Kişisel Hayata dair ne varsa...

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Özgür Kurt

Karnını doyurmak için yiyecek bir şeyler bulmaya çıkan kurt, gecenin karanlığında sessiz sessiz yürüyordu. Çok aç olduğu belliydi. Ayın bedenine vuran ışıklarından nerdeyse kemikleri sayılıyordu. Patikaya doğru ilerlerken; iyi beslendiği her halinden belli olan heybetli ve tüyleri oldukça bakımlı bir köpekle karşılaştı.

Onun bu haline imrenen kurt;
Ne şanslısın! Sana bakacak ve karnını doyuracak insanlar, gece güvenle uyuduğun bir yuvan var. Bu halinden ne kadar da memnun görünüyorsun.

Köpek, kurda doğru merhametli bir bakış atarak kurdun bu çelimsiz haline üzüldü. Yaşadığım yerde yiyecek bulmakta zorluk çekmiyorum, düzenli bir hayatım var dedi. Eğer sen de benim gibi düzenli bir hayat istersen benimle gelebilirsin. İstediğin kadar doyarsın ve kulübemi paylaşırız.

Bu teklifi büyük bir sevinçle karşılayan kurt, köpekle birlikte yola düştü. Geceleri evin korunmasında köpeğe yardım edecek böylece düzenli kalacak bir yeri ve bol miktarda yiyeceği olacaktı.

Birlikte köpeğin evine doğru yürürlerken kurt, köpeğin parlak tüylerinin arasında bir yara izi gördü ve sordu: Boynundaki yara izi nedir? Canın acıyor mu, bu nasıl oldu?

Köpek, umursamaz bir tavırla cevap verdi: Önemli bir şey değil. Zincirin tasması yapmış olabilir, acımıyor, dedi.

Kurt, büyük bir hayretle sordu, nasıl yani sen özgür bir hayat sürmüyor musun?

Köpek, aslında sadece gündüzleri zincire bağlanıyorum. Sahibim benim saldırgan bir köpek olduğumu ve etrafa zarar vereceğimi düşünerek beni bağlıyor. Geceleri ise tasmamı takmıyor, istediğim yere gitmekte özgür oluyorum. Hem bu durum benim için daha iyi. Çünkü akşama kadar dinleniyor uyuyor ve güçleniyorum. Ardından da karnımı bir güzel doyurup gece görevimi daha iyi bir şekilde yerine getirebiliyorum. Evdeki herkes beni çok seviyor. Evin küçük oğlu benimle oynamaya bayılıyor. Evin hizmetçileri beni besliyor. Bazen de sahibimin tabağından yiyorum.

Bu sırada arkasına bile bakmadan karanlıkta kaybolan kurdun arkasından seslendi:
Nereye gidiyorsun?
Kurt, köpeğe dönerek senin adına sevindim benim tutsak arkadaşım. Tüm yiyecekler, mutlu yuvan ve seni sevdiğini söyleyen o sahipler senin olsun. Ben özgürlüğümü tüm bu şeylerin hiçbirisine değişmem. Ve ne için olursa olsun o zinciri boynuma takmayı kabul etmem, diyerek yoluna gitti.
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Bu hikaye bana Bediüzzaman Hazretlerinin çok güzel bir sözünü hatırlattı.

"En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir...
Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam... "
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
IMG_20221209_075130.jpg
Hayatın Anlamı Nedir?

Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı… Bulduğu hiç bir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş…
Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş. Herkese bunu sormaya karar vermiş…Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki… Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona:
”Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş… Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin”.
Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış:

” Evet, demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı? Adam şaşkın…
”Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki“.
Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge… Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzelliklerden büyülenmiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü … Geri geldiğinde bilge, adama bahçenin nasıl olduğunu sorunca gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış adam. Bilge gülümsemiş , “ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş:

“Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider sen farkına varmazsın… Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır…”

“Hayatının anlamı senin bakış açında gizlidir”
 
  • Beğen
Tepkiler: iklima ve Ali

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
ÇOBANALDATAN KUŞUNUN HİKAYESİ

Çobanaldatan kuşu kurtla anlaşmıştır. Yavrularını yememesi karşılığında çobanı sürüden uzaklaştıracaktır. Yaralı bir kuşmuş gibi davranarak çobanı sürüden uzaklaştırır. Çoban sürüden yeterli derecede uzaklaştığında yavrularının yanına döner. Tabi ki kurt da sürüye dalar. Çoban sürüsünün başına döndüğünde gördüğü manzara karşısında şok olur. Küçücük bir kuşun peşinden giderek sürünün perişan olmasına yol açmıştır. Köyde bunu kimseye anlatamayacağı için intihar eder.

Kurt sürüden geriye ne sağlam kalmışsa hepsini öldürür. Çoban aldatan kuşu ise yuvasında, yavrularının yanında, kurtun yavrularını yememesi için yeni çobanlar bekler. Oysa kurt asla çobanaldatan kuşunun yavrularının peşinde değildir. O, çobanı altadacak birilerine ihtiyaç duyar. Çobanın zaaflarını bilir. Acıma duygusunu kullanır. Egosuna yenileceğini, küçücük bir kuşu yakalayamamanın ezikliğiyle peşinden gitme arzusunu kullanır. Egosunun peşinden gideceğini bilir. Bunları kurt yapamaz. Bunu yapacak olan çok küçük, sevimli, yaralı görünümlü bir kuştur.”

Varın kendi hayatınızda kim kurt, kim çoban, kim çobanaldatan siz karar verin...
 
  • Beğen
Tepkiler: iklima ve Ali

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Bir Devedikeni Hikayesi

Screenshot_2023-07-29-20-17-06-962-edit_com.android.chrome.jpg

Yazın tam ortasıydı. Otlaklar biçilmişti, çavdar tarlaları da yakında biçilmeye başlanacaktı.

Çeşit çeşit çiçeklerden bir demet yaparak eve dönüyordum; bir hendekte, olağanüstü güzel, kırmızı renkte bir devedikeni gördüm: Bu, bizde “Tatar” denilen cinsten bir devedikeniydi. Otları biçenler ona pek dokunmamaya çalışır ama istemeden kopardıklarında, hemen onu ot yığınından alırlar, kimsenin eline batmasın diye bir kenara atarlar.

Aklıma bu devedikenini koparıp çiçek demetinin ortasına koymak geldi. Hendeğin içine indim, çiçeğin ortasına yapışmış derin derin, tatlı tatlı uyuyan, üstü hafif tüylü bir yaban arısını kovdum, sonra çiçeği koparmaya çalıştım. Fakat bu çok zor bir işti. Elime mendil sardığım halde dikenlerin her yandan parmaklarıma batması bir yana, çiçeğin sapı o kadar sağlamdı ki, onunla beş dakika kadar uğraştım durdum. Sonunda sapın liflerini teker teker koparmak zorunda kaldım. Güç bela çiçeği kopardığımda sap artık lime lime olmuştu, çiçeğin kendisi de, o kaba, hantal yapısı ile demetteki incecik, narin çiçeklere hiç uymuyordu. Yerindeyken pek güzel olan çiçeği ziyan ettiğime pişman oldum. Onu yere attım. Sonra çiçeği koparmak için harcadığım çabayı hatırlayarak “Ne kadar büyük bir gücü, ne kadar büyük bir yaşama isteği vardı!.. Canını kurtarmak için nasıl da çabalıyordu!.. Hayatını ne kadar pahalıya mal etti!” diye düşündüm.

Evime giden yol yeni sürülmüş henüz ekilmemiş kara topraklı tarlaların arasından geçiyordu. Tozlu yolun üzerinden ayaklarımı sürüye sürüye gidiyordum. Yeni sürülmüş tarla bir çiftlik sahibine aitti, çok büyüktü, o kadar ki, her iki yanda, ileride ta dağın yamacına kadar, düzgün bir şekilde harmanlanmış, henüz ekilmemiş, dinlendirilmiş kara topraktan başka hiçbir şey görünmüyordu. Toprak çok iyi sürülmüştü, tarlanın hiçbir yerinde bir tek bitki, bir tek ot görünmüyordu. Kapkara topraklar göz alabildiğine uzayıp gidiyordu.

Bu ölü, bu kapkara tarlanın içinde, elimde olmadan bir canlılık belirtisi bulmaya çalışarak “İnsan denilen varlık ne kadar tahripkâr!.. İşte burada da, kendi yaşamını sürdürebilmek için kimbilir nice canlı varlığa, nice bitkiye kıydı!” diye düşünüyordum. Önümde, yolun sağında, ne olduğunu kestiremediğim bir küme vardı. Biraz yaklaşınca onun da boşuna kopardığım, sonra da yere attığım “Tatar çiçeği” olduğunu gördüm.

Bu “Tatar çiçeği” öbeğinin üç filizi vardı. Bunlardan birinin üst kısmı koparılmıştı, sapın geri kalan kısmı koparılmış bir el gibi sarkıyordu. Öteki iki sapta ise birer çiçek vardı. Bu çiçekler de bir zamanlar koyu kırmızıydı, şimdiyse ikisi de kararmıştı. Saplardan biri kırılmış, kırılmış olan kısım, ucunda kirli çiçeğiyle, aşağı doğru sarkmıştı. Öbür çiçek de kara toprağın çamuruna bulanmıştı ama, her şeye rağmen gene de dimdik duruyordu. Belli ki öbeğin üzerinden bir araba tekerleği geçmişti. Çiğnenen bitki öbeği daha sonra yeniden doğrulmuştu. Belki biraz yan duruyordu, ama ne olursa olsun duruyordu ya!..

Sanki vücudundan bir parça koparmış, bağırsaklarını deşmiş, elini kırmış, gözünü oymuşlardı da, o gene çevresindeki bütün canlı kardeşlerini yok eden insana teslim olmamıştı!.. Ona karşı hâlâ dimdik ayakta duruyordu… “Bu ne müthiş bir direnme!” diye düşündüm. “İnsan buradaki her şeyi kendisine boyun eğdirmiş, hepsini yenmiş!.. Milyonlarca bitkiyi yok etmiş; yine de, işte bu devedikeni ona teslim olmamış…”
 
Son düzenleme:

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Screenshot_2023-09-27-18-09-37-524-edit_com.instagram.android.jpg

Cambazın biri, eşeği yularından çekip gelmiş pazara.
Bir başka cambaz yanaşmış:
“Kaça bu eşek?”
“Bin lira!”
“Aldım gitti, ver elini helalleşelim!”
Birkaç kişi alıcının kulağına fısıldamış:
“Yahu görmüyor musun, bu eşek topal. Onun için ucuza verdi!”
“O eşek topal değil, tırnağının arasına taş kaçmış.
Bu nedenle topal sanıp ucuza elden çıkarmaya bakıyor!”
Eşeği satana koşmuşlar:
“Yahu bu eşek topal değilmiş, tırnağına taş kaçmış!”
Satıcı gülmüş:
“Eşek topal olmasına topal da, öyle sansınlar diye taşı tırnağına ben koydum!”

Alıcıya koşmuşlar:
“Yahu bu eşek gerçekten topalmış, taşı o koymuş. Seni de kandırdı, parayı aldı!”
Alıcı dövünmeğe başlamış:
“Vay namussuz vay! Eğer verdiğim para sahte olmasaydı, beni kazıklayacaktı!”..
*****
Çağımız insanının ahlâk yapısının özeti..!
Yalan söylediklerini biliyoruz.
Yalan söylediklerini biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.
Ama hâlâ yalan söylüyorlar.
Yalansız hiç bir iş dönmüyor…
 
  • Beğen
Tepkiler: ^^Pelpelik^^

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Derviş ve Kuş

Screenshot_2024-03-29-17-54-07-036-edit_com.google.android.googlequicksearchbox.jpg

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hazreti Süleyman aleyhisselam dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.
Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hazreti. Süleyman aleyhisselam bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar…
Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
 
  • Beğen
Tepkiler: Çimen

Son mesajlar