Döner şişlerinde kilolarca et pişiyor. Bir yanda tavuk eti, bir yanda sığır eti ateşe baka baka kızarıyor... Etin iştah açıcı kokusu buram buram tüm çarşıya yayılıyor. İnsan acıkmamış olsa bile et kokusuyla acıkıyor. Parası olanlar, canı çekenler, acıkmış olanlar dönercinin önünde sıraya giriyor hemen.
Ancak biri var ki çok acıkmış, etin kokusuyla adeta başı dönüyor; ama parası yok. Tıpkı insanlar gibi sıraya girmiş. Ne var ki ona bir türlü sıra gelmiyor. En önde beklemesine karşılık, etin yalnızca kokusunu alabiliyor. Herkes yiyor. Karnını doyuruyor, nefsini köreltiyor...
Gelgelelim bizimkinin parası yok! Satılan yüzlerce kiloluk dönerden onun payına bir lokma bile düşmüyor! Et yağına bulanmış bir dilim ekmek bile geçmiyor eline! Dönercinin insani duygusu nasırlaşmış... Kendini doyurmaktan öte kaygısı olmayan insanların da umurunda değil!
Bir gün, yine böyle bir dönerci büfesinin önünde insanlarla birlikte sıraya girmiş köpek için döner almaya kalkıştığımda, bana çıkışmıştı adam: "Abi olmaz şimdi, alışır, her gün buraya gelir!"
İnsanlığını unutmuş varlıklar arasında hayvan olmak ne kadar zor!
Varsa para, yoksa para!