Osmanlıdan Derlemeler..

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
HACI BAYRAM-I VELİ’NİN SULTAN MURAD’A NASİHATİ
Hacı Bayram-ı Velî hazretleri Edirne'den ayrılırken kendisinden nasihat isteyen Sultan Murâd Hana şöyle dedi:"Tebean içinde herkesin yerini tanı, ileri gelenlere ikrâmda bulun. İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma. İnsanlığında kusûr etme, sırrını hiç kimseye açma, iyice yakınlık peydâ etmedikçe, kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Seninle başkaları arasında bir toplantı akdedilir veya insanlarla aranızda bâzı beseleler görüşülürse, yâhut onlar bu meselelerde senin bildiğin hilafını iddiâ ederlerse, onlara hemen muhâlefet etme. Sana bir şey sorulursa, ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Sonra bu meselede şu veya bu şekilde görüş ve delillerin de bulunduğunu söyle. Senin bu türlü açıklamalarını dinleyen halk, hem senin değerini, hem de başka türlü düşünenlerin değerini tanımış olur. Sana bu görüş kimindir? diye sorarlarsa, fakîhlerin bir kısmınındır, de. Onlar, verdiği cevâbı benimserler ve onu sürekli olarak yaparlarsa, senin kadrini daha iyi bilir ve mevkiine daha çok hürmet ederler."Seni ziyârete gelenlere ilimden bir şey öğret, böylece faydalansınlar. Herkes, öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umûmî şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Onlara güven ver, ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devâmı sağlar. Bâzan da onlara yemek ikrâm et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve îtibârlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et, müsâmaha göster. Hiçbir kimesye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran."
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
DÜNYANIN EN DÜRÜST VE EN MEDENÎ MİLLETİ
Ecdâdımız Osmanlılar her sâhada olduğu gibi, ahlâken de bütün milletlerden medenî idiler. Bu, Avrupalı yazarlar tarafından da kabul edilmektedir. Meselâ A. L. Castella’nın Osmanlı ahlâkı hususunda enteresan tesbitleri vardır. Yazarın arkadaşlarından biri, içinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul yakasından Beyoğlu’na gidiyordu. Tophane iskelesine çıkarken torbanın ağzı çözülüp paralar rıhtıma dağıldı. Bazıları da denize yuvarlandı. Çevreden bunu görenler, adamın yardımına koştular. Herkes bulabildiği kadarını topladı ve adamın torbasına doldurdu. Paranın sahibi şaşkınlık içindeydi. Hatta endişeliydi. Paralarının bir kısmının çalınabileceğinden korkmaktaydı. Fakat, denize düşen paraların bile çıkartılıp kendisine teslim edilmekte olduğunu görünce, içi ferahladı. Nihayet bütün paralar toplandığında adam,— Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum! Bana büyük bir iyilikte bulundunuz. Bu soğukta denize dalıp paralarımı çıkardınız. Bir sürü zahmete katlandınız. Bu iyilikleriniz karşılıksız kalmamalı. Size borcumu ödemem lâzım, dedi ve elini torbasına attı.Ancak orada bulunanlar, buna itiraz ettiler. İçlerinden biri,— Bize hiçbir borcun yoktur, dedi, biz sadece vazifemizi yaptık. Bu durumda kim olsa, aynı şeyi yapardı.Adam hayretler içindeydi.— Ama nasıl olur? dedi, bunca iyilik karşılıksız yapılır mı?Yardımseverlerden bir diğeri,— Neden olmasın? İnsanlık yardımlaşmayı gerektirir. Hem ne yaptık ki?.. dedi. Adam defalarca teşekkür ederek oradan ayrıldı ve evine döndü. İçinde hâlâ bir şüphe vardı. Aceleyle torbasını boşalttı. İçindeki paraları teker teker saydı. Paraları tamamdı. Bir kuruş bile eksik değildi. Bu asîl davranış karşısında şunları düşünmekten kendini alamadı: “Acaba, diyordu, halkın en fakir tabakasında bile incelik ve zarafetin bu derecesi yalnız Türkler’e mi mahsustu? Hakikaten bütün bu ulvî karakterler onlara ancak şeref verirdi. Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyâsetiyle medenî hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyetteydi.”
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
ÇEŞME FACİASI
1768’de Başlayan Osmanlı-Rus Savaşında Rusların Baltık donanması İngiltere’ye uğrayıp, İngiliz Amirali Elfinston ile bir miktar kuvvet alarak Akdeniz’e gelmiş ve Ege Denizinde harekâta girişmişti. Kapdân-ı deryâ Hüsâmeddîn Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması, Çeşme’den Çanakkale’ye dönmek için Koyun Adaları civârından geçerken kalyonlardan birinin direği kırıldı. Bunun üzerine bütün donanma bu direğin tâmiri için Toprak Adası önünde durdu (4 Temmuz 1770). Ertesi gün sabahın erken saatlerinde 18 parçadan meydana gelen Rus Donanması Koyun Adaları önünde görüldü. Otuz parçadan ibâret Osmanlı Donanması Çeşme
’nin kuzeyindeki Kayalık Burun ile Toprak Adası civârında demirlemişti. Üç fırka Osmanlı Donanmasının sağ kanadına hücûm etti. Amiral Spiridov ve Orlov’un bindikleri kalyon ile Cezâyirli Hasan Beyin kalyonu arasında şiddetli bir çarpışma oldu. Ağır yara alan Rus gemisi, kendini idâre edemeyerek Osmanlı kalyonunun üzerine düştü. İki taraf askerleri arasında şiddetli bir vuruşma başladı. Ruslar, Osmanlı gemisini ateşe verdiler. Fakat kendi gemileri de ateş almıştı. Biraz sonra iki gemi birbirinden ayrılmış Rus kalyonu havaya uçmuş ve Türk gemisi de alevler içinde Osmanlı gemilerine doğru, gitmeye başlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı donanması
Çeşme limanı yönüne çekildiği gibi, Elfinstan’ın gemileri de açılmaya mecbur kaldı. Cafer Bey filosunun Çeşme limanına girdiğini gören bütün Osmanlı gemileri onu tâkib ederek, limana girip birbirlerine yakın demir attılar. Hüsâmeddîn Paşa bâzı tedbirlerle emniyet altına aldığı donanmaya, düşmanın artık taarruz edemeyeceğini zannediyordu. Cezâyirli Hasan Bey donanmanın tehlikede olduğunu Kapdân-ı deryâya söylemiş, fakat onu iknâ edememiştir. İşte yandan Rus donanması komutanı Orlov, İngilizlerin derhal Osmanlı donanmasına hücum edilmesi teklifini kabul etti. 6 Temmuz 1770 gecesi Rus donanması Çeşme limanı gönüne gelerek, Osmanlı gemilerini topa tuttular, İngiliz subaylarından Greig’in hazırladığı ateş gemileri limana girdi. Greig filosundan atılan bir humbaradan Osmanlı gemileri tutuştu. Bu sûretle başlayan yangın gemilerin birbirinin üstüne düşmesinden dolayı, süratle ilerlediğinden, birkaç saat içinde hemen bütün donanma mahv oldu. 7 Temmuz sabahı ateşten kurtulan bir kalyon ile birkaç küçük gemi, limandan çıkarken, Rusların eline geçti. Kaptân-ı Deryâ Hüsâmeddîn Paşa, gemisiyle Sakız Adasına sığındı. Çok geçmeden de görevinden azledildi. Cezâyirli Hasan Paşa gemisinin havaya uçmasına rağmen kurtulmayı başardı. Çeşme Savaşının ardından Limni Adasını kuşatan Orlov, Cezâyirli Hasan Paşaya yenilerek çekilmek zorunda kaldı
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
ŞEYH EDEBALİ’NİN NASİHATLERİ
“Ey Oğul!Yükün ağır, işin çetin. Allah yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yolunu yararlı etsin, Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin, Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.“Ey Oğul!Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen savulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..Sabır çok önemlidir. Bir bey Sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisizlik ve kılıç da tıpkı ham armut gibidir.Milletin, kendisi sırfanı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. Oğul!Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.Bütün fethedilmiş gizlilikler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.Ananı ve atanı say! Bilki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inançını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme ;bildir, deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...Şu üç kişiye;yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!.. Unutma ki yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.Insan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur, düşman, canavar kesilir...Kişinin gücü günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.Savaşı sevmem. Fakat bu kalkıp iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az! Yalnızlık, korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz, Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez! Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez, Osman! Geçmişini iyi bil ki, nereye gideceğini unutmayasın...Osman Gazi nasıl ki, kendisinin ufkunu genişleten ve dilden dile konuşulan bir Osman Gazi olmasına vesile olan Şeyh Edebali’nin nasihatlarını hayata geçirmişse. Yine aynı şekilde Osman Gazi’de oğlu Orhan Gazi’ye nasihatta bulunmuştur.Osman Gazi, Bursa’nın fethinden evvel kendisini ziyarete gelen Orhan Gazi’ye Tarihimizde şu meşhur nasihatı yapmıştır ki, bu devletin ne kadar ve doğru temeller üzerine kurulduğunu gösteren mühim bir vesikadır.:1- Her işin başında emirlere dikkat ve riayet et, ihtimam göster. Zira Devlet’in kuvvet ve kudret kazanması ve devamı dinle mümkündür.2- Islâm ihtimam ve riâyet olmayan, bozuk fikir ve mezheplere meyleden, büyük günahlardan kaçınmayan şahısları devlet işinde çalıştırma. Zira Allah’tan korkmayan kulundan korkmaz. Büyük günah sahiplerinin sadâkati olsaydı, ümmeti olduğu peygambere olurdu. Islâma uyar ve dinin emirlerinin dışına çıkmazdı.3- Bütün işlerinde Hakkı ve adaleti gözet ki; başka pâdişahların idaresinde bulunanlar, senin idaren altında bulunanların saâdet ve mutluluğuna gıpta ederek senin idaren altına girmenin yollarını arasınlar.4- Zulümden ve istibdattan (baskıdan) çekin, seni zulme ve istibdada teşvik edenleri yanından uzaklaştır. Çünkü bunlar devletinin zevalini (çökmesini) istiyenlerdir.5- Daima cihatla ülkeyi genişlet. Uzun müddet sefere çıkmayan, harp etmeyen askerin şecaâti (yiğitlik ve cesareti) kaybolur, idareci ve kumandanların görüş ve tedbirleri zayıflar. Sefer tecrübesi olanlar vefat ettikten sonra, muharebe tecrübesi olmayanların tedbirleri noksan olacağından mağlubiyete sebep olurlar.6- Devlet hizmetlerinde sadâkatle ömür geçirenleri gözet. Vefatlarından sonra da çoluk cocuklarını himaye et, mallarını koru. Askere ve askerde olanların ailelerine yardımı eksik etme. Böyle yaparsan gönüllerini kazanmış olursun.7-Alimlere ve faziletlilere iyilik ve ikrâmı ziyâde eyle. Bir yerde âlim, sanatkar veya kemâl ehli birini işitirsen onu davet et, iyiliklerde bulun. Böylece saltanatın müddetince âlimler çoğalıp islâm hakiki temsilcileri vasıtasıyla nizam bulursun. Sakın mal ve asker çokluğuna mağrur olma. Islâm âlimlerine uzak kalma. Benden ibret al ki, bu diyâra zayıf birisi olarak gelmişken, haddimiz olmayarak, Allah’ın sayısız nimetlerine nâil oldum. Sende benim yolumda gidip islâma ve idarende bulunanlara mürüvvet eyle (iyilikte bulun.)
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
YUNAN SUBAYININ İNTİKAMI
Yunan askerleri Bursa’ya girmiştir. Askerlerin başında Venizelos’un yedek subay olan oğlu Sofokles vardır. Osmanlının Taht şehrinde. Sanki tarih 600 sene öncesine dönmüştür. Sanki Bizans, asırların arkasından dönüp gelerek yarım kalan bir kavganın rövanşına çıkmıştır.Tutsak şehirde ezanların hıckırdığı bir Ramazan günüdür. Sofokles’in günlerden beri beklediği Atina’lı fotoğrafcı nihayet şehre gelmiştir. Sofokles fotoğrafcıyı da yanına alarak bir manga askerle birlikte Osman Gazi’nin türbesine yönelir. Türbenin yanına vardıklarında kapının kilitli olduğunu görürler. Venizelos’un askerleri, bir kale burcuna saldırırcasına türbe kapısına yüklenirler. Tahta kapı çatırdıyarak devrilir. Sofokles önde, Fotoğrafcı arkada türbeye girerler. Ne yapacağını anlamayan askerler de her an birileri çıkıverecekmiş gibi süngülü tüfeklerini türbe kapısına doğrulturlar. Osman Gazi’nin sandukası, başındaki sarığıyla öylesine vakur öylesine haşmetlidir ki... ister istemez irkilirler. Sofokles şaşkın bakışlar arasında sandukanın yanına gelir. Mahmuzlu çizmelerini kaldırarak sandukaya üst üste üç tekme savurur. Fotoğrafcı donuk bir sırıtışla ne yapacağını düşünmektedir. Türbedeki uhrevi havanın sırlı sessizliği, kalp atışlarını esir almış gibidir. Sofokles kılıcını çekip hayali düşmanına doğru hamle yapar gibi sallarken bağırır:“ Koca Osman! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim...”Bir müddet türbenin içinde kılıcını sallayarak dolaştıktan sonra zafer kazanmış bir kumandan edasına bürünür. Bir ayağını sandukanın üzerine koyar. Kılıcına dayanır. Fotoğrafcıya seslenir:“ Çek bakalım bir Bursa hatırası...”Sofokles, Don Kişot tavrıyla çektirdiği bu fotoğrafın arkasına şu satırları yazarak Atina’ya gönderecektir.“Ordularımız Bursa’ya hakimdir. Şu anda Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman ayaklarımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım.”Evet... O intikamını almıştır ve şimdi sıra Osman Gazi’dedir.Hayır, o mezarından kalkıp da bir zamanlar Bizans’ın böğrüne soktuğu kılıcıyla Sofoklesi yere seremiyecektir. Sadece sandukasının tekmelenmesiyle, yeni bir dirilişin yürek kıvılcım larını oluşturacak mesajı verir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
KANUNİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ VE A.B.D. Kİ, PORTRESİ
Halk içinde mûteber bir nesme yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.Saltanat dediklari bir cihan kavgasıdır.Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.Batılıların atının üzengisini öpmek için yarıştıkları, 30 Eylül 1520 tarihinde, 27 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Muhteşem Süleyman'ın vefat tarihi olan 9 Eylül 1566'ya kadar süren 45 yıl 3 ay 7 günlük saltanat süresinin tam 10 yıl 3 ay 5 gününü (2745gün) at sırtında i'la-yı kelimetullah adına ömrünü seferlerde geçirmiştir.Sultan Süleyman'ın seferlerle geçen hükümdarlığı boyunca, 15 milyon kilometre kare üzerine yayılmış 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devleti'ni bir dünya güçü haline getirmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman Han devrinde Osmanlı Devleti çok zenginleşti. Kırk altı yıl süren saltanatı müddetince İslamiyeti yaymaktan başka birşey düşünmedi. Bu düşüncesini halazadesi, Gâzi Bâli Beye yazdığı mektup çok güzel ifade etmektedir. Kânûnî Sultan Süleyman'ın geçlik çağında, 1526 senesinde kazanmış olduğu Mohaç Meydan Muharebesinde, Macar ordusunu arkadan çevirerek onu tamamen mahveden Semendire Sancak Beyi Gazi Bey, Mohaç harbinden yıllar sonra kendinde mevcut olan ve sancak beylerinin alâmeti bulunan iki tuğ'un üçe çıkarılmasını riçâ ederek, pâdişahtan bir tuğ daha istemişti. Terfi ve terakkinin muayyen yaş, kıdem ve hizmet mukâbilinde olduğunu bilen Kânûnî, Gâzi Bâli Beye şu cevabı vermiştir:"Yâdiğarım ve muhterem Lalam Gâzi Bâli Bey!Berhudar olasın, yüzün ak olsun. Bizden bir tuğ dahi arzu eylemişsin. Henüz bir tuğ zamanı değildir. Sana Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.)'in fetih tuğunu verdik. Bu ihsân üzerine iyilik olmaz. Bunun şükrünü bilip, yerine getiresin. Bilesin ki bey olmak iki kefeli terâzidir. Bir kefesi Cennet ve bir kefesi Cehennem'dir. Bir an adaletle hükmetmek, yetmiş yıllık ibâdetten efdaldir. Âhireti hatırdan çıkarmayasın. Serasker olduğun yerlerde ve hükmün geçtiği mahallede, zulüm ve düşmanlık etmekten şiddetle sakınasın. Âhirette biezen hitap olunursa, senin yakana yapışırım. "Ol vilayetleri kılıcımla fetheyledim." Demiyesin. Memleket, Allahü teâlâ hazretlerinindir. Sakınıp, nefsine guru getirmeyesin. Fetholunan kalenin mal ve erzâkını hep Beytülmâl için almışsın. Bunu rızâ-yı hümayunum yoktur. Beşte birini alıp, geri kalanını Islam askerlerine dağıtasın. İslâm askerinin ihtiyarlarını baba, orta yaşlılarını kardeş ve gençlerini oğul bilesin. Babalara hürmet edesin oğullara şevkat gösteresin. Islâm askerine hiçbir veçhile zorluk çektirmeyesin. Nimeti bol veresin. Eğer hazinen tükenirse buraya bildiresin ki, sana bir iki bin kese göndermekten aczim yoktur. Halkın fakirlerini, büyük vazifelerle rencide ettirmekten şiddetle kaçınasın ki, bizim halkımızı rahat görüp, küffar halkı imrensinler. Meyl ve muhabbetleri bizim tarafa olsun. Bir kimseyi hizmetinde kullandığın zaman da sakın evvelki haline itimat etmeyesin. Çok kimseler vardır, elinde fırsat olmadığı zamanda zâhidlik ve iyilik yüzü gösterip, eline fırsat geçtiği zaman Firavun ve Nemrut olur. Ol kimseleri tecrube edip göresin. Eğer evvelki hâli son hâline uygunsa hizmetinde kullanasın.İmdi, ey Gâzi Bâli Bey! Sana dahî nasihatım odur ki; atın yürüğünü, kılıçın keskinini ve beyin bahadırını saklayasın. Allahü teâlâ hazretleri yolunu açık ve kılıçını keskin eyleye ve seni küffârı haksâr üzerine mansur ve muzaffer eyleye…"Kanuni Sultan Süleyman'ın verdiği bu ibretli cevabı acaba bugün kaç Devlet başkanı verebilir. Bu cevabı bütün Devlet Başkanlarının ve hükümet yetkililerin ibretle okuması gerekir. Böylesine büyük bir karekter ve kişiliğe sahip olan Kanuni Sultan Süleyman döneminin büyüklüğünden dolayı " Türk Asrı" , " Süleyman Asrı" denmektedir."Capitol" Amerika Birleşik Devleti'nin millet meclisi binasıdır. Bu yapı, ilk Cumhurbaşkanı George Washington tarafından inşa ettirilmiş ve zaman zaman yapılan ilavelerle genişletilmiş tir.Binayı yenileştirmek ve düzenlemek amacıyla 1945 yılında teşkil edilen bir heyet, Temsilciler Meclisi galerisine, ünlü kanun yapıcıların portrelerini koymayı kararlaştırmıştı. Karar, ABD Kongresi tarafından onaylandı. Bunun üzerine, Colombia Tarih Derneği, Pannsilvania Universitesi ve ABD Temsiciler Meclisi Kütüphanesi uzmanları çalışmaya koyuldular. Ve uzun araştırmalar neticesinde tarihin büyük kanun yapıcılarından 23'ünün ismini tesbit ettiler. Bunlar, mermer plakalar üzerine kabartma portreleri işlediler.Temsilciler Meclisi galerisindeki portrelerden biri de, Kanunî Sultan Süleyman'a aittir. Osmanlı padişahı, sivil, askeri kanaunlarda yaptığı düzenleme ve getirdiği yeniliklerle, dünyanın en büyük kanun yapıcılarından biri olarak tanıtılmaktadır. Portre, heykeltraş Joseph Kiselewski tarfından yapılmıştır.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
OSMANLI'NIN TICARET AHLAKI VE HOLLANDA
Osmanlı Kerim Devleti'nin, kurmuş olduğu medeniyetini, tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturtup, doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığı günlerde, Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınırken oyların eşit çıkması halinde, oda reisinin : "Içinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sorduğunu ve birinden "evet" cevabını alınca da onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy olarak kabul edip karara varır.Türklerle alışverişte bulunan kişiye bu alış veriş Avrupa'da ayrı bir itabar ve güven kazandırmaktadır. Bundan dolayı da gittiği yerde imtiyazlı konuma gelmektedir. Çünkü Osmanlı’da ticaretin her alanında dürüstlük ve ahlak en önemli değerdi.Yabancı bir kumaş tacirinin Osmanlı ülkesine gelerek bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra, mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine, Osmanlı esnafı " Onu sana veremem, kusurludur" cevabını verir. Yabancı tacirin "ziyanı yok, önemli değil" demesine rağmen Osmanlı esnafı o kumaş topunu vermemekte direterek: " Ben malımın kusurlu olduğunu söyledim, biliyrosunuz. Fakat siz onu kendi memleketinizde satarken, alıcılarınız orada benim bunları size söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım.Neticede Osmanlı'nın gururu şeref ve haysiyeti rencide olacak, bizi de hilekâr sanacaklardır. Onun için bu sakat topu asla size veremem…" diyerek kumaşı vermeyişinin sebebini izah etti.XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan d.'Ohsson, şöyle der: "Osmanlılar, kur'ân 'da ifade edilen doğruluk, ahlâk ve namus prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal münasebet ve düzen, iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde olduğu gibi, aralarında yazılı anlaşma yapmaya luzum görmezler. Iyi niyet ve söz, herşeyi halleder. Osmanlaılar, verdikleri sözün esiridirler. Bu tutumları, yalnız dindaşlarına karşı değildir. Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı da böyle hareket ederler. Sözlerini tutma hususunda, onalra göre müslim ve gayri müslim olmanın hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru olan her kazancı, ahlaksızlık ve dine aykırı görürler. Gayri meşru edinilmiş servetin, bu dünyada da, öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine samimi şekilde inanırlar." Osmanlı'nın son dönenminde “1850” Istanbul'da uzun yllar kalmış bir batılı tarihci olan M.A. Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:"Bir kaide olarak, Ermeniye istediği paranın yarısını, Ruma üçte bir, Yahudiye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alış veriş ettiğiniz zaman istediği fiattan emin olunuz ve istediğini veriniz" diye yazar.1717- 1718 yılları arasında Istanbul'da Ingiliz elçiliği yapan G.Montagu'nun hanımı Lady Montagu'nun, Osmanlı toplumundaki ticaret ahlâkı ile alâkalı hâtıralarında, oldukça enteresan bir şekilde:"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla övünürler. Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğin den emin olunduğu zaman yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür." diye yazar.Bugün Türkiye'de ticaret ahlakının, müşteri ve esnaf diyoloğunun hangi noktaya geldiğini düşünürsek Osmanlı'nın torunu olmakla veya 600 yıllık Osmanlı tarihiyle övünme hakkına sahip olmadığımız anlaşılır. Çünkü Osmanlı'da ki ticaret ahlakı ile günümüzde ki ticaret ahlakını karşılaştırdığımızda kutsal bildiğimiz en önemli değerlerimizin kaybolduğu ortaya çıkmaktadır.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
EY CESUR YENİÇERİ BU TARAFA YETİŞ
Fatih'in torunu Yavuz Sultan Selim zamanında bazı Bizans soyluları ve onların yakınları yeniden Bisans’ı ihya etmek sevdasına düşmüşlerdi. Bunu gören Yavuz, bu duruma çok öfkelenmiş Bizans halkının ya müslüman olmalarını veya Istanbul'u terk etmelerini emretmişti. Bu emir karşısında sıkıntıya düşen devlet ricali Padişah'tan çekinerek Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'ye müracat etmişlerdi. Zembilli de Yavuz'a dedesi Fatih'in bunlara eman verdiğini söyleyerek şimdi böyle bir uygulamanın hukuken uygun olmayacağı hakkında fetva verdi.Bu hadise Yavuz Selim gibi çok zorlu bir hükümdarın adalet infazına fazla müdahale etmediğini ve hukukun üstünlüğü kavramanın sonuna kadar korunduğunun göstergesi sayılabilecek sayısız olaydan sadece birisidir.Yine Kanunî Sultan Süleyman'ın şahsından bir misal: Devleti ihtişamın zirvesine çıkaran bu cihangir Padişah son seferine çıkmadan önce Şeyhülislâm Ebussud Efendi'yi yanına çağırmış ve ona bir çekmece vererek vefat ettiği zaman bu çekmece ile birlikte defnedilmek istediğini söylemişti. Kanûni vefat ettiğinde devrin meşhur alimleri bir araya gelerek padişahın yaptığı vasiyeti görüştü. Islâm'da eşya ile gömülmek caiz değildir. Ulemâ bu hükmü hatırlatıyor ve çekmece nin padişah ile birlikte gömülemiyeceğini söylüyorlardı. Sonunda çekmecenin açılmasına karar verildi. Meraklı bakışların altında çekmece açıldı. Bir de ne görsünler, Kanunî'nin idareyi devraldığı andan vefat ettiği ana kadar verdiği kararlara dair Şeyhülislâmdan aldığı fetvaların hepsi bu çekmecede durmuyor mu?.. Bu tablo karşısında Ebussud Efendi gözyaşlarını tutamamış ve " Ah Süleyman, sen kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?"demiştir.Işte bu şekilde adâletin ön plana alındığı mülkün temeli olarak adaletin seçildiği devirlerde ahâli mes'ud ve bahtiyar olmuş, her cihetten terakki edilmiştir. Tarih buna şahittir…Osmanlı'yı gerileme döneminde bile adaletin dağıtıcısı ve koruyucusu olarak gördügüne dair bir anekdotu vermek istiyoruz. Şöyle ki, 1758 yılında Rus ve Avusturya baskısı ve zulmü altında bulunan Prusyalılar, bu durumdan kurtulmak için Osmanlı ümidi besliyorlar ve müslümanları adaletin koruyucusu olarak düşünüyorlardı. Hatta müslümanları imdada çağıran ibret dolu şu şiirin 1761 yılında Imparator II. Frederic tarafından yazılmış olması Osmanlı gerilerken bile iki medeniyet arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir:" Baskı altında olanların dostu, mazlumun kırbacı, Şark'ın zafere aşina çocuklarına”Ey cesur yeniçeri bu tarafa yetişSeri zaferinle yakala ve yen düşmanıKazan harp meydanında yeni zafer çelenklerini Daha şimdiden düşmana korku basıyorÇekiyor ayaklarının altında kötülüklerinin cezasını Zaferinle zilletimiz sona eriyorTalihin asil cesaretini mukafatlandırsınHilal, Tuna'yı hakimiyeti altına alsınYetiş, yetiş ve korkusuz elinle Avrupa'nın günahlarını Asya faziletine kurban et
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
İKİNCİ BAYEZİD HÂN’IN TUĞLASI
Sultan II. Bayezid Han rahmetullâhi aleyh, her seferden dönüşünde elbisesine bulaşan tozları toplar ve bir kavanozda biriktirirdi.Yine bir harp dönüşüydü. Bayezid Han elbisesini çıkartmış, üzerindeki tozları toplamaya başlamıştı. Hanımı Gülbahar Hâtun, merakla sordu:— Pâdişâhım, merakımı hoş görün, ama, o tozları niçin biriktirdiğinizi sorabilir miyim? Pâdişah:— Elbette Gülbahar Hâtun, diye karşılık verdi ve devamla, benim senden gizlim yoktur. Bu tozlardan bir tuğla döktürüp mezarıma koyulmasını vasiyet edeceğim. Çünkü Allah, ayakları Hak yolunda tozlananları cehennem ateşinden koruyacağını buyurmaktadır. İşte Hak yolunda küffarla savaşırken üstümüze bulaşan tozları bu yüzden topluyoruz. Vasiyetimizdir; öldüğümüzde bu tozları kabrime koysunlar.Sultan II. Bayezid Han, biriktirdiği bu tozlardan bir tuğla yaptırdı. Bu tuğla, vasiyeti gereğince, öldüğü zaman kabrine kondu.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

SiyahSancaktaR

CEDDİ OSMANLI !...
Sp Kullanıcı
17 Eyl 2017
17,184
40,284
İstanbul..
AVRUPA'DAKI OSMANLI KORKUSU
Donanma, ordu yürürken Muzafferen ileri,Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri…Fransa Kralı I. Fransuva, 1525 Pavye Muharebesinde Almanlara esir düşünce, annesi Düşes Dangolem vasıtasıyla Osmanlılardan yardim istedi. Bunun üzerine Kânûnî'nin krala gönderdiği mektup onun Avrupa devletlerine bakış açısını çok güzel ifade etmektedir. Ocak 1526 tarihli mektup şöyeledir: " Sen ki Françe vilâyetinin kralı olan Françesko'sun. Hükümdarların sığındığı kapımın eşiğine uzattığın tezkereden mâlûmum oldu ki, memleketinin toprakları düşman tarafından zaptolunup, sen dahi şu anda onlar elinde esir bulunmaktasın Kurtulmaklığın için bizden yardım dilemektesin. Bütün dünyanın sığındığı, padişahlığıma yakışan ayağımın toprağına maruzatın ulaşmakla her türlü halini öğrenip, olan bitenden haberdar oldum. Yüce selefleri miz, Allah onların kabirlerini nur içinde tutsun, düşmanlarını kahretmek ve sayısız fetihlere ermek maksadıyla her vakit cihat için kılıç çekmek fırsatını kaçırmayıp, ben dahi onların açtığı çığırda harekete geçip, her günüm zorlu kaleler ve girilmesinde engeller bulunan şehirler feth etmiş bulunmaktayım. O sebepten gece ve gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanmıştır."Fransa'da dans ilk icat edildiği zaman Osmanlı sefiri durumu Padişaha bildirir. Padişah der ki: "Ben ki 48 krallığın Imparatoru Kanuni Sultan Süleyman'ım. Sefirimden aldığım mazharda, memleketinizde, dans namı altında, kadın erkek birbirine sarılmak suretiyle, açıkca halk önünde seviştiği mesmu şahanem olmuştur. Hem hudut olmaklığımız dolayısıyla iş bu rezaletin memleketime sirayeti ihtimali muvacehesinde name-i hümayunumun yed'inize vüsulundan itibaren işbu rezalete hatime verilmediği takdirde orduyu hümayunumla bizzat gelip işbu rezaleti men’e muktedirim."Hammer tarihinde, bu mektup üzerine, Fransa da dansın tam yüz yıl yasak edildiği belirtilir.Bir mektupla bir Imparatordan bir kral kurtaran ve bir ülkede ki ahlaksızlığı önleyen güç. Bütün dünya ile tam yirmi yıl savaşan ve de galip gelen orduyu besleyen ekonomik yapı. Selimiye'yi inşa eden teknik. Ve bilhassa, Fas'tan Hindistan'a, Avusturya'dan Yemen'e kadar, ayrı ırktan, ayrı kavimden, ayrı dilden, ayrı dinden milyonlarca insanı kardeşce yaşatan bir ruhtur Osmanlı Devleti.Çarlık Rusyası'nın Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak gayesi ile Balkan milletlerine gizliden gizliye silah dağıtıp, bir yandan da fitne tohumları ekerek ayaklandırmaya çalışır. Bu iş için vazifelendirilen Rus generali Çirmayev'in 1877 yılında Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği gizli raporda:" Buralarda hiç yoktan ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevk ediyorum. Fakat bu insanları sendeleten bir engel var; Türklerin yaşayan hatıraları! Ölümden korkmayan lar hâtıralardan korkuyorlar. Yalnız Türkleri değil, onların tarihlerini de yenmek lazım. Onlarda her halde bir sihirbaz zekası var. Bir değil, bir kaç istila bile, onların iliklerine işleyen gizli üstünlüklarini yıkmaya bence kâfi gelmeyecektir." diye yazarak oldukça ibretli bir itirafta bulunur.Yine okullarımızda ders kitabı olarak okutulan tarih kitaplarımızda Kızıl Sultan diye gençlere öğretilen Cennet mekan II. Abdülhamit Han Hazretlerinin, dinimize ve kitabımıza küfretmek isteyenlere karşı gösterdiği amansız mücadelelerinde bir tanesi bugün Dışişleri bakanlığı arşivinde 12 numaralı fihristin 61. Sayfasındaki TS-TI rumuzlu belgede şu şekilde ifade ediliyor:"Hazreti Muhammed'in nam-ı kudsiyetlerine dair tertip olunan oyuna dair" Fransa, II. Cumhuriyet devrinde, Sadi Karnot'un Cumhurbaşkanlığı sırasında, tanınmış Fransız yazarlardan Marki de Bornier "Muhammet" isimli manzum bir dram yazmış, bunu Komedi Franz'e kabul ettirmiş (1888), proğramına aldırtmış ve sahne provalarına başlattırmıştır (1890). Piyes, Hazreti Muhammed'i sahnede belirttiği gibi, onu ve Islam dinini aşağılamaktadır. Sultan Abdulhamid duruma derhal mudahale ederek bütün Fransa tiyatrolarında oyunun sahnelenmesini yasaklattırmıştır. Islama ve Müslümanlara karşı düşmanlığını hiristiyanlık taassubunu edebî bir kılığa bürünerek açığa vurmak isteyen yazar, emeline Fransa'da ulaşamayınca, piyesini Ingiltere'de oynamak istedi. Tanınmış Ingiliz aktör Irvinç ile anlaştı. Oyunun Londra Lyceum tiyatrosunda sahnelenme hazırlığına başlandı. Abdülhamid, derhal devreye girerek piyesin Ingiltere'de de oynanmasını engelledi. 1900'de yine Paris'te "Muhammed'in Cenneti" isimli piyesin ismi değiştirilmiş, Islama karşı telmih sayılabilecek hususlarda piyesten çıkarılmıştır. 1893'te Roma'da "II. Mehmet isimli piyesle ilgili Italya Hariciyesi'ne müracat edilmiş, Fatih’i, Islam’ı küçültücü hususlar varsa piyesin yasaklanacağı garantisi alınmıştır. Markide Bornier, piyesini oynatmaktan vazgeçmemiş, 1893'te Fransız akademisi'ne seçilmesiyle hain emelini gerçekleştirme fırsatı yakaladığını zannetmiştir. Londra'da Hariciye Vekili ve aktörlerle anlaşma yapıldığı, oyunun oynanacağı haberi gazete lerde yer almıştır. Hariciyemiz yine harekete geçmiş ve Bornier emeline ulaşamamıştır.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hayali_delibal

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
61K