Ahlâk

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
İstemeden, kendini zorlamadan, insanda meydana gelen bir meleke, yani yerleşmiş huy. Lugatte, huy, seciye, tabiat manalarına gelen hulk kelimesinin çoğuludur. Bunlar gibi, insandaki manevî değerlerin, davranışların hepsine birden ahlâk denilmektedir. Ruhun hallerini ve işlerini yani ahlâkı bildiren ilme, ahlâk ilmi denir. ahlâk ilmi, din bilgilerinin esası olan sekiz yüksek ilimden birisidir.

İslâm dinine göre huylar, güzel ve çirkin olmak üzere ikiye ayrılır. Güzel huylara ahlâk-ı hasene, ahlâk-ı hamide, kötü huylara da ahlâk-ı kabiha, ahlâk-ı zemime gibi isimler verilir. Edeb, haya, cömertlik, tevazu, ikram gibi huylar güzel; kibir, cimrilik, sefîhlik gibi huylar da girkin kabul edilir. Bütün bunlardan bahseden ilme de ahlâk ilmi denir.

İslâm alimleri, güzel ahlâkı; “Güler yüzlü olmak, insanların kalbini kırmamak, kimse ile münakaşa etmemek, müslümanlara su-i zanda bulunmamak, cömerd olmak, Allahü teâlânın dînine hizmet etmek, aim açık olmak, insanların sıkıntılarına katlanmak ve karşılık beklememek” şeklinde bildirmişler ve böyle tarif etmişlerdir.

Adem aleyhisselamın ve Havva validemizin Cennet’ten çıkarılıp dünyaya indirilmesinden sonra bir çok çocukları oldu. Çocuklarının ve torunlarrnın sayısı arttıkça, toplumlar meydana geldi. Allahü teâlâ bu toplumlara peygamberler ve kitaplar göndererek, insanlara doğru yolu ve cemiyet halinde yaşarken dikkat etmeleri gereken bir çok kuralları bildirdi. Topluluklar, ilahî emirlerdeh uzaklaşıp, ahlâksızlık baş gösterince, Allahü teâlâ onlara doğru yolu bildirmek için peygamberler gönderdi. Peygambertere inanmayan, ahlâksızlıklarını devam ettiren kavimleri de helak etti.

Nuh aleyhisselam zamanında ahlâksızlık almış yürümüs, zina had safhaya ulaşmış, kadınlarda haya ve edeb kalmamıştı. Nûh aleyhisselamın nasihatlarını dinlemiyorlar, onu her yerde yalanhyorlardı. Küçükler büyükleresaygı nedir bilmiyor ve kötülük yapıyorlardı. İnsanların, yapılan iyiliklere, kötülükle karşılık vermeleri adet haline gelmiş ve kibirlerinden fakirlerle oturup kalkmaları da kmamr olmuştu. Allahü teâlâ onların bu kadar ahlâksızlasmaları ve yola gelmemeleri üzerine, Nuh tufanını yaratarak inanmayanların hepsini helâkeyledi. Sadece Nuh aleyhisselam ve ona uyanlar, O’nun emriyle yaptıkları bir gemiye binip kurtuldular.

Lut aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği Sedum ahalisi (Lut Kavmi), Lut gölü civarında ve Kur’ân-ı kerîmde “El-Mü’tefikat” (Alt-üst edilen yer) olarak bildirilen bölgede yaşıyordu. Bunlar putlara tapıyor, yol kesip, soygunculuk yapıyorlar ve o zamana kadar hiç bir kavim ve millet tarafından işlenmemiş, bugün en tehlikeli hastalıklardan AIDS’in baş sebeplerinden olduğu tesbit ve isbat edilen Üvata (erkeğin erkeğe yaklaşması) gibi çirkin ve iğrenç fiili hiç çekinmeden herkesin içinde işliyorlardı. Adâletsizlik ve zulüm kol geziyor, zayıf insanlar eziliyor, fuhus ve ahlâksızlık olan söz ve fiiller, herkesin içinde aleni olarak yapılıyordu. Edeb ve haya tamamen yok olmuştu. Ayıp ve günah bilinen herşey topluluk içinde gibi, yapanlar daha çok itibar görüyordu. En kötüsü, bu yapılan girkin ve işreng hareketlerden kimse kimseyi sakındırmıyor, bu hareketleri yapmayanlar, toplumun dişına itilip ayıplanıyordu.

Allahü teâlâ bu kavme, Lut aleyhisselamı gönderdi. Fakat kavmi ona inanmayıp, ahlâksızlıklarını daha da arttırdı. Bunun üzerine Allahü teâlâ, bu kavmi helak için Cebrail, İsrafil ve Azrail’i (aleyhimüsselam) gönderdi. Allahü teâlânın emri ile kavmin üzerine, kime isabet edeceği belli olan ateste pişmi? taslar yağdırıldı. Kavmin yaşadığı şehirler, olduğu gibi yere batırıldı. Kavimden sadece Lut aleyhisselam ve ona uyanlar kurtuldu.

Fahr-i kainat efendimiz doğmadan önce de bütun alem manevi yonden muthiş bir zulmet ve karanlık içinde idi. İnsanlar sınır tanımıyan bir azgınlığın içine dusmüslerdi. Allahü teâlânın çok kıymet verdiği Kabe-i muazzamaya üç yüz altmış adet put yerleştirmişlerdi. İşte bu zamanda zulüm son haddine variyor, ahlâksızlık iftihar vesîlesi olarak kabul ediliyordu. Arabistan; dinî, ruhi, ictimai ve siyasi bakımdan yaygın bir karanlık, tam bir cahiliyyet, taşkınlık, azgınlık ve sapıklık icerisinde idi. İçki, kumar, zina, hırsızlık, zulüm, yalan ve ahlâksızlık nammane varsa alabildiğine yayılmıştı. Zulme, güçlünün güçsüze karşı kullandığı en amansız ve tuyfer urpertici bir vasıta olarak başvuruluyor; kadın, elde basit bir mal gibi alınıp satdiyordu. Bir kısmı da kız çocuklarının doğmasını bir felaket ve yüz karası sayıyorlardı. Bu korkunc telakkî o dereceye çıkmıştı ki, küçük kız çocuklarını kumlar üzerine actikları cukurlara diri diri yatirıp; “Babacığım! Babacığım!” diyerek boyunlarına sarilmalarına ve acı acı feryad etmelerine rağmen, üzerlerini toprakla kapatarak, ölüme terkediyorlardı. Bu hareketlerinden dolayı vicdanları hiç sızlamıyor, hatta bunu bir kahramanlık sayıyorlardı. Netlce îtibariyle, o zamanın insanları arasında şefkat, merhamet, iyilik ve adalet gibi güzel hasletler yok olmuş gibiydi.

Allahü teâlâ Peygamber efendimize peygamberliğini bildirdikten sonra, vahy yoluyla insanlara doğru yolu, güzel ahlâkı bildirdi. Yavaş yavaş cahiliyet karanlığından kurtulan yeryüzünü, İslâm güneşi aydınlatıyordu. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfde; “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurdu. Müslümanlar, gittikleri heryere adaleti, doğuruluğu, iyiliği, şefkati ve merhameti götürdükleri içini İslâm dîni kısa zamanda yayıldı. ahlâksızlık yerini güzel ahlâka, ilme ve doğruluğa bıraktı.

İslâm alimleri, ahlâk ilmine çok ehemmiyet verip, üzerinde önemle durmuşlar, buna dair çeşitli eserler te’lif etmişlerdir. Çünkü, insanların iki cihan saadeti, rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri güzel ahlâka riayet etmeleriyle mümkün olur. Bütün sistemler, rejimler sahib oldukları topluluklara bir takım ahlâkı kaideler koymaya mecbur kalmışlardır. Fakat, her şeyde olduğu gibi, bu hususta en mükemmel hüküm ve kaideler, baştan başa ahlâk ve fazilet dini olan İslâm’ın koyduğu hükümlerdir.

Abdullah bin Mübarek’in Kitab-üz-zühd’ü, Haris-i Muhasibî’nin Er-Riaye li hukukillah’ı, Ebu Talib-i Mekkî’nin Küt’ül-kulub’u, İbn-i Miskeveyh’in Tehzib-ül-ahlâk’ı, Maverdî’nin Edeb-ud-dünya veddin’i, İmam-ı Kuseyrî’nin Risale’si, Muhammed bin Huseyn el-Acurrî’nin ahlâk-ul-ulema’sı, İmam-ı Gazalî’nin İhyau ulumiddin, Kimya-i seadet adlı eserleri, Şihabuddîn-i Suhreverdînin Avarif-ül-mearif’i, Celaleddîn-i Devanî’nin ahlâk-ı Celâlî’si, Huseyn Vaiz-i Kaşifî’nin ahlâk-ı Muhsini’si Kınalızade Ali Efendi’nin ahlâk-ı Alai’si, Nasiruddîn Tusi’nin ahlâk-ı Nasiri’si, Muhammed Rebhamî’nin Riyad-un-nasihin’i İslam âleminde te’lif edilen meşhûr ahlâk eserlerinden bazılarıdır.

İslam ahlâkı üç kısma ayrılır:

1) İnsan, yalnız iken, başkasını düşünmeden işlerinin iyi veya kötü olduğunu anlatan ilme; İlm-i ahlâk denir. İnsan yalnız olduğu zaman da, bu işleri, bildiği gibi yapar. Mesela, yumuşak huylu, cömerd, haya sahibi insan, yalnızken de, başkaları yanında da, hep öyledir. İlm-i ahlâk, insanın böyle hiç değişmeyen işlerini öğretir.

2) İnsanın ev içinde, çoluk-çocuğuna karşı hareketlerini tedkik eder. Buna Tedbir-i menzil yani ev idaresi adabı denir.

3) İnsanın cemiyetteki vazifelerini, hareketlerini, herkese faydalı olmasını öğretir. Buna Siyaset-i medine yani ictimaî veya sosyal terbiye denir.

Müslümanların, İslâm’ın güzel ahlâkını her yerde tatbik etmeleri lazımdır. Güzel ahlâklı olmak suretiyle müslümanlığı tanıtmak, emr-i maruf yapmak olur.

Allahü teâlâ, Kalem sûresinin 4. ayet-i kerîmesinde Muhammed aleyhisselama meâlen: “Sen huluk-i azim üzeresin” buyurdu. Ayet-i kerîmedeki huluk-i azim yani güzel huylar, Kur’ân-ı kerîmin bildirdiği ahlâktır. Çok kimselerin İslâm dinine girmesne, Resûlullah’ın güzel ahlâkı sebeb oldu. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfinde; “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”, diğer bir hadîs-i serîfinde de; “Kıyâmet günü mizâna konan feylerin en ağın güzel ahlâktır” buyurdu.

Peygamber efendimize; “Amellerin en üstünü nedir?” diye, sual edilince; “Güzel ahlâktır”buyurdu. Bir kişi Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme gelip, nasîhat isteyince; “Nerede olursan ol, Allahü teâlâdan kork” buyurdu. Gelen kimse; “Biraz daha nasihat et” dedi. “Her kötülükten sonra bir iyilik yap ki, o kötülüğü silsin” buyurdu. “Biraz daha nasîhat et” deyince; “İnsanlarla güzel geçin, onlara karşı güzel huylu ol” buyurdu. Bir başka hadîs-i şerîf de; “Allahü teâlâ kime güzel ahlâk ve güzel yüz nasib ederse, Cehennem ateşi onu yakmaz” buyurdu.

Resûlullah efendimize sallallahü aleyhi vesellem; “Filan kadın gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar, fakat huyu kötüdür. Dili ile komşularını incitir” dediklerinde; “Onun yeri Cehennem’dir” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Sirkenin balı bozduğu gibi, kötü ahlâk da ameli bozar.”

Resûl aleyhisselam, güzellik, ahlâk bakımından ve her bakımdan insanların en üstünü idi. Dua ederken; “Allah’ım, senden sıhhat, âfiyet ve güzel ahlâk isterim” ve “Allah’ım, yaratılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzel eyle” diye dua etmiştir. Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimize; “Allahü teâlânın kuluna verdiği en iyi şey nedir?” diye sual edildikte; “Güzel ahlâktır” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Güneşin buzu erittiği gibi, güzel ahlâk da günahları yok eder.”

Abdurrahman bin Semre (radıyallahü anh) şöyle rivayet eder: Resûlullah efendimiz, yanında bulunduğum bir sırada buyurdu ki: “Dün gece garib bir şey gördüm. Ümmetimden bir erkek diz üstü düşmüştü. Kendisi ile Allahü teâlâ arasında bir perde vardı. Güzel ahlâkını getirdiler, aradaki perde kalktı ve Allahü teâlâya kavuştu.” Yine buyurdu ki: “Kul, güzel ahlâkı sebebiylet gündüz oruç tutmuş, geceleri namaz kılarak geçirmiş gibi derece kazanır. İbadeti az da olsa yüksek derecelere kavuşur.”

Fudayl bin lyad hazretleri buyurdu ki: “Güzel huylu bir fasıkla arkadaşlık etmeyi, kötü huylu hafızla arkadaşlık etmekten daha çok severim.”

Kettanî hazretleri de; “Tasavvuf ehli iyi huyludur. Kimin ahllaki senin ahlâkından güzel ise, o senden daha çok tasavvuf ehlidir” buyurdu.

Hasen-i Basrî hazretleri; “Kötü huylu olan, kendine eziyet eder” buyurdu. Enes bin Malik (radıyallahü anh) buyurdu ki: “İnsan, güzel ahlâkı sebebiyle Cennet’in yüksek derecelerine kavuşur. Kötü ahlâklı kimse ise, çok ibadet de etse, Cehennem’in derinliklerine yuvarlanabilir.” Hazret-i Ömer; “Güzel ahlâk ile insanların arasına karışınız. Fakat amelleriniz ile ayrılınız. Onlar kötü amel yapsa da siz yapmayınız” buyurmuştur. Yahya bin Mu’az (rahmetullahi aleyh) de; “Kötü huy öyle bir günahtır ki, o kötü huyla işlenen çok iyilikler boşa gider, fayda vermez” buyurmuştur. İbn-i Abbas (radıyallahü anh); “Her binanın bir temeli vardır. İslâm binasının temeli de güzel ahlâktır” buyurdu. Ata bin Yesar (rahmetullahi aleyh); “Yükselenler, hep güzel ahlâkları sayesinde yükselmişlerdir. ahlâkın kemal mertebesine, ancak Muhammed aleyhisselam yükselmiştir” buyurdu. Allahü teâlâya en çok yaklaşanlar, güzel ahlâkta Resûlullah’a en çok tabi olanlardır.

Güzel ahlâka sahib olmak için, kötü huyları teşhis etmek lazımdır. Bir kimse, bu teşhisi ya kendi yapar. Yahud bir alimin, rehberin bildirmesi ile anlar. Mü’min, mü’minin aynasıdır. İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak kusurunu öğrenir. Sadık olan dost, onu tehlikelerden koruyan kimsedir.

Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimelerde, insana ayıplarını tanıtmağa yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. Arkadaşlar ise, insanın ayıplarını pek görrnezler. Birisi İbrahim Edhem hazretlerine, aybını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca; “Seni dost edindim. Her halin hareketlerin bana güzel görünüyor. Aybını başkalarına sor” dedi. Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmağa çalışmak lazımdır. “Mü’min mü’minin aynasıdır” hadîs-i şerîfinin manası budur. Yani, başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. İsa aleyhisselama, bu güzel ahlâkını kimden öğrendin dediklerinde; “Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmiyen şeylerinden sakındım ve beğendiklerimi yaptım” buyurdu. Hazret-i Lokman Hakîm’e; “Edebi kimden öğrendin?” dediklerinde; “Edebsizden!” dedi. Selef-i salihinin, Eshab-ı kiramm, velilerin hayat hikayelerini okumak da iyi huylu olmağa sebeb olur.

Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmasının sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeğe, zıddını yapmağa çalışmahdir. Kötü huydan kurtulmak, bunun ziddmi yapmak için çok uğraşmak lazımdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması güçtur. Kötü şeyler nefse tatlı gelir.

Büyüklerden Ebu Osman el-Haynyi ziyafete davet ettiler. Davet yerine vardığı zaman kendisine; “Kusura bakma, çok insan geldi sen! kabul edemiyeceğiz” dediler. Az gidince tekrar çağırdılar. Gelince tekrar, kabul edemiyeceklerini bildirdiler. Böyle bir kaç defa çağırıp döndürdükten sonra kendisine dediler ki: “Biz bunu seni denemek için yaptık. Gerçekten güzel ahlâklıymışsın!” Cevabında buyurdu ki: “Bu ahlâk o kadar güzel midir? Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider.”

Hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki:

“Ahlâkınızı güzelleştiriniz.”

“Allahü teâlâ indinde kulların en sevgilisi, ahlâkca en güzel olamdır.”

“Allahü teâlâ indinde, kötü ahlâktan büyük günah yoktur. Çünkü, kötü ahlâklı, bir günahtan tövbe edip kurtulursa, bir başka günaha düşer. Hiç bir vakit günahtan kurtulamaz.”

“Bir kimse tövbe ederse, tövbesini Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ahlâklı kimsenin tövbesi ise makbul olmaz. Zirâ bir günahtan tövbe ederse kötü ahlâkı sebebiyle, daha büyük bir günah işler.”

“Güzel ahlâk; senden kesilen akrabânı ziyâret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir.”

“Yumuşak davran! Sertlikten ve çirkin şeyden sakın! Yumuşaklık insanı süsler. Çirkinliği giderir.”

“Yumuşak davranmayan, hayır yapmamış olur.”

“İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olanınızdır.”

“Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünyâ ve dhiret iyilikleri verilmiştir.”

“Hayâ imândandır. İmam olan Cennet’tedir. Fuhs, kötülüktür, kötüler Cehennem’dedir.”

“Cehennem’e girmesi haram olan ve Cehennem’in de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse insanlara kolaylık, yumuşaklık gösterendir.”

“Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, hayvanın yularını tutan kimse gibidir. Durdurmak isterse hay van ona uyar. Taşın üzerine sürmek isterse hayvan oraya koşar.”

“Kızdığı zaman istediğini yapabilecek bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ, kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır, Cennet’te istediğin hûrinin yanına git, der”

Bir kimse Resûlullah’dan nasîhat istedikte; “Kızma, sinirlenme” buyurdu. Bir kaç kerre sordukta, hepsinde de; “Kızma, sinirlenme” buyurdu.



1) Ahlâk-ı Alâi

2) İhyâu Ulumiddin

3) Ahlâk-ı Nâsiri

4) Ahlâk-ı Celâli

5) Ahlâk-ı Muhsini

6) Er-Riaye li hukukillah

7) İslâm Ahlâkı

8) Tam İlmihâl Seddet-i Ebediyye

9) Peygamberler Târihi; cild-2, sh. 160, 162, 163
 

Son mesajlar