İnsan kim olduğunu unutuyor bazen. Bu dünyaya ne için geldiğini, nereden geldiğini, buradan nereye gideceğini unutuyor. Nisyanla akrabalığımız kelime köken birliğinden çok öte.<o
Mânâ boşluk kabul etmiyor. Kim olduğumuzu unuttuğumuz an kendimizi bir başkası zannetmeye başlıyoruz. Başkalarından ve başka şeylerden yeni kimlikler icat ediyoruz kendimize. Bazen kendimizden bir başkası oluyoruz, bazen de insandan başka bir şey.
İnsanın insandan başka bir şey olması ifadesi garip gelmesin. 'Ne ile varım' diyorsa, insan odur zira 'ne olmadan olamam' diyorsa ondan ibarettir.
Hakikatte kim olduğumuzu gösteren bir gözlük icat edilse, onu takıp şöyle bir yürüyüşe çıkıversek, yanımızdan geçen insanları nasıl görecektik kim bilir?
Bir banka hesap cüzdanının karşı kaldırımda kibirle yürüdüğünü düşünsenize... Yahut yanınızdan galeriden yeni çıkmış fiyakalı bir araba logosunun, üstüme çamur sıçrayacak korkusuyla usul adımlarla geçtiğini. Az ileride bir şoför, yaslandın mı içine gömülüverdiğin cinsten deri bir koltuğu, arka kapıyı açarak içeri buyur ediyor olsa...<o
Bitmez ki canına yandığım! Alışverişe çıkmış elbiseler, kahvesini sipariş eden diplomalar, köşeden endamla kıvrılan makyaj malzemeleri, kredisi henüz bitmediği için topallayarak yürüyen evler, bilmenin ötesine geçip bir türlü olmadığı için karşı bankta ay sonunu bekleyen emekli ihtiyarlar gibi pinekleyen kitapçıklar, daha neler ve neler...<o
Kendimizden başka bir şey olmak meselesi böyle, bir de başka birisi olmak var ki onu ifade sadedinde sanırım şu cümle kâfi gelir:<o
O kadar bir başkasıyız ki kendimizden; olduğumuz kişi ile olduğumuzu zannettiğimiz kişi oturup bir kahve içelim deseler, kavga etmeden kalkamazlar masadan.<o
</o
Bir de olmamız gereken kişi var. Olalım diye yaratıldığımız, olmazsak olmayacak kişi. Öyle ya, 'ne ile varım?' sorusuna; 'kulluğumla varım' cevabını veremiyorsak varlığımızın ne anlamı var? Giderken burada bırakacaklarımız değil, yanımızda götüreceklerimizdir bizi insan kılan. Her şeyimizi çekip elimizden alsalar ortada yine de bir insan kalıyorsa insanızdır. Kendisinden makamı, güzelliği, parası, markalı şeyleri ve daha bilmem neleri çıkınca geriye insan suretinde bir ceset yığını kalanları ne diye tarif edeceğiz?<o
Yazı şimdi başlıyor işte. Ne demiştik: İnsan kim olduğunu unutuyor bazen.<o
Hemen düzeltelim o halde; 'İnsan kim olduğunu hatırlıyor bazen.'<o
Bize kim olduğumuzu, niçin ve nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi hatırlatan zamanlar, mekânlar ve insanlar var. Onların kadrini kıymetini bilmeli.<o
Fırsat elde iken onların aynasında varlık sebebimizi seyretmeli. O sebebin hakkını vermeye gayret etmeli. O kadar ki; insanın hakikatte kim yahut ne olduğunu gösteren bir gözlük icat edilse ve birisi o gözlüğü takıp yanımızdan geçse bize bakınca gördüğü bir insan olsun.<o
</o</o</o</o</o</o</o</o</o
Mânâ boşluk kabul etmiyor. Kim olduğumuzu unuttuğumuz an kendimizi bir başkası zannetmeye başlıyoruz. Başkalarından ve başka şeylerden yeni kimlikler icat ediyoruz kendimize. Bazen kendimizden bir başkası oluyoruz, bazen de insandan başka bir şey.
İnsanın insandan başka bir şey olması ifadesi garip gelmesin. 'Ne ile varım' diyorsa, insan odur zira 'ne olmadan olamam' diyorsa ondan ibarettir.
Hakikatte kim olduğumuzu gösteren bir gözlük icat edilse, onu takıp şöyle bir yürüyüşe çıkıversek, yanımızdan geçen insanları nasıl görecektik kim bilir?
Bir banka hesap cüzdanının karşı kaldırımda kibirle yürüdüğünü düşünsenize... Yahut yanınızdan galeriden yeni çıkmış fiyakalı bir araba logosunun, üstüme çamur sıçrayacak korkusuyla usul adımlarla geçtiğini. Az ileride bir şoför, yaslandın mı içine gömülüverdiğin cinsten deri bir koltuğu, arka kapıyı açarak içeri buyur ediyor olsa...<o
Bitmez ki canına yandığım! Alışverişe çıkmış elbiseler, kahvesini sipariş eden diplomalar, köşeden endamla kıvrılan makyaj malzemeleri, kredisi henüz bitmediği için topallayarak yürüyen evler, bilmenin ötesine geçip bir türlü olmadığı için karşı bankta ay sonunu bekleyen emekli ihtiyarlar gibi pinekleyen kitapçıklar, daha neler ve neler...<o
Kendimizden başka bir şey olmak meselesi böyle, bir de başka birisi olmak var ki onu ifade sadedinde sanırım şu cümle kâfi gelir:<o
O kadar bir başkasıyız ki kendimizden; olduğumuz kişi ile olduğumuzu zannettiğimiz kişi oturup bir kahve içelim deseler, kavga etmeden kalkamazlar masadan.<o
Bir de olmamız gereken kişi var. Olalım diye yaratıldığımız, olmazsak olmayacak kişi. Öyle ya, 'ne ile varım?' sorusuna; 'kulluğumla varım' cevabını veremiyorsak varlığımızın ne anlamı var? Giderken burada bırakacaklarımız değil, yanımızda götüreceklerimizdir bizi insan kılan. Her şeyimizi çekip elimizden alsalar ortada yine de bir insan kalıyorsa insanızdır. Kendisinden makamı, güzelliği, parası, markalı şeyleri ve daha bilmem neleri çıkınca geriye insan suretinde bir ceset yığını kalanları ne diye tarif edeceğiz?<o
Yazı şimdi başlıyor işte. Ne demiştik: İnsan kim olduğunu unutuyor bazen.<o
Hemen düzeltelim o halde; 'İnsan kim olduğunu hatırlıyor bazen.'<o
Bize kim olduğumuzu, niçin ve nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi hatırlatan zamanlar, mekânlar ve insanlar var. Onların kadrini kıymetini bilmeli.<o
Fırsat elde iken onların aynasında varlık sebebimizi seyretmeli. O sebebin hakkını vermeye gayret etmeli. O kadar ki; insanın hakikatte kim yahut ne olduğunu gösteren bir gözlük icat edilse ve birisi o gözlüğü takıp yanımızdan geçse bize bakınca gördüğü bir insan olsun.<o
</o</o</o</o</o</o</o</o</o