çok güzel bir konu Allah razı olsun canım...Sabırla ilgili Prf. Dr.Mahmut Esad Coşan hocamızın İdeal Yol isimli kiabundan bir konu okumuştum onu paylaşmak istiyorum sizle
İslâm’da Sabır
Sabır, lügat yönünden, “sıkıntıda tutmak, alıkoymak” anlamına gelen, şümulü geniş bir kelimedir. Arap dilinde bu genel ve aslî anlam ile kullanıldığı ibare ve tabirleri lügat kitapları sıralıyorlar. İşte bu anlamdan alınarak yaşayışımız esnasında, kendimize hakim olduğumuz, dişimizi sıkıp katlandığımız birçok konu ve olay karşısındaki rûhî direnme ve dayanmamıza da “sabır” adı verilmiş.
Sabretmenin İslâm dininde çok büyük yeri ve önemi vardır. Gerçek dindarlığa ulaşabilmek için “sabır melekesi”ne sahip bulunmak şarttır. Sabrın önemi hakkında sevgili Peygamberimiz (sas.) şunları söylüyor:
“İmanın bir yarısı şükür, diğer yarısı sabırdır.”126
“Vücutta başın yeri ne kadar önemli ise imanda sabrın yeri de o kadar önemlidir.”127
“İmanın en üstünü, sabretmek ve hoşgörü sahibi olmaktır.”128
“Başa bir musibet geldiğinde feraha kavuşuncaya kadar sabretmek, değerli bir ibadettir.”129
Sabretmek bize Kur’ân-ı Kerîm’in emridir. Allah celle celâlüh sabredenleri sevdiğini, Kur’an’da bize bildirmektedir. Bu çok önemli bir noktadır.
Diğer kayda değer bir nokta ise Allah’ın, sabredenlerin yanında ve onlarla beraber olduğunu belirtmesidir. O’nunla beraber olmak, ne kadar büyük bir şeref ve mazhariyet!
Sabır çeşitli konularda olabilir. Hz. Ali radıyallâhu anh’den rivayet edilen bir hadiste, sabrın üç türlü olduğu beyan buyurulmuş:
1. Musibetlere sabır: Her kim başına gelen bir derde, felakete sabreder ve güzel bir tahammül ile onu geçiştirebilirse Allahu Teâlâ ona her biri arası yer ile gök arası kadar olan üç yüz derece yazar, onu mânevî yönden bu kadar yükseltir.
2. İbadetlere sabır: Her kim Allah’a ibadet ve taatte sabır ve sebat gösterirse, ihmal ve tembelliğe düşmezse Allah onu altı yüz derece yükseltir. Her derece arası ise yeryüzünün çekirdeği ile en son tabakasının arası kadardır.
3. Günahlara sabır: Her kim bir günah işleme durumu ile karşılaştığında kendini tutar, nefse şeytana uymaz ve o kötülüğü işlemezse Allah ona dokuz yüz derece yazar ki buradaki iki derece arası yer çekirdeği ile arşın sonu arasının iki mislidir.130
Bu hadîs-i şerîften, en güzel sabrın nefse hakim olup günahlardan el çekebilmek olduğu anlaşılıyor.
Kıyamet günü herkes hesap verirken sabredenlerin hesapsız mükâfât alacakları, Kur’ân-ı Kerîm’de şöylece yazılıdır:
“Ey Resûlüm! Onlara de ki: Ey iman eden kullarım! Rabbiniz’den korkun! Bu dünyada iyi işler yapanlara, bir mükâfât verilecektir. Allah’ın ülkesi geniştir. (Kendi öz yurdunuzda sıkıştırılırsanız başka diyarlara göç edebilirsiniz, üzülmeyin.) Sadece sabredenler için mükâfâtları hesapsız olarak verilecektir.”131
Hz. Enes radıyallâhu anh’den nakledilen bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyuruluyor:
“Allahu Teâlâ der ki: Kullarımdan bir kulu, vücudunda veya çoluk çocuğunda veyahut da mal-mülkünde bir sıkıntıya, derde uğratırsam o da bu derdi, güzel bir sabırla karşılayıp tahammül ederse kıyamet günü onun amellerini tartmaya, defterini açıp günah ve sevaplarını hesaplamaya hayâ ederiz. (Onu hesapla üzmeyi, ulûhiyetimin şanına uygun bulmam, mükâfâtını hesapsız veririm.)”132
Sabrın bir çeşidi de savaşlardaki sebat ve direnmedir. Zafer ancak sabredenlere vaadolunmuştur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruluyor:
“O kinci kâfirler, size bir iyilik ulaşsa kederlenir ama felakete uğrarsanız sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’tan çekinerek Allah korkusuyla hareket ederseniz onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.”133
“Ey iman edenler! Eziyetlere sabredin, savaşlarda direnin, sınırlarda cihad için nöbet bekleşin ve Allah’tan korkun ki felah bulasınız.”134
“Allah’a ve O’nun Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra perişan olursunuz, mânevî gücünüz elden gider. Sabrediniz, muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir, onların yanındadır.”135
Oruç ve Ramazan’ın, sabırla büyük ilişkisi vardır. Hatta Tefsîr-i Kurtubî’de, Ramazan’a “sabır ayı” adı verildiği yazılıyor.136 Bakara sûresinin 45. ve 143. âyetlerinde geçen “sabır” kelimesi, Mücâhid radıyallâhu anh tarafından, doğrudan doğruya “oruç” olarak tefsir edilmiştir.137 Bir hadîs-i şerîfte de “Oruç, sabrın yarısıdır.” deniyor.138
O halde sevgili okuyucular! Allah’ın bizimle, bizim yanımızda olmasını ve bizi sevmesini sağlayacak olan sabra itina edelim, sabrı öğrenmeye çalışalım. Sabırlı olursak her türlü güçlüğü yenecek, düşmanlara galebe çalacak, dünya ve âhirette izzet ve şerefe ereceğiz, Allah’ın sevgili kulu olacağız.
Dipnotlar |
1. Bk. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl, I, 83 (36. asıl); II, 9 (234. asıl); II, 91 (247. asıl). Muğîre b. Âmir’in sözü olarak nakledilen kaynak için bk. Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, IV, 109, hadis no: 4448. Ayrıca bk. Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VII, 357; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, XIII, 226; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 123, hadis no: 9716; Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 126, hadis no: 158; Deylemî, II, 415, hadis no: 3841; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 104, hadis no: 8544; Heysemî, Mecma’u’z-zevâid, I, 220. |
2. Abdürrezzâk, XI, 469, hadis no: 21031; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, I, 71, hadis no: 40; VII, 124, hadis no: 9718; Ebû Nuaym, Hılyetü’l-evliyâ, I, 76. |
3. Abdürrezzâk, III, 72, hadis no: 4843; XI, 191, hadis no: 20297; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 426, hadis no: 10838. |
4. Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 204, hadis no: 10003; Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 62, hadis no: 46. |
5. Deylemî, II, 416, hadis no: 3846; Suyuti, ed-Dürrü’l-mensûr, I, 159; Münâvî, Fethu’l-Kadîr, I, 124; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, hadis no: 5137. |
6. 39/Zümer, 10. |
7. Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, II, 330, hadis no: 1462; Deylemî, hadis no: 4459; Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl, I, 403 (183. asıl); İbni Adiy, el-Kâmil fi’d-duafâ, VII, 150; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, hadis no: 6043. |
8. 3/Âl-i İmrân, 120. |
9. 8/Enfâl, 46. |
10. Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, I, 414. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, II, 263, hadis no: 7567; V, 154, hadis no: 21402; İbni Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, I, 298. |
11. İbni Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, I, 298; Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, I, 414 |
12. Tirmizî, “Deavât”, 87, hadis no: 3519; Ahmed b. Hanbel, V, 372, 370, 365, 363, hadis no: 23208, 23188, 23148, 23123; IV, 260, hadis no: 18313. |