Para harcayacağım derken evliliğinizi harcamayın

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,282
İstanbul..
Pek çok insan hayata güzel umutlarla bakar. En küçüğünden en büyüğüne herkesin hayalleri, idealleri, hedefleri vardır. Küçücük bir çocuğa “Büyünce ne olacaksın?” dense mesela hemen sıralamaya başlar çevresinde gözlemlediği kadarıyla en “istenilesi” olanları. Kimi zaman insanlar büyüdükçe hayalleri küçülse de en az “bir ev, bir araba” şart der herkes… Çünkü ancak bu şekilde rahat edeceğimize inanırız, ancak bu şekilde mutlu olacağımız kanısına kapılırız. Bunun tek suçlusu da biz değilizdir esasında, ne yazık ki yaşam koşullarımız bize bunu sunmuştur; istemek, arzu etmek, sınırsızca almak, aldıklarınla doyuma ulaşamamak…

PARAYLA SAADET OLMAZ

Halbuki eskilerin ağzından düşmeyen pek güzel sözler vardır; “Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz” gibi… “Azıcık aşım, kaygısız başım” gibi… Üstelik de bu sözler öyle “laf olsun” diye söylenmemiştir. Yaşanmışlıkların neticesi olarak günümüze gelmiştir. Düşününce mesela pek çoğumuzun bir anısı gelir aklına. Dedemiz ve ninemizi ziyarete gitmişiz bir yaz tatili günü. Şartlar şimdikinden çok farklı. Ne elimizden düşürmediğimiz telefonlarımız var, ne de gözümüzü ayırmadığımız bir televizyon. Sofralarda çeşit çeşit yemekler, yemekleri sunduğumuz birbirinden farklı tabaklar da yok. Trend takip etmiyoruz henüz ve henüz “Bir giydiğimi bir daha giymem” demiyoruz… Ama mutluyuz, huzurluyuz… Şimdi bir türlü ulaşamadığımız bir sükunet var hepimizde.

Ne ninemiz dedemize kızıyor “Evin eksiği çok” diye, ne de dedemiz ninemize söyleniyor “Sen ne çok alışveriş yapıyorsun” diye. Gerçekten azıcık aşları, ama kaygısız da başları var. Şimdiki koşullarımıza bakınca ne denli “kötü” şartlarda olduğumuzu anlamak için, çok değil on beş-yirmi yıl öncesine gitmek bile yeterli oluyor yani. Çağımızı saran alışveriş çılgınlığının yuvalarımızı da kapladığını anlamak için dedelerimiz ve ninelerimiz büyük bir nasihat gibi dikiliveriyor karşımıza…

YAPTIĞINIZ HARCAMALAR EŞİNİZLE ARANIZA GİRMESİN!

Özellikle de evliliklerin sarsılmasında en önemli etken olan, sinsi bir hastalık gibi sessizce yuvaları saran harcama güdüsü daha ilk tanışmada sirayet ediyor üzerimize. Düşününce pek çoğumuz hatırlarız buruk bir anı olarak kalan nişan ve düğün alışverişi zamanlarımızı. Çünkü çok nadirdir bu dönemi badiresiz atlatmış olanımız. Daha ilk günlerde başlar “Bana şu alınmadı, sana şu yapılmadı” muhabbetleri. Ve nasıl başlarsa öyle gidermiş hesabı aynı evin içine girince de bir türlü bitmez alışveriş tantanası. Uzağa gitmeye, eşten, dosttan, ahbaptan örnekler vermeye de gerek yok üstelik bu konuda. Pek çoğumuza aşina gelir eşimizle girdiğimiz harcama mevzulu diyaloglar. “Perdeler çok eskidi, artık değiştireceğim” diye bir mücadeleye girmiştir birçok hanım mesela. Ya da beyler “Ben almaktan bıktım artık, bitmedi şu evin eksiği bir türlü” diyerek sitem etmiştir laf arasında hanımına.

Bunlar her evin olmazsa olmaz sohbeti iken son zamanlarda “Çok bunaldım, alışveriş yapmam lazım”, “Depresyondayım biraz para harcayım”, “Al şu kredi kartını, biraz harca da dırdırından kurtulayım” muhabbetleri de eklendi aramızdaki ilişkiye. Üstelik de bu cümleler her kurulduğunda evimize soğuk rüzgarları da beraberinde getiriyor. Bir huzursuzluktur almış başını gidiyor. Eşler alışverişin müptelası olmuşçasına ne var dinliyor ne de yok. Paramız olsa da olmasa da harcamak istiyoruz. Bize sunulan cazip(!) seçenekler yaşam koşullarımızın önüne geçiyor. Bütçemiz yeterli mi diye düşünmeden deli gibi alıyor, almasak da alalım diye sürekli söyleniyoruz mesela. Yahut evde var mı yok mu diye düşünmeden, gerekli mi gereksiz mi diye ölçüp biçmeden indirim sitelerini gezinirken buluyoruz kendimizi. Sonrasında da başlıyor kavgalar, gürültüler, sessiz sitemler, söylenmeler…

ÇARŞININ GÜZELİ BİTMEZ!

Harcadıkça rahatladığını sanan beyler ya da hanımlar ay sonunda faturalar gelince de birbirini kırıp geçiriyor. “Nerde o eski günler” diye sitem ederken, aradığımız o günlerden harcadıkça uzaklaştığımızı akıl edemiyoruz. Bu konuda muzdarip olan pek çok çiftin var olduğunu belirten psikolojik danışman Hacer Gül de insanların para harcamalarının bir takım nedenleri olabileceğine vurgu yapıyor. Kimi insanın kendini iyi hissetmek, kimisinin öfke vb. duygularını bastırmak, kimisinin de statü yapmak yahut belirli bir topluluğa dahil olmak için alışveriş yaptığına değinen Gül, alışveriş tutkusu hakkında şunları söylüyor: “İnsanlar para harcama konusunda kendini kontrol edebilmeli ve bu kontrolü daimi olarak sürdürmelidirler. İnsan kendine yeni bir kıyafet, yeni bir araba, yeni bir eşya aldığı zaman kendini iyi hissedebilir. Fakat bu his kalıcı değildir. Üstelik de bütçe ayarlaması yapmaksızın bir anlık mutluluğa kapılarak yapılan alışverişler insanı bir süre sonra huzursuz etmeye başlar. Harcamalarına kıyasla daha az kazanan çiftler harcamalarından ötürü birbirlerini suçlar ve bu da ev içerisinde sorunları beraberinde getirir.”

BAZEN MUTLULUK BİR TAS ÇORBAYI PAYLAŞMAKTAN GEÇER

Yani problem ayağımızı yorganımıza göre uzatmamaktan kaynaklanıyor. Gönül her gördüğüne meylederken akıl her güzeli almaya güç yetmeyeceğine kanaat getirmiyor. Bizler de yuvalarımızın huzursuzluğunu bile umursamaksızın kendimizi bir alışveriş girdabının içine bırakıveriyoruz. Harcadıkça huzursuz oluyor, huzursuz oldukça harcıyoruz. Büyüklerimizin mutluluğuna gıpta ederken o mutluluğun bir tas çorbayı paylaşmaktan geçtiğini göz ardı ediyoruz. Halbuki her şeye sahip olunamayacağını idrak etsek, var olanın kıymetini bilsek, evliliğin bazen bir dilim ekmeği paylaşmak olduğunu, bilinçsizce atılan her adımın, yapılan her harcamanın bizi sonunda mutsuz kılacağını anlasak “Nerde o eski günler, eski aileler, huzurlu yuvalar” diye başlayan cümlelerimiz, yerini “Çok şükür ya Rabbi, bugün de evimde huzurlu uyuyorum” diye başlayan dualara bırakır. Ağzımız tatlı, evimiz bereketli, eşimizle aramız muhabbetli olur.

Rümeysa DURAK
 

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
59K