Analiz Seküler Müslümanlık

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
Katılım
31 Mar 2020
Mesajlar
24,765
Tepkime puanı
114,891
Puanları
1,626
Screenshot_2024-07-12-09-33-07-059-edit_com.google.android.googlequicksearchbox.jpg

Seküler Müslümanlık

Bir kere şunu ifade etmek lazım: İmam hatiplerin, ilahiyatların veya diyanet personelinin sayısının artması dindarlaşma alameti değildir. Taksim’e cami yapılması yahut Ayasofya’nın açılması da dindarlaşmanın arttığı anlamına gelmez. Bir proje olarak değerler eğitimi yaygınlık kazanıyor. İlköğretimde din merkezli seçmeli dersler artıyor. Kadınlar kamuda başörtülü çalışabiliyor. İslami finans güçleniyor. Bütün bunlar siyasi tercihlerdir, iktidarın aldığı kararlar doğrultusunda ortaya çıkan gelişmelerdir. Bunlar iktidarın (nispeten) dini saiklerle hareket ettiğine delil olabilir, ancak dindarlaşmanın arttığına delil olmaz.

Türkiye’de dindarlaşmanın mı sekülerleşmenin mi arttığını gözlemlemenin en iyi yolu geçmişle bugünü mukayese etmektir. Çünkü sekülerleşme dinin etkisinin toplum ve birey üzerinde zayıflaması, dini düşünce, pratik ve kurumların önemini kaybetme süreci olarak tanımlanır. Zayıflamanın sebepleri ayrı bir konudur ancak sekülerleşmeyi bariz bir şekilde gözlemlemek mümkündür. Aslında sadece Kanal 7’nin dünüyle bugününe bakılsa sekülerleşmenin boyutu anlaşılır. Ya da sadece bazı medyatik tarikatçıların dününe bugüne bakılsa bile sekülerleşmenin Müslümanlar nezdinde ne kadar etkili olduğu gözlemlenebilir.

Yine de şu sorulara verilecek cevaplar, dindarlaşmanın mı sekülerleşmenin mi arttığını ortaya koyar:

Yukarıda sözü geçen okullaşma oranının arttığı yerlerde düne nazaran daha mı az flört edilmektedir? Kadın erkek ilişkilerine daha bir hassasiyetle mi yaklaşılmaktadır, yoksa…

Beş vakit namaz kılanlar dün %20 de bugün %30 mu olmuştur?

Oruç tutanların sayısı dün %60 iken bugün %80 mi olmuş?

Ahirete inananlar dün %80 iken bugün %95 mi olmuş?

Dinin toplumun hayatındaki önemi dün %70 iken bugün %90’lara mı dayanmış?

Dün eşcinsellik ve nikahsız birlikteliğe hoş bakılmazken acaba bugün hoş bakanların sayısı artmış mı azalmış mı?

Cola ve Starbucks İsrail’i desteklediği halde biz colalarla iftar sofralarımızı donatıyor muyuz, donatmıyor muyuz; Starbucks’ta hala kahve içiyor muyuz, içmiyor muyuz?

Dün dini kesimde boşanmalar az iken bugün de aynı mı yoksa boşanmalar arttı mı?

Dün düğün salonlarında mahremiyete dikkat edilirken bugün mahremiyete aynı oranda dikkat ediliyor mu?

Dün haram işlenen düğünlere katılmama önemsenirken bugün aynı hassasiyet devam ediyor mu?

Dün tesettürde Allah rızası gözetilerek hassasiyetle davranılırken bugün moda ve markayı takip etmek öne çıkarılarak tesettürde gevşeklik mi hasıl olmuştur?

Dün başörtüsüne namus/iffet gözüyle bakılırken bugün sırf iktidarın yanlışlıklarına bakarak onu kaldırıp atanların sayısı artıyor mu azalıyor mu?

Dün din karşıtı yıkıcı görüşlere hoşgörü ile bakılmazken bugün acaba her türlü görüşe müsamaha ile mi yaklaşılıyor? Basit bir örnek olarak Cem Yılmaz’ın Ramazan’ın ilk günü rakı şişesini paylaşmasına dün saygısızlık olarak bakılırken acaba bugün “ne var bunda canım, kendi tercihidir” şeklinde mi bakılıyor?

Dolayısıyla bugün Kur’an’a ve dini değerlere saygı artmış mı azalmış mı?"

Dün adaletsizlik, haksızlık, yolsuzluk karşısında adam gibi durulurken bugün bizim cenahtan bunlar yapıldığında sessiz kalınıyor mu kalınmıyor mu?

En önemlisi de ne biliyor musunuz? Bu durumlar Müslümanlar nezdinde iyi ve olumlu mu karşılanıyor yoksa bundan ızdırap mı duyuluyor? Bu dahi zihinlerde sekülerleşmenin boyutunu ortaya koyabilecektir.

Şimdi bütün bunları gözlemledikten sonra Türkiye’de dindarlığın arttığını söylemek mümkün müdür? Hayır!

Ama asıl mesele bunu gözlemlemek değildir. Bunları sıradan bir insan dahi gözlemleyebilir. Bu bir realite. Ama asıl soru şu: Biz Müslümanlar ve daha özelde ilahiyatçılar bu gidişata ve sekülerleşmeye teslim mi olacağız yoksa direnecek miyiz? İktidarın yanlışlarına bakıp üzerimizden başörtüsünü çıkarıp atacak mıyız yoksa Müslümanların tüm yanlışlıklarına rağmen kendi değerlerimizin arkasında mı duracağız?

Bence asıl sorulması gereken soru budur.

Yavuz Köktaş
 
Son düzenleme:

Alperen61

Alperen ve Ruveyda'nın babası.
Yönetici
Kurucu
Katılım
30 Ocak 2017
Mesajlar
5,604
Tepkime puanı
35,130
Puanları
1,626
Yaş
45
Konum
BOLU
Muhafazakarlık artıyor endişesi taşıyan ülkemizin Aydın,Laplaik kesimi görünüş üzerinden genelleme yapıyor.
Ak parti iktidarı döneminde muhafazakar kesime yönelik tüm yasaklar ortadan kalktı ve bunun sonucunda muhafazakar kesim bir zafer elde etmiş olmanın rahatlığı ile hareket etmeye başladı.Baskı altında fikriyatına bağlı bu kesim özgür ortamda fikriyatından uzaklaşmaya başladı.
Sözde muhafazakar ama özde ne olduğu belli olmayan bir yapı ortaya çıktı.
Farzların değil tarzların etkin olduğu söylem ve eylemler geliştirlmeye başlandı.
Dini yeniden yorumlayan bir takım aydın (!) dindarların ortaya koyduğu perspektif bu oluşumların kendilerini savunma noktasında bazı yerlerde kaynak oldu.
Elbette dinin yobaz ve bağnaz düşünceden koparılması gerekmektedir ama bunun panzehiri bu değildir.
Muhafazakar camia rahatlık ile bir savrulma yaşayarak yeni bir sınıf ortaya çıkardı.Özellikle zenginliğin ve şatafatın gözler önüne serildiği ve İslamda yeri olmayan uygulamaları sergilemeye başladılar.
Bu konuda yıllar önce okuduğum bir kitap çok güzel örnekler ile hem siyasi hem sosyolojik olarak konuyu detaylıca anlatmakta idi.Bu konuda solcul yazarların dini kötülemek amaçlı yazdıkları ve esasında yozlaşan bireyi değil yozlaşmanın kaynağı olarak dini gösterdikleri kitaplar var ama Rahmetli Ömer Lütfi Mete'nin yazmış olduğu "Allahsız Müslümanlık" isimli kitap muhafazakar camia içerisinden yükselen bir ses gerçekten ve yozlaşmayı dinde değil birey temelli olarak ele alan bir kitap.
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
Katılım
31 Mar 2020
Mesajlar
24,765
Tepkime puanı
114,891
Puanları
1,626
Muhafazakarlık artıyor endişesi taşıyan ülkemizin Aydın,Laplaik kesimi görünüş üzerinden genelleme yapıyor.
Ak parti iktidarı döneminde muhafazakar kesime yönelik tüm yasaklar ortadan kalktı ve bunun sonucunda muhafazakar kesim bir zafer elde etmiş olmanın rahatlığı ile hareket etmeye başladı.Baskı altında fikriyatına bağlı bu kesim özgür ortamda fikriyatından uzaklaşmaya başladı.
Sözde muhafazakar ama özde ne olduğu belli olmayan bir yapı ortaya çıktı.
Farzların değil tarzların etkin olduğu söylem ve eylemler geliştirlmeye başlandı.
Dini yeniden yorumlayan bir takım aydın (!) dindarların ortaya koyduğu perspektif bu oluşumların kendilerini savunma noktasında bazı yerlerde kaynak oldu.
Elbette dinin yobaz ve bağnaz düşünceden koparılması gerekmektedir ama bunun panzehiri bu değildir.
Muhafazakar camia rahatlık ile bir savrulma yaşayarak yeni bir sınıf ortaya çıkardı.Özellikle zenginliğin ve şatafatın gözler önüne serildiği ve İslamda yeri olmayan uygulamaları sergilemeye başladılar.
Bu konuda yıllar önce okuduğum bir kitap çok güzel örnekler ile hem siyasi hem sosyolojik olarak konuyu detaylıca anlatmakta idi.Bu konuda solcul yazarların dini kötülemek amaçlı yazdıkları ve esasında yozlaşan bireyi değil yozlaşmanın kaynağı olarak dini gösterdikleri kitaplar var ama Rahmetli Ömer Lütfi Mete'nin yazmış olduğu "Allahsız Müslümanlık" isimli kitap muhafazakar camia içerisinden yükselen bir ses gerçekten ve yozlaşmayı dinde değil birey temelli olarak ele alan bir kitap.
Muazzam bir yorum olmuş 👍
 
Üst