Hatırat-ı Niyazi hakkında bazı yeni düşünceler

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
[FONT=&quot]
II. Meşrutiyet’in ilânından sonra neşredilen Hatırat-ı Niyazi hakkında bazı yeni düşünceler[/FONT]​
Ali Şükrü ÇORUK


Öncelikle konuya vakıf olmayan “genç nesiller” ve “körpe dimağlar” için ufak bir hatırlatma yapalım. İttihatçı bir subay olan Kolağası Resneli Niyazi, II. Abdülhamid’i Meşrutiyet rejimine zorlamak için emrindeki adamlarla birlikte 3 Temmuz 1908 tarihinde Resne dağlarına çıkarak hükûmete isyan eder. Resneli Niyazi’nin isyan planı ise hayli ilginç. Halkın ve bu arada bir kısım askerlerin Cuma namazında bulunduğu zaman diliminde harekete geçen Resneli Niyazi, görev yaptığı birliğin kasasında bulunan parayı alır ve depolardaki silahları adamlarına dağıtarak dağlara çıkar. Yani devlet parası ve malıyla bir isyan söz konusudur. Meşrutiyet âşığı Resneli Niyazi bütün rahatı ve huzurunu halkı için terk ederek “Ya Hürriyet Ya Ölüm” sloganıyla dağlarda dolaşır, köylerden yiyecek sağlar, hükûmet birimlerine amaçları hakkında telgraflar çeker. İşin ilginç tarafı, isyan sırasında işbirliği yaptığı kesimler arasında yıllarca mücadele ettiği komitacıların bulunmasıdır. Neticede 23 Temmuz 1908’de Manastır’da Meşrutiyet ilân edilir. Saray da bu durumu kabullenmek zorunda kalır. Bütün bu hususlar sözünü ettiğimiz Hatırat-ı Niyazi’de uzun uzun ele alınır.

Meşrutiyet tarihi hesaba katıldığında son derece önemli olan Hatırat-ı Niyazi’nin yayın tarihi sanıldığının aksine 1910 değil, Meşrutiyet’in ilânından yaklaşık iki ay sonra Ekim 1908’dir. İki tarih arasındaki yaklaşık iki yıllık fark son derece önemli. Bu tarih farklılığının önemine geçmeden önce bu karışıklığın sebebi üzerinde durmakta fayda var. Osmanlı ile ilgili çalışmalarda sıklıkla karşımıza çıkan bu karışıklığın sebebi ilgili dönemde kullanılan takvimlerle alâkalı. Erbabının bildiği üzere Osmanlı döneminde son zamanlara kadar Hicrî tarih ile Rumî tarih birlikte kullanılmıştır. Bir başka deyişle kitap kapaklarında basım tarihi olarak bazen Rumî bazen de Hicrî tarihler tercih edilmiştir. Bundan hareketle kitabın kapağında bulunan 1326 tarihi bugüne kadar Rumî tarih olarak kabul edilmiş ve bunun milâdî karşılığı olan 1910 tarihi eserin neşir tarihi olarak düşünülmüştür. Oysa gerçek tamamen farklıdır. Böyle bir karışıklığı halletmenin, bir bakıma gerçek basım tarihine ulaşmanın en kolay yollarından birisi dönem gazetelerinde neşredilen kitap ilânlarına bakmaktır. Nitekim böyle bir yol izlediğimizde, yani dönem gazetelerini taradığımızda ise kitabın 1908 yılının Ekim başlarında basıldığını görüyoruz. Bu ilânlardan 18 Eylül 1324 (1 Ekim 1908) tarihli İkdam gazetesinde yayımlanmış olanını düşüncemizi delillendirmek üzere aşağıya alıyoruz:

“Hatırat-ı Niyazi yahud Tarihçe-i İnkılâb-ı Kebir-i Osmanî’den Bir Sahife

Kolağası Resneli Niyazi Bey’in hidemat-ı fedâkârânesine zamimeten bu namla kaleme aldığı eseri yakında neşrolunacaktır. Kahraman-ı hürriyet Niyazi Bey’in kılıncı kadar değeri olan kaleminin mahsulü olan bu eser elli kıt’a resim ile müzeyyen ve dört yüz sahifeden müteşekkildir. Bunda mîr-i mumaileyhin daha çocukluk devrelerinde istibdadın kalb-i masumanesinde husule getirdiği tesirat, mektep hatıratı ve hurûc esbâbı, ba’de’l-hurûc dağlarda geçirilen hayat-ı fedâkârânenin ruznâmçe-i tafsilâtı mükemmelen tasvir ve birçok evrâk ve muhaberât-ı resmiye suretleri derc ve ilâve edilmiştir. Birtakım vesâiki ihtiva etmekte olan bu eser-i kıymetdarı bilhassa takdir eyleriz. Abone olunan mahaller: İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin daire-i mahsûsası, İkdam, Sabah idareleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.”

Gazete ilânını bugünün diliyle özetlemek gerekirse, Kolağası Niyazi Bey’in hürriyet yolunda yaptığı fedakârlıklara ek olarak yukarıdaki adlı yazdığı eseri yakında neşredilecektir. Hürriyet kahramanı Niyazi Bey’in kılıcı kadar değerli olan bu eser elli kadar resimle birlikte 400 sayfadır. Eserde Niyazi Bey’in çocukluktan itibaren istibdat karşısındaki durumu, mektep hatıraları, dağlara çıkıp isyan etmesinin sebepleri, dağlarda geçirdiği hayat, günü gününe ayrıntılı bir şekilde, resimler ve resmî yazışmalar ilâve edilerek anlatılmıştır. Birtakım belgeler ihtiva eden bu kıymetli eseri bilhassa takdir ediyoruz. Kitabın satışa sunulduğu yerler: İttihad ve Terakki Cemiyeti İstanbul Şubesi, İkdam ve Sabah gazetelerinin idarehaneleri, Şamlı, Balcılar, Mehpare mağazaları, Kanaat Kütüphanesi, Limoncuyan Eczanesi, İpekçi Kâni Mağazası.

Kitabın sözünü ettiğimiz tarihte yani Ekim 1908’de neşredildiğine dair ikinci delilimiz ise bizzat eserin başında bulunan ve İttihat ve Terakki tarafından yazılan bir bilgi notudur. Eserin yazılışı ile ilgili önemli ipuçları içeren ve Cemiyet’in Manastır şubesi tarafından yazılan notta şöyle denilmektedir:

“Niyazi Bey’in işbu eseri inde’t-tahkik bâlâdaki tasdik mucebince muvafık bulunmuş olmakla ol vechile tasdik ve kendilerini böyle kıymettar bir eser vücuda getirmelerinden dolayı da tebrik ederiz. Fi 8 Eylül 1324 (21 Eylül 1908)
Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti/Manastır Merkezi”

Hatırat-ı Niyazi’de İttihad ve Terakki parmağı

Bu açıklamadan eserin yazım aşamasının 21 Eylül tarihinde bitmiş ve bu tarihten sonra matbaaya gönderilmiş olduğu, muhtemelen de Ekim 1908 tarihinde piyasaya çıktığı anlaşılmaktadır. Kitabın yayınlanmadan önce İttihad ve Terakki Cemiyeti tarafından kontrol edilmesi, bir anlamda Cemiyet’in onayıyla basılması ise bu açıklamanın en ilginç tarafını teşkil etmektedir. Yani açık söylemek gerekirse, kitap, Niyazi’nin hatıralarını ihtiva etmekle beraber gerçekte Cemiyet’in bir neşriyatıdır ve İstanbul’da basılmıştır. Kitabın Resneli Niyazi’den çok Cemiyet’e ait olma ihtimalini biraz açmak gerekirse bu babda şunları söylemek mümkündür:

Her ne kadar gazete ilânında eser “400 sayfa” olarak belirtilmişse de gerçekte 240 sayfadır. Bu durumda bile büyük boy, fotoğraflı ve belgeli böyle bir kitabın Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra yani iki ay içinde Manastır’da yazılması, kontrol edilmesi ve İstanbul’da basılması matbuat tarihimiz açısından önemli bir başarı(!) olarak kabul edilmelidir. Sadece Osmanlı döneminde değil günümüzde bile kitap yazımı ve basımında böyle bir hıza ulaşmak oldukça zordur. Bu durum ister istemez kitap üzerinde bazı şüpheleri doğurmaktadır. Niyazi bu kitabı Meşrutiyet’ten önce hazırlayamayacağına yahut Hürriyet kahramanı dağlarda bir yandan isyan edip diğer yandan fotoğraf çektirip hatıralarını yazamayacağına göre eserin Meşrutiyet sonrasında yazıldığı kesinlik kazanmaktadır. Ancak Meşrutiyet sonrasında düzenlenen kutlamalara katılan, istibdadı ortadan kaldırmış bir kahraman olarak zafer sarhoşluğu yaşayan Resneli Niyazi’nin sözünü ettiğimiz iki ay içinde zaman bulup da böyle bir eser ortaya koyması insanı biraz düşündürmektedir. Eser, büyük ihtimalle Resneli Niyazi’nin anlattıkları etrafında Cemiyet bünyesinde oluşturulan bir yazı kurulu marifetiyle ortaya konmuş olabilir. Ayrıca bildiğimiz kadarıyla ne öncesinde ne de sonrasında Resneli Niyazi’nin başka bir eseri yoktur. Üstelik aşağıda temas edeceğimiz gibi kitap boyunca vatan, millet, hürriyet, vatan için ölümü göze alma kavramları etrafında propagandaya hizmet eden ustalıklı bir dil kullanılmıştır. Daha önce kalem tecrübesi olmayan birisinin daha ilk eserinde böyle bir dil kullanması ister istemez kitap üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.

İttihad ve Terakki’nin kendini topluma anlatma ihtiyacı

Peki, İttihad ve Terakki böyle bir esere neden ihtiyaç duymuştur? Aslında bu sorunun cevabı kendisinde gizlidir. Cemiyet’in böyle bir esere ihtiyacı vardı. Çünkü aydınlardan ve genç subaylardan oluşan Selânik merkezli Cemiyet için asıl iş Meşrutiyet’in ilânından sonra başlıyordu. Varlığını devam ettirmek, ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyen Cemiyet bundan sonra halka açılmak, halkın desteğini almak zorundaydı. Halk nazarında tanınmayan, hatta bazı yönleriyle tepki çeken Cemiyet’in İstanbul halkı başta olmak üzere kendisini bütün Osmanlı toplumuna anlatması gerekiyordu. Bu amaçlara ulaşmak ise basın yayın imkânlarının kullanıldığı etkili bir propagandadan geçmekteydi. Dağa çıkarak Meşrutiyet’in ilânı yolunda önemli bir misyon yüklenen Resneli Niyazi etrafında neşredilecek bir kitap Cemiyet’in bu ihtiyacına cevap verebilirdi. Cemiyet, gerçekleştirdiği devrimin ne kadar gerekli olduğunu, bu yolda -suikastlar da dâhil- izlediği yolun haklılığını, halkın hoşuna gidecek ilâhi bir terminoloji ve söylem dairesinde vererek toplum katında kendisini meşrulaştırmaya çalışacaktır. Hatırat-ı Niyazî’de halka tesir edecek dinî unsurların bu manada bol bol kullanıldığını görüyoruz. Gelecek yazımızda üzerinde duracağımız “geyik” meselesi de bunlardan birisidir
 

Son mesajlar