[FONT="]
Öncelikle konuya vakıf olmayan genç nesiller ve körpe dimağlar için ufak bir hatırlatma yapalım. İttihatçı bir subay olan Kolağası Resneli Niyazi, II. Abdülhamidi Meşrutiyet rejimine zorlamak için emrindeki adamlarla birlikte 3 Temmuz 1908 tarihinde Resne dağlarına çıkarak hükûmete isyan eder. Resneli Niyazinin isyan planı ise hayli ilginç. Halkın ve bu arada bir kısım askerlerin Cuma namazında bulunduğu zaman diliminde harekete geçen Resneli Niyazi, görev yaptığı birliğin kasasında bulunan parayı alır ve depolardaki silahları adamlarına dağıtarak dağlara çıkar. Yani devlet parası ve malıyla bir isyan söz konusudur. Meşrutiyet âşığı Resneli Niyazi bütün rahatı ve huzurunu halkı için terk ederek Ya Hürriyet Ya Ölüm sloganıyla dağlarda dolaşır, köylerden yiyecek sağlar, hükûmet birimlerine amaçları hakkında telgraflar çeker. İşin ilginç tarafı, isyan sırasında işbirliği yaptığı kesimler arasında yıllarca mücadele ettiği komitacıların bulunmasıdır. Neticede 23 Temmuz 1908de Manastırda Meşrutiyet ilân edilir. Saray da bu durumu kabullenmek zorunda kalır. Bütün bu hususlar sözünü ettiğimiz Hatırat-ı Niyazide uzun uzun ele alınır.
Meşrutiyet tarihi hesaba katıldığında son derece önemli olan Hatırat-ı Niyazinin yayın tarihi sanıldığının aksine 1910 değil, Meşrutiyetin ilânından yaklaşık iki ay sonra Ekim 1908dir. İki tarih arasındaki yaklaşık iki yıllık fark son derece önemli. Bu tarih farklılığının önemine geçmeden önce bu karışıklığın sebebi üzerinde durmakta fayda var. Osmanlı ile ilgili çalışmalarda sıklıkla karşımıza çıkan bu karışıklığın sebebi ilgili dönemde kullanılan takvimlerle alâkalı. Erbabının bildiği üzere Osmanlı döneminde son zamanlara kadar Hicrî tarih ile Rumî tarih birlikte kullanılmıştır. Bir başka deyişle kitap kapaklarında basım tarihi olarak bazen Rumî bazen de Hicrî tarihler tercih edilmiştir. Bundan hareketle kitabın kapağında bulunan 1326 tarihi bugüne kadar Rumî tarih olarak kabul edilmiş ve bunun milâdî karşılığı olan 1910 tarihi eserin neşir tarihi olarak düşünülmüştür. Oysa gerçek tamamen farklıdır. Böyle bir karışıklığı halletmenin, bir bakıma gerçek basım tarihine ulaşmanın en kolay yollarından birisi dönem gazetelerinde neşredilen kitap ilânlarına bakmaktır. Nitekim böyle bir yol izlediğimizde, yani dönem gazetelerini taradığımızda ise kitabın 1908 yılının Ekim başlarında basıldığını görüyoruz. Bu ilânlardan 18 Eylül 1324 (1 Ekim 1908) tarihli İkdam gazetesinde yayımlanmış olanını düşüncemizi delillendirmek üzere aşağıya alıyoruz:
Hatırat-ı Niyazi yahud Tarihçe-i İnkılâb-ı Kebir-i Osmanîden Bir Sahife
Kolağası Resneli Niyazi Beyin hidemat-ı fedâkârânesine zamimeten bu namla kaleme aldığı eseri yakında neşrolunacaktır. Kahraman-ı hürriyet Niyazi Beyin kılıncı kadar değeri olan kaleminin mahsulü olan bu eser elli kıta resim ile müzeyyen ve dört yüz sahifeden müteşekkildir. Bunda mîr-i mumaileyhin daha çocukluk devrelerinde istibdadın kalb-i masumanesinde husule getirdiği tesirat, mektep hatıratı ve hurûc esbâbı, badel-hurûc dağlarda geçirilen hayat-ı fedâkârânenin ruznâmçe-i tafsilâtı mükemmelen tasvir ve birçok evrâk ve muhaberât-ı resmiye suretleri derc ve ilâve edilmiştir. Birtakım vesâiki ihtiva etmekte olan bu eser-i kıymetdarı bilhassa takdir eyleriz. Abone olunan mahaller: İttihad ve Terakki Cemiyetinin daire-i mahsûsası, İkdam, Sabah idareleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.
Gazete ilânını bugünün diliyle özetlemek gerekirse, Kolağası Niyazi Beyin hürriyet yolunda yaptığı fedakârlıklara ek olarak yukarıdaki adlı yazdığı eseri yakında neşredilecektir. Hürriyet kahramanı Niyazi Beyin kılıcı kadar değerli olan bu eser elli kadar resimle birlikte 400 sayfadır. Eserde Niyazi Beyin çocukluktan itibaren istibdat karşısındaki durumu, mektep hatıraları, dağlara çıkıp isyan etmesinin sebepleri, dağlarda geçirdiği hayat, günü gününe ayrıntılı bir şekilde, resimler ve resmî yazışmalar ilâve edilerek anlatılmıştır. Birtakım belgeler ihtiva eden bu kıymetli eseri bilhassa takdir ediyoruz. Kitabın satışa sunulduğu yerler: İttihad ve Terakki Cemiyeti İstanbul Şubesi, İkdam ve Sabah gazetelerinin idarehaneleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.
Kitabın sözünü ettiğimiz tarihte yani Ekim 1908de neşredildiğine dair ikinci delilimiz ise bizzat eserin başında bulunan ve İttihat ve Terakki tarafından yazılan bir bilgi notudur. Eserin yazılışı ile ilgili önemli ipuçları içeren ve Cemiyetin Manastır şubesi tarafından yazılan notta şöyle denilmektedir:
Niyazi Beyin işbu eseri indet-tahkik bâlâdaki tasdik mucebince muvafık bulunmuş olmakla ol vechile tasdik ve kendilerini böyle kıymettar bir eser vücuda getirmelerinden dolayı da tebrik ederiz. Fi 8 Eylül 1324 (21 Eylül 1908)
Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti/Manastır Merkezi
Hatırat-ı Niyazide İttihad ve Terakki parmağı
Bu açıklamadan eserin yazım aşamasının 21 Eylül tarihinde bitmiş ve bu tarihten sonra matbaaya gönderilmiş olduğu, muhtemelen de Ekim 1908 tarihinde piyasaya çıktığı anlaşılmaktadır. Kitabın yayınlanmadan önce İttihad ve Terakki Cemiyeti tarafından kontrol edilmesi, bir anlamda Cemiyetin onayıyla basılması ise bu açıklamanın en ilginç tarafını teşkil etmektedir. Yani açık söylemek gerekirse, kitap, Niyazinin hatıralarını ihtiva etmekle beraber gerçekte Cemiyetin bir neşriyatıdır ve İstanbulda basılmıştır. Kitabın Resneli Niyaziden çok Cemiyete ait olma ihtimalini biraz açmak gerekirse bu babda şunları söylemek mümkündür:
Her ne kadar gazete ilânında eser 400 sayfa olarak belirtilmişse de gerçekte 240 sayfadır. Bu durumda bile büyük boy, fotoğraflı ve belgeli böyle bir kitabın Meşrutiyetin ilanından kısa bir süre sonra yani iki ay içinde Manastırda yazılması, kontrol edilmesi ve İstanbulda basılması matbuat tarihimiz açısından önemli bir başarı(!) olarak kabul edilmelidir. Sadece Osmanlı döneminde değil günümüzde bile kitap yazımı ve basımında böyle bir hıza ulaşmak oldukça zordur. Bu durum ister istemez kitap üzerinde bazı şüpheleri doğurmaktadır. Niyazi bu kitabı Meşrutiyetten önce hazırlayamayacağına yahut Hürriyet kahramanı dağlarda bir yandan isyan edip diğer yandan fotoğraf çektirip hatıralarını yazamayacağına göre eserin Meşrutiyet sonrasında yazıldığı kesinlik kazanmaktadır. Ancak Meşrutiyet sonrasında düzenlenen kutlamalara katılan, istibdadı ortadan kaldırmış bir kahraman olarak zafer sarhoşluğu yaşayan Resneli Niyazinin sözünü ettiğimiz iki ay içinde zaman bulup da böyle bir eser ortaya koyması insanı biraz düşündürmektedir. Eser, büyük ihtimalle Resneli Niyazinin anlattıkları etrafında Cemiyet bünyesinde oluşturulan bir yazı kurulu marifetiyle ortaya konmuş olabilir. Ayrıca bildiğimiz kadarıyla ne öncesinde ne de sonrasında Resneli Niyazinin başka bir eseri yoktur. Üstelik aşağıda temas edeceğimiz gibi kitap boyunca vatan, millet, hürriyet, vatan için ölümü göze alma kavramları etrafında propagandaya hizmet eden ustalıklı bir dil kullanılmıştır. Daha önce kalem tecrübesi olmayan birisinin daha ilk eserinde böyle bir dil kullanması ister istemez kitap üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.
İttihad ve Terakkinin kendini topluma anlatma ihtiyacı
Peki, İttihad ve Terakki böyle bir esere neden ihtiyaç duymuştur? Aslında bu sorunun cevabı kendisinde gizlidir. Cemiyetin böyle bir esere ihtiyacı vardı. Çünkü aydınlardan ve genç subaylardan oluşan Selânik merkezli Cemiyet için asıl iş Meşrutiyetin ilânından sonra başlıyordu. Varlığını devam ettirmek, ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyen Cemiyet bundan sonra halka açılmak, halkın desteğini almak zorundaydı. Halk nazarında tanınmayan, hatta bazı yönleriyle tepki çeken Cemiyetin İstanbul halkı başta olmak üzere kendisini bütün Osmanlı toplumuna anlatması gerekiyordu. Bu amaçlara ulaşmak ise basın yayın imkânlarının kullanıldığı etkili bir propagandadan geçmekteydi. Dağa çıkarak Meşrutiyetin ilânı yolunda önemli bir misyon yüklenen Resneli Niyazi etrafında neşredilecek bir kitap Cemiyetin bu ihtiyacına cevap verebilirdi. Cemiyet, gerçekleştirdiği devrimin ne kadar gerekli olduğunu, bu yolda -suikastlar da dâhil- izlediği yolun haklılığını, halkın hoşuna gidecek ilâhi bir terminoloji ve söylem dairesinde vererek toplum katında kendisini meşrulaştırmaya çalışacaktır. Hatırat-ı Niyazîde halka tesir edecek dinî unsurların bu manada bol bol kullanıldığını görüyoruz. Gelecek yazımızda üzerinde duracağımız geyik meselesi de bunlardan birisidir
II. Meşrutiyetin ilânından sonra neşredilen Hatırat-ı Niyazi hakkında bazı yeni düşünceler[/FONT]
Ali Şükrü ÇORUK Öncelikle konuya vakıf olmayan genç nesiller ve körpe dimağlar için ufak bir hatırlatma yapalım. İttihatçı bir subay olan Kolağası Resneli Niyazi, II. Abdülhamidi Meşrutiyet rejimine zorlamak için emrindeki adamlarla birlikte 3 Temmuz 1908 tarihinde Resne dağlarına çıkarak hükûmete isyan eder. Resneli Niyazinin isyan planı ise hayli ilginç. Halkın ve bu arada bir kısım askerlerin Cuma namazında bulunduğu zaman diliminde harekete geçen Resneli Niyazi, görev yaptığı birliğin kasasında bulunan parayı alır ve depolardaki silahları adamlarına dağıtarak dağlara çıkar. Yani devlet parası ve malıyla bir isyan söz konusudur. Meşrutiyet âşığı Resneli Niyazi bütün rahatı ve huzurunu halkı için terk ederek Ya Hürriyet Ya Ölüm sloganıyla dağlarda dolaşır, köylerden yiyecek sağlar, hükûmet birimlerine amaçları hakkında telgraflar çeker. İşin ilginç tarafı, isyan sırasında işbirliği yaptığı kesimler arasında yıllarca mücadele ettiği komitacıların bulunmasıdır. Neticede 23 Temmuz 1908de Manastırda Meşrutiyet ilân edilir. Saray da bu durumu kabullenmek zorunda kalır. Bütün bu hususlar sözünü ettiğimiz Hatırat-ı Niyazide uzun uzun ele alınır.
Meşrutiyet tarihi hesaba katıldığında son derece önemli olan Hatırat-ı Niyazinin yayın tarihi sanıldığının aksine 1910 değil, Meşrutiyetin ilânından yaklaşık iki ay sonra Ekim 1908dir. İki tarih arasındaki yaklaşık iki yıllık fark son derece önemli. Bu tarih farklılığının önemine geçmeden önce bu karışıklığın sebebi üzerinde durmakta fayda var. Osmanlı ile ilgili çalışmalarda sıklıkla karşımıza çıkan bu karışıklığın sebebi ilgili dönemde kullanılan takvimlerle alâkalı. Erbabının bildiği üzere Osmanlı döneminde son zamanlara kadar Hicrî tarih ile Rumî tarih birlikte kullanılmıştır. Bir başka deyişle kitap kapaklarında basım tarihi olarak bazen Rumî bazen de Hicrî tarihler tercih edilmiştir. Bundan hareketle kitabın kapağında bulunan 1326 tarihi bugüne kadar Rumî tarih olarak kabul edilmiş ve bunun milâdî karşılığı olan 1910 tarihi eserin neşir tarihi olarak düşünülmüştür. Oysa gerçek tamamen farklıdır. Böyle bir karışıklığı halletmenin, bir bakıma gerçek basım tarihine ulaşmanın en kolay yollarından birisi dönem gazetelerinde neşredilen kitap ilânlarına bakmaktır. Nitekim böyle bir yol izlediğimizde, yani dönem gazetelerini taradığımızda ise kitabın 1908 yılının Ekim başlarında basıldığını görüyoruz. Bu ilânlardan 18 Eylül 1324 (1 Ekim 1908) tarihli İkdam gazetesinde yayımlanmış olanını düşüncemizi delillendirmek üzere aşağıya alıyoruz:
Hatırat-ı Niyazi yahud Tarihçe-i İnkılâb-ı Kebir-i Osmanîden Bir Sahife
Kolağası Resneli Niyazi Beyin hidemat-ı fedâkârânesine zamimeten bu namla kaleme aldığı eseri yakında neşrolunacaktır. Kahraman-ı hürriyet Niyazi Beyin kılıncı kadar değeri olan kaleminin mahsulü olan bu eser elli kıta resim ile müzeyyen ve dört yüz sahifeden müteşekkildir. Bunda mîr-i mumaileyhin daha çocukluk devrelerinde istibdadın kalb-i masumanesinde husule getirdiği tesirat, mektep hatıratı ve hurûc esbâbı, badel-hurûc dağlarda geçirilen hayat-ı fedâkârânenin ruznâmçe-i tafsilâtı mükemmelen tasvir ve birçok evrâk ve muhaberât-ı resmiye suretleri derc ve ilâve edilmiştir. Birtakım vesâiki ihtiva etmekte olan bu eser-i kıymetdarı bilhassa takdir eyleriz. Abone olunan mahaller: İttihad ve Terakki Cemiyetinin daire-i mahsûsası, İkdam, Sabah idareleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.
Gazete ilânını bugünün diliyle özetlemek gerekirse, Kolağası Niyazi Beyin hürriyet yolunda yaptığı fedakârlıklara ek olarak yukarıdaki adlı yazdığı eseri yakında neşredilecektir. Hürriyet kahramanı Niyazi Beyin kılıcı kadar değerli olan bu eser elli kadar resimle birlikte 400 sayfadır. Eserde Niyazi Beyin çocukluktan itibaren istibdat karşısındaki durumu, mektep hatıraları, dağlara çıkıp isyan etmesinin sebepleri, dağlarda geçirdiği hayat, günü gününe ayrıntılı bir şekilde, resimler ve resmî yazışmalar ilâve edilerek anlatılmıştır. Birtakım belgeler ihtiva eden bu kıymetli eseri bilhassa takdir ediyoruz. Kitabın satışa sunulduğu yerler: İttihad ve Terakki Cemiyeti İstanbul Şubesi, İkdam ve Sabah gazetelerinin idarehaneleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.
Kitabın sözünü ettiğimiz tarihte yani Ekim 1908de neşredildiğine dair ikinci delilimiz ise bizzat eserin başında bulunan ve İttihat ve Terakki tarafından yazılan bir bilgi notudur. Eserin yazılışı ile ilgili önemli ipuçları içeren ve Cemiyetin Manastır şubesi tarafından yazılan notta şöyle denilmektedir:
Niyazi Beyin işbu eseri indet-tahkik bâlâdaki tasdik mucebince muvafık bulunmuş olmakla ol vechile tasdik ve kendilerini böyle kıymettar bir eser vücuda getirmelerinden dolayı da tebrik ederiz. Fi 8 Eylül 1324 (21 Eylül 1908)
Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti/Manastır Merkezi
Hatırat-ı Niyazide İttihad ve Terakki parmağı
Bu açıklamadan eserin yazım aşamasının 21 Eylül tarihinde bitmiş ve bu tarihten sonra matbaaya gönderilmiş olduğu, muhtemelen de Ekim 1908 tarihinde piyasaya çıktığı anlaşılmaktadır. Kitabın yayınlanmadan önce İttihad ve Terakki Cemiyeti tarafından kontrol edilmesi, bir anlamda Cemiyetin onayıyla basılması ise bu açıklamanın en ilginç tarafını teşkil etmektedir. Yani açık söylemek gerekirse, kitap, Niyazinin hatıralarını ihtiva etmekle beraber gerçekte Cemiyetin bir neşriyatıdır ve İstanbulda basılmıştır. Kitabın Resneli Niyaziden çok Cemiyete ait olma ihtimalini biraz açmak gerekirse bu babda şunları söylemek mümkündür:
Her ne kadar gazete ilânında eser 400 sayfa olarak belirtilmişse de gerçekte 240 sayfadır. Bu durumda bile büyük boy, fotoğraflı ve belgeli böyle bir kitabın Meşrutiyetin ilanından kısa bir süre sonra yani iki ay içinde Manastırda yazılması, kontrol edilmesi ve İstanbulda basılması matbuat tarihimiz açısından önemli bir başarı(!) olarak kabul edilmelidir. Sadece Osmanlı döneminde değil günümüzde bile kitap yazımı ve basımında böyle bir hıza ulaşmak oldukça zordur. Bu durum ister istemez kitap üzerinde bazı şüpheleri doğurmaktadır. Niyazi bu kitabı Meşrutiyetten önce hazırlayamayacağına yahut Hürriyet kahramanı dağlarda bir yandan isyan edip diğer yandan fotoğraf çektirip hatıralarını yazamayacağına göre eserin Meşrutiyet sonrasında yazıldığı kesinlik kazanmaktadır. Ancak Meşrutiyet sonrasında düzenlenen kutlamalara katılan, istibdadı ortadan kaldırmış bir kahraman olarak zafer sarhoşluğu yaşayan Resneli Niyazinin sözünü ettiğimiz iki ay içinde zaman bulup da böyle bir eser ortaya koyması insanı biraz düşündürmektedir. Eser, büyük ihtimalle Resneli Niyazinin anlattıkları etrafında Cemiyet bünyesinde oluşturulan bir yazı kurulu marifetiyle ortaya konmuş olabilir. Ayrıca bildiğimiz kadarıyla ne öncesinde ne de sonrasında Resneli Niyazinin başka bir eseri yoktur. Üstelik aşağıda temas edeceğimiz gibi kitap boyunca vatan, millet, hürriyet, vatan için ölümü göze alma kavramları etrafında propagandaya hizmet eden ustalıklı bir dil kullanılmıştır. Daha önce kalem tecrübesi olmayan birisinin daha ilk eserinde böyle bir dil kullanması ister istemez kitap üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.
İttihad ve Terakkinin kendini topluma anlatma ihtiyacı
Peki, İttihad ve Terakki böyle bir esere neden ihtiyaç duymuştur? Aslında bu sorunun cevabı kendisinde gizlidir. Cemiyetin böyle bir esere ihtiyacı vardı. Çünkü aydınlardan ve genç subaylardan oluşan Selânik merkezli Cemiyet için asıl iş Meşrutiyetin ilânından sonra başlıyordu. Varlığını devam ettirmek, ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyen Cemiyet bundan sonra halka açılmak, halkın desteğini almak zorundaydı. Halk nazarında tanınmayan, hatta bazı yönleriyle tepki çeken Cemiyetin İstanbul halkı başta olmak üzere kendisini bütün Osmanlı toplumuna anlatması gerekiyordu. Bu amaçlara ulaşmak ise basın yayın imkânlarının kullanıldığı etkili bir propagandadan geçmekteydi. Dağa çıkarak Meşrutiyetin ilânı yolunda önemli bir misyon yüklenen Resneli Niyazi etrafında neşredilecek bir kitap Cemiyetin bu ihtiyacına cevap verebilirdi. Cemiyet, gerçekleştirdiği devrimin ne kadar gerekli olduğunu, bu yolda -suikastlar da dâhil- izlediği yolun haklılığını, halkın hoşuna gidecek ilâhi bir terminoloji ve söylem dairesinde vererek toplum katında kendisini meşrulaştırmaya çalışacaktır. Hatırat-ı Niyazîde halka tesir edecek dinî unsurların bu manada bol bol kullanıldığını görüyoruz. Gelecek yazımızda üzerinde duracağımız geyik meselesi de bunlardan birisidir