Sahabi, kelime manası olarak sohbet ve sahip kelimelerinden türetilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimizi mümin olarak gören ve mümin olarak vefat eden kişiye de sahabi denir. Sahabe ve ashâb, sahabinin çokluk şeklidir. Bazen bu kelime iyi ve seçkin insanlar manasında Sahabe-i Kirâm veya Ashâb-ı Güzîn şeklinde de kullanılır.
Başta Kurân olmak üzere İlahî kitaplar Sahabe-i Kirâmı övmüş, onların üstün vasıflarını dile getirmiştir.
Kurânda onları öven, takdir eden birçok âyet mevcuttur. Bunların bir kısmının meali şöyledir:
Muhammed, Allahın Resûlüdür. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, Allahın lütfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrattaki vasfı budur. İncildeki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra gitgide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allahın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.[1]
Şu âyette de onların methedilen özellikleri yer alır:
İman edip de hicret eden ve Allah yolunda cihat eden kimselerle onları barındıran ve onlara yardım eden kimseler ise gerçek müminlerin tâ kendileridir. Onlar için günahlarından bağışlanma ve cennette tükenmez bir rızık vardır.[2]
Allahın rızasına nail oldukları da şöyle ifade edilir:
İslamda önceliği olan Muhacirler ve Ensar ile onları güzellikle takip ederek örnek alanlar ve onları hayırla yâd edenlere gelince Allah onlardan razıdır, onlar da Allahtan razıdırlar. Allah onlara, içinde ebedî olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Bu ise en büyük kurtuluştur.[3]
Muhacir ve Ensarın birbirlerine olan kardeşlik bağları da şöyle ifade edilir:
O mallarda, bir de yurtlarından çıkarılıp mallarından mahrum bırakılmış fakir muhacirlerin hakkı vardır ki, onlar Allahın lütfunu ve rızasını arar, Allahın dinine ve Resûlüne yardım ederler. İşte onlar imanlarında sadık olanların tâ kendisidir.
Daha önce Medineyi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince Onlar kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtiraslarından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.
Onlardan sonra gelenler de, Ey Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı kalplerimizde kin bırakma Ey Rabbimiz. Muhakkak ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin.[4]
Sahabilerin cesareti de şöyle anlatılır:
Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar. Onlardan korkun! dedi de, bu söz onların imanını artırdı ve Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! dediler.[5]
Diğer İlahî kitaplarda da sahabilerden övgüyle bahsedilir. Zeburda onlar hakkında, Ey Dâvud, Muhammedi ve ümmetini bütün ümmetlere üstün tuttum.[6]ifadesi yer alır. Tevratta ise onlardan Kutsiler diye söz edilir. İncilde sahabilerden, cihatla görevli kimseler olarak bahsedilir.
Hz. Kâba Kitab-ı Mukaddeste sahabiler hakkında neler anlatıldığı sorulduğunda şunları söyledi:
Ahmed (a.s.m.) ve ümmeti Allaha çok hamd ederler. İyi ve kötü hiçbir hâllerinde şükürden ayrılmazlar. Allahın şanını yüceltir, Onu her yerde anarlar. Onların yakarışları göklere kadar yükselir. Namazlarını öylesine bir huşu içinde kılarlar ki, çıkardıkları uğultu, oğul arılarının kayalardaki uğultularına benzer. Namazlarında melekler gibi saf tutarlar. Savaşta da namazdaki gibi dizilirler. Allah yolunda savaşa tutuştuklarında melekler keskin ve sivri mızraklanyla onların ön ve arkalarında yer alır;işaret parmaklarıyla işaret ederektıpkı şu beyaz çiçeklerin, yapraklarının gölgelerini takip ettikleri gibi. Allah da kudretiyle onları gölgeler. Onlar asla savaştan geri kalmazlar.[7]
________________________________________
[1]Fetih Sûresi, 29.
[2]Enfal Sûresi, 74.
[3]Tevbe Sûresi, 100.
[4]Haşir Sûresi, 8-10.
[5]Âl-i İmrân Sûresi, 173.
[6]el-Bidâye, 2: 326.
[7]Hilyetül-Evliyâ, 5: 386.
Yazar:
Sahabeler Ansiklopedisi
Başta Kurân olmak üzere İlahî kitaplar Sahabe-i Kirâmı övmüş, onların üstün vasıflarını dile getirmiştir.
Kurânda onları öven, takdir eden birçok âyet mevcuttur. Bunların bir kısmının meali şöyledir:
Muhammed, Allahın Resûlüdür. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, Allahın lütfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrattaki vasfı budur. İncildeki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra gitgide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allahın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.[1]
Şu âyette de onların methedilen özellikleri yer alır:
İman edip de hicret eden ve Allah yolunda cihat eden kimselerle onları barındıran ve onlara yardım eden kimseler ise gerçek müminlerin tâ kendileridir. Onlar için günahlarından bağışlanma ve cennette tükenmez bir rızık vardır.[2]
Allahın rızasına nail oldukları da şöyle ifade edilir:
İslamda önceliği olan Muhacirler ve Ensar ile onları güzellikle takip ederek örnek alanlar ve onları hayırla yâd edenlere gelince Allah onlardan razıdır, onlar da Allahtan razıdırlar. Allah onlara, içinde ebedî olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Bu ise en büyük kurtuluştur.[3]
Muhacir ve Ensarın birbirlerine olan kardeşlik bağları da şöyle ifade edilir:
O mallarda, bir de yurtlarından çıkarılıp mallarından mahrum bırakılmış fakir muhacirlerin hakkı vardır ki, onlar Allahın lütfunu ve rızasını arar, Allahın dinine ve Resûlüne yardım ederler. İşte onlar imanlarında sadık olanların tâ kendisidir.
Daha önce Medineyi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince Onlar kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtiraslarından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.
Onlardan sonra gelenler de, Ey Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı kalplerimizde kin bırakma Ey Rabbimiz. Muhakkak ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin.[4]
Sahabilerin cesareti de şöyle anlatılır:
Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar. Onlardan korkun! dedi de, bu söz onların imanını artırdı ve Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! dediler.[5]
Diğer İlahî kitaplarda da sahabilerden övgüyle bahsedilir. Zeburda onlar hakkında, Ey Dâvud, Muhammedi ve ümmetini bütün ümmetlere üstün tuttum.[6]ifadesi yer alır. Tevratta ise onlardan Kutsiler diye söz edilir. İncilde sahabilerden, cihatla görevli kimseler olarak bahsedilir.
Hz. Kâba Kitab-ı Mukaddeste sahabiler hakkında neler anlatıldığı sorulduğunda şunları söyledi:
Ahmed (a.s.m.) ve ümmeti Allaha çok hamd ederler. İyi ve kötü hiçbir hâllerinde şükürden ayrılmazlar. Allahın şanını yüceltir, Onu her yerde anarlar. Onların yakarışları göklere kadar yükselir. Namazlarını öylesine bir huşu içinde kılarlar ki, çıkardıkları uğultu, oğul arılarının kayalardaki uğultularına benzer. Namazlarında melekler gibi saf tutarlar. Savaşta da namazdaki gibi dizilirler. Allah yolunda savaşa tutuştuklarında melekler keskin ve sivri mızraklanyla onların ön ve arkalarında yer alır;işaret parmaklarıyla işaret ederektıpkı şu beyaz çiçeklerin, yapraklarının gölgelerini takip ettikleri gibi. Allah da kudretiyle onları gölgeler. Onlar asla savaştan geri kalmazlar.[7]
________________________________________
[1]Fetih Sûresi, 29.
[2]Enfal Sûresi, 74.
[3]Tevbe Sûresi, 100.
[4]Haşir Sûresi, 8-10.
[5]Âl-i İmrân Sûresi, 173.
[6]el-Bidâye, 2: 326.
[7]Hilyetül-Evliyâ, 5: 386.
Yazar:
Sahabeler Ansiklopedisi