Mezhepçiliğin dini arka plani

NoktA

Sp Kullanıcı
21 Mar 2017
4,419
513



M. Saffet SARIKAYA


Mezhep, sosyolojik bir nitelemedir. Kısaca dinin anlaşılması ve yorumlanmasından kaynaklanan farklılıkların kurumsallaşıp dini bir grup haline dönüşen şekline denilir. Hz. Peygamber’in sağlığında, karşılaşılan problemler onun tarafından çözülüyordu. Onun vefatıyla birlikte Müslümanlar, karşılaştıkları problemleri kendileri çözmek zorunda kaldılar. Bu çözümlerde de tabii olarak farklılaştılar ve mezhep dediğimiz sosyolojik olgular ortaya çıktı. Bu durum son derece doğaldı. Bununla birlikte doğal olmayan, Müslümanların karşılaştıkları problemleri hızlıca dinîleştirip, din üzerinden bir meşruiyet arayışına girmeleri ve/veya kendilerine bir meşruiyet zemini oluşturmalarıdır. Bu nedenle ortaya çıkan mezhepler başlangıçtan itibaren dinî içerikli gruplar olarak nitelendirildi. Esasen bunları ifade etmek üzere Arap dilinde ve klasik kaynaklarda kullanılan “fırka” teriminin Türkçe karşılığı olan “siyasi parti” anlamını dikkate alırsak Müslümanlar arasındaki erken dönem ayrılıklarının daha iyi anlaşılacağını söyleyebiliriz. Harici Partisi, Mürcie Partisi, Şia Partisi, Mutezile Partisi, Ehl-i Sünnet Partisi vb.

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da Müslümanların karşılaştıkları siyasi olaylarla ilgili önce bir fikir, tavır geliştirmeleri, daha sonra bu fikrin desteklenmesi sürecinde dinî kaynaklara başvurmalarıdır. Dolayısıyla mezhep mensupları benimsendikleri fikirler bağlamında, dinî kaynaklara çoğu kere kendi bakış açılarına ve yöntemlerine göre yaklaşmaktadır. Buna bağlı olarak da dinin temel kaynaklarından, Kur’an ve Sünnet’ten farklı çıkarımlar yapılmaktadır. Bu çıkarımların tehlikeli boyutu, her mezhep/parti mensubunun kendi görüşlerini din ile özdeşleştirip mutlak doğru gibi gören algıları ve güçleri nispetinde kendi algılarını diğer Müslümanlara, çoğu zaman zor kullanarak dayatmalarıdır. Haricilerin başta Hz. Osman ve Hz. Ali olmak üzere ileri gelen sahabeyi tekfir ederek onlarla mücadeleye girişmeleri, Müslümanları ilk defa terör ve anarşiyle karşı karşıya bırakmıştır. Bugün “mezhepçilik” denilen olgunun ilk tezahürleri erken dönemde karşılaştığımız asabiyet/fanatizm olgusunun farklı bir şekilde ifade edilmesinden ibarettir.

İslam düşünce geleneğinde bu durumu meşrulaştırmak için Hz. Peygamber’e nispet edilen bir rivayet kullanılır: “Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki, Hıristiyanlar yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılmıştır. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.” Kur’an’daki “Ey Muhammed, fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiç bir ilgin olamaz. Onların işi Allah’a kalmıştır”, En’am 158, “Dinde doğru dürüst olun ve onda fırkalara ayrılıklara düşmeyin”. Şura, 13, “Nihayet milletler dinleri konusunda aralarında parçalara bölündüler. Her fırka kendi din ve mezhebine güveniyor, hak olduğuna inanıyor”. Mü’minûn, 23/53 ayetlerini dikkate aldığımızda rivayetin sıkıntılı olduğu açıktır. Bununla birlikte klasik hadis usulüne göre, özellikle senet tenkidi açısından bakıldığında rivayet sahih kabul edilir (Bk., Mevlüt Özler, İslâm Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, İstanbul 1996). Buna istinaden rivayetle ilgili geleneğimizde zengin bir edebiyat oluşmuştur.

Bu edebiyatın karşımıza çıkardığı bir gerçek ise, rivayette bu kadarla yetinilmeyip ilavelerin yer almasıdır ki, bu ilaveler sıhhat bakımından oldukça sıkıntılıdır. Bu ilavelerin ilki, “bunlardan biri hariç hepsi cehennemdedir” veya “bunlardan yetmiş ikisi cehennemde bir tanesi kurtuluşa eren fırkadır”, şeklindedir. Makdîsî, senedini vermediği ancak daha sahih olduğunu söylediği bir rivayeti, “bunlardan yetmiş ikisi cennette bir tanesi cehennemdedir” şeklinde nakleder. Ancak Müslümanlar bu münferit nakli neredeyse görmemişlerdir. Zira rivayetin devamında her fırka, Hz. Peygamber’e fırka-i nâciye/kurtuluşa eren fırkanın kimliğini söyletir. Mutezîlî gelenek kurtuluşa eren fırkayı “gerçek tevhid ve adalet ehli olanlar” diye nitelendirirken, Şîî gelenek ise “ehl-i beytimin yolunda olanlar” nitelemesini yapar. Sünnî gelenek ise cennetlikleri, “benim ve ashabımın yolunda olanlar, cemaat” olarak tavsif eder.

Müslümanlık bakımından konunun vahameti de burada başlıyor. Kurtuluşa ermeyi ve cenneti kendilerine tahsis eden fırkalar, diğerlerini helak olan, cehennemlikler olarak görmekte bir sakınca görmüyorlar. Bu olgu, İslam düşünce geleneği bakımından fırkaların zamanla birbirlerine karşı benzer bir tavır geliştirmelerine yol açmıştır. Kendilerinden olmayanları bu dünyada Müslüman gibi gören, onlarla ilişkilerini Ehl-i kitapla ilişkilerine benzer şekilde düzenleyen, bununla birlikte ahirette onları cehennemlik olarak kabul eden bir tutum ve tavra sahiptirler. Fanatik tavırlarını daha ileri seviyeye taşıyan geçmişte Hariciler, yakın dönemde Türkiye’de Hizbullah, Müslüman coğrafyada el-Kaide uzantılı DAEŞ gibi Cihadi Selefi örgütler, kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi inanmayan ve kendilerini desteklemeyenleri tekfir ederek onları öldürmekte, kadın ve çocuklarına esir muamelesi yapmakta bir sakınca görmezler. Hatta bunu din adına yaptıkları için ilahi bir emir çağrısıyla sevap işlediklerine inanırlar.

Müslüman dini grupların, cenneti kendi tekellerine alma olgusu farklı tonlarda kendilerinin dışındakileri ötekileştirmeleri anlamına gelmektedir. Bu konuda en kapsayıcı fırka Ehl-i Sünnet bile kendilerinden olmayana “ehl-i bidat” deyip, onları “fasık/günahkar mü’minler” olarak nitelendirir. Türkiye özelinde ise, yine Sünnî gelenek içinde yer alan farklı dini gruplar arası rekabetin boyutları karşımıza çıkar. En hafif deyimiyle “metot farkları”, (Allah’a kullukta, farklı yollardan gidilebilir), diye ifade edilen farklılaşma, kendini herhangi bir gruba nispet etmeyen sade Müslüman için “hangi Müslümanlık?” diyebileceğimiz soruyu karşısına çıkarır. Her hangi bir dini gruba mensup olanlar ise kendilerini kurtuluşa ermiş/cenneti garantilemiş olarak gördükleri için, ötekileri gruplarına kazanma gayretiyle grup misyonerliğine soyunurlar. Bu uğurda ikna edemedikleri için ise “Bize tebliğ düşer. Allah kalbini hidayete açmamışsa yapacak bir şey yok. Allah hidayet versin” gibi bir söyleme sahiptirler.

Bu arada dini gruplar, kendilerinden olmayanlara karşı Şîîlikten ödünç aldıkları takiyye/inancın gizlenmesi tavrını benimserler. Meselenin irfanî ezoterik boyutunda ise mistik gelenekte hakim olan sır saklama, sırrı nâ-ehline ifşa etmeme gibi bir prensip geliştirilmiştir. En hafifiyle Müslümanın Müslümana karşı güvensizliği anlamını ifade eden bu tavır, bir dinî gruba mensup olan kişiye, kendilerinden olmayan nasipsizlere karşı, dinî duygular ve kaygılarla meşrulaştırılan bir şekilde dilediğini yapma imkânı verir. Son otuzlu yıllarda Türkiye’deki siyasi ve sosyal gelişmelere bağlı olarak devletle ilişkilerini sıkılaştıran farklı dini grupların, ötekilerle ilişkilerini de bu doğrultuda değerlendirmek gerekir. Hâlâ zararlarını toplum bünyemizden telafi etmeye çalıştığımız FET֒nün güç sarhoşluğu içinde yaptıkları unutulmadı. Din adına girişilen her türlü ahlaksızlıkları ortaya çıktıkça kimileri, şaşkınlık ve hayretlerini gizleyememekteler. Zira böyle bir mezhepçi, grupçu, ötekileştirici tavra sahip olanların, bırakın Müslümanlıklarını, insanlıklarının bile sorgulanacağı bir zihniyet biçimine ve hayat tarzına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Maalesef bunların kötü şöhretlerinin faturası da Müslümanlara çıkarılmaya devam edecektir.

Sayın Prof. Dr. M. Saffet SARIKAYA Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesidir.


Mezhepçiliğin Dini Arka Planı
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Birileri bir sey diyor ve yaziyor yürekli birisi ise tek sunu söylesin de ki ben mezheb´e veya ehli sunnete yada mezheb taraftarida degilim de bizde neyin ne oldugu veya senin de kim oldugunu bilelim kisacasi bu olur makul ve makbul olarak biiznillah.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Firka siyasi parti demekmis deyip onuda bugünkü parti gibi anmis ve bu kelime ilk önce neyce ve o zaman eskiden de bu parti diye denilen bir sey mi var idi.

1)[h=5]Fırka (i. )[/h]( ***65235;***65198;***65239;***65258; ) i. (Ar. fir***7731;a )
<ins class="adsbygoogle" style="display: block;" data-adsbygoogle-status="done" data-ad-format="fluid" data-ad-layout-key="-ek+69+x-bi+h7" data-ad-client="ca-pub-4675226899620493" data-ad-slot="4523974382"></ins>
2)[h=5]Fırka (i. )[/h](Siyâsî) Parti: İttihat ve Terakkî yalnız bir siyâsî fırkanın adı değildir (Ahmet Hâşim). Hep Sabah okur, muhâlif fırkanın muvaffakiyetlerini arardı (Peyâmi Safâ).

<ins class="adsbygoogle" style="display: block;" data-adsbygoogle-status="done" data-ad-format="fluid" data-ad-layout-key="-ek+69+x-bi+h7" data-ad-client="ca-pub-4675226899620493" data-ad-slot="4523974382"></ins>
3)[h=5]Fırka (i. )[/h]asker. Tümen: Kemâleddin Sâmi, İstanbul’da onuncu fırka kumandanı olduğu zaman bütün gün vazîfesini gördükten sonra geceleri de ihtilâli hazırlardı (Hâlide E. Adıvar). Yıldız Hanım dedi, şu dakîkadan îtibâren birinci mağara fırkası kumandanısınız (Aka Gündüz). ***1147; Fırka-i dâlle: İslâm dîninde Ehl-i sünnet yolundan ayrılan fırka, mezhep. Fırka-i nâciye: Kur’ân-ı Kerîm’e, sünnete ve bu iki temel kaynağa uygun aklî delillere uyanlar topluluğu, Ehl-i sünnet: Eğerçi kim zâhire bakılsa mezâhib çoktur / Fırka-i nâciyeden gayra saâdet yoktur (İsmâil Hakkı Bursevî). Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bunlardan biri müstesnâ (fırka-i nâciye) hepsi ateştedir (Hadis Terc.).

<ins class="adsbygoogle" style="display: block;" data-adsbygoogle-status="done" data-ad-format="fluid" data-ad-layout-key="-ek+69+x-bi+h7" data-ad-client="ca-pub-4675226899620493" data-ad-slot="4523974382"></ins>
4)[h=5]Fırka (i. )[/h]İnsan topluluğu, bölük, cemâat, tâife: Reh-i sıratta o fırka-i ehl-i nâr kalır (Nâilî). Bir fırkası Nemçe avratları idi (Kâtip Çelebi’den Seç.). Vücutları memleketimize şeref-bahş olmayan bir fırka-i şebab vardır (Sâmipaşazâde Sezâî).

https://www.nedemekla.com/firka/
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Bir dildeki kelime baska dile gecerken o dile uydurulur ise bunada dikkat etmek gerekir ve bir örnek olarak arabca da ki bir harf degisikligi onun o manasinida bozabiliyor.

Ve bu harf basta veya ortada yada son da olmasi bunun icinde fark etmiyebiliyor buna makul ve makbul acisindan bir örnek olarak arabca ise öylece dogru okundugu gibide ve onuda oldugu gibi söylemek gerekir ve arabcadan olmayan bir harflede degil.

Bakiniz yeri gelmis iken sunuda diyeyim ve arabca o kadar hassas ve zengin bir dil ki ve ondaki bir kelimeyi yada sözü okurken harf teki o harekeyi degisik okusaniz bilene manasini etkileyebiliyorsunuz.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Firka./A.i/./
1.Topluluk, insan kalabaligi.
2.Siyasi parti.
3.Şimdi “tümen” olarak adlandirilan askeri birlik.
4.Bir amiralin kumandasindaki deniz birligi.
Firka-i naciye: Müslümanlikta dogru yolda olan topluluk.(Temel Büyük Türkce Sözlük Sf. 254/Dr. Mehmet Dogan)


FIRKA
Parti. İnsan grubu. Kisim olmak ve ayrilmak. Bölük.*Tümen.
Firka-i askeriye: Askeri firka, tümen.
Firka-i Naciye: Kur´an-i Kerime ve Sunnet-i Seniyye sIKI Sıkiya bagli olup müslümanlar. Bunlar kiyamete kadar lütf-u İlahi ile devam eder.
Firka-i siyasiye: Siyasi parti.(Osmanlica-Türkce Ansiklopedik Büyük Lügat Sf. 279/Heyet)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Bu yazida en sondaki suanda elimdeki iki kitabtan cikardim ve buna dair kac tane söz deniliyor cemaat, bölük, insan grubu, insan kalabaligi, Bu konudaki makul ve makbul olacak sözler de bunlardan biri olup ve bundan da ibaret olur.
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,192
86,238
Buraya da bir göz atın isterseniz. Güzel noktalara değinilmiş...
 

Son mesajlar