İslam Usulu Fikih İlminin Tarifi Ve Gayesi

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
USULU FIKIH İLMİNİN TARİFİ MEVZUU VE GAYESİ

Usulu Fikih ilmi, şer´i hükümleri apacik delillerinden cikarmaya yarayan kaideleri aciklayan bir ilimdir.

Konusu : Hükümlerin isbati yönünden delillerdir.

Gayesi : Hükümleri bilmek ve gerektigi gibi tatbik etmek ve dolayisiyla saadete ermektir.

Birkac senedir Usulu Fikih okuyoruz. Ancak her seneki anlatişimiz birbirinden farklidir. Fakat hepsi yine de bir noktada birleşiyor. Anlattiklarimizin bir kismi da basilmiştir. Yazdiracagim metinleri aynen yazarsiniz. Anlattiklarimi da ister hafizanizda tutarsiniz, isterseniz not alirsiniz. Biz dersi elimizden geldigi kadar özetleyecegiz. Cünkü müzakereye zamanimiz sinirlidir. Bu bakimdan cok önemli olan dersimizin belirli mesele ve bahislerini bile vakit bulup da bitiremiyorum. Gecen sene Allah´in yardimiyla bir engel de cikmadigi icin hemen bütün konulari anlatmaya muvaffak olmuştum.

Gerci Fikih Usulu deliller ve şer´i hükümlerin durumundan bahseden bir ilimdir. Fakat öncelikle deliller nedir? Hükümler nedir? Bunlarin durumlari nedir? Bunlarla ilgili bir cok konular var. Sonra bu hükümlere ilaveten bir de İctihad konusu var ki, zaten bu ilim muctehid ilmidir. İşte gecen seneki anlatilanlar genişce olmasa bile bu konularin ekserisini kapsamiştir. İnşallah bu sene de olabildigince kortrol ederek bunlari görmüş oluruz.

“Fikih Uslu” İslami Hukuk Felsefesi demektir. Şer´i hükümlerin delillerini ve sebeblerini gösterir.
(Usulu Fikih Dersleri- Büyük Haydar Efendi, Sf. 7/Dr. Mümin Cevik)
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Mukaddime :

Bir maksada erişmeden önce o maksadin üzerinde durdugu şeye “Mukaddime”derler. Yani mukaddime maksada ulaşmak icin en önce belirtilmesi gerekli olan ön bilgilerin verilmesidir. Şu halde usul ilminin tarifi bu ilmin gayesinden degil, konularindandir. Yani mukaddime bu ilmin esasisinin dişindadir. Fakat bir ilmin esasina gerektigi gibi vakif olmak icin birtakim bilgilere ihtiyacimiz vardir ki, onlar da bir ilmin tarifi, konusu gayesi gibi ön bilgilerdir.

Her ilim pek cok meseleyi, daginik bircok konuyu kapsar. Binaenaleyh bir ilmin mesele ve konulari bir yönden bagli olmali ki, o ilmi ögrenmek isteyen kimse birden bire karanlik bir dehlize girmemek icin öncelikle o ilim hakkinda genel bir fikir sahibi olsun. Bu da o ilmin tarifini, konusunu, gayesini bilmekle mümkün olur. Onun icin her ilimde bir “Mukaddime”denilen giriş bulunmalidir.

Mukaddime sözü Arablarin “Mukaddimet´ul-ceşy”deyiminden alinmiştir.-Şimdi bu deyim icin”Avci bölügü, talia”kullaniliyor.-Mukaddimet´ul-ceyş önce düşmanin savunma hattini görür, kuvvetini keşefeder, malzemelerini serer. Düşmanin kuvvetini tartmadan, durumunu görmeden körü körüne bir tehlikeye girmek harb sanatina uygun degildir. Bunlari anlamaksa zafer kazanmanin sebebleridir. İşte ilmi kitablardaki mukaddimeler de böyledir. Yani bir manevi zaferin öncüsüdür. Bilinmeden ve hazirlikli olmadan bir şeye girişmek olur. Bir umman olan ilme girilecek, manevi bir savaşa başlanacak. Bunun icin önce girilecek yerleri anlamalidir. Demek ki mukaddime ilmi meseleler üzerine hücum edilecek bir ordu durumundadir. Oraya sevk olunacak kuvvet ise talebenin zihinleridir. Binaenaleyh talebelerin zihni evvela oraya bir bölük göndermelidir.

Bir adam bir memlekete gidecek olsa ; bir var, gözü kapali gitmek ; bir de ögrenerek gitmek var. Mesela Haleb´e gitmek isteyen bir adam ne yolla gidecegini, hangi istasyona varacagini bilmez ve o suretle yola cikarsa Haleb´e gidecek yerde tutar da Trabzon vapuruna biner. Fakat Haleb´e nasil ve ne yolla gidilecegini önceden genel olarak bilirse gayesine kisa yoldan erişmiş olur.

Bir ilmin hedefi ve pronlemleri karmaşiktir. Onlari bilmek icin önceden tahsiline başlanacak ilmin nasil bir şey oldugu bilinmelidir ki, ögrenmek istedigine uygun mudur ; degil midir anlaşilsin. Bu yönden tarif sayesinde bir ilmin neden ibaret oldugu bilinir ve konusu, gayesi anlaşilir ve gayesi bilinirse bu hususta cekilecek emek elbette verimli olur ve sonuc alinir.

Bizim ögrenmeye caliştigimiz ilmin edi “Usulu Fikih”tir. Usulu Fikih işte bu metodun ilmidir. Yani “metodoloji”dir. Usulu Fikih bir lafizdir. Lafizlar ise mufred ya da murekkeb olur. Eger bu lafiz burada müzakere edecegimiz ilmin adi olmasaydi “Usulu Fikih”mürekkebtir ; “Usul”ile “Fikih”lafizlarindan oluşur derdik.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Şafiiyye Göre Usulu Fikih : Şer´i hükümleri aciklayici delillerinden cikarmaktir, bilmektir.

İnsanin lehinde ve aleyhinde olan şeylerden maksad, hükümlerdir. Buradaki bilmek üstün körü bilmek degildir. Meleke hasil ederek bilmektir. Diger bir deyişle buradaki bilmekten maksad tek tek hükümler delilinden cikarmaktir. Yani kaideleri araştirma sonucu olarak meleke kazanmaktir. Şu halde “fikih” insanin lehinde ve aleyhinde olan şeyler hakkinda meleke kazanmasina denir. Şöyle ki, bir kimse lehinde ve aleyhinde olan hükümlerin tümünü bilemez, bu adeta imkansizdir. Fakat bu imkansizlik cuz´iyati delilinden cikarmaya, bu yoldaki cikarma gücüne mani degildir. Bu suretle mukallid olan yani delillerinden hüküm cikarma melekesini kazanmamiş olan kimselere fakih denemez. Cünkü fakih bir cirpida kavrayan ve uygulayan ve bu suretle meleke kazan kimsedir. Mukallidin delili ise muctehidlerin ictihadlaridir.

Bir de “bilmek”ín eş anlamlisi olan “marifet”ten kastedilen meleke icma ile fakih sayilan bir kimsenin bazi ahkami bilmemesi muctehidligine engel teşkil etmez. İmam Malik (radiyallahu anh)´den kirk mesele sorulmuş da otuz altisina “bilmiyorum”cevabini vermiş.

Fikhin tarifinde bir de (nefs-i insaninin) deniliyor. Bu tabir ile Cenab-i Hakk´in ilmi Cibril´in bilmesi haric kalir. Zira Peygamberimizin bilmesi kaideleri kavrayip, uygulayarak meleke kazanmakla degildir. Belki bu ilmi ilham suretiyle kazanmiştir. Keza delillerden hüküm cikarma melekesini kazanmamiş olan mukallidlerin ilmi de bilgi sayilmaz. Zira büyük muctehidlerin delilleri Kitab, Sunnet, İcma ve fakihlerin yapmiş olduklari Kiyas´tan ibaret oldugu halde mukallidlerin delili muctehidlerin kavlidir.

Gerci günümüzdeki ulemaya, şimdiki fikih ile ugraşanlara “fakih”denirse de, bu deyiş mecazendir. Bu kimselerin fikih ile ugraşmalari sebebiyledir. İşte bu sebebledir ki, bir kimse “Filan memleketteki fukahaya şu kadar mal vasiyet ettim.”dese bu vasiyeti yerine getiriliyor. Şu halde mutlak surette ve genellikle “Fukaha”ictihad erbabi ile usulu fikihtan hüküm cikarabilen ulemadir. Fikhin tarifindeki (Mincihet-il amel = Amel bakimindan) kaydiyla da Kelam ve Ahlak ilimleri tarifin dişinda birakilmiştir.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Yukarida da söyledigimiz gibi biz usulu fikih ilmini ilim bakimindan tarif ediyoruz. Yani usulu fikih bir de lakap olarak, isim olarak geliyor. Lakap da zaten ismin bir başka bölümüdür. Yani övmeyi ve yermeyi işaretz edenlere lakap denilir. “Usulu fikih” lakabi ise övmeyi işaret eder. Cünkü fikhin binasidir. Fikih ise dini ve dünyevi saadetin sebebidir. Mesela (zemzem suyu) bir izafet terkibidir. Bunun gibi “usul”muzaf “fikih” muzafunileyh´tir,deriz.

Nitekim usulu fikhi bu bakimdan da tetkik etmişlerdir. Bize göre kastedilen tarif mürekkeb olmasi itibariyla degildir ; isim olmasi itibariyla tariftir. Yani “Usulu fikih”sözü bir ilmin adidir, bir isimdir. Binaenaleyh “Usulu fikih”izafet terkibi itibariyla mürekkeb ise de ; bu ilmin lakabi olmak itibariyla mufreddir. Nitekim buna bir de “ilim”ilave olunmak suretiyle isim olmasina işaret olunmaktadir.

Bilinmelidir ki isimler iki türlüdür : Murtecil ve menkul. Faik, Raşit, Macid... Bunlar birer şahsin adidir ve murtecil isimdir. Abdullah da musemmanin ismi olabilirse de bu murekkeb izafiden menkul bir isimdir. İşte Abdullah lafzi gibi “Usulu fikih”tabiri de murekkeb izafiden menkul bir isimdir ; bir lakaptir. Lakap ise övmeye ve yermeye işaret eden bir isimdir. Usulu fikih dini ve dünyevi saadete ermeye vesile olan fikhin metodu olmasi cihetiyle pek tabii ki medhi işaret eder.

Eger bir isim Eb veya İbu ile mastar olursa “künye”olur. “Eb´ul-feth”gibi ki Sultan II. Mehmed´in künyesidir.

Usulu fikih mürekkeb izafi halinde birakilmayip isim olmaya nakledilmiştir. Zira mürekkeb izafi halinde birakilsa idi ahkam ve ictihada şamil olamazdi. Halbuki bu metodda fikhin delili ve asillarindan başka ahkamdan da bahsolunuyor. Ve kitabin sonu ; ictihada dair bulunuyor. İşte bunun icindir ki “Usulu fikih”tabirini mürekkeb izafi halinde isim haline nakilde zaruret hasil olmuştur.

Bununla beraber usulu fikih bir kere mürekkeb izafi olmak itibariyla tarif, bir kere de isim itibariyla tarif etmek usulu yerleşmiştir. Bizim yukaridaki tarifimiz usulu fikhin mütelaa edecegimiz ilme isim olmasi itibariyladir. Usulu fikih mürekkeb izafi olmak itibariyla tarif edilmek icin önce muzafi, sonra muzafunileyhi, daha sonra da izafeti tarif gerekmektedir. Bilindigi gibi “izafet” ihtisas ifade eder. Mesela ; filaninevi filana ait oldugunu “izafet” belirler.
 

Ali

Sp Kullanıcı
15 Eyl 2017
5,923
10,677
Usul : Asl kelimesinin coguludur. “Usul”delil, racih, genel kaide, mustehab manalarina da gelirse de burada asl : Kendisi üzerine gayrisi bina edilen şeydir. Binadan gerek bina hissi olsun. Binanin temeli tavaninin duvar üzerine bina edilmesi gibi. Ve gerek akli bina olsun. Malulun illete, medlulun delile dayanmasi gibi. Şu halde “fikih” usule dayaniyor. Yani “usulu fikih” mebna ve mesned oluyor. “Fikih” bina ve dayanak oluyor. Diger bir deyişle “fikih” delillere dayaniyor. Ve fikhin bu daayanmasi da tabiatiyla akli dayanmadir.

Yukarida işaret ettigimiz gibi asl, bir de racih ve kaide manasina naklolunmuştur. Mesela “Bunda asl olan, bunda kaide olan budur”deriz. Acaba burada da “asl”lafzini kaide veya delil manalarina nakletmeye mecbur muyuz? Asl´i öyle delil manasina naklle mecbur degiliz. Cünkü biz yapiya söyleyerek hissi ve akli olmak üzere kabul ettik. Fikhin da asl manasina kullanilmasi aklidir, deyince artik asl lafzini delil manasina nakle ihtiyacimiz kalmaz.

Zaten “asl” lafzinin naklolundugu manaya yetmedigi icin biz onu delil veya racih manalarina naklederiz. Mesela Arabca “salat”lafzi dua demektir. Şer´i istilahta ise “salat”kendine has şekilde bilindigi gibi “namaz”manasindadir.

Demek ki “salat”lafzi ; namaza asil manasinda degil nakl yoluyla gelmiştir. Bunun gibi beraati zimmet de “asl”i bu manada alsak bir mana ifade etmeyecektir. Binaenaleyh zorunlu olarak burada “asl”konuldugunu manadan cikararak “racih”manasina naklederiz.

“Usulu fikih” tabirindeki asl lafzi “delil” manasinadir. Maksadimiz da odur. Fakat biz “asl” delil manasina naklederek bundan delil manasini anlamak zorunda miyiz? Yoksa bunun dişindaki manayi da yine delil manasini cikarabilir miyiz? Cikaririz ; cünkü biz anlami genelleştiriyoruz. Burada da fikhin usule dayanmasi akli bir dayanmadir. Binaenaleyh asl´i, delil manasina nakletmeye bir zaruret yoktur. Yani biz dayanmayi genelleştirerek asl´dan delil manasini cikariyoruz.

Dayanma, akli ve hissi oluyordu. Akil yürütmenin dayanagi ise akli olur. Binaenaleyh asl´in delil manasina kullanilmasi bu akla dayanma haysiyetiyle lafzi başkaca delil manasina nakletmekten bizi kurtarir.

Şu halde “Usulu fikih”demek ; fikhin delilleri, fikha mahsus deliller demek olur.
(Usulu Fikih Dersleri- Büyük Haydar Efendi, Sf. 8-12/Dr. Mümin Cevik)
 
Son düzenleme:

Son mesajlar