En çok tartışılan İslam, en yanlış bilinen dindir
1990 yılında İngilizce öğrenmeye başlamıştım. Bilgisayarın, internetin ve akıllı telefonun olmadığı bir dünyaydı. Hem dilimi geliştirmek hem de dünyadaki gelişmeleri takip etmek üzere bir taraftan üniversitenin kütüphanesine gelen gazete ve dergileri takip etmeye diğer taraftan da küçük bir radyo alıp her akşam BBC radyosunu dinlemeye başlamıştım.
Bir yıl sonra da öğrenci bütçesine uygun siyah beyaz küçük bir televizyon almış, CNN International, BBC ve diğer uluslararası kanalları izlemeye başlamıştım. Bunu belirli zamanlarda ve fakat düzenli olarak yapıyordum.
Bir şey beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Türkiyede alışık olmadığımız bir şey. Neredeyse her saat başı İslâm ve Müslümanlarla ilgili haberler yapılıyordu. Gazeteler ve dergiler de öyleydi. O yılların en önemli gündem maddesi Afgan cihadıydı. Destekleniyor, bugün kendilerine terörist denen direnişçiler mücahit diye isimlendiriliyordu.
Uluslararası medyanın İslâm ve Müslümanlara ilgisi sonraki yıllarda artarak devam etti. Mücahitler önce direnişçilere, sonra radikal İslâmcılara ve bir adım sonra da teröristlere dönüştüler. Hepsi birkaç yıl içinde oldu. Medya dili Sovyet Rusyanın Afganistanda çökmesinden sonra Müslümanları ötekileştirmeye başlamıştı. Medyanın Müslümanlara yönelik müsbet dili gitmiş, önce ton sonra da dil tamamen olumsuza evrilmişti.
Benim uluslararası medyayı takip etmeye başlamamdan bu yana 26 yıl geçti. Ama medyanın totalde birinci haber konusu İslâm olmaya devam etti.
İslâm, Müslüman ülkeler, mezhepler, İslâmî hareketler farklı cephelerden çok yoğun bir şekilde tartışıldı. Oryantalizm objektif değil subjektifti, tanıtmıyor tanımlıyordu. Sonuç İslâmın tanınmasına değil tanınmamasına yol açtı.
Uzun yıllar dünyada en çok tartışılan din İslâm olmasına rağmen maalesef en fazla yanlış anlaşılan din de İslâmdır dersek abartmış olmayız. Zira medyanın amacı bir olguyu tanıtmak değil, onu ötekileştirmek ve şeytanlaştırmaktı.
Batı medyasını takip eden vasat bir gayrimüslim kişinin zihin dünyasında İslâm şiddet ve terörle, kendisi gibi olmayanlardan nefreti öğütleyen bir din olarak yer almıştır. İslâm kol kesmek, recm gibi hükümleri akla getirmekle beraber son yıllarda neredeyse DAEŞle ve ona mal edilen boğaz kesme gibi pratiklerle anılır olmuştur.
Medyanın bıkıp usanmadan İslâmı ve Müslümanları ötekileştirerek yaptığı bu algı operasyonu önemli ölçüde başarıya ulaşmıştır. Bu algı İslâmın hakikatinin önüne geçmiş ve bu algı İslâmla Batılı bireylerin arasına psikolojik duvarlar örmüştür. Bu da İslâm davetinin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir.
İslâmda cihadın temel hedefi insanlarla İslâm arasına giren engelleri bertaraf etmektir. İslâm davasının insanlara ulaşmasının önündeki engelleri kaldırmak üzere verilen bütün mücadeleler gerçek cihattır. Cihat dolayısıyla sadece kital değildir. Kitalin bile birinci amacı davetin önündeki engelleri kaldırmaktır.
Bu meyanda Müslümanlar İslâmı davete muhatap insanlara en sağlıklı bir uslûp ve yöntemle ulaştırma mücadelesi vermek durumundadır. Burada da öne çıkan vasıta elbette medyadır.
Terörize edilen, şiddeti yöntem olarak benimseyen kesimler insanları İslâm davetiyle ihya etmeyi değil, kendi çarpık anlayışlarında yok etmeyi cihat addedebilirler. Oysa Müslümanların mutlak rol modeli Hz. Muhammed (sas)e baktığımızda O, Ebu Cehile bile tekrar tekrar gider ve en yumuşak uslûpla, güzel bir hitapla İslâma kazandırmaya çalışırdı.
Şu açık, İslâmı gönüllere hakim kılmadan onu sürdürülebilir siyasi ve ictimai bir modele dönüştüremezsiniz. Batıyı en fazla ürküten de budur. Batının başından beri Müslümanlara kurduğu tuzaklar da bunun gerçekleşmesini engellemek içindir.
Serdar Demirel - Yeni Akit
1990 yılında İngilizce öğrenmeye başlamıştım. Bilgisayarın, internetin ve akıllı telefonun olmadığı bir dünyaydı. Hem dilimi geliştirmek hem de dünyadaki gelişmeleri takip etmek üzere bir taraftan üniversitenin kütüphanesine gelen gazete ve dergileri takip etmeye diğer taraftan da küçük bir radyo alıp her akşam BBC radyosunu dinlemeye başlamıştım.
Bir yıl sonra da öğrenci bütçesine uygun siyah beyaz küçük bir televizyon almış, CNN International, BBC ve diğer uluslararası kanalları izlemeye başlamıştım. Bunu belirli zamanlarda ve fakat düzenli olarak yapıyordum.
Bir şey beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Türkiyede alışık olmadığımız bir şey. Neredeyse her saat başı İslâm ve Müslümanlarla ilgili haberler yapılıyordu. Gazeteler ve dergiler de öyleydi. O yılların en önemli gündem maddesi Afgan cihadıydı. Destekleniyor, bugün kendilerine terörist denen direnişçiler mücahit diye isimlendiriliyordu.
Uluslararası medyanın İslâm ve Müslümanlara ilgisi sonraki yıllarda artarak devam etti. Mücahitler önce direnişçilere, sonra radikal İslâmcılara ve bir adım sonra da teröristlere dönüştüler. Hepsi birkaç yıl içinde oldu. Medya dili Sovyet Rusyanın Afganistanda çökmesinden sonra Müslümanları ötekileştirmeye başlamıştı. Medyanın Müslümanlara yönelik müsbet dili gitmiş, önce ton sonra da dil tamamen olumsuza evrilmişti.
Benim uluslararası medyayı takip etmeye başlamamdan bu yana 26 yıl geçti. Ama medyanın totalde birinci haber konusu İslâm olmaya devam etti.
İslâm, Müslüman ülkeler, mezhepler, İslâmî hareketler farklı cephelerden çok yoğun bir şekilde tartışıldı. Oryantalizm objektif değil subjektifti, tanıtmıyor tanımlıyordu. Sonuç İslâmın tanınmasına değil tanınmamasına yol açtı.
Uzun yıllar dünyada en çok tartışılan din İslâm olmasına rağmen maalesef en fazla yanlış anlaşılan din de İslâmdır dersek abartmış olmayız. Zira medyanın amacı bir olguyu tanıtmak değil, onu ötekileştirmek ve şeytanlaştırmaktı.
Batı medyasını takip eden vasat bir gayrimüslim kişinin zihin dünyasında İslâm şiddet ve terörle, kendisi gibi olmayanlardan nefreti öğütleyen bir din olarak yer almıştır. İslâm kol kesmek, recm gibi hükümleri akla getirmekle beraber son yıllarda neredeyse DAEŞle ve ona mal edilen boğaz kesme gibi pratiklerle anılır olmuştur.
Medyanın bıkıp usanmadan İslâmı ve Müslümanları ötekileştirerek yaptığı bu algı operasyonu önemli ölçüde başarıya ulaşmıştır. Bu algı İslâmın hakikatinin önüne geçmiş ve bu algı İslâmla Batılı bireylerin arasına psikolojik duvarlar örmüştür. Bu da İslâm davetinin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir.
İslâmda cihadın temel hedefi insanlarla İslâm arasına giren engelleri bertaraf etmektir. İslâm davasının insanlara ulaşmasının önündeki engelleri kaldırmak üzere verilen bütün mücadeleler gerçek cihattır. Cihat dolayısıyla sadece kital değildir. Kitalin bile birinci amacı davetin önündeki engelleri kaldırmaktır.
Bu meyanda Müslümanlar İslâmı davete muhatap insanlara en sağlıklı bir uslûp ve yöntemle ulaştırma mücadelesi vermek durumundadır. Burada da öne çıkan vasıta elbette medyadır.
Terörize edilen, şiddeti yöntem olarak benimseyen kesimler insanları İslâm davetiyle ihya etmeyi değil, kendi çarpık anlayışlarında yok etmeyi cihat addedebilirler. Oysa Müslümanların mutlak rol modeli Hz. Muhammed (sas)e baktığımızda O, Ebu Cehile bile tekrar tekrar gider ve en yumuşak uslûpla, güzel bir hitapla İslâma kazandırmaya çalışırdı.
Şu açık, İslâmı gönüllere hakim kılmadan onu sürdürülebilir siyasi ve ictimai bir modele dönüştüremezsiniz. Batıyı en fazla ürküten de budur. Batının başından beri Müslümanlara kurduğu tuzaklar da bunun gerçekleşmesini engellemek içindir.
Serdar Demirel - Yeni Akit