Analiz Sağlam Bir Evlilik Nasıl Olur?

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Screenshot_20211120-223144_Fikriyat.jpg
Screenshot_20211120-220103_Samsung Internet.jpg

Saliha Erdim Hocamızla, "Sağlam bir evlilik nasıl olur? Maddiyat evlilikte ne kadar önemli? Temelin sağlam olabilmesi için İmkanlara ne ölçüde odaklanmamız gerekiyor? Para istikbal olabilir mi? Evlilik paraya, konfora, lükse, indirgenecek kadar basit bir şey mi? Hayat birilerinden gördüğümüzle yönetilecek kadar ucuz mudur? konularını irdeledik.

Teknolojinin hızla geliştiği bir çağdayız. Bu çağ ne yazık ki kolaylıkla beraber konforu da ardında getirdi; konfor alanlarımızın dışına pek çıkmak istemeyen bireyler olarak artık birbirimizle iletişim kurmakta dahi zorlanıyoruz. Bu durum aile huzurumuzu ve bütünlüğünü nasıl etkiliyor? Ne gibi tehlikeler var ve hangi önlemleri almamız lazım?

Saliha Erdim:Bir hocamız; "razı olduğu yer insanın cennetidir" demişti, oradan çıkmak istemez. Bizi rahata, konfora, duygularımızı dolu dolu yaşamaya sevk ettiren mesajlarla hemhal olduğumuz zaman, aklı düşündürecek unsurlar devreden çıkıyor.

Şu nefes alıp verdiğimiz havanın yüzde yüzlük bir kapasitesi var. Yüzde 78 azot yüzde 21 oksijen yüzde 2 karbondioksit, su buharı diye değerlendiriyoruz. Bu yüzde yüzlük kapasite değişmiyor ama içindeki oranlar değişiyor. Oksijen azaldıkça azot, karbondioksit artıyor. O zaman ne oluyor?

Benim yüzde yüzlük zaman kapasitem alma, öğrenme kapasitem, beni duygularımı besleyecek bir kanala bir tarafa sevk ettiğinde o zaman ben farkında olmadan hakikate sırtımı dönmüş oluyorum. Kolayı seçmiş oluyorum. Öyle olunca mesela; genç kızlar evlenirken öyle ilginç taleplerle eş adayını değerlendiriyorlar ki; evi olacak arabası olacak yakışıklı olacak kendisini iyi yaşatacak…

Saliha Erdim: Geçenlerde bir delikanlının yazısını okudum; üzüldüm, şaşırdım ve beni düşündürdü. Diyor ki; niye kimse asgari ücretliye kız vermiyor? Bu devirde herkes üniversite mezunu olsa, etrafı kim süpürecek, bulaşıkları kim yıkayacak? Her türlü elemana ihtiyaç var.

Para bizim olduğu zaman, daha doğrusu para elimizde olduğu zaman bizim zannediyoruz. Güzel olduğumuz zaman, bunun bana bir değer kattığını düşünüyorum ve bir statüm olduğu zaman, bu beni yukarılara fırlatıyor. Oysa "boş başakların başı yukarıdadır, dolu başakların başı aşağıdadır" diye çok güzel bir özlü söz var. İnsan, Allah katında ne kadar aciz ne kadar zayıf olduğunu bilirse, tevazu içinde olur. O kadar para insana güç vermiyor. İskelet sistemi de insanı güçlü durdurmuyor. İnsana güç veren Allah (CC) ile ve O'nun güzel Resulü (SAV) ile olan bağıdır.

Biz 36 yıllık evliyiz, 37 olacağız inşallah. Evimiz yoktu, 3 yıl önce ev aldık. Daha dünya kadar borcu var. Hiçbir kere de niye evimiz var demedik. Daha benim aracım yok, vasıtalarla gidip geliyorum. Bir ara diyorum ki "bir araç alayım." Alacak halimiz yok, çocuk evlendireceğiz, sesimi kesiyorum. Dert mi? Hiç dert değil. Allah (CC) ayak vermiş, akıl vermiş. Toplu vasıta var, akbilimi basıyorum geçiyorum. Bu mu dert yani?

Saliha Erdim: Araba ehliyeti aynı zamanda ahlak ehliyeti anlamına mı geliyor? Evinin tapusu ahlak tapusu anlamına mı geliyor? Bizim değerlerimiz zihnimizdeki bir insanı seçme kriterlerimiz değişince seçtiğimiz insan da değişiyor. O zaman ne oluyor? O insanın parası azaldığı zaman ne yapıyor, boşanıyor.

Nitekim bunun örnekleri var. Yakından tanıdığımız bir Beyefendi iflas etti. Hanımefendi 4 çocuğunu aldı, Beyefendiyi terk etti. Yıllar sonra Beyefendi çalıştı, didindi, Allah da verdi, eskisinden daha güçlü oldu. Daha iyi bir duruma geldi. Hanımefendi ve çocukları geldi. Beyefendi diyor ki; Saliha hanım, ne o hanıma hanımım diyebiliyorum ne o çocuklara çocuklarım diyebiliyorum. Böyle ruh gibiyim diyor. Ne o paranın tadını alıyorum ne yediğim yemeğin tadı var. Bugün para kaybetsem bugün yine gidecekler. Bu mu yani insanlık bu mu?

Dolayısıyla insana değer katan dinimizin insanda görmek istediği değerlerdir. O da parayla pulla, makamla mevkiiyle olacak bir şey değildir. Geçici değerler için kalıcı değerleri feda etmemeliyiz.

Ben Allah'a (CC) göre düşünmeyi istiyor muyum? Allah'a (CC) göre yaşamayı istiyor muyum? İletişimimi, dilimi, halimi; beni en iyi noktaya çıkaracak seviyeye getirmek istiyor muyum? Allah (CC) isteyin veriyim diyor. Açık çek vermiş. Dolayısıyla niyetim benim kalite nitelikli bir insan olmaksa, minnetsiz, bağımlı olmadan, saygı ver hürmet çerçevesinde yönüm Allah'a (CC) dönük olarak yaşayacağım bir anlayışa sahip olmaktır. Bundan daha güzeli yok.

Özge Özkul: Temelin sağlam olabilmesi için İmkânlara ne ölçüde odaklanmamız gerekiyor?

Saliha Erdim: Bir defa erkek, evini geçindirecek bir zanaata, mesleğe sahip olmak zorunda. Asgari düzeyde ele güne muhtaç etmeden, kimseye el açtırmadan, eşini, çoluğunu, çocuğunu görüyorsa bu yeterlidir. Evlenmek için bu yeterlidir. Allah (CC) diler, çok zengin yapar. Allah (CC) diler, rızkını dar yapar. Bizim derdimizin doğru yaşamak olması lazım. Konforlu yaşamak değil.

Ama bizde bir de tedavi edilmesi gerektiğine inandığım -hastalık değil de ben hastalık olarak tanımlayacağım- el ne der hastalığı var.

- Aaa durdu durdu da kiminle evlendi? Özür dilerim,kaba bir tabir olacak ama "çulsuzun tekine" vardı. Boşuna mı bekledi, o kadar okudu da. Az daha bekleseydin şöyle birisi de seni alırdı.

Derdin ne? Benim derdim doğru bir insanla evlenmek. Karşıma doğru birisi çıktı.

Biz evlenirken, eşim Allah (CC) razı olsun çok değerli Zekeriya Erdim Beyefendi, biliyorum ki borç aldı, 60 lira borç aldı, biz onunla alışveriş yapıyoruz. İkimiz hallediyoruz. Benim ailem Samsun Vezirköprü'de, onun ailesi evde. Çıktık. Şu lazım ama hani imkân durumunuza göre olmasa da olur diyorum. Al, gerekirse borç alırız diyor. Yok, önemli değil diyorum.

O kadar az şey aldık ki, umurumda bile olmadı. Ben eşimi bulmuştum. Dünyanın en değerli insanını Allah (CC) bana eş olarak nasip etti, mesele bitti benim için... Gerisi olsa da olur olmasa da olur. Kullanılmış koltuklarla evlendik, umurumda bile olmadı. Elektrik süpürgesi alacak paramız yoktu, Allah (CC) razı olsun arkadaşlarımız aldı. Çamaşır makinası alacak paramız yoktu, arkadaşlarımız aldı. Evlendik. Uzunca bir süre camımızın tekine çarşaf astım. Hiç derdim olmadı, bir kere bile derdim olmadı. Önemli değil ki, ben eşimi buldum. Allah (CC) razı olsun, ben evlenirken bir tek şey istemiştim. Yarabbi, yüreği samimiyetle sana bağlı birisi olsun dedim. Allah'ım istediğimden daha hayırlısını verdi.

Dava adamı, şair harika bir insanla hayatımı birleştirdi. Allah (CC) ebeden razı olsun ve hakkıyla onu memnun edecek bir eş olmayı nasip etsin Rabbim (CC). Onun duasını alabilmeyi, eşim değerli beyefendiyi memnun edebilmeyi Rabbim (CC) nasip etsin.

Saliha Erdim: Dolayısıyla bizim aile olmamızın önündeki engel imkânsızlık değil; yanlış anlayış, el ne der anlayışı ve sıkıntıyı göze alamamamız. Sıkıntıyı göze alamayanlar ya tek çocukla kalıyor ya iki çocukla kalıyor. Bu dönemde Saliha abla çocuk mu yetiştirilir? O zaman bu ikisinin günahı neydi? Niye bu ikisini yapana kadar bu dönem demiyordun da sıra 3-4'e gelince bu dönem oldu. Bu onun kamuflaj unsuru.

Bana mesela 6 çocuk var diye sanki çokmuş gibi "o çocuklara istikbal verebilecek misiniz?" diye sordular. Ben de onlara dedim ki en güçlü istikbal sağlam bir ahlaktır. Sağlam bir ahlaktan daha güçlü bir istikbal ben tanımıyorum.

Para istikbal olabilir mi? Paranın nesi istikbal? Anında bitebilir. Bir yangın olur, kaza olur hepsi çıktı, elinden. Her an gidebilecek bir şeye bağlı mı hareket eder insan? Ölçümüz bu mu olmalı bizim?

Öyle hanımefendiler tanıdım ki; ben diyor kendimi tanıyorum, - bunu da anlıyorum hani bir eleştiri olarak söylemiyorum, bir noktaya temas etmek için söylüyorum- lüks bir hayat istiyorum. Ben varlıklı birisiyle evleneceğim. Tabi ki Allah da (CC) dilerse istediğini seçme hakkı var. Saygı duyuyorum. Ama o erkek para kaybetmeye başladığı zaman ne oluyor? Krize giriyor, peki şimdi ne olacak? O insan paralıyken iyiydi. Para kaybedince ne olacak? O açıdan verenin, alanın Allah (CC) olduğunu, insana değer katan şeyin giydiği kot, mont, cebindeki dolar, şu, bu değil; kafasıyla, gönlünün neyle dolu olduğu, Allah'a (CC) ne kadar yürekten bağlı olduğu, insana değer katar. Bunu anlarsak seçimlerimiz daha düzgün olur.

Saliha Erdim: Bunu anlamak yerine; parası var, rahat yaşarsın, yaşının ne önemi var, parasını harca... Nasıl yani? Evlilik bu kadar paraya, konfora, lükse, indirgenecek kadar basit bir şey mi? Sen bir ömür boyu ahirete gideceğin bir hayat arkadaşını seçiyorsun. Seçimlerimizi anne, baba kendi seçimlerinden yola çıkarak ayarlayabiliyor, çocuğuna öyle rehberlik edebiliyor.

Mesela şöyle anne babalar tanıdım; Allah (CC) onların hayrını versin. Dindar diye kızının eşini asla onaylamıyor. Kız evlenirsem bununla, evlenmezsem başkasıyla evlenmeyeceğim dediği için mecburen evlendiriyorlar. Ortada çocuk var, ne zaman boşayacaksın bu adamı? Daha vazgeçmedin mi? Diyerek hala eşine karşı soğutuyor. Şu giysisine bak, kendine layık gördüğüne bak, Amerikalarda okudun da, şuralarda master yaptın da, bula bula bunu buldun da, bir kere bile sevmedim şunu da... Hala kızın kafasını karıştırmaya devam ediyor.

Bunlar aklını geliştirmemiş, duygularıyla hareket eden yani -nasıl tanımlayabileceğimi de bilmiyorum- çok garip manasız anlamsız bir anlayışta yaşayanlar insanlar. Allah (CC) iyilik versin, Allah (CC) aklını doğru bilgiyle beslesin de çocuklarına daha sağlam rehberlik etsin, diyesim geliyor.

Dolayısıyla evlilikte; geçinecek asgari miktarda, düzenli bir gelire ihtiyaç vardır; bunun yanında sağlam bir ahlaka ihtiyaç vardır. Onun dışındakiler kişinin kendi arzusuna konforuna göre olan şeylerdir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Eymen

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,367
86,920
Screenshot_20211120-220142_Samsung Internet.jpg
Saliha Erdim: Size yaşadığım bir hadiseyi anlatayım:

Uzaktan tanıdığımız bir aile yana yakıla geldi Saliha abla, kızımızla ilgili başımız dertte. Bize bir yardımcı olur musunuz? Olurum dedim, gittim. Kızımız liseyi yeni bitirdi, delikanlı lise terk. Mahalleden bir delikanlıya aşık olmuş ki delikanlının da eve, ocağa geldiği yok. Ailesi yaka silkiyor, her hafta kolunda bir kızla mahallede görüyorlar. Kız, evlenecek aday olarak seçtiği delikanlıyla evlenmemeli. Arkasında ailesi yok çocuğun ve o çocuk evlense, nasıl geçindirecek, nasıl olacak, ne olacak hiç oluru yok. Dedim ki; bu çocuğun bu özellikleri var biliyor musun? Biliyorum dedi. Peki, ne düşünüyorsun? Olsun ben çalışırım Saliha teyze, ben ona âşık oldum, ben onu çok sevdim. Ona dedim ki; eğer sevdiğin çocuk çoban olsaydı dağda koyunlarını güdüp eve gelseydi, sağlam bir adam olsaydı, o seni görürdü ve Allah (CC) biliyor ki onunla evlenmen için elimden geleni yapardım ama bu olmaz. Sen ilk gecede bu çocuğun evlenilmeyecek bir insan olduğunu anlayacaksın, ondan sonra diyeceksin ki; ben göremedim, aşk gözümü kör etti de, siz de mi görmediniz, beni nasıl yaktınız? Biz ne diyeceğiz? Bu iş olmaz. Ailesine dedim ki; biraz krize girer. Size tavır alır, sakin olun, bırakın yasını yaşasın. Onun kaprisine katlanın, krize girdiği gibi de çıkar. Bu olacak bir şey değil dedim. Neyse bir süre kızımız gerçekten ailesini zorlayacak triplere girdi, sonra unuttu, daha sonra ne dedi biliyor musunuz? Ben nasıl bir akılla istemişim aman Allah'ım iyi ki vermediniz.

Bazen çok kavga ediyoruz, birbirimize uyumlu değil miyiz, diyerek danışmak için gençler geliyorlar. Onlara diyorum ki; eğer siz doğru bir insanla muhatap olduğunuzu düşünüyorsanız, karşınızdakine geçimsiz demeyin önce kendinize bakın.

Siz geçimli birisi misiniz? Âşıkken asla evlenmeyin bir uzmana gidin sizin göremediğiniz değerler varsa size göstersin. Benim özelliklerim şu, benim beklentim şu deyin. Evlilikle ilgili çalışan bir aile danışmanı ya da bu konularda eğitimi olan uzman birisi sizi görsün, evet burada gözü kapalılık yok, aşkın kör etmesi yok, siz makul düzeyde çiftlersiniz, desin öyle evlenin diyorum. O yüzden sürekli tartışıyor olmak, o iki adayın uygun olmadığı anlamına gelmiyor. Anlayışlarının düzeltilmesi anlamına geliyor.

Evliliğin iki ayağı vardır birisi seçim diğeri geçim. Dünyanın en doğru seçimini yapmış olsanız bile nasıl geçineceğinizi bilmiyorsanız, o adayla sürekli tartışma yaşarsınız ve zannedersiniz ki o aday uygun değil.

Özge Özkul: Ailede sevgisiz büyüyen çoğu kişi çıkış yolunu evlilikte arıyor ama umduğunu bulamıyor. Bunun nedeni nedir?

Saliha Erdim: Bunun adı kaçış evliliğidir. Ailede bazen o kadar çok tartışmalar oluyor, o kadar çok tahrip edici sözler ve fiili şiddet oluyor ki çocuklar artık o ortamda durmak istemiyorlar. Ve diyorlar ki; daha iyi olur sandım. Bir de bakıyor ki, eşiyle iletişimi hiç de söylediği gibi değil. O sıkıntı içerisinde doğru düzgün muhatabı tanıma, onun kriterlerini kendi kriterlerini konuşma, anlama, öğrenme ve ona göre bir tercih etme olmadığı için kim olursa gidiyor. Öyle olduğu zaman da çoğunlukla bu kaçış evliliklerinden çok iyi sonuç çıkmıyor; nadiren Allah (CC) denk getiriyor, çok az bir kısmı iyi çıkabiliyor.

Şimdi teşbihte hata olmasın toplum içerisinde şöyle bir söz var; aç köpek fırın devirir derler. İnsan aç kaldığı zaman ormanda ağaç kabuklarını, ağaç yapraklarını, kurbağayı, yılanı bile kesip, yiyor ölmemek için.

Sevginin de o kadar ciddi bir boşluğu dolduran, tabiri caizse canına can katan öyle önemli bir işlevi var ki; çocuklar onu anneden babadan göremediklerinde, bunu gösterecek birilerinin arayışına giriyorlar. Mesela bir genç kız diyor ki; Saliha teyze annem, babam bana hiç sarılmaz. Ben de anne sevgisini alabilmek için komşu teyzeye sarılıyorum sürekli. Annem sarılmış gibi hissedeyim, onun sevgisini alayım diye.

Annelerin babaların canım yavrum demesi, elini omzuna atıvermesi, benim akıllı kızım demesi, benim becerikli oğlum demesi, ben seni çok seviyorum, ben sana inanıyorum, güveniyorum demesi çocuğun adeta dağılmışken, kendisini toparlayıveren ona istikamet bahşeden bir iksir gibi hayatını düzene sokabiliyor.

O yüzden bir insanı ayakta tutan iki sistem vardır bir iskelet sistemi bir moral değerleri. İskelet sistemi gereklidir ama yeterli değildir. Sevgi olmadan insan öyle çökkünlük yaşar ki iskelet sitemi olduğu halde ayakta duramayacak hale gelir.

Mesela bir delikanlının şöyle söylemesi çok çarpıcı; bir genç kıza seni seviyorum de istediğini yaptır diyor. Çocuklar anneden sevgi görmüyor, babadan sevgi görmüyor, doğru düzgün hayat rehberliği almıyor, noluyor; sevgiyi birilerinin bakışlarında, sözlerinde, ilgisinde, hediyesinde bulmaya çalışıyor. O da nereye kadar?

Özge Özkul: Hocam peki burada anne ve baba kendi geçmişte yaşadıklarını mı acaba çocuklarına yansıtıyorlar. Böyle bir şeyden bahsedebilir miyiz?

Saliha Erdim: Evet bahsedebiliriz. Kimi zaman kendisi görmediği için gördüklerinin yerine daha doğrusunu da koymadığı için... Ki şunu bilmemiz lazım, annemizden, babamızdan gördüklerimiz bizim kaderimiz değil; öyle olsaydı Allah (CC) katında sorumlu tutulmazdık. Ben çocuğum, ben küçücüğüm, annemin babamın bana nasıl davranacağını ben seçemem, ondan kaçamam da o zaman ben mazurum ve masumun olur. Yine çocuk mazur ve masum ama Allah (CC) ona akıl, idrak verdikten sonra o şahıs kendisi için bir şeyler yapmak zorunda. Artık sorumlu oluyor. Akli olgunluğa ulaştıktan sonra; ben hayatımı nasıl daha doğru yapabilirim, annemler o zamana göre bildikleri kadar yaptılar ama şu anda benim bütün bilgiler eliminin altında... Ben daha doğru bir insan olabilirim. Daha iyi düşünebilirim. Ben onlardan gördüğümü sanki başka seçeneğim yokmuş gibi hayatıma aktarmak zorunda değilim.

Kaldı ki onların ki doğru olsaydı bugün bu kadar çaresizlik içinde kalmazdı, yetişen nesil. Onların ki eğer yanlışsa ve bize zarar vermişse, onlar istemeden başka seçenekleri olmadığı için öyle davranmışlardır. Onları da suçlamaya gerek yok ama ben daha iyi olabilirim dememiz lazım.

Saliha Erdim: Biz daha iyi olmaktan sorumluyuz, öğreneceğiz, araştıracağız, yeri geldiği zaman danışmanlık alacağız, terapi alacağız, okuyacağız, uğraşacağız, didineceğiz. Hayatta hiçbir şey kolay olmuyor.

Bir domates yetiştirmek için bile tarlayı hazırlıyorsun, fideyi dikiyorsun, suluyorsun. Gerekirse cinsine göre dibine çomak dikiyorsun, onu bağlıyorsun, ondan sonra bekliyorsun, domatesi elde ediyorsun. Hamken de alamıyorsun mesela. Bakın bir domates yetiştirmenin bile kaç aşamaları var.

Öyle hayat da birilerinden gördüğümüzle yönetilecek kadar ucuz, basit ve önemsiz bir şey değil. Benim yaptıklarım, benim çocuklarımın genlerini etkileyecek, onların yaptıkları da benim genlerimi etkiliyor. O zaman ben ailemin yaptıklarının dışına çıkarak, çerçeveye dışardan, bir iki üst basamaktan bakmam lazım. Onlar belki kendi şartlarında iyi olanı yaptılar. Ben kendi şartlarımda daha iyisini nasıl öğrenebilirim ve nasıl yapabilirim? Arayışı olmayınca, insanın seçenekleri de ortaya çıkmıyor ki… Gördüğü gibi devam ediyor. Din bunu istemiyor. Allah (CC), hayatı, ihtiyaçları, insanları okumamızı ve okuduklarımıza göre amel etmemizi istiyor. Onun için olabileceğimiz en iyi seviyeye çıkarabilecek akıl, duygu ve ruh olgunluğuna bizi taşıyabilecek bilgi, ilişki, tecrübe konusunda hem duyarlı olacağız hem de ısrarlı olacağız; hem kararlı olacağız hem de çabamızı sürdüreceğiz. Bunun başka çıkar yolu yok.
 

Son mesajlar