ziyad, Kayslıların gücünü kırıp Mısıra doğru ilerleyince, Muhtar es-Sakafînin Musul valisi de şehri terkedip Tebrize çekilmek mecburiyetinde kaldı. Muhtâr es-Sakafî, Abdülmelikin ordusunu idare eden Ubeydullah bin Ziyadın ilerlemesine engel olmak için Yezîd bin Enes komutasında bir kuwet gönderdi. 9-10 Temmuz 686 (H. 66) da yapılan çetin bir savaşta, Muhtar es-Sakafînin kuvvetleri mağlub oldu. Bunun üzerine Muhtar es-Sakafî meşhûr komutanı İbrahim bin Malik el-Ester komutasında daha güçlü bir orduyu Ubeydullah bin Ziyada karşı gönderdi. 5-6 Ağustos 686 (H. 67) senesinde yapılan kanlı bir savaş neticesinde halife Abdülmelikin ordusu ağır bir mağlubiyete uğradı ve komutan Ubeydullah bin Ziyad da öldürüldü.
Muhtar es-Sakafî, bu başarısına karşılık Abdullah bin Zübeyrden, başta Irak olmak üzere doğu vilayetlerinin valiliğini istedi. Fakat red cevabı alınca, açıkça mücadeleye girdi. Abdullah bin Zübeyr, Muhtar es-Sakafî üzerine kardeşi Musab komutasında bir ordu gönderdi. Bu sırada Muhtar es-Sakafînin en kuvvetli desteği olan meşhûr komutanı İbrahim bin el-Ester, Cezirede bulunuyordu. Dolayısıyla Muhtar es-Sakafî en kuvvetli desteğinden uzak idi. Nitekim Musab komutasındaki ordu karşısında tutunamayıp, Kufeye çekilen Muhtar es-Sakafî, saraya kapanarak kendine yardım edecek kuvvetin gelmesini bekledi. Fakat umduğunu bulamadı. 3 Nisan 687 (H. 67) senesinde kendisine bağlı 6 bin kişi ile kapandığı saraydan bir çıkıs hareketi yaptı ise de, çarpışma esnasında öldürüldü. Böylece bir seneden beri Irakı hakimiyetinde tutan ve büyük fitnelere sebeb olan Muhtar es-Sakafî tehlikesi sona ermiş oldu.
Abdülmelik bin Mervân, Gezîrede bulunan İbrahim bin el-Esteri kazanmak için, tesebbüse geçtiyse de bir netice alamadı. Çünkü o, Musabın tarafına geçmişti. Abdülmelik bin Mervân, Iraka karşı harekete geçmeyi düşündüğu sıralarda, Bizans devleti, karışıklıklardan istifade ederek, harakete geçti. Abdülmelik bin Mervân önce bu tehlike ile meşgul oldu. Sonra, 689 (H. 70) senesinin yazında Musabın üzerine yürüdü. Fakat Dimeşktan ayrılmasından kısa bir süre sonra, Amr bin Saîd isyan ederek halifeliğini Îlan edince, geri dönüp ayaklanmayı bastırdı ve onu öldürdü. Ertesi sene tekrar Irak üzerine yürüdü. Fakat mevsimin kış olması sebebiyle bir netîce alamadan döndü. 691 (H. 72) senesinde tekrar Musabın üzerine yürüdü. Abdülmelik bin Mervân savaştan önce Musabın ordusunu yıpratmak maksadıyla, bâzı komutanlarıyla temasa geçip elde etti. Musabın ordusunda bulunan Iraklıların da, savaşmaya isteksiz olmaları sebebiyle, Abdülmelik bin Mervân daha savaşın başında üstünlük elde etmişti. Nihayet Musabın ordusu ile, 691 (H. 72) senesinde Maskîn ile Bacumeyra arasındaki Deyrul-cesalik mevkîinde, savaşa tutuştular. Musabın meşhûr komutanı İbrahim bin Malik el-Ester daha savaşın başında öldürüldü. Diğer taraftan Irak birlikleri savaşa katılmadan meydanı terk ettiler. Çok yalnız bir vaziyete düşen Musab öldürüldü ve Abdülmelik bin Mervân Irak tarafına tamamen hakim oldu.
Abdülmelik bin Mervân bu savaşı kazandıktan hemen sonra, Kufe ve Basra halkı ona bîat ettiler. Bundan sonra sebeîler ile savaşan Mühellebe, biat etmesi için haber gönderildi. Kufe ve Basra halkının biat ettiğini öğrenince bîat etmek mecburiyetinde kaldı. Horasan valisi Abdullah bin Hacim, Abdülmelikin halîfeliğini kabul etmiyordu. Bir isyan neticesinde öldürülünce, bu bölge halkı da biat etti. Böylece 691 (H. 72) senesinin sonlarına doğru, Hicaz bölgesi hariç, bütün İslâm memleketleri Abdülmelik bin Mervânın halîfeliğini tanımış oldu. Abdülmelik bin Mervân, Kufeye, Basraya ve diğer vilayetlere kendi valilerini tayin ettikten sonra, Dimeşka döndü. Mekkede bulunan Abdullah bin Zübeyrden başka muhalifi kalmamıştı.
Abdülmelik bin Mervân, Kufeden Dimeşka dönmek üzere harekete geçmeden; Mekke üzerine iki bin kişilik bir birlik gönderdi. Bu birliğin komutasını, Irakda yaptığı savaş sırasında gösterdiği başarı ile dikkat çeken Haccac bin Yusuf es-Sakafîye vermişti. Haccac, 692 (H. 73) senesinin Ocak ayında Mekke yakınındaki Taif şehrinde karargahını kurdu. Abdülmelik bin Mervân, Haccaca Mekkeye karşı hemen saldırmamasını, önce sulh yapmaya çalışmasını emretmişti. Fakat, Haccac bu talimata uymayıp, Arafat dağı istikametinden birlikler göndermeye başladı. Bu birlikler her seferinde Abdullah bin Zübeyrin kuvvetleri karşısında mağlub oluyordu. Haccac, Abdülmelik bin Mervâna mektup gönderip, yardımcı kuvvetler ve Mekkeye taarruz izni istedi. Bu istekleri kabul edilip Tarık bin Amr komutasında beş bin kişilik bir kuvvet gönderildi. Haccac, istediği yardımı ve talimati aldıktan sonra, üç aydan beri karargah olarak kullandığı Taifden Mekkeye doğru harekete geçip, Mekkenin güney batısındaki Ebu Kubeys dağı üzerine karargah kurdu ve Nisan ayında Mekkeyi fiilen muhasaraya başladı. Yardıma gelen kuvvetle de 692 (H. 72) senesinde 24 Nisan günü Mekke önünde buluştu. Abdullah bin Zübeyr ve Mekke halkı ise sonuna kadar mücadeleye karar vermişlerdi. Bu sırada Hac mevsimi de girmişti. Haccac, birlikleriyle beraber hac yapmak istedi. Adullah bin Zübeyr onu Mekkeye sokmayacağını bildirdi. Bundan sonra Haccac, mancmiklarla Mekke üzerine taş yağdırmaya başladı. Hazret-i Ömerin oğlu Abdullah bin Ömer, Haccaca bir adam göndererek hac yaparken taş atmamasını isteyince, Haccac hac mevsiminin sona ermesine kadar taş atmaya ara verdi. Mekkeye gelen hacılar memleketlerihe dönmeyip Abdullah bin Zübeyrin emrine girdiler. Fakat muhasara sebebiyle Mekkede açlık tehlikesi yavaş yavaş hissedilmeye başlamıştı. Açlık had safhaya ulaşıp içerdekiler çaresiz kalınca, büyük bir grup Mekkeden çıkarak Haccac tarafına geçmek mecburiyetinde kaldı. Abdullah bin Zübeyr ise, sonunda, yanında bir kaç adamıyla kalmıştı. Şehirden çıkarak, kendisine bağlı olanlarla hücûma geçti. O sırada 72 yaşında bulunuyordu. Büyük bir cesaret ve çeviklik göstererek savaştı ve Cemazil-evvel ayının 14. 692 (H. 73) senesinde şehid edildi. Abdullah bin Zübeyr, Mekkede dokuz sene halifelik yaptı. Cesur, dindar ve pek çok üstün meziyetlere sahip bir zat idi. Bu hadiseden sonra, Hicaz da, Abdülmelik bin Mervânın idaresi altına girdi. Haccac ise; Hicaz, Yemen ve Yemame valiliğine tayin edildi.
Abdülmelik bin Mervân, bütün bu başarılara rağmen haricîlerle meşgul olamamıştı. Haricîler ise, halîfenin muarızlarıyla meşgul olmasından istifade ederek iyice güçlenip, İranın güney bölgesini ele geçirmislerdi. Bunlar çetin çarpışmalara giriyorlardı. Bilnassa Ezrakî kolu çok azitmiş idi. Abdülmelik bin Mervân, haricîler üzerine Muhellebi gönderdi, fakat mücadeleler devam etti. Bunun üzerine Haccaci gönderdi. Haccac ile Muhelleb, emirlerinde bulunan kuvvetleri birleştirip, Haricîler üzerine yürüdüler. 697 (H. 78) tarihinde İranda yapılan çetin ve kanlı bir çarpışma sonunda haricîlerin büyük bir kısmı kılıçtan geçirildi. Geri kalanları da El-Ahsa çöllerinde oturmaya tabi tutuldular. Böylece bu mesele de halledilmiş oldu.