HASET İNSANIN İÇİNİ KEMİREN BİR HASTALIKTIR
NİSA SURESİ – 54. AYET
أَمْيَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَاآلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكاً عَظِيماً:
“Yoksa onlar Allah’ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri mi kıskanıyorlar?” (NİSA SURESİ – 54. AYET)
Haset sözlükte çekememek demektir. Dindeki anlamı ise, başkasında olan her hangi bir varlığın ondan alınıp kendisine verilmesini istemektir. Bundan daha fenası da kendisine verilmese bile, o nimetten onun mahrum olmasını temenni etmektir. Kıskançlık bazen haset anlamında olursa da daha çok gayret anlamındadır. Mesela erkeğin karısını veya kadının kocasını başkalarından kıskanması haset değil gayrettir, bu davranış övülmüştür. Fakat birisi diğerinin karısını, kocasını, çocuklarını, güzelliğini veya her hangi bir nimet veya üstünlüğünü çekememesi, ona göz dikmesi, onun yok olmasını arzu etmesi, hasedin ta kendisidir ve bu davranış yerilmiş kötülenmiştir. Haset, kötülenmiş ve kötü bir huy olduğu bildirilmiştir. Gayret ise bunun aksine övülmüştür. Çünkü ilerleme, olgunluğa erme, iffet, hakkın korunması onunla olur. Yeter ki kendi hakkının ilerisine tecavüz etmek suretiyle aşırı olmasın. Böyle olursa o zaman gayret, haset manasında olmuş olur ki, makbul değil, bilakis günahtır.
HASEDİN TARİHÇESİ
Göklerde de yerlerde de ilk isyan yani Allah’ın emirlerine karşı gelme, haset yüzünden çıkmıştır. Allah’ın ilk yarattığı insan Hz Adem (AS)’dır ve aynı zamanda ilk peygamberdir. Allah, onu yaratmadan önce meleklere şöyle demişti:
وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُوا لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ:قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ قَالَ أَنَاْ خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ:
“Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Ona şekil verdiğim ve ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun secdeye kapanın. (Âdem yaratılınca) meleklerin hepsi de (Allah’ın emrine uyarak) hemen secde ettiler. Fakat (cinlerden olan) İblis ise emre uymadı, Âdem’e secde etmedi. Allah: “Ey iblis, secde edenlerle beraber olmayışının (yani Âdem’e secde etmeyişinin) sebebi nedir?” diye sordu. İblis: ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim. (Çünkü ben ondan daha üstünüm, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın) dedi. (A’RAF SURESİ 11–12. AYET)İşte İblis, uzun yıllar Allah’a ibadet etmişken, Allah’ın Âdem (AS)’a verdiği üstünlüğü çekememiş ve Allah katındaki değerini yitirmiştir. Böylece göklerde ilk defa Allah’a isyan edilmiştir. İblis bu hasedi sebebiyle Allah’ın rahmetinden kovulmuş ve uzaklaştırılmıştır. Allah şöyle buyurdu:
قَالَفَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ:وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِالدِّينِ:
“Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık kovuldun. Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır.” (HİCR SURESİ – 34–35. AYETLER)
Başka bir ayette de:
قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ:
“O halde çık, sen artık küçülenlerdensin.” (A’RAF SURESİ – 13. AYET)Kibirlenmek, küçüklüktür. Büyüyecek olan büyüklenmez, büyüklenen mutlaka küçülür. Büyüklük sadece Allah’a mahsustur. Allah, büyükleneni küçültür. İblis, büyüklendiği için Allah onu bulunduğu makamdan derhal azledip indirmiştir. Büyüklendiği için hakarete uğramıştır. İblis aslının ateş olduğuna güvenerek üstünlüğün kendisinde, aslından intikal eden bir miras, elinden alınamaz bir kişisel özellik olduğunu sanmış ve bulunduğu o mutluluk makamında düşmeyeceğini düşünmüş ve yaratıcının emrini eleştirmeye kalkmıştı. Eşyada bulunan bütün özelliklerin sadece bir Allah vergisi olduğunu unutmuştu. Bu unutkanlığının cezasını, bulunduğu makamdan uzaklaştırılarak çekmiştir. Buna da Hz Âdem (AS)’ı çekememesi sebep olmuştur.
Bu olayda düşünen insanlar için alınacak ibretler vardır. Allah’ın bir başkasına verdiği üstünlüğe ve nimete haset edip, o nimetin ondan alınarak kendisine verilmesini isteyen kimse, Allah’a ait olan bir takdir hakkının kendisinde olduğunu zannediyor ki, büyük bir hata yapıyor, günah işliyor demektir. İblis işlediği bu günahı cezasını ağır bir şekilde ödemiştir.
Yeryüzüne gelince; İlk insan ve ilk peygamber olan Hz Âdem (AS)’ın çocukları arasında da ilk isyan yine haset yüzünden çıkmıştır. Hz Âdem (AS)’ın çocuklarından olan Kabil, kardeşi Habil’i çekemeyip öldürmüş ve böylece yeryüzünde ilk cinayet haset yüzünden işlenmiştir.
Bir başka örnek te Hz Yakup (AS)’ın oğullarıdır. Bunlardan Hz Yusuf (AS) ile Bünyamin bir anadan, diğer oğullarsa başka bir anadan idiler. Hz Yakup (AS), oğullarından Hz Yusuf (AS) ile Bünyamin’i diğer çocuklarından daha çok sevdiğini ve babalarının apaçık bir yanlışlık içinde olduğunu oğulları söylüyorlardı. Bunu çekemeyen çocukları ne yapacaklarını kendi aralarında tartıştılar. Bir kısmı; Yusuf’u öldürün veya buralardan uzaklaştırın ki babanızın sevgisi size kalsın, sonra tevbe eder, iyilerden olursunuz. Dediler. İçlerinden biri bunu uygun bulmayıp: Yusuf’u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da gelip geçen bir kervan onu alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın. Dedi. Bu görüşü benimsediler. Şimdi yapılacak şey, Yusuf’u oynamak üzere babalarından isteyip almak ve planlarını uygulamaktı. Babalarına geldiler: Ey babamız, bize neden inanmıyorsun? Hâlbuki biz onun iyiliğini istiyoruz. Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin oynasın, kesinlikler biz onu koruruz dediler. Babaları endişe ediyordu: Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz olmaz. Dedi. Hz Yusuf (AS)’ı onlarla göndermek istemiyordu. Onlar: Vallahi biz öyle güçlü, kuvvetli bir toplulukken buna rağmen onu kurt, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz. Dediler ve isteklerinde ısrar ettiler. Baba istemeyerek te razı oldu. Kardeşleri Yusuf’u alıp götürdüler, onu planladıkları şekilde kuyunun dibine bıraktılar. Yatsı vakti ağlayarak babalarının yanına geldiler ve: Ey babamız, biz aramızda yarış yaparken Yusuf’u eşyalarımızın yanına bırakmıştık, bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şu anda biz doğru söylesek sen bize yine de inanacak değildin dediler. Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Onlara inanamadı ve: Hayır nefisleriniz sizi aldatmış ta size bir iş yaptırmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’tır dedi ve acısını içine gömdü.
Bundan sonrası malum… Bir kervan gelmiş, kuyudan su çekerken Hz Yusuf (AS)’ı görmüş ve kuyudan çıkarmışlar ve Mısır’a götürmüşlerdir.
Kardeşlerin birbirini çekememesi yüzünden baba Yakup (AS)’ın uzun yıllar çektiği bu dayanılmaz acı ve hiçbir zaman Allah’tan ümidini kesmemiş olması bütün detaylarıyla Yusuf suresinde hikâye edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği bu olaylar, çekememenin insana neler yaptırdığının acı örnekleridir. İnsan bu kötü huyun esiri olunca yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Evet, haset tarihten gelen sosyal bir hastalıktır. Peygamberimiz (SAV) bunu şöyle ifade ediyor:
“Size öncekilerin çekememe ve düşmanlık hastalığı bulaştı. İşte bu hastalık tıraş edip kazır. Saçları tıraş eder demiyorum. Fakat dinin insana kazandırdıklarını kazıyıp yok eder. Canımı kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, inanmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de kâmil manada inanmış olmazsınız. Bunu size sağlayacak şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız, birbirinizle selamlaşın.”
Peygamberimiz (SAV) bu ifadeleriyle hasedin, tarihin derinliklerinden geldiğini, inananın dinine zarar verdiğini ve bundan kurtulmanın hatta cennete girmenin yolunun da birbirini sevmek olduğunu bildiriyor. Elbette birbirini sevenler, eriştikleri nimete haset etmeyecekler, belki buna sevineceklerdir. Bir baba ve anne düşününüz ki, çocuklarının üstünlüğüne ancak sevinirler. Birbirini içtenlikle sevenler de kendilerine reva gördükleri bir şeyi sevdiklerine de reva görürler.