Yorum Üçüncü Sualiniz.

Muallem.

Sp Kullanıcı
18 Ara 2020
1,416
5,252
D22B711C-4643-4876-9E99-8DDBC7DC1BF9.jpeg

Üçüncü Sualiniz:
Başta müçtehidîn-i izam imamları mı efdal, yoksa hak tarîkatların şahları, aktabları mı efdaldir?

Elcevab:
Umum müçtehidîn değil; belki Ebu Hanife, Mâlik, Şafiî, Ahmed İbn-i Hanbel; şahların, aktabların fevkındedirler. Fakat hususî faziletlerde Şah-ı Geylanî gibi bazı hârika kutublar, bir cihette daha parlak makama sahibdirler. Fakat küllî fazilet imamlarındır. Hem tarîkat şahlarının bir kısmı, müçtehidlerdendir; onun için umum müçtehidîn, aktabdan daha efdaldir denilmez. Fakat Eimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdi'den sonra en efdallerdir denilir.

Mektubat - 280
 

Muallem.

Sp Kullanıcı
18 Ara 2020
1,416
5,252
Dil ve mana ağırsiklet olduğu için bu alıntı @Eylül Başak hanıma has’tır.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE:

Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade;
akla,
ruha ve kalbe baktığından, israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini; ve bu hakikat, hârika kuvve-i kudsiye sahibi Şah-ı Geylanî (K.S.) Hazretlerinin ihya-yı emvat keramet-i azîmesiyle izah edilerek;
ruh cesede,

kalb nefse,
akıl mideye
hâkim olduktan sonra,
şükrün münteha derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyan eder.


Lem'alar - 396
 

Muallem.

Sp Kullanıcı
18 Ara 2020
1,416
5,252
Dil ve mana ağırsiklet olduğu için bu alıntı @Eylül Başak hanıma has’tır.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE:

Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade;
akla,
ruha ve kalbe baktığından, israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini; ve bu hakikat, hârika kuvve-i kudsiye sahibi Şah-ı Geylanî (K.S.) Hazretlerinin ihya-yı emvat keramet-i azîmesiyle izah edilerek;
ruh cesede,

kalb nefse,
akıl mideye
hâkim olduktan sonra,
şükrün münteha derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyan eder.


Lem'alar - 396

كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لَا تُسْرِفُوا

Ayetin tefsirimden bir Nükte.
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,174
86,131
Tasavvuf kitaplarında Abdülkadir Geylanî’nin nasıl şefaat edeceği şu şekilde anlatılmaktadır: “O şöyle derdi: Müridim iyi olmadığı zaman, ben iyiyimdir. Rabbimin izzeti hakkıçün, ben şarkta bulunduğum halde, elim devamlı olarak garptaki müridimin başı üstündedir. Eğer, onun bir ayıbını sezersem, doğudan elimi uzatır ve onu örterim. Rabbimin izzetiyçün, kıyamet gününde benim bütün müritlerim geçinceye kadar cehennemin kapısında duracağım. Zira Allahu Teâlâ müritlerimden hiç birisini ateşe koymayacağına dair bana söz verdi. Her kim bana intisap ederse, onu kabul eder ve ona yönelirim. Kabirde hiçbir müridimi korkutmamaları için Münker ve Nekir meleklerini yakaladım.”

Bütün yönleriyle ŞEFAAT konusunda buraya alınması gereken aslında bir sürü paragraf var ama ben sayın @Muallem. özellikle Şeyh Abdülkadir Geylani hz.'nin ismini zikrettiği için bununla yetineyim şimdilik.
Yazacağım şeyleri ister şefaat eksenli düşünün isterseniz ondan bağımsız.
Öncelikle şunu belirteyim ki ben din büyükleri, şeyhler, alimler müçtehidler veya müceddidler ilgili yazılan, çizilen hikayevari rivayetlere itimad etmiyorum ve doğruluk payına inanmıyorum. Çünkü peygamber efendimiz peygamber olduğu halde onun hayatında böyle iddialı sözler ve kesitler yok.
Yukarda Şeyh Abdülkadir Geylani hz. mal edilen sözün de ona ait olduğuna inanmıyorum. Eğer bu cümleleri onun söylediğine inanırsam, hele ki bu cümlelerin doğruluğuna inanırsam bunun adı ister kabul edelim ister etmeyelim ŞİRK'tir.
Mekandan münezzeh olduğu halde herkese ve herşeye yakın olan, bir tek olduğu halde herşeyin tasarrufu elinde olan yalnızca Cenâb-ı Hak'tır.
Nasıl oluyorda şeyh Abdülkadir Geylani hz. şarktayken garptaki müridinin sıkıntısını gideriyor. Aynı anda hem şark hem garp hem şimal'de birden fazla müridinin sıkıntısı hasıl olursa hepsine birden mi yetişiyor. Yani kendisi tek bir iken tıpkı Yaratıcı gibi herkese ve herşeye yakın oluyor.
Peygamber efendimiz kızı Hz. Fatıma'ya:
"Ey kızım Fatıma! Babam peygamber diye güvenme. Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan Vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam" dediği halde şeyh Abdülkadir Geylani hz.
Cenâb-ı Allah'ın kendisine söz verdiğini ve hiç bir müridini cehenneme koymayacağını söylüyor. Cenâb-ı Allah ile Şeyh Abdülkadir Geylani hz. arasındaki bu konuşmanın ne şekilde gerçekleştiğini ve boyutunu sormuyorum bile...
Birazdan aşağıda yazacağım ayetler konu içerinde defalarca geçmiştir ama ben toparlamak adına buraya da alıyorum.

"Muttakileri o çok esirgeyici (Allah'ın huzuruna süvari elçiler gibi toplayacağımız, günahkarları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün, çok esirgeyici (Allah'ın) nezdinde ahit edilmiş olanlardan başkaları şefaat hakkına nail olmayacaklardır." Meryem suresi 85-87

"O gün Rahman'ın şefaat izni verip, sözünden razı olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez." Ta ha suresi 109

"Onlar (Melekler) sadece O'nun (Allah'ın) razı olduğu kimseler hakkında şefaat edecekler. " Enbiya suresi 28

" Göklerde nice melekler var ki Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça, onların şefaatleri asla fayda vermez. "Necm suresi 26

" Allah'ı bırakıp da taptığı putlar şefaat edemez Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder. "Zuhruf suresi 86

O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir?" Bakara suresi

Ayetlerden de anlaşılacağı üzere şefaat var ama Allah'ın razı olduğu kulları ve yine Allah'ın razı olduğu ve izin verdiği kimseler için geçerli olacaktır.
 

Muallem.

Sp Kullanıcı
18 Ara 2020
1,416
5,252
Kıymetli Eylul Başak
Abdul Kadir’i geylani hakkındaki düşünceniz Sağlam. Sevinmem için Bu bana yetiyor.
Aksi halde profilinizin düşüncelerinden çıkmış olurdunuz.

Diger satırlarınız müşevveş ve galat koksa da Ziya’nı yok. Kuran sevgisi namına konuştuğunuzu görebiliyorum.

Siz siz olun,
Evliya kerametlerini,
Sahabelerin istikametini,
Müştehid’i izamın kuran ilmini,
Selef-i Salih’in müstakim tarikleri’ni
İnkar etmekten ve ğalat görmekten sakının.

O vakit ( hafizenallah ) ne ilminiz kalır ne irfanınız.
 

Muallem.

Sp Kullanıcı
18 Ara 2020
1,416
5,252
Yani kendisi tek bir iken tıpkı Yaratıcı gibi herkese ve herşeye yakın oluyor.
Burda kocaman bir istiğfar çekmeniz, düşüncenizi düzeltmeniz gerekiyor.
Belki klavyenin azizliği belki başka bişe .

Çünkü birden fazla işi bir anda yapmak sadece yaratıcıya has bir fiil deyil.
Yüce yaratıcının izni ile nice kul statüsünde bulunanlar bu çoklu işi yapabiliyorlar.

Mesela ;
Hz. Azrail as bir anda çok kişinin ervahını kabzetmesi gibi. Bu iş bu görev onu yaratıcı yapmaz.

Nuraniyet sırrını tekrar mütala etmenizi öneriyorum.
☕
 

Eylül Başak

Administrator
Yönetici
Adminiçe
31 Mar 2020
18,174
86,131
Burda kocaman bir istiğfar çekmeniz, düşüncenizi düzeltmeniz gerekiyor.
Belki klavyenin azizliği belki başka bişe .

Çünkü birden fazla işi bir anda yapmak sadece yaratıcıya has bir fiil deyil.
Yüce yaratıcının izni ile nice kul statüsünde bulunanlar bu çoklu işi yapabiliyorlar.

Mesela ;
Hz. Azrail as bir anda çok kişinin ervahını kabzetmesi gibi. Bu iş bu görev onu yaratıcı yapmaz.

Nuraniyet sırrını tekrar mütala etmenizi öneriyorum.
☕
Ikisi birbirinden çok farklı... Sizin de söylediğimiz gibi kullarının ruhunu kabzetme GÖREVINI Cenab-ı Allah Azrail (as) vermiş.
Şeyh Abdülkadir Geylani hazretlerine ise diğer kullarının sıkıntılarıyla ilgilenme, onları izale etme hatta gerekirse melekleri susturma görevi vermiş oluyor öyle mi?
Sizinle şu konuda önce doğru anlaşalım. Ben bu zatların mübarek zatlar olduğuyla ilgili zerre kadar şüphem yok. Ben onlara isnad edilen şeyleri reddediyorum. "Münker ve Nekir'i tutmak , Yüce Allah'tan hiç bir müridinin cehenneme gitmeyeceğine dair söz almak" çok iddialı sözler.

Al-i İmran suresi 31. Ayetinde
"De ki "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah'da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

Ayetteki ifade çok açık.Allah'ın sevgisini kazanmanın yolu, peygambere ittibadan geçiyor.

Şimdi benim size bir sorum var.
Bediüzzaman hazretleri neden doğrudan Şeyh Abdülkadir Geylani hazretlerine tâbi olup hem kendisine hem talebelerine cenneti garantilemedi. Hiçbir şeyhe, hiç bir tarikate bağlanmadı. Hatta bu zamanın tarikat zamanı olmadığını söyleyip direk Kur'andan feyiz alıp Kur'an ve sünnet yolunu tercih etti?

Not: Kusura bakmayın bende sizin gibi orijinal cümleleri buraya yazmak isterdim ama konu ikimiz arasında kalır ve diğer arkadaşlar istifade edemezler düşüncesiyle elimden geldiğince avamın anlayacağı dilde yazıyorum.
 

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
59K