abdestsiz kurana dokunamayacağımız söylenmekte.iilgili ayette şöyle buyuruluyor.ona temizlenenlerden başkası dokunamaz.
burada temizlenenlerden kasıt kimine göre namaz abdesti almak kimisine göre ise gusletmek yeterli temizlenmek için.
bu ayeti nasıl okumalı nasıl anlamalıyız acaba?
Uzun uzun yazmaktansa bu konuda haksöz dergisinin fikrimle bire bir örtüşen çalışmasını paylaşmak isterim...
Bu yazımızda toplumumuzda genel kabul gören bir yanlışı, daha doğrusu Kuran-ı Kerimdeki yanlış yorumlanan bir ayeti incelemeye ve Kurana uygun olan anlayışı ortaya koymaya çalışacağız. Amacımız Kuranın önündeki engellerden birini kaldırmak ve bu noktada Kuranın an*laşılmasına biraz daha yardımcı ol*maktır.
Kuran, müslümanlar arasında en çok sözü edilen fakat anlaşılması için en az çaba gösterilen bir kitap olduğun*dan dolayı insanlarımızın Kuran adına bildikleri şeylerin birçoğu kulaktan dol*ma, asılsız ve uydurma bilgilerdir.
Elbetteki Kuranın tanınmadığı, an*laşılmasının belli tekellere devredildi*ği dönemlerde, Kuranın anlaşılmama*sı, ayetlerinin yanlış yorumlanması ve bunların da çabucak kabul görmesi do*ğal bir sonuçtur. Ancak bu noktada do*ğal olmayan ise, toplumun böylesi acıklı bir tablo oluşturmasına rağmen, Müslümanların gündemlerine hala Kuranı almamakta diretiyor olmaları*dır.
Kuranın bu durumda oluşunun bir çok sebebi vardır. Bunların bir çoğu da Kuranı kutsama, yüceltme adına ya*pılmış/yapılmakta olanlardır. Kitabı*mız Kuran öyle yüce, öyle kutsaldır ki; değil onu okuyup anlamamız, ona do*kunmamız bile belli kuralları, prensiple*ri yerine getirmemize bağlıdır/bağlan*mıştır.
Biz burada söz konusu kurallardan birisini; Kurana abdestsiz el sürüle*meyeceği dolayısıyla okunamayacağı yolundaki iddiayı ve bu iddiaya delil olarak gösterilmeye çalışılan Vakıa Suresinin 79. ayeti üzerinde duraca*ğız.
Ayette; «Ona (Kitab-ı Meknuna ve*ya Kurana) arınanlardan başkası te*mas edemez.» (56/Vakıa, 79) deniliyor. «Arınanlar» diye tercüme ettiğimiz «mutahharun» kelimesi elimizdeki mevcut meallerde, Maide Suresindeki abdestle ilgili 6. ayette geçen ve maddi temizlenmeyi ifade eden (fettahharu: temizlenin) kelimesiyle eş anlamlı ola*rak kullanılmakta ve böylece Kurana ancak abdestli olanların dokunabileceği sonucu çıkarılmaktadır.
Acaba gerçekten, iki ayrı ayette ge*çen bu iki kelime aynı anlamları mı ifade etmekte yoksa farklı anlamlar mı taşı*maktadırlar? Bu konuyu açıklığa ka*vuşturabilmek için Kuran-ı Kerimdeki ve Arap dilindeki bu kelimeyle ilintili di*ğer türevlere bakmak sanırız yerinde olacaktır.
Lügatte; temizlemek, arıtmak, pis*liği gidermek, kadınlar için hayızdan te*mizlenmek
vs. anlamlara gelen ve kökü ta-he-ra olan fiil Kuran-ı Kerimde ve Arap dilinde en genelde iki an*lamda kullanılmaktadır. Birincisi; Maide Suresi 6. ayetteki (fettahharun) fiilini de içine alan ve bizzat maddi temizliği içe*ren ve bu anlamda kullanılan (ta-he-ra) fiilidir, ikincisi ise; insanın veya en ge*nelde yaratıkların kalbi ve manevi temizliğini, küfür ve batıl pisliğinden arınmışlığını ifade için kullanılan aynı kök*ten alınmış fakat farklı varyanttaki (ta-he-ra) fiilidir. Aşağıda örneklerle açıkla*yacağımız üzere Vakıa Suresi 79. ayetinde geçen (mutahharun) kelimesi de sözünü ettiğimiz ikinci anlamı ifade eden (ta-he-ra) fiilinin bir türevidir.
Maddi temizliği ifade etmek için kul*lanılan, ayetin bütünlüğünden de bizzat su ile temizlenmeyi ifade ettiği anlaşı*lan ve hemen hemen aynı anlamı içe*ren fiil kalıpları (vezinleri)ndan türeyen temizlenmek kelimesi kısaca Kuran-ı Kerimde şu şekillerde geçmektedir.
«
Eğer cünüp iseniz temizlenin (fettahharun).» (5/Maide, 6)
«
Temizleninceye (yethurne) ka*dar onlara yaklaşmayın.» (2/Bakara, 222)
«
Ve gökten tertemiz (tahura) bir su indirdik.» (25/Furkan, 48)
«
Rableri onlara tertemiz (tahura) bir içki içirmiştir.» (76/İnsan, 21)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen temizlenmek kelimesi maddi temizlik yani Maide Suresi 6. ayette de olduğu gibi su ile temizlik anlamında kullanıl*mıştır. Bu anlamdaki pratik kullanım hakkında da örnek verecek olursak; su ile yıkadım (iğteseltu) guslettim den*mek istendiği zaman (tetahhertü veya ittahhartü) derler.1 Bu konudaki ayet ve kullanım örneklerini artırmak mümkün, ancak bu kadarla yetinerek keli*menin ifade ettiği ikinci anlama geç*mek istiyoruz.
«
Allah onların kalplerini temizle*mek (en yutahhira) istememiştir.» (5/Maide,41)
«
Ey Meryem, Allah seni seçti, te*mizledi (tahharaki) ve seni dünyaların kadınlarına üstün kıldı.» (3/AI-i Imran, 42)
«
Seni inkar edenlerden temizle*yeceğim (mutahhiruke)
» (3/AI-i imran, 55)
«
Allah sizden kiri gidermek ve si*zi tertemiz (yutahhirakum tathira) yap*mak istiyor.» (33/Ahzab, 33)
«Değerli, şanlı, yükseltilen, temiz tutulan (mutahharatin) sahifeler için*dedir.» (80/Abese, 13-14)
«Allah tarafından tertemiz (mutahharaten) sahifeler okuyan bir elçidir.» (98/Beyyine, 2)
Bundan başka pratik kullanımda Araplar günahkâr kimsenin temizlen*mesi için (Tahhir) kelimesini kullanırlar, Müddessir Suresinde 4. ayette ge*cen (Elbiseni temizle; tetahhir) aynı şe*kilde nelsini, ahlakını temizle anlamını ifade etmektedir,2 Çocuğun sünnet edilmesi anlamında da Arap dilinde aynı kelime kullanılmaktadır.
Görüldüğü gibi yukarıdaki ayetler*de ve pratik kullanımlarda geçen (ta-he-ra) fiili vezin (fiil kalıbı) değiştirerek kalbi temizliği (5/41), küfür ve şirk pisli*ğinden uzaklaştırılmak suretiyle arındırılmışlığı (3/55) ifade eder bir anlam kazanmıştır. Söz konusu olan Vakıa Suresi 79. ayette geçen kelime de aynı vezinde ve aynı anlamda kullanılmış*tır.
Dolayısıyla bu ayetlerde geçen mutahharun/temizlenenler kelimesi*nin abdest almakla hiçbir alakası yoktur. Ayetlerin siyak ve sibakı da göz önünde tutulursa görülür ki; ayet abdest alanlardan değil, arınmış olan melek*lerden bahsetmektedir.
Ayeti daha iyi anlayabilmek için da*ha öncesi ve daha sonrasına da baş*vurarak yeniden gözden geçirelim. «O elbette değerli bir Kurandır.» (56/77); «Korunmuş bir kitaptadır.» (56/78) «Ona temizlerden (mutahharun) baş*kası dokunamaz!» (56/79); «Alemlerin rabbinden indirilmiştir.» (56/80); «Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?» (56/81).
79. ayette geçen o zamiri Arapça gramer kurallarına göre kendisine en yakın olan isme atfedilir, böylece el sü*rülemeyecek olan kitap, Buruc Suresi 22. ayette de geçen Levh-i Mahfuz anlamındaki Kitabîn Meknun/ Korun*muş Kitaptır. Ancak dolaylı olarak Kuran-ı Kerime de dokunulamayacağı söylenebilir. Çünkü Kuran da o kitaptan bir parçadır. Dolayısıyla ona da içinde pislik, kötülük olan hiç bir yaratık (şeytan, cin, ins) dokunamaz, yani tev*hidi bütünlüğü bozucu ve tevhide aykı*rı batıl unsur sokamaz.
Kuran-ı Kerimin nüzulü sırasında, Kuranı inkar eden ve Hz. Peygamberi yalanlayan müşrikler (3/184), Kuranın şeytanların, cinlerin sözü olduğunu (37/36) Muhammed (s)in cinlenmiş ol*duğunu (15/6) öne sürüyorlardı. Dola*yısıyla Kuranın Allahtan indiril*miş olmadığını, temiz olmayan varlık*lar tarafından Hz. Peygambere ilham edildiğini iddia ediyorlardı.
Oysa Kuran-ı Kerim bunlara cevap olarak Kovulmuş şeytanın sözü olma*dığını (81/25) şeytanların indirmedi*ğini (26/210) bildirerek, söz konusu Vakıa 79. ayete de Ancak ona temiz olanların dokunabileceğini yani, sa*dece günah ve şirkten tamamen temiz*lenmiş olan meleklerin dokunabilece*ğini ve hemen akabinden de Alemle*rin rabbinden indirilmiştir diyerek müşriklerin iddialarının boş ve asılsız olduğunu ortaya koymuştur.
Bu ayet Enes b. Malik, İbn Abbas, Said b. Cübeyir, İkrime, Mücahid, Katade
vb. bir çok sahabe tarafından da bu şekilde anlaşılmış3 Selman-i Farisî de bu ayetin Kuranı abdestli olarak ele alıp almamakla hiç bir ilgisi olmadığını, söz konusu (mutahhar) temiz olanların melekler olduğunu söylemiştir ki, yu*karıda açıkladığımız üzere doğru ve Kurana uygun olan da budur.
Eğer söz konusu ayette geçen (mu*tahharun) kelimesine (abdest alanlar) anlamını verecek olursak Abese 14 ve Beyyine 2. ayetlerde geçen (mutahharat) kelimesine de aynı anlamı yani abdest aldırılmış sahifeler anla*mını vermek gerekirdi ki; bu ayetler için böyle bir iddiada bulunmak ne kadar yanlış ise Vakıa Suresi 79. ayette ge*çen (mutahharun) kelimesine de ab*dest alanlar anlamını yüklemek o ka*dar yanlıştır. Dolayısıyla bu ayetlerde geçen (mutahharat ve mutahharun) kelimeleri şirk, küfür ve şeytanın tema*sından uzaklaştırılmış anlamını ifade etmekle birlikte temiz olan meleklere işaret etmektedir.
Yine ayette geçen (la) edatı nehy lası değil, nefy lası olarak kullanılmış*tır ki, bir çok müfessir de bu kanaatte*dir.4 Yani bu ayette dokunmasınlar şeklinde bir yasaklama (nehy) söz ko*nusu değil, ancak dokunulamaz şek*linde bir olumsuzlama, dokunulamayacak olan bir olayın haber olarak bildi*rilmesi söz konusudur. Bu da ayette bil*dirilen, gaybî bir mesajla ilintilidir.
Ayrıca son olarak şunu da bildir*mek gerekir ki; Vakıa Suresindeki söz *konusu ayet ile Maide Suresindeki abdestle ilgili ayet karşılaştırıldığında da görülür ki; abdest ayeti diğerinden nü*zul sırası bakımından çok sonra indiril*miştir. Rivayetler de bu durumu des*tekler mahiyettedir. Bu durumda bilin*meyen bir hükmün yerine getirilmesi ve bunun istenmesi, yani abdest bilin*meden, abdestle ilgili bir hükmün yeri*ne getirilmesinin istenmesi nasıl müm*kün olabilir?
Sözü edilen bu ayetin yanlış anla*şılması sonucu Müslümanlar Kuran-ı Kerimi yanlış yönde kutsamış ve yüceltmişlerdir ki, ona dokunmak için bile çeşitli merasimler ve prensipleri zorun*lu kural olarak koymuşlardır. Halbuki Kuranın kutsanması ve yüceltilmesi bu anlamda değildir. Bilakis onun oku*narak anlaşılıp hayata tatbik edilmesi ona verilen en büyük yüceltmedir.
Allah (c. c.) Kuranda, Kuranın okunabilmesi için abdest vb, gibi hiç bir ön şart koşmamış bilakis Allahın anılabilmesi için getirilebilecek tüm serbes*tiyi getirmiştir (4/103). Kuranda yal*nızca namaz kılmak için emredilen böyle bir ön şartı Kuranın okunabilme*si için -olmazsa olmaz- bir kural olarak ortaya koymak, Kuranın okunmasının ve anlaşılmasının önüne engel koy*mak demektir. Halbuki Allah-u Teala biz insanlar için kolaylık istemekte, güçlük istememektedir (2/185). Buna rağmen Allahın koymadığı bir şartı Kuranın önüne getirip koymak aynı zamanda Onu okuyup arınacak olan*ların önüne geçmek demektir. Mümin*lerin görevi Kuranın önüne engeller koymak değil, önündeki engelleri kal*dırmak olmalıdır.
Mesele böylece açıklığa kavuşturulmadan sonra diyebiliriz ki; bu ayetin yo*rumlanmasında da olduğu gibi toplum*sal kabul gören değerler her zaman doğrudur anlamına gelmez. Doğru an*cak Allahtan olandadır, dolayısıyla doğru ancak Kurandadır.
Selam; doğruyu arayanlara ve bu doğruyla yaşayanlara olsun.
Notlar:
1. Lisanüt-Arab, c. 4, s. 504,
2. Lisanüt-Arab, c. 4, s. 505.
3. Camiul-Beyan, 27/206.
4. Tefhimul-Kuran, Mevdudi, c. 6, s. 100.
(Mustafa Alphan Başbekleyen Haksöz Dergisi Sayı: 8 Kasım 91 Kuran Çalışmaları)
Bilgi - İnanç - Eylem