Ümmet olarak yaşadığımız uzun asırlar bizden birçok şeyi alıp götürdü. Bugün kaybettiklerimizi toparlamaya çalışıyoruz. Kendi kayıplarımızı telafi etmenin yanında insanlığa İslamın diriltici mesajını iletmeye gayret ediyor, bunu tanıklaştırma mücadelesi veriyoruz.
Yitirdiğimiz anlayışların süreç içinde bedeli son derece ağır oldu. Kuranın terkedilmiş bir kitap olarak bırakılması yüzyıllar içinde sorunlarımızı derinleştirdi. Anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız dinin neliği hakkında geniş çevrelerce bir birliktelik oluşturulamadı.
Allahın dini temel dayanakları itibariyle bir çelişki barındırmaktan berîdir. Çelişki tevhidin karşıtıdır. Tevhid ve onun özü etrafında örülen din Rabbimizin insanlara hidayetleri için lutfettiği apaçık bir nimetidir.
Dinin temelini kuşkusuz vahiy oluşturmaktadır. Bunda kimsenin şüphesi yoktur. Ancak tarihi seyir içerisinde müslüman toplulukların yaşadıkları serüvenler vahiyle irtibatı son derece zayıf bir seviyeye indirgemiştir. Vahyin bir damar olarak zayıfladığı toplumlarda sahih bir din anlayışından bahsetmek mümkün olamaz.
Vahyin terk ettiği -ya da terk ettirildiği- alanları başka inançların, anlayışların doldurması kaçınılmazdır. Bu çerçevede müslüman halkların günümüzdeki din anlayışları bize birçok ipucunu zahmetsizce verebilecek durumdadır.
Cehaletten kaynaklanan yanlışlıkları bir yere kadar anlayabilmek mümkündür ama ilim adamlığı sıfatını haiz kişilerin yaptığı tahribat gerçekten mazur görülebilecek durumda değildir. Allahın dini, Onun gönderdiği vahiyle insanlığa iletilen dinse eğer; vahyin sınırlarını esnetmek, değiştirmek, geliştirmek dini tümüyle karmaşık bir hale sokmaktır ve bu da tarih içerisinde fazlasıyla yapılmıştır.
Siyasi hadiseler ilk dönemlerden başlayarak din anlayışını bulandırdı, tevhidin değil karmaşanın, hizipleşmenin, sapmanın dinini insanlara dayattı. Çekişmelerin duygusallığına teslim olan insanlar arınmanın değil de ihtirasların sevdasına düştükçe Kitaptan iyice uzağa düştüler. Kimi cahilliklerinden, kimi zalimliklerinden, kimi de korkularından vahyin uzağına düşerken kimi de karşılaşılan yeni kültürlerden fazlasıyla etkilendi; savunmacı ya da eklektik anlayışlarla hareket ederek saf İslam düşüncesini iyice bulandırdı.
İslam tarihindeki kalıplaşmış mezhepçi anlayışları kabul etmemiz mümkün değildir. Kuran temelli bir din anlayışına inanan kimseler için bu mümkün olamaz. Bu, kesinlikle tarihi birikimleri yok saymak değildir. Aksine bu tutum bizi tarihi süreç karşısında özgür kılacak, zorlama savunu ve yorumlara saplanıp kalmamızı da engelleyecektir. Yukarıda bahsedilen çeşitli sebepler, tarihi, kendisiyle hesaplaşılması gereken bir alan kılmaktadır. Özgür bakışa sahip olamayan insanlar için böyle bir hesaplaşmadan bahsetmek zaten imkân dahilinde değildir.
Siyasi nedenlerle Şii - Sünni ikilemi İslam tarihi boyunca müslüman halklar arasında derinleşmiştir. Bu derinlik ulema sınıfının gayretiyle neredeyse birbirinden farklı dinlerin İslam yerine kök salmasına, kaynakların yerine göre birbirinin tam karşıtı olarak üretilmesine yol açmıştır.
Özet olarak belirlediğimiz bu tabloya göre yapılması gerekenleri tartışmak durumundayız. Hz. Peygamberin vefatından sonraki hilafet tartışmaları müslümanlar arasında yıkıcı problemlere neden olmuştur. Bu meseleler kesinlikle İslami meseleler değil, sadece tarihi problemler olarak görülmeliyken derin ayrılıkların sebebi kabul edilmiştir. Bizim bugün buradan bakarak bu meseleler hakkında ümmeti bölen tavırlara daha adilane yaklaşma sorumluluğumuz ve imkânımız vardır. Tarih içinde müslümanlar tarafından türlü gerekçelerle, herhangi bir vahyî bildirime dayanmaksızın yüceltilen şahsiyetlere karşı ölçüsüz sevgi ve bunun mukabilinde başkalarına karşı gösterilen aşırı nefret ilkel asabiyetler olarak değerlendirilmeli ve müslüman olmanın gereği olarak artık bu tavırlar terk edilmelidir. Günümüzde etkisini devam ettiren ve ortadoğuda emperyalistlerce kullanılan bu ayrımlar cesur adımlarla ortadan kaldırılmalı, vahyin sınırları herhangi bir nedenle zorlanmamalıdır.
Siyasi ayrılıkların dine dayandırılarak İslam düşüncesini tahrip etme sürecinin yanında gerek bu süreçle beraber, gerek bu süreçten bağımsız bir biçimde İslam düşüncesi türlü çatışmalarla zaafa uğratılmıştır. İslam toplumunun ve coğrafyasının gelişmesiyle birlikte farklı ilim ve kültür havzaları ortaya çıkmış; bu havzalarda değişik etkilenimler sonucu farklı din anlayışları neşet etmiştir.
Hadis toplama faaliyetleri hicri ikinci asırda sistematik bir boyut kazanmaya başlamış ve o günden bu güne kadar temel tartışma alanlarından birini oluşturmuştur. Yukarıda bahsedilen olumsuz gelişmeler büyük oranda bu alanı etkilemiştir. Hadis literatürü o seyir içerisinde maalesef yoğun olarak zaafları bünyesine dahil etmiştir.
Hadis ve buna paralel olarak Sünnet tartışmaları İslam düşüncesini kökten etkilemiş, her ne kadar Kuran temelli bir damar var olagelse de bu damar egemen düşünce sistemi olamamış, siyasi aktörler din anlayışına fazlasıyla müdahil olduğundan sağlıklı, bağımsız bir Kuran düşüncesi İslam tarihinin belirleyici çizgisi olamamıştır.
Bugün de tüm hararetiyle müslümanlar arasında Kuran ve Sünnet, bunlara bağlı olarak da Hadis tartışmaları sürmekte, hakikat ortaya çıkartılmaya çalışılmaktadır. Allahın Kitabı ve Onun Peygamberi müslümanların zihninde doğru bir şekilde karşılık bulamadıkça, dinin anlaşılması, dolayısıyla da bireysel ve toplumsal hayata aktarılması problemli olmaktan kurtulamayacaktır.
Hadis literatürü barındırdığı tarihsel zafiyetler nedeniyle eleştiriye tabi tutulduğunda, bu, İslama dönük bir saldırı olarak değerlendirilmemeli, anlaşılmaya çalışılmalıdır. Yanlışlık ve tutarsızlıklar düşünen zihin ve vicdanlar için fazlasıyla belirgindir. Müslüman çevreler artık bu konularda suçlayıcı tavırlar yerine anlamaya dönük tercihleri öne çıkarmalıdırlar.
Sünnetin aydınlatılması son derece mühimdir. Kuran dışı vahiyle oluştuğu söylenen hadis ve sünnet malzemesinin varlığının kabulü Kuran düşüncesinin zaafa uğramasına sebebiyet verecektir. Allahın Kitabı insanların anlayış ve kavrayışına sunulmuş bir açıklıktadır. Hz. Peygamber Kuranla tanınmaya çalışıldığında birçok tartışmalı alan kendiliğinden çözülüverecektir. Yapılması gereken belki de sadece geleneksel saplantı ve inanışları cesur bir şekilde eleştiriye açmaktır.
Tasavvuf, hadis, kelam gibi problemli alanların farklı kaynaklardan sıkı bir şekilde okunma ve tahlil edilme zorunluluğu tevhid düşüncesine iman ettiğini iddia eden kişiler için kaçınılmaması gereken bir tutum olmalıdır. Bu konularda son otuz yıllık süreçte ülkemizde önemli çalışmalar yapılmış, önemli mesafeler kat edilmiştir. Müslümanlar olarak yaşadığımız bütün sorunların temelinde Kuran düşüncesinin uzağına düşmek yatmaktadır. Kurana sadece törensel bir malzeme olarak bakanlardan önce, Kurana bir şekilde ulaşmış insanların bu kararlı adımları atmaları ve hiçbir komplekse kapılmamaları şarttır. İslam dünyasında ve ülkemizde ulaşılan birikimler bu gözle mutlaka değerlendirilmeli, tartışılmalı ve hakikate açılan kapılar aralanmalıdır.
Bahsedilen alanlarla ilgili eleştiriler saldırılara muhatap olmaktan kurtulmalıdır. Hadis ve sünnet alanlarındaki geleneksel kabulleri Kuran çerçevesinde değerlendirmek, Peygamberimizin konumunu iptal etmek olarak değil de bilakis daha esaslı bir şekilde ortaya koyma çabası olarak algılanmalıdır. Bizim donanımlı bir şekilde insanlara bıkmadan anlatmamız gerekenler bu çerçevede şekillenmeli, yanlış anlayış ve tutumlar hikmetli söz ve davranışlarla ıslah edilmelidir. Bu doğrultuda bir okuma yapmak isteyenler için aşağıdaki okuma listesi bir başlangıç olarak önerilebilir:
1- Hadis İlimleri - Subhi es-Salih (DİB)
2- Hadis Usulü - Talat Koçyiğit (TDV Yayınları)
3- Mevzu Hadisler - Yaşar Kandemir (DİB)
4- Nebevi Sünnet - Muhammed Gazzali (Ekin)
5- Kur'an ve Sünnet Üzerine - Hikmet Zeyveli (Birun)
6- İslam Düşüncesinde Sünnet - Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Okulu)
7- İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi - Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Okulu)
8- Alternatif Hadis Metodolojisi - Hayri Kırbaşoğlu (Kitabiyat)
9- Hadis Özel Sayısı - İslami Araştırmalar Dergisi
10- Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması - M. Ebu Reyye (Yöneliş)
11- Hadisi Yeniden Düşünmek - M. Emin Özafşar (Ankara Okulu)
12- Mutezile ve Hadis - Hüseyin Hansu (Kitabiyat)
13- Hadislerin Kur'an'a Arzı - Ahmet Keleş (İnsan)
14- Buhari'nin Kaynakları - Fuad Sezgin (Kitabiyat)
15- Hz. Aişe'nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler - Zerkeşi (Kitabiyat)
16- Hadis Problemleri - Enbiya Yıldırım (Umran)
17- Hadis Müdafaası - İbn Kuteybe (Kayıhan)
18- Hadis Maddesi - TDV İslam Ansk.
19- Vahiy Savunması (Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı) - M. Yaşar Soyalan (Anka)
20- Hadis Terimleri Sözlüğü - Mücteba Uğur (Diyanet Vakfı)
21- Hadis - İsmail Lütfü Çakan (Ensar)
22- Temel Kaynağımız Kuran - Fevzi Zülaloğlu
23- Sahabe Dönemi Siyasi Hadiselerinin Kelâmî Problemlere Etkileri - Ahmet Akbulut (Birleşik)
24- Hz. Muhammedi Doğru Anlamak - İbrahim Sarmış
Yitirdiğimiz anlayışların süreç içinde bedeli son derece ağır oldu. Kuranın terkedilmiş bir kitap olarak bırakılması yüzyıllar içinde sorunlarımızı derinleştirdi. Anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız dinin neliği hakkında geniş çevrelerce bir birliktelik oluşturulamadı.
Allahın dini temel dayanakları itibariyle bir çelişki barındırmaktan berîdir. Çelişki tevhidin karşıtıdır. Tevhid ve onun özü etrafında örülen din Rabbimizin insanlara hidayetleri için lutfettiği apaçık bir nimetidir.
Dinin temelini kuşkusuz vahiy oluşturmaktadır. Bunda kimsenin şüphesi yoktur. Ancak tarihi seyir içerisinde müslüman toplulukların yaşadıkları serüvenler vahiyle irtibatı son derece zayıf bir seviyeye indirgemiştir. Vahyin bir damar olarak zayıfladığı toplumlarda sahih bir din anlayışından bahsetmek mümkün olamaz.
Vahyin terk ettiği -ya da terk ettirildiği- alanları başka inançların, anlayışların doldurması kaçınılmazdır. Bu çerçevede müslüman halkların günümüzdeki din anlayışları bize birçok ipucunu zahmetsizce verebilecek durumdadır.
Cehaletten kaynaklanan yanlışlıkları bir yere kadar anlayabilmek mümkündür ama ilim adamlığı sıfatını haiz kişilerin yaptığı tahribat gerçekten mazur görülebilecek durumda değildir. Allahın dini, Onun gönderdiği vahiyle insanlığa iletilen dinse eğer; vahyin sınırlarını esnetmek, değiştirmek, geliştirmek dini tümüyle karmaşık bir hale sokmaktır ve bu da tarih içerisinde fazlasıyla yapılmıştır.
Siyasi hadiseler ilk dönemlerden başlayarak din anlayışını bulandırdı, tevhidin değil karmaşanın, hizipleşmenin, sapmanın dinini insanlara dayattı. Çekişmelerin duygusallığına teslim olan insanlar arınmanın değil de ihtirasların sevdasına düştükçe Kitaptan iyice uzağa düştüler. Kimi cahilliklerinden, kimi zalimliklerinden, kimi de korkularından vahyin uzağına düşerken kimi de karşılaşılan yeni kültürlerden fazlasıyla etkilendi; savunmacı ya da eklektik anlayışlarla hareket ederek saf İslam düşüncesini iyice bulandırdı.
İslam tarihindeki kalıplaşmış mezhepçi anlayışları kabul etmemiz mümkün değildir. Kuran temelli bir din anlayışına inanan kimseler için bu mümkün olamaz. Bu, kesinlikle tarihi birikimleri yok saymak değildir. Aksine bu tutum bizi tarihi süreç karşısında özgür kılacak, zorlama savunu ve yorumlara saplanıp kalmamızı da engelleyecektir. Yukarıda bahsedilen çeşitli sebepler, tarihi, kendisiyle hesaplaşılması gereken bir alan kılmaktadır. Özgür bakışa sahip olamayan insanlar için böyle bir hesaplaşmadan bahsetmek zaten imkân dahilinde değildir.
Siyasi nedenlerle Şii - Sünni ikilemi İslam tarihi boyunca müslüman halklar arasında derinleşmiştir. Bu derinlik ulema sınıfının gayretiyle neredeyse birbirinden farklı dinlerin İslam yerine kök salmasına, kaynakların yerine göre birbirinin tam karşıtı olarak üretilmesine yol açmıştır.
Özet olarak belirlediğimiz bu tabloya göre yapılması gerekenleri tartışmak durumundayız. Hz. Peygamberin vefatından sonraki hilafet tartışmaları müslümanlar arasında yıkıcı problemlere neden olmuştur. Bu meseleler kesinlikle İslami meseleler değil, sadece tarihi problemler olarak görülmeliyken derin ayrılıkların sebebi kabul edilmiştir. Bizim bugün buradan bakarak bu meseleler hakkında ümmeti bölen tavırlara daha adilane yaklaşma sorumluluğumuz ve imkânımız vardır. Tarih içinde müslümanlar tarafından türlü gerekçelerle, herhangi bir vahyî bildirime dayanmaksızın yüceltilen şahsiyetlere karşı ölçüsüz sevgi ve bunun mukabilinde başkalarına karşı gösterilen aşırı nefret ilkel asabiyetler olarak değerlendirilmeli ve müslüman olmanın gereği olarak artık bu tavırlar terk edilmelidir. Günümüzde etkisini devam ettiren ve ortadoğuda emperyalistlerce kullanılan bu ayrımlar cesur adımlarla ortadan kaldırılmalı, vahyin sınırları herhangi bir nedenle zorlanmamalıdır.
Siyasi ayrılıkların dine dayandırılarak İslam düşüncesini tahrip etme sürecinin yanında gerek bu süreçle beraber, gerek bu süreçten bağımsız bir biçimde İslam düşüncesi türlü çatışmalarla zaafa uğratılmıştır. İslam toplumunun ve coğrafyasının gelişmesiyle birlikte farklı ilim ve kültür havzaları ortaya çıkmış; bu havzalarda değişik etkilenimler sonucu farklı din anlayışları neşet etmiştir.
Hadis toplama faaliyetleri hicri ikinci asırda sistematik bir boyut kazanmaya başlamış ve o günden bu güne kadar temel tartışma alanlarından birini oluşturmuştur. Yukarıda bahsedilen olumsuz gelişmeler büyük oranda bu alanı etkilemiştir. Hadis literatürü o seyir içerisinde maalesef yoğun olarak zaafları bünyesine dahil etmiştir.
Hadis ve buna paralel olarak Sünnet tartışmaları İslam düşüncesini kökten etkilemiş, her ne kadar Kuran temelli bir damar var olagelse de bu damar egemen düşünce sistemi olamamış, siyasi aktörler din anlayışına fazlasıyla müdahil olduğundan sağlıklı, bağımsız bir Kuran düşüncesi İslam tarihinin belirleyici çizgisi olamamıştır.
Bugün de tüm hararetiyle müslümanlar arasında Kuran ve Sünnet, bunlara bağlı olarak da Hadis tartışmaları sürmekte, hakikat ortaya çıkartılmaya çalışılmaktadır. Allahın Kitabı ve Onun Peygamberi müslümanların zihninde doğru bir şekilde karşılık bulamadıkça, dinin anlaşılması, dolayısıyla da bireysel ve toplumsal hayata aktarılması problemli olmaktan kurtulamayacaktır.
Hadis literatürü barındırdığı tarihsel zafiyetler nedeniyle eleştiriye tabi tutulduğunda, bu, İslama dönük bir saldırı olarak değerlendirilmemeli, anlaşılmaya çalışılmalıdır. Yanlışlık ve tutarsızlıklar düşünen zihin ve vicdanlar için fazlasıyla belirgindir. Müslüman çevreler artık bu konularda suçlayıcı tavırlar yerine anlamaya dönük tercihleri öne çıkarmalıdırlar.
Sünnetin aydınlatılması son derece mühimdir. Kuran dışı vahiyle oluştuğu söylenen hadis ve sünnet malzemesinin varlığının kabulü Kuran düşüncesinin zaafa uğramasına sebebiyet verecektir. Allahın Kitabı insanların anlayış ve kavrayışına sunulmuş bir açıklıktadır. Hz. Peygamber Kuranla tanınmaya çalışıldığında birçok tartışmalı alan kendiliğinden çözülüverecektir. Yapılması gereken belki de sadece geleneksel saplantı ve inanışları cesur bir şekilde eleştiriye açmaktır.
Tasavvuf, hadis, kelam gibi problemli alanların farklı kaynaklardan sıkı bir şekilde okunma ve tahlil edilme zorunluluğu tevhid düşüncesine iman ettiğini iddia eden kişiler için kaçınılmaması gereken bir tutum olmalıdır. Bu konularda son otuz yıllık süreçte ülkemizde önemli çalışmalar yapılmış, önemli mesafeler kat edilmiştir. Müslümanlar olarak yaşadığımız bütün sorunların temelinde Kuran düşüncesinin uzağına düşmek yatmaktadır. Kurana sadece törensel bir malzeme olarak bakanlardan önce, Kurana bir şekilde ulaşmış insanların bu kararlı adımları atmaları ve hiçbir komplekse kapılmamaları şarttır. İslam dünyasında ve ülkemizde ulaşılan birikimler bu gözle mutlaka değerlendirilmeli, tartışılmalı ve hakikate açılan kapılar aralanmalıdır.
Bahsedilen alanlarla ilgili eleştiriler saldırılara muhatap olmaktan kurtulmalıdır. Hadis ve sünnet alanlarındaki geleneksel kabulleri Kuran çerçevesinde değerlendirmek, Peygamberimizin konumunu iptal etmek olarak değil de bilakis daha esaslı bir şekilde ortaya koyma çabası olarak algılanmalıdır. Bizim donanımlı bir şekilde insanlara bıkmadan anlatmamız gerekenler bu çerçevede şekillenmeli, yanlış anlayış ve tutumlar hikmetli söz ve davranışlarla ıslah edilmelidir. Bu doğrultuda bir okuma yapmak isteyenler için aşağıdaki okuma listesi bir başlangıç olarak önerilebilir:
1- Hadis İlimleri - Subhi es-Salih (DİB)
2- Hadis Usulü - Talat Koçyiğit (TDV Yayınları)
3- Mevzu Hadisler - Yaşar Kandemir (DİB)
4- Nebevi Sünnet - Muhammed Gazzali (Ekin)
5- Kur'an ve Sünnet Üzerine - Hikmet Zeyveli (Birun)
6- İslam Düşüncesinde Sünnet - Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Okulu)
7- İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi - Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Okulu)
8- Alternatif Hadis Metodolojisi - Hayri Kırbaşoğlu (Kitabiyat)
9- Hadis Özel Sayısı - İslami Araştırmalar Dergisi
10- Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması - M. Ebu Reyye (Yöneliş)
11- Hadisi Yeniden Düşünmek - M. Emin Özafşar (Ankara Okulu)
12- Mutezile ve Hadis - Hüseyin Hansu (Kitabiyat)
13- Hadislerin Kur'an'a Arzı - Ahmet Keleş (İnsan)
14- Buhari'nin Kaynakları - Fuad Sezgin (Kitabiyat)
15- Hz. Aişe'nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler - Zerkeşi (Kitabiyat)
16- Hadis Problemleri - Enbiya Yıldırım (Umran)
17- Hadis Müdafaası - İbn Kuteybe (Kayıhan)
18- Hadis Maddesi - TDV İslam Ansk.
19- Vahiy Savunması (Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı) - M. Yaşar Soyalan (Anka)
20- Hadis Terimleri Sözlüğü - Mücteba Uğur (Diyanet Vakfı)
21- Hadis - İsmail Lütfü Çakan (Ensar)
22- Temel Kaynağımız Kuran - Fevzi Zülaloğlu
23- Sahabe Dönemi Siyasi Hadiselerinin Kelâmî Problemlere Etkileri - Ahmet Akbulut (Birleşik)
24- Hz. Muhammedi Doğru Anlamak - İbrahim Sarmış