Tasavvuf kitaplarında Abdülkadir Geylanî’nin nasıl şefaat edeceği şu şekilde anlatılmaktadır: “O şöyle derdi: Müridim iyi olmadığı zaman, ben iyiyimdir. Rabbimin izzeti hakkıçün, ben şarkta bulunduğum halde, elim devamlı olarak garptaki müridimin başı üstündedir. Eğer, onun bir ayıbını sezersem, doğudan elimi uzatır ve onu örterim. Rabbimin izzetiyçün, kıyamet gününde benim bütün müritlerim geçinceye kadar cehennemin kapısında duracağım. Zira Allahu Teâlâ müritlerimden hiç birisini ateşe koymayacağına dair bana söz verdi. Her kim bana intisap ederse, onu kabul eder ve ona yönelirim. Kabirde hiçbir müridimi korkutmamaları için Münker ve Nekir meleklerini yakaladım.”
Bütün yönleriyle ŞEFAAT konusunda buraya alınması gereken aslında bir sürü paragraf var ama ben sayın @Muallem. özellikle Şeyh Abdülkadir Geylani hz.'nin ismini zikrettiği için bununla yetineyim şimdilik.
Yazacağım şeyleri ister şefaat eksenli düşünün isterseniz ondan bağımsız.
Öncelikle şunu belirteyim ki ben din büyükleri, şeyhler, alimler müçtehidler veya müceddidler ilgili yazılan, çizilen hikayevari rivayetlere itimad etmiyorum ve doğruluk payına inanmıyorum. Çünkü peygamber efendimiz peygamber olduğu halde onun hayatında böyle iddialı sözler ve kesitler yok.
Yukarda Şeyh Abdülkadir Geylani hz. mal edilen sözün de ona ait olduğuna inanmıyorum. Eğer bu cümleleri onun söylediğine inanırsam, hele ki bu cümlelerin doğruluğuna inanırsam bunun adı ister kabul edelim ister etmeyelim ŞİRK'tir.
Mekandan münezzeh olduğu halde herkese ve herşeye yakın olan, bir tek olduğu halde herşeyin tasarrufu elinde olan yalnızca Cenâb-ı Hak'tır.
Nasıl oluyorda şeyh Abdülkadir Geylani hz. şarktayken garptaki müridinin sıkıntısını gideriyor. Aynı anda hem şark hem garp hem şimal'de birden fazla müridinin sıkıntısı hasıl olursa hepsine birden mi yetişiyor. Yani kendisi tek bir iken tıpkı Yaratıcı gibi herkese ve herşeye yakın oluyor.
Peygamber efendimiz kızı Hz. Fatıma'ya:
"Ey kızım Fatıma! Babam peygamber diye güvenme. Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan Vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam" dediği halde şeyh Abdülkadir Geylani hz. Cenâb-ı Allah'ın kendisine söz verdiğini ve hiç bir müridini cehenneme koymayacağını söylüyor. Cenâb-ı Allah ile Şeyh Abdülkadir Geylani hz. arasındaki bu konuşmanın ne şekilde gerçekleştiğini ve boyutunu sormuyorum bile...
Birazdan aşağıda yazacağım ayetler konu içerinde defalarca geçmiştir ama ben toparlamak adına buraya da alıyorum.
"Muttakileri o çok esirgeyici (Allah'ın huzuruna süvari elçiler gibi toplayacağımız, günahkarları ise susuz olarak cehenneme süreceğimiz gün, çok esirgeyici (Allah'ın) nezdinde ahit edilmiş olanlardan başkaları şefaat hakkına nail olmayacaklardır." Meryem suresi 85-87
"O gün Rahman'ın şefaat izni verip, sözünden razı olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez." Ta ha suresi 109
"Onlar (Melekler) sadece O'nun (Allah'ın) razı olduğu kimseler hakkında şefaat edecekler. " Enbiya suresi 28
" Göklerde nice melekler var ki Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça, onların şefaatleri asla fayda vermez. "Necm suresi 26
" Allah'ı bırakıp da taptığı putlar şefaat edemez Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder. "Zuhruf suresi 86
O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir?" Bakara suresi
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere şefaat var ama Allah'ın razı olduğu kulları ve yine Allah'ın razı olduğu ve izin verdiği kimseler için geçerli olacaktır.