Bahru´l-Kelam Maturidi Akaidi Tercümesi

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Hz. Muhammed (s.a.v.) Vefatindan Sonra Peygamber midir?

Hz. Muhammed şu an hala Allah´in elcisi midir, degil midir? Mütekaşşife ve Kerramiye mezhebi mensublarina göre araz(Araz, bir maddenin özünü oluşturan cevher ve onun oluşturdugu cismin gelip gecici niteligi anlamina gelen terim olup, mutlaka bir cevherde bulunur ve arazin dayanagi cevherdir. Araz sürekli yenilendigi icin, bir araz ayni konumda iki anda bulunmaz, yani renk şekil, hacim gibi boyutlariyla sürekli yenilenir.)her iki zamanda baki kalmaz. Bu yüzden bunlar, “peygamberimiz şuan resul degildir”demişlerdir. Zira peygamberlik bir nitelik oldugu icin, onun (s.a.v.) vefatiyla birlikte, bu özellikte işlenirligini yitirmiştir.

Ebu´l-Hasan El-Eş´ari, Hz. Muhammed şu anda da peygamber hükmündedir. Bir şeyin hükmü, o şeyin aslinin varligina baglidir. Nitekim iddet(İddet, boşanma, evliligin feshi ve ölüm gibi bir sebeble evliligin sona ermesi durumunda, kadinin yeni bir evlilik yapmadan önce beklemesi gereken süreye denir.)nikah hükmünde oldugundan yerine gecer ve nikahin hükümlerine delalet eder.

Ayni şekilde abdestli bir kişi namaz kilsa dahi sonra abdesti bozulur da abdest almaya kalkişirsa o namaz kilmiş hükmündedir. Yaptiklari, namazin fiilleri arasina degildir. Eger bunlari namazin fiillerinden sayarsak, namaz abdestsiz kilmak caiz olurdu.

Hz. Muhammed´in nübüvveti de araz olup her iki zamanda kalmamasina ragmen, o ölümünden sonra da peygamber hükmündedir. Arazin her iki zamanda kalmamasinin delili, ögle namazini kilan birine ´şuan namaz kiliyor´denemez, cünkü namazda oldugunu kabul edersek, namaz sonrasinda yemesi, icmesi ve konuşmasi caiz olmazdi. Böylece arazin iki farkli zamanda var olamayacagi sabit olmuştur.

Maturidilere göre o, şu anda da resuldur. Cünkü şu anda resul olmadigini söylersek, ona iman edip Müslüman olanin imani sahih gecerli olmazdi.

Ayni şekilde ezanlarda “Şehadet ederim ki, Muhammed O´nun resuludur”diyoruz. “Muhammed O´nun resulu idi”demiyoruz. Diger nebiler hakkinda hüküm de böyledir.
(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 96-97/Doc. Dr. Ramazan Bicer)

[Bu arada yukarida araz dan bahis etti akaid ilminde araz icin şu gibi örnekler veriliyor renk, yazi veya satir sayfanin üstündeki resim buna benzer örnekler cogaltilabilir.]
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Hz. Muhammed´in Mirac Mucizesi

Mutezile bilginlerine göre mirac, ahad haber yoluyla geldiginden dolayi, gercekleşmemiştir. Ahad haberler ise(Ahad haber (haber-i vahid), bir hadisi rivayet eden ravi sayyisi bakimindan mutevatir deresine ulaşmamiş hadisler icin kullamnilir bir usul-i hadis istilahi olup, daha cok bir kişinin rivayet ettigi hadisler icin kullanilir. Ahad haber, kesin bilgi ihtiva etmeigi icin, özellikle inanc konularinda kaynak olarak degerlendirilmemiştir.), kendisiyle amel etmeyi gerektirdigi halde itikadi gerektirmez.

Ehli-Sünnet ve´l-Cemaat´e göre, gökyüzüne mirac gercekleşmiştir. Cünkü Ebu Said El-Hudri, Enes b. Malik, İbn Abbas ve Hz. Ayşe gibi sahabilerin büyük cogunlugunun, gökyüzüne mirac gercekleşmiştir dedikleri rivayet edilmiştir.

Burada iki husus vardir. İsra ve Mirac. İsra, Mekke´den Beytul Makdis´e gidişi ifade etmektedir ki, Kur´an´da acikca belirtildigi icin, Mutezile bunun gercekleşmesini yalanlamamiştir. Nitekim “Yüceliginde sinir olmayan O, kulunu geceleyin, kendisine bazi alametlerimizi göstermek icin Mekke´deki Mescid-i Haram´dan, cevresini mübarek kildigimiz Mescid-i Aksa´ya götürdü”(el-İsra, 17/1.)diye buyurmuştur.

İsra, gece yürüyüşü demektir. İsra´yi inkar eden İslam dinin sinirlarini aşmiş olur. Ayette İsra´nin gece yolculugu olarak bilinmesine ragmen, gece lafzi daha tekrarlanmak suretiyle miracin, gece vakti meydana geldigi bildirilmiştir.

Mirac ise, yedi kat göge yükselmedir ki bununla ilgili Kur´an´da kesin bir delil yoktur. Bununla ilgili deli, Hz. Ayşe´den rivayet edilen “Nebi bana ´sana gördüklerimin acayipligini sana bildireyim mi?´diye sorunca, Hz. Ayşe, ´evet ey Allah´in Rasulu´dedi. Peygamberimiz, ´Uyuyordum fakat uyanik gibi idim. O haldedeyken Cebrail bana geldi”mealindeki hadisi sonuna kadar siraladi.

İslam düşünürleri arasinda, Hz. Nebi´in mirac gecesi Rabbini görüp görmedigi konusunda farkli görüşler mevcuttur. Aşagida gelen hadisler ve bazi ayet işaretleri dogrultusunda Hz. Peygamberin Rabbini kalben gördügü kabul edilmiştir. Nitekim bir hadiste kendisine ´Rabbini Mirac gecesinde gördün mü?´diye sorulmuş. O da, ´Subhanallah O´nu gözümle degil kalbimle gördüm´demiştir. Hz. Ayşe´den gelen bir rivayette, kendisi Rasulullah ´a ru´yeti sordu. O da ona yukaridaki gibi bir cevap verdi. Öte yandan Kur´an´da “Kulunun kalbi gördügünü yalanlamadi”(en-Necm, 53/11.)buyurularak görmek kalbe izafe edilmiştir.

Mutezile, Allah Teala´nin, “Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanlari cepecevre kuşatmiştir”demiştik. Sana gösterdigimiz o rüyayi da, Kur´an´da lanetlenmiş bulunan o agaci da sirf insanlari sinamak icin vesile yaptik”(el-İsra, 17/60.)ayetini kendi görüşleri lehine kanit olarak kullanmiş ve miracin gercekleşmedigini söylemiştir.

Onlara göre mirac aklen mümkün olmadigi ve aklin da Allah´in kullarina yaraticiligi hususunda delili oldugu icin mirac, rüyada gercekleşmiştir.

Yine onlara göre Allah Teala insani maddeye baglantili bir şekilde yaratmiş oldugu icin, alcalma ve düşmeyi onun tabiati kilmiştir. Miracta iddia edilen yükselme işe, kuşlarin özelligidir. Bundan dolayi mirac olayi gercekleşmemiştir.

Mutezilenin bu gercekcesinin tutarli olmadigini kaniti, rüyada kendisini gökyüzünde ucarken gören dinsiz insanlar mevcuttur. Eger Peygamberimiz bu olayi yakaza (uyaniklik) halinde yaşamişsa, bu ona has bir durumdur.

Onlarin, “insanin özelligi, yer cekimi geregi aşagiya düşmedir”şeklindeki tesptileri ise, dogrudur ancak bu bir arac olmaksizin ucmasi söz konusu edilmesi halinde devreye girer. Rasulullah´i Allah Teala, yükseltmiştir. Bunu “Yüceliginde sinir olmayan O, kulunu geceleyin, kendisine bazi alametlerimizi göstermek icin Mekke´deki Mescid-i Haram´dan, cevresini mübarek kildigimiz Mescid-i Aksa´ya götürdü”ayeti bildirmektedir. İlgili ayette ´yürüyen´demeyip ´geceleyin yürüten´ifadesinden anliyoruz.

Nitekim degerli ve degersiz taşin tabiati yere iniş olmasina ragmen, bir insan tarafindamn firlatildiginda göge dogru yükselmektedir. Nebi´in binegi Burak ; bu binegin sürücüsü Cebrail ve ona yol gösteren de Allah olunca, göge yükselmede, tabiati ucmak olan kuşlardan daha evla olur.

Ayni şekilde bir kmse bir ok ve yay alip bu oku havaya firlatabilir. Peygamber ise, ona İsra´yi emreden Allah ; binegi Burak ; o binitin sürücüsü Hz. Cebrail olunca, Allah´in izniyle göge gecme konusunda bütün mahluklardan daha cok öncelige sahiptir.

Mutezile ve Şia bilginlerine göre, mirac ile ilgili terimlerden olan Arş, Mülk, Kürsü, ilim anlamindadir. Nitekim Allah Teala, “O´nun sonsuz kudreti ve egemenligi (kürsü) gökleri ve yeri kaplar”(el-Bakara, 2/255.) şeklinde buyurmaktadir. Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat Arşin, Allah´in mülkü manasinda yorumlanmasini kabul etmemiştir. Cünkü Allah Teala, “O´nun arşini kiyamet günü sekiz melek taşiyacaktir”(el-Hakka, 69/17.)diye buyurmuştur. Buradaki arş kelimesi, mülk olarak anlaşildigi takdirde, arşin taşinmasinin imkani olmazdi. Bu konu baglaminda Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur : “Allah Arşi yaratinca melekleri de yaratti ve onlara ´Arşimi taşiyin´dedi. Onlar onu taşiyamadilar. Bunun üzerine Allah Teala, eger ´kum ve yagmur damlalari sayisinca melek yaratsaydim, benden yardim dilemedikleri müddetce yine onu taşiyamazlardi´diye buyurdu. Melekler de ondan yardim dileyip, ´Ey Rabbimiz bize yardim et´dediler. Allah Teala´dan niteligi bilinmeyen şöyle bir ses duydular, ´Subhanallah ve´l-hamdulillah ve lailahe illallah vallahu ekber ve le-havle kuvvete illa billahil azim´deyin. Onlar da bu söyleneni tekrarladilar ve Arşi taşidilar. Allah Teala da onlarin başlarinda durdu. Arşi dünyada dört, ahirette sekiz melek taşiyacak”

Allah Teala, “Melekler onun kiyilarindadir. O gün Rabbinin arşini, bunlarin da üstünde sekiz taşiyi taşir”(el-Hakka, 69/17.)Dünyada arşi taşiyacak dört melekten her birinn dört yüzü vardir.

Arşin yaratiliş hikmeti konusuna gelince, bazi alimler, nasil ki gökyüzü mü´minlerin dua ederken yöneldikleri kibleleri ise, Arş da meleklerin dua ettikleri kibledir. Dua edecekleri vakit ellerini Arşa dogru kaldirirlar demiştir. Bununla birlikte arşin, meleklerin aynasi olup buna bakarak melekler yerde ve gökte olanlari bunun sayesinde gördükleri anlatilmiştir. Arşin niteligi konusunda da müslüman düşünürler farkli kanaate sahip olmuşlardir. Bir kisim ulema, o nurdan bir yatak bir kismi da o, kirmizi bir yakuttur demiştir.( Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 98-100/Doc. Dr. Ramazan Bicer)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Melekler : Hafaza Melekleri Nicin Vardir?

Mutezile ulemasina göre, hareketlerimizi takip edip kaydeden ve hafaza (koruyucu) melekleri yoktur. Allah Teala insanin her yaptigini bilir ve diledigini bagişlar. Kullarinin yaptiklarini bilemez olsaydi, hafaza meleklerine ihtiyac duyardi. Allah Teala onlarin amellerini kaydedecek birini üzerilerine vekil birakmaya ihtiyac duymaz.

Mutezilenin bu iddialarinin aksine, bu meleklerin görevlendirilmiş olmasinin nedeni, kiyamet günü sorgulanan insanlara delil olarak sunulmasidir. Yani kul yaptigi kötü tutum ve davranişlari inkar edince, melek onun yaptigina ona gösterecektir. Melek de unutursa, amel defterleri gündeme gelir.

İnsanlarin tutum ve davranişlarinin neye yazildigi konusunda bilginlerden Dahhak “Ahiret günü bu iki melek her birinin elinde sayfalar yani yazilar oldugu halde inerler”şeklinde bir yorum yaparken. Bir başka alim Mücahid, “Senin dilin onun kalemi, tükürügün mürekkebi, bedenin de iki kapak arasina alinmiş kitabdir”tarzinda bir yaklaşim sergilemiştir.

Birinci görüş Dahhak´in yorumu dogrudur. Cünkü Allah Teala “Ve o gün ona : ´Şimdi oku sicilini´dfenecek, cünkü bugün kendi hesabini kendin cikaracak durumdasin”(el-İsra, 17/14.)diye buyurmuştur. Bu da onlarin bir kitabinin oldugu ve amelleri buna yazdiklarina delalet etmektedir. Bunlara verilen cevaptan cikan sonuc, Akil ve kiyas kabullenmese bile, Kur´an ve hadiste gelenlere iman eder ve nitelikleriyle fazla ugraşmayiz.

Ehl-i Sünnet´e göre, Hafaza meleklerinin varligi haktir. Her birimizin üzerinde gündüz iki, gece de iki melek durur. İki melek gündüz iner, iki de gece. Bazilarinin dedigi gibi, her gün bir önceki günden farkli melekler inmez insanlarin üstüne. Bunun daha tutarli olduguna “Halbuki üzerinizde gözetleyici gücler vardir, degerli kaydediciler, yaptiginiz her şeyin farkinda olan”(El-İnfitar, 82/10-12.)ayetleri yaninda “Yoksa onlar, dişari vurmadiklari düşüncelerini ve gizli konuşmalarini duymaz miyiz sanirlar? Elbette biz duyariz ve yanibaşlarindaki semavi güclerimiz bütün o gizlediklerini kaybederler”(ez-Zuhruf, 43/80.)ifadesi bu görüş mensublarina karşi bir delildir.
(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 101-102/Doc. Dr. Ramazan Bicer)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Yeni Dirilme icin Sur´a Üflenmesi

Mutezile´ye Sur´a(Resulullah´a Sur hakkinda soruldugunda o, “Bu icine üflenen bir boynuzdur”diye cevap vermiştir. Bir başka hadis de ise : “O boru öttürülünce”(Müddessir, 8) ayeti ile ilgili olarak Hz. Peygamber : “Bu, Sur´dur. Surede gecen ´racife´, birinci safha (üfleme), ´radife´de ikinci aşamadir”buyurulmuştur.)ilk defa üfürülünce yerler ve gökler, cennet, cehennem ve ruhlar yok olur. Daha sonra Allah onlari kiyamet günü yeniden yaratir. Onlar bu tezlerine “O, İlk ve Sondur (evvel-ahir), hem diş görüntüdür (zahir) hem ic gerceklik (batin)”(el-Hadid, 57/3.)ayetini delil olarak kullanmişlardir. Yine Mutezile ulemasina göre, ezelde kendisiyle beraber yaratiklarindan kimse yokken Allah Teala vardi. Ayni şekilde Ahirette de bu isminin kendisine has olmasi icin kendisinden başka hicbir varligin kalmamasi gerekir.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat, cennet ve cehennem sonsuzluk yurdu olup, sevap ve cezalandirma mekani olduklarindan olayi yok olmamalari gerekir. Buna, Allah Teala´nin “O gün hesab suru üflenecek ve yerde, gökte ne varsa hepsi, Allah´in haric tutmak istedikleri dişinda, carpilip yikilmiştir. Sonra sur yeniden üflenecek ; işte o zaman yargi kürsüsü önünde duranlar hakikati görmeye başlayacaklar”(ez-Zümer, 39/68.)sözü işaret etmektedir.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat´e göre, yedi şey yok olmaz : Arş,(Arş, Kur´an ve hadislerde ilahi hükümranlik ve taht anlaminda kullanilan bir terim olup, Allah hakkinda yükseklik, yücelik, üstünlük gibi manalari icermektedir. Öz bir tanimla Allah´in hükümranlik ve egemenligini ifade etmektedir.)Kürsü,(Kürsü, Kur´an ve hadis verilerine göre ilahi hükümranligi ifade eden bir terim olup, tanrisal ilim yaninda hakimiyet, yücelik ve büyüklügü anlatan, maddi bir varliga tekabül etmeyen kavramdir.)Levh,(Levh kelimesi daha cok ´Levh-i mahfuz´şeklinde kullanilmaktadir. Bu ise, varlik ve olgulara ilişkin ilahi ilim ve takdirin kayitli bulundugu kitab anlamina gelmektedir. Levh-i mahfuz gayb alemine ait bir terim olup, mahiyeti bilinmemektedir.)Kalem,(Burada kalem, İlahi boyutla baglantili bütün nesne ve olaylarin kaydedilmesini saglayan arac anlamindadir.)icindekilerle beraber cennet ve cehennem ve ruhlar.

Cehennem Yok Olacak midir?

Cehmiye, cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme gidip de cennetlikler, dünyada yaptiklari iyilikler ölcüsünde cennetten faydalanip, cehennemlikler de dünyada yaptiklari kötülükler nisbetinde cezalandirilinca, cennet ve cehennemin Allah tarafindan yok edilecegi kanaatindedir.

Bu görüşleriyle ilgili Allah Teala´nin, “O evveldir ve ahirdir”sözünü bir önceki bölümde belirtildigi gibi, kendi tezlerine delil olarak öne sürerler. Ayrica Peygamber efendimizin “Cehenneme bir gün gelecek ki rüzgarlar kapilarini kapatip icinde kimse olmayinca, Allah Teala cehenneme tecelli eder”şeklindeki sözünü dayanak olarak kullanmaktadirlar.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat´e göre, bir önceki bölümde kaydettigimiz görüşleriyle ayni paralelde olarak, cennet ve cehennem sonsuzluk yurdudur. Onlar sevap ve ikab icin olup, yok olmazlar. Ayrica, Allah Teala´dan zulüm ve zorbalik sadir olmasi mümkün degildir. Yine “Allah mü´minlerden canlarini ve mallarini, cennet kesinlikle kendilerinin olmasi pahasina satin aldi”(et-Tevbe, 9/10.)diye buyurmuştur. Böylece cennetlikler imanlari sonucunda cenneti, cehennemlikler de inkarlari karşiliginda cehennemi satin almişlardir.

Bir kişi karşiligini verip bir ev satin alirsa, saticinin bunu geri istemesi hoş karşilanmaz. Geri istemesi halinde, bu hareketi zulüm ve zorbalik olarak telakki edilir. Allah Teala ise zulüm ve zorbalik yapmaktan münezzehtir. Allah ´in, “O evveldir, ahirdir”sözüyle ilgili iddialarina gelince, evet Allah Teala sonsuza kadar mevcud ve bakidir. Fakat O´nun baki olmasi, başkasinin varligina bagli degildir. Yaratilmişlara gelince, onlarin varligi Allah Teala´nin baki olmasina baglidir. Böylece yaratanla yaratilan arasindaki fark ortaya cikmiş oldu. Yukaridaki hadisin anlami ise, asiler cezasini cekip cennete girince cehennem, icinde kimsenin oldigi icin bir cöle dönüşür demektir.(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 103-106/Doc. Dr. Ramazan Bicer)

[Levh denilen türkcede levha ve levh-i mahfuz olan levha vede başka bir ifade ile buna dair buda denilmiş Levh-i Mahfuz/Korunmuş levha´dir. Buna dair birde şunu diyeyim eseri tercüme edenin demiş oldugu söz olarak kitab diye makul degil ve oysa bizimde bilip okudugumuz vede insanlarinda bildigi odur ki muhafaza edilmiş lehva veya bizim de demek istedigimiz korunmuş levha olur.]
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Allah Duygusal Niteliklere Sahip midir? Allah Kendisi Gibi Bir Varlik Yaratabilir mi?

Mutezile alimlerine göre, riza (razi olmak) ve gazab (kizginlik) Allah´in sifatlarindan degildir. Cünkü Allah Teala hakkinda duygusal degişkenlik olmaz. Kur´an´da gecen ve riza ve gazabi anlatan ayetlerde, cennet ve cehennem kastedilmektedir.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat ise, riza ve gazabin Allah´in ezeli sifatlari oldugu kanaatindedir. İrade (dileme), sem (işitme), basar (görme) ve kelam (konuşma) gibi sifatlarda oldugu üzere keyfiyetsiz (nitelemeksizin), teşbihsiz (benzetmeksin) ve bir halden başka bir hale dönüşümü mümkün olmayan bir sifatidir.

Rizanin cennetin dişinda bir şey oldugu hakkindaki delil “Onlarin ödülleri Allah katinda [kendilerini bekler] icinden irmaklar akan, sonsuza kadar kalacaklari sinirsiz nimet bahceleri ; Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah´tan : bütün bunlar Rabblerini ürpetiyle hissedenler icindir”(el-Beyyine, 98/8.)mealindeki ayette gecen ´razi oldular´ibaresidir. Ayni şekilde Allah Teala´nin, “Rabbleri onlari kendi katindan dogup gelen bir rahmetle kendi hoşnutluguyla ve nihayet kendilerini kesintisiz bir doyum ve mutlulugun bekledigi o hasbahcelerle müjdeliyor”(et-Tevbe, 9/21.)sözü de rizanin, cennet olmadiginin bir başka delilidir.

Gazabin, cehennem olmadigi konusuyla ilgili “Fakat her kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezasi, cehennemde kalmak olacaktir. Allah onu mahkum edecek, lanetleyecek ve onun icin korkunc bir azab hazirlayacaktir”(En-Nisa, 4/93.)mealindeki ayet bir delil teşkil eder. Allah Teala burada, cennet ve rizayla, cehennem ve gazabin arasini ayirmiştir.

Büyük müfessir Nasr b. Cerir´e(Tam adi, Muhammed b. Nasr, Muhammed b. Cerir et-Taberi (ö. 310/923) olup, tefsir, kiraat, hadis, tarih, edebiyat, nahiv, matematik, tip ve Şafii mezhebi alanlarinda calişmalari mevcuttur. O daha cok, Tarih-ul-Umem vel-Muluk adli tarih kitabi ile, Taberi tefsiri olarak ünlünen Cami-ul-Beyan et-Tevil-ul-Kur´an tefsirinin yazaridir.), ´Allah Teala´nin sifatlari degişir mi?´diye sorulunca, o ´bu aklin kabul etmeyecegi bir sorudur. Cünkü Allah Teala bütün sifatlariyla kadimdir. Eger, sifatlarindan birinin degiştigi düşünülürse bu sifati sonradan olmuş ve yaratilmiş olur. Oysa Allah Teala´nin zati gibi sifatlari da yaratilmiş degildir.

Bu durum, ´Allah Teala kendisi gibi birini yaratabilir mi?´sorusunda oldugu gibidir. Zira bu mantikli bir soru degildir. Cünkü Allah Teala kadimdir, böyle bir şey yaratsa bile, bu şey yaratilmiş olacagi icin, bunun onun misli olabilecegi nasil düşünülebilir. Allah Teala ezelde oldugu gibidir. Bu yüzden onun dişinda birinin onun misli olabilmesi mümkün degildir.

Cennet ve Cehennemliklerin Statüsü

Cehmiyye mezhebi mensublari, “Allah Teala´nin cennet ve cehennem ehlinin nefeslerinin sayilarini biliyor mu bilmiyor mu? Eger bilmiyor dersen, Allah´i cahillikle nitelemiş olursun. Eger biliyor dersen, cennetlik ve cehennemliklerin yok olacagini söylemiş olursun”şeklinde bir sorgulamaya gitmişlerdir.

Bize göre cennet ve cehennemliklerin nefesleri kesintisizdir ve sayilamaz. Eger “Cennetlik ve cehennemlikler yok olmayacak”derseniz, onlarla Allah´i bir yaptiniz”denilirse ; Bu kiyas, Allah´la onlari bir yapma anlama gelmez, cünkü Allah sonsuz ve ahir oldugu gibi, evvel, kadim ve başlangicsizdir. Cennetlik ve cehennemlikler ise başlangici olan yaratilmiş varliklardir ve Allah´in onlari canli birakmasiyla, yok olmayip, canli kalirlar. Allah Teala ise hic kimseye ihtiyac duymadan baki kalir. Böylece yaratici ile yaratan arasinda bir mukayese olmamiş olur.
(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 107-109/Doc. Dr. Ramazan Bicer)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Mutezile Mezhebinin Görüşleri

Mutezile mezhebinin görüşleri ilk defa ortaya atan Vasil B. Ata´dir. (ö. 131/48) Onun takipcisi Allah kendisine rahmetini nasib etsin Ebu´l-Hasan el-Eş´ari´nin talebsi Amr b. Abid idi. Mutezile akimi, Harun Reşid zamaninda zor günler yaşamiştir. Ebu´l-Huzeyl el-Allaf (ö. 840 ya da 816) bu firka hakkinda bir kitab yazacak mezheblerini anlatti, esaslarini derledi ve bu kitabin adini da Usulu Hamse/Beş Esas koydu.(Söz konusu eser, Ebu´l-Hasan Abdulcebbar b. Ahmed Kadi Abdulcebbar (ö. 415/1025) Şerhu´l-usuli´l-hamse adi seriyle birlikte (nşr. Abdulkerim Osman, Ahmed Ebu Haşim, Kahire : Mektebetu Vehbe, 1988)yayimlanmiştir.)

Onlar bir kimseyi gördüklerinde gizli bir şekilde “Sen , Usul-u Hamse´yi okudun mu?”diye sorarlar. “Evet”derse, bu kimsenin kendi firkalarindan oldugunu anlarlardi.

Mutezile mezhebinin beş esas ise, “Adalet, Tevhid, Va´d (ödüllendirmek) ve Va´id (cezalandirmak) ve beynul beyndir.

Beynu´l-beyn (el-Menziletu beyne´l-menzileteyn) ise, onlara göre kebire (büyük günah) işleyen bir kimse, imandan cikar fakat küfre de girmez. O, iki menzile arasinda bir menzilede (konum), iman ile küfür arasinda olur.

Birinci esaslari olan Tevhid anlayişina göre, Allah Teala şerri yaratmaz ve şerre hüküm vermez. Cünkü Allah kötülügü yaratip ona hükmetmesine ragmen, onlara bu şerden dolayi azab etmiş olsaydi, bu onun zorbalik yapmiş oldugu anlamina gelirdi. Oysa Allah, Adildir, ondan zulüm sadir olmasi mümkün degildir.

İkinci esaslari ise Kur´an, Allah Teala´nin diger sifatlari gibi yaratilmiştir. Yaratilmadiginin söylenmesi, tevhid anlamina gelmez.

Ücüncü esasa göre Mutezile bilgileri, Allah Teala kullarina bie sevap verecegine yönelik vaaatte bulunmuşsa, bu vaadinden dönmesi mümkün degildir. Cünkü Allah Teala´nin sözünden dönmeyecegi kanaatindendir.

Dördüncü esas, Allah bir tehditte (va´id) bulunmuş ise, onlara azab etmemesi mümkün degildir. Cünkü Allah´in sözünden dönmesi mümkün degildir.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat´e göre onlari bir vai´dle tehdit ettigi zaman, azab etmeyip affetmesi ve onlarin günahlarini bagişlamasi mümkündür yani cezalandirmayabilir.

Mutezile ulemasi kendi görüşlerini desteklemek baglaminda “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezasi, icinde ebedi kalacagi cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun icin büyük bir azab hazirlamiştir”(en-Nisa, 4/93.)ve “Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasaklari işlerse, yakinda onu cehennem ateşine atacagiz. Onu ateşe atmak da Allah´a pek kolaydir”(en-Nisa, 4/30.)ayetlerine başvurmuşlardir. Onlarin bu referanslarinin tutarli degildir. Zira Allah´in vai´d olarak zikrettigi her şey, “Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasini bagişlamaz. Bunun dişinda diledigini bagişlar”(en-Nisa, 4/116.)ayetiyle aciklik kazanmaktadir. Buna göre Allah şirk dişinda günahlardan diledigini bagişlar.

Mutezile bilginlerinin,´Allah cezalandirma sözünden dönmez´şeklindeki yaklaşimlari isabetli degildir. Zira Allah´in bir günahi bagişlamasi, cezalandirma sözünden dönmesi olarak degerlendirmez, tam tersi, ondan bir kerem ve iyilik olarak degerlendirilmelidir. Asil problem, sevap verecekken bundan vazgecmesidir. Zira bu durum kerem ve iyilik olarak degil de aşagilama olarak görüleceginden Allah´in böyle bir şey yapmasi beklenemez. Böyle bir beklenti de kulun hakkidir.

“Kim bir mümini kasten öldürürse, cezasi, icinde ebedi olarak kalacagi cehennemdir”ayetinin yorumu baglaminda, İbni Abbas´in (r.a.), “Onun günahina karşilik olarak, cehennemde uzun süre kalmasi onun cezasidir. Bunun delili Allah Teala´nin, “Ey iman edenler! Öldürmede kisas size farz kilindi. Hüre hür, köleye köle, kadina kadin. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafindan bir bagişlanirsa, o zaman örfe uymasi, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafindan bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasindan yine saldirirsa, artik ona aci veren bir azab vardir”(el-Bakara, 2/178.)ayet ifadesinde, katili bile bile öldürdükten sonra Allah Teala mü´min diye isimlendirmiştir. Bu ayette Allah´in mü´min öldürmeyi helal saydigi söylenemez. Rivayete göre bu ayet, Makis b. Zababa Kenani´nin kardeşi Haşim b. Zabane´yi öldürmesine karşin, Beni Fahr´dan bir müslümani öldürüp Daru´l-harb´e katilmasi üzerine inmiştir. Onun irtidat etmesine şu gelen şiiri delalet etmektedir :

Beni Fahr´i öldürüp diyetini üstlendim/Beni Neccar´in cogunlugu boş kimselerdir.

Onunla nefsime kötülük yaptim ve ölümümü idrak ettim/Bu yüzden putlara tapmaya ilk dönen de ben oldum.

Makis b. Zababa gibi bir müslümani öldürüp kanini helal gören, diger kafirlerle beraber cehennemde ebedi kalir.

Ancak Mutezile´ye göre, ´el-menziletu beyne´l-menzileteyn´meselesinde, ´mürtekib-i kebire´(büyük günah işleyen) imandan cikar, fakat küfre girmez, ancak o iman ile küfür arasinda bir yerdedir. Yine onlar Allah Teala´nin, “Öyle ya iman eden kimse, fasik olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar”(es-Secde, 32/18.)ayetine dayanarak, “Allah burada mü´min ile fasik lafizlarini anmaasiyla, fasigin ne ondan ne de bundan olmadigi ortaya cikmaktadir.

Oysaki bu ayet münafik Velid b. Atabe hakkinda, Ali b. Talib´e (r.a.) “Senin bir dilin, kuvvetin ve görkemli görünüşün varsa, benim de dilim, kuvvetim ve heybetim var”deyince, Hz. Ali “Sus sen dinden ciktin”demiş ve daha sonra bu ayet onu destekler mahiyitte nazil olmuştur.
(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 110-112/Doc. Dr. Ramazan Bicer)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,679
Büyük Günah İşleyenlere Allah ve Peygamber Şefaat Edecek mi?

Mutezile mezhebi mensublari, Allah ve peygamberin ahiretteki şefaat konusunda görüş ayriligi icerisindedirler. Onlardan bir kismi, şefaatin hicbir şekilde varligini kabul etmemiştir. Bir diger kismi ise sadece üc alanda şefaati kabul etmiştir. Bunlardan birincisi, büyük günahlardan sakinip kücükleri işleyen kimseler icin, meleklerin ve peygamberlerin şefaatini kabul etmektedirler. İkincisi , büyük günah işleyip bu günahlarina tövbe edenler tövbelerinin kabul edilmesi icin meleklerin ve peygamberlerin şefaatini mümkün görür. Ücüncüsü ise, büyük ve kücük günahlarindan sakinanlar, yapmiş olduklari iyi işler nedeniyle, manevi derecelerinin yükseltilmesi icin meleklerin ve peygamberlerin şefaatine ihtiyac duyarlar. Onlara göre bunlarin dişinda kalanlara şefaat yoktur.

Mutezile´nin ilk kisminin görüşleri dogrultusunda onlarin kendi mezheblerine göre de bu söyledikleri tutarli degildir. Cünkü onlar Allah Teala´nin, “Eger siz, yasaklardiginiz büyük günahlardan sakinirsaniz, diger kusurlarinizi örter, sizi güzel bir makama koyariz”(en-Nisa, 4/31.)ayetinden hareketle onlar büyük günahlardan sakinip kücük günah işleyeni afffetmenin Allah Teala üzerine vacib oldugunu kabul etmişlerdir. Böylece bu kişi ayrica bir şefaate ihtiyac duymayacaktir. Dolayisiyla bu genel görüşleri, şefaati tamamen reddeden kesimin yanlişligini ortaya koymaktadir.

İkinci kisma gelince, onlarin büyük günah işleyip bu gönahlarina tövbe edenler, tövbelerinin kabul edilmesi icin meleklerin ve peygamberlerin şefaatine ihtiyac duyar ki, onlarin şefaatiyla da Allah Teala onun tövbesini kabul etsin, şeklindeki görüşleri yine kendi prensipleriyle celişmektedir. Cünkü onlara göre, büyük günah işleyip tövbe edenin tövbesini kabul etmek, Allah Teala üzerine vacibtir. Böylece bu kişiye ayrica şefaat edilmesi yersizdir. Bu prensipleriyle savunduklari ikinci kesimin kabulleri kendi icerisinde celişmektedir.

Ehl-i Sünnet ve´l-Cemaat´e göre, İslam dininde şefaat gercektir. Allah Teala´nin “İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?”(el-Bakara, 2/255.)Burada sadece O´nun sözü şefaatin hak oldufguna delalet etmektedir. Şefaate izin verilmesi, peygamberler ve evliyalara ikram ve Allah katindaki degerlerinin teşhiri icin Allah Teala´nin rahmeti ve fazlindandir.

Peygamber efendimizin, “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah sahipleri icindir”(Ebu Davud, “Sünnet”, 21 ; Tirmizi, “Kiyamet”, 11 ; İbn Mace, “Zuhd”, 37.)şeklindeki hadisi de, şefaatin hak olduguna işaret etmektedir. Yine Allah Teala “Zalimler icin ne isinacak bir dost vardir, ne de sözü dinlenecek bir şefaatci”(el-Gafir (el-Mü´min)40/18.)sözünden anlaşildigina göre, zalim olan bir kişiye şefaat nasil mümkün olur? Şeklindeki bir soruya cevap olarak, Allah Teala´nin “Onlardan da nefislerine zulmeden var”(el-Fatir, 35/32.)buyrugundan hareketle, kendilerinden söz edilenlerin müş rik ve kafirler olduguna hükmedilir. Zira yine Kur´an´da şöyle buyurulmaktadir : “Bak bizim icin ne şefaatcilar var, ne de yakin bir dost”(eş-Şuara, 26/100-101.)

Şirk de, “Allah´a ortak koşma, cünkü Allah´a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.”(Lokman, 31/13.)ayetinden anlaşildigi gibi, zulmün ta kendisidir.

Eger Hz. peygamber´in “Şefaatime büyük günah sahibi nail olamaz”şeklinde bir rivayeti bulundugu ileri sürülürse, bu hadisin sahih oldugu ortaya ciksa bile, bundan “şefaatini hak ettigi takdirde ona nail olacagi”kastedilmiştir. Eger, şefaatin mü´minler icin gecerli olacagi söylendi, büyük günah işleyen kimse (Mürtekib-i Kebire) ise, Peygamber efendimizin, “Zina eden mü´min oldugu halde zina etmez”sözünden anlaşildigi gibi, dinden ciktigi ileri sürülürse, Hz. Peygamberin, Ebu Derda´ya (r.a.) “İnsanlarin icinde zina da etse hirsizlik da yapsa ´Allah´tan başka tanri yoktur´diyen cennete girmiştir”rivayeti aktarilir. Hadiste üc defa ´zina da yapsa, hirsizlik da yapsa´sözü tekrarlanmiştir. Bu hadis ifadesinden, şefaati hak edene şefaat edilecegi anlaşilmaktadir.
(Bahru´l-Kelam-Ebu´l-Muin en-Nesefi Tercümesi, Sf. 113-115/Doc. Dr. Ramazan Bicer)
 

Son mesajlar